1965 yılında Köylüler
ve Devrim başlıklı makale solla bağlantılı uluslararası akademik
mahfillerde ciddi bir fırtınaya yol açar. Makalenin müellifi Pakistanlı sosyal
bilimci ve tarihçi Hamza Alevi’dir.
Söz konusu makale Çin’de Mao’nun “kültür
devrimi”nin patlak verdiği, devrimi inşa ederken başvurduğu tezlerinin
gelişmekte olan muhtelif ülkelerde köylü temelli devrimci hareketlere ilham
vermeye başladığı bir dönemde yayınlanır.
Maoizm, köylüleri klasik Marksizmin belirlediği
koşulları karşılamayan ülkelerde komünist bir devrimin ana gücü olarak
belirler. Klasik Marksizme göre, gelişmiş bir burjuvazi (orta sınıf) ve aynı
ölçüde gelişmiş bir proletarya mevcut olmalıdır. İki sınıf arasındaki ekonomik
çatışma, Marx’a göre, dinamik bir komünizm durumuna yol açacak olan devrimi
koşullar.
Marksist bir aydın ve Pakistan milliyetçisi olan
Alevi ise, tarıma dayalı ekonomilerde ve bilhassa Pakistan ve Hindistan gibi
gelişmekte olan ülkelerde “orta kademe köylülüğün” sosyalist hareketin ana
militan unsuru olarak görülmesi gerektiği üzerinde durmaktadır. Onun
ifadesiyle, köylülüğün bu kesimi kentli işçi sınıfının doğal müttefikidir, ama
aynı zamanda yoksul köylülere karşıdır. Oysa Cinnah farklı bir Pakistan
tahayyül etmektedir.
1949 devrimi esnasında yoksul köylülere başvuran
Mao Alevi ile aynı fikirde değildir.
Mao Alevi’yi eleştirir ve orta kademe köylülüğün
devrim noktasında kaybedecek çok şeyinin olduğunu, oysa yoksul köylüler için
böylesi bir durumun söz konusu olmadığını söyler. Zira yoksul köylüler ekonomik
çıkarların ve bağların ağırlığı altında nispeten daha az ezilmektedirler.
Dolayısıyla onlar devrimde daha fazla rol oynama imkânına sahiptirler.
Alevi ise madalyonun diğer yüzüne işaret eder.
Makalesinde her daim iş bulabilen ve bu sebeple devrimci harekete katıldıkları
takdirde işlerini kaybetmekten korkan kentli işçiler gibi orta kademe köylülük
de önemli bir devrimci fail olabilir. Bu kesim, yoksul köylülerden farklı
olarak, düşman güçlerin saldırıları karşısında hayatta kalabilirlerken, yoksul
köylüler ellerindeki bir avuç şeyi kaybetme korkusu ile ses çıkarmamayı tercih
ederler.
Alevi’nin makalesi dünya genelinde solcu
teorisyenler ve akademisyenlerce tartışılır. Bu sayede Alevi akademik Marksizm
noktasında uluslararası planda belirli bir yer edinir.
Pakistan’da Mazdur Kisan Partisi’nin [İşçi-Köylü
Partisi’nin] Çarseda’da 1968-1974 arası dönemde yürüttüğü silâhlı köylü
hareketi kısmen Alevi’nin gözlemlerine dayanmaktadır.
Alevi Karaçili zengin bir ailenin evladıdır.
Hindistan-Pakistan ayrışması yaşanmadan önce Puna’daki üniversitenin ekonomi
bölümünü bitirir. 1947’de Pakistan kurulduktan sonra Karaçi’ye geri döner.
Cinnah’a bağlı bir isimdir. Pakistan Devlet
Bankası’nın kurulmasında hükümete yardımcı olur. Yirmili yaşlarında iken eşiyle
birlikte Doğu Afrika’ya gider ve burada bir çiftlik kurar.
Alevi burada köylülerdeki ekonomik ve politik
dinamiği incelemeye başlar. Ellilerin sonunda Londra Ekonomi Okulu’nda okumak
için İngiltere’ye gider.
1960’ta Pakistan’a döner ve solcu Pakistan Times isimli gazetenin yazı
işleri müdürü olur. Ama gazete Eyüp Han’ın tesis ettiği askerî rejim tarafından
el konulunca istifa edip tekrar İngiltere’ye döner.
Orta kademe köylülüğün devrimdeki rolüyle ilgili
makalesi sayesinde akademide belirli bir üne kavuştuktan sonra 1972’de Sömürge Sonrası Toplumlarda Devlet başlıklı
ikinci önemli çalışmasını hazırlar.
Bu makale ondaki özgün muhakeme gücünün daha da
belirginleşmesini sağlar. Asya, Afrika ve Güney Amerika’da sömürge sonrası
döneme tanıklık eden ülkelerde askerî darbelerin sık sık yaşanmasını ta başından
beri “aşırı gelişmiş olan ordu”nun varlığına bağlar.
Alevi’ye göre, yeni ülkeler kurulduğu günden beri
ekonomik kaynaklardan ve politik kurumlardan mahrumdurlar, dolayısıyla bu
ülkeler oraları terk eden sömürgeci güçlerden kökleşmiş birer ordu miras
almışlardır.
Dolayısıyla bu tip ülkeler sivil politik kurumlar
kurma yönünde bir mücadele içerisine girdiklerinde, orduları azgelişmiş sivil
yapılar arasındaki politik çelişkilerin tetiklediği meseleleri çözme noktasında
tek örgütlü devletlû yapı olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu tek olma durumu
orduyu politikleştirmekte ve sivil kurumların olgunlaşması için gereken süreci
kesintiye uğratmaktadır.
Alevi İngiltere’ye yerleşir, önce Leeds, ardından
da Manchester Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olarak çalışır. Muhtelif
akademik dergilerde General Ziya-ül Hak’ın başında bulunduğu gerici
diktatörlükle [1977-88] ilgili bir dizi eleştiri kaleme alır. Böylelikle İkbal
Ahmed ile birlikte Batı’da çalışmaları en çok alıntılanan Pakistanlı
akademisyenlerden biri hâline gelir.
1987’de, Karaçi’de ölümlere yol açan etnik çatışmalardan
iki yıl sonra Alevi Pakistan’da Milliyet
ve Milliyetler isimli önemli çalışmasını yayınlar.
Pakistan’daki gelişmeleri derinlemesine kavramaya
çalışan Alevi, Pakistan’ın kurulmasını sağlayan hareketin dinî bir saikten çok
ekonomik bir saike dayandığını tespit eder. Ona göre, hareketin başında
ağırlıklı olarak Hindistan’daki “ücretli sınıflar”a mensup Müslümanlar
bulunmaktadır. Bu kesim aynı sınıftan Hindu muadilleri ile yönetimsel faaliyetler
konusunda rekabet içerisindedir.
Tespitine göre, ücretli işlerde çalışan
Müslümanlar bu rekabetin Pakistan kurulunca ortadan kalkacağına inanmışlardır.
Ancak rekabet gene de devam etmiştir. Bu sefer rekabet farklı etnik gruplara
mensup ücretli sınıflar arasında cereyan eden bir biçime kavuşmuştur. Ona göre,
Pakistan’daki etnik gerilimlere ve kargaşaya sebep olan budur.
1997’de Alevi Pakistan’daki dinî aşırıcılığın
yaşadığı yükselişe eğilir. Dördüncü önemli çalışması Hilafet Hareketinin Çelişkileri’nde Hilafet Hareketi’ni [1919-1926]
derinlemesine analiz eder. Ona göre, bu hareket Güney Asya’daki Müslüman din
adamlarının oynadıkları politik rolün giderek artmasının bir ürünüdür.
Alevi bu çalışmada söz konusu hareketin
anti-emperyalist bir yapıymış gibi faaliyet yürüttüğünden, ana amacının Hintli
Müslümanlar arasında cemaat merkezli bir siyaset geliştirmek olduğundan söz
eder: “Gandi Hilafet Hareketi’ni desteklemiş, Cinnah ise bu harekete karşı
çıkmıştır. Bu, asla garipsenmemesi gereken bir durumdur.”
Hamza Alevi 2003’te ölene
dek Cinnah’ın farklı bir Pakistan tahayyül ettiğini ısrarla dile getirir.
Marksist olmayla ilgili olarak ünlü tarihçi Dr. Mübarek Ali’ye şunu söyler:
“Marksizm en iyi, tarih, ekonomi ve politikayı analiz etmede bir araç olarak
işe yarar, ama onu politik bir ideoloji olarak görmemek gerekir.”
Nedim F. Paraça
13 Aralık 2015
13 Aralık 2015
0 Yorum:
Yorum Gönder