17 Şubat 2016

Hamza Alevi

1965 yılında Köylüler ve Devrim başlıklı makale solla bağlantılı uluslararası akademik mahfillerde ciddi bir fırtınaya yol açar. Makalenin müellifi Pakistanlı sosyal bilimci ve tarihçi Hamza Alevi’dir.
Söz konusu makale Çin’de Mao’nun “kültür devrimi”nin patlak verdiği, devrimi inşa ederken başvurduğu tezlerinin gelişmekte olan muhtelif ülkelerde köylü temelli devrimci hareketlere ilham vermeye başladığı bir dönemde yayınlanır.
Maoizm, köylüleri klasik Marksizmin belirlediği koşulları karşılamayan ülkelerde komünist bir devrimin ana gücü olarak belirler. Klasik Marksizme göre, gelişmiş bir burjuvazi (orta sınıf) ve aynı ölçüde gelişmiş bir proletarya mevcut olmalıdır. İki sınıf arasındaki ekonomik çatışma, Marx’a göre, dinamik bir komünizm durumuna yol açacak olan devrimi koşullar.
Marksist bir aydın ve Pakistan milliyetçisi olan Alevi ise, tarıma dayalı ekonomilerde ve bilhassa Pakistan ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerde “orta kademe köylülüğün” sosyalist hareketin ana militan unsuru olarak görülmesi gerektiği üzerinde durmaktadır. Onun ifadesiyle, köylülüğün bu kesimi kentli işçi sınıfının doğal müttefikidir, ama aynı zamanda yoksul köylülere karşıdır. Oysa Cinnah farklı bir Pakistan tahayyül etmektedir.
1949 devrimi esnasında yoksul köylülere başvuran Mao Alevi ile aynı fikirde değildir.
Mao Alevi’yi eleştirir ve orta kademe köylülüğün devrim noktasında kaybedecek çok şeyinin olduğunu, oysa yoksul köylüler için böylesi bir durumun söz konusu olmadığını söyler. Zira yoksul köylüler ekonomik çıkarların ve bağların ağırlığı altında nispeten daha az ezilmektedirler. Dolayısıyla onlar devrimde daha fazla rol oynama imkânına sahiptirler.
Alevi ise madalyonun diğer yüzüne işaret eder. Makalesinde her daim iş bulabilen ve bu sebeple devrimci harekete katıldıkları takdirde işlerini kaybetmekten korkan kentli işçiler gibi orta kademe köylülük de önemli bir devrimci fail olabilir. Bu kesim, yoksul köylülerden farklı olarak, düşman güçlerin saldırıları karşısında hayatta kalabilirlerken, yoksul köylüler ellerindeki bir avuç şeyi kaybetme korkusu ile ses çıkarmamayı tercih ederler.
Alevi’nin makalesi dünya genelinde solcu teorisyenler ve akademisyenlerce tartışılır. Bu sayede Alevi akademik Marksizm noktasında uluslararası planda belirli bir yer edinir.
Pakistan’da Mazdur Kisan Partisi’nin [İşçi-Köylü Partisi’nin] Çarseda’da 1968-1974 arası dönemde yürüttüğü silâhlı köylü hareketi kısmen Alevi’nin gözlemlerine dayanmaktadır.
Alevi Karaçili zengin bir ailenin evladıdır. Hindistan-Pakistan ayrışması yaşanmadan önce Puna’daki üniversitenin ekonomi bölümünü bitirir. 1947’de Pakistan kurulduktan sonra Karaçi’ye geri döner.
Cinnah’a bağlı bir isimdir. Pakistan Devlet Bankası’nın kurulmasında hükümete yardımcı olur. Yirmili yaşlarında iken eşiyle birlikte Doğu Afrika’ya gider ve burada bir çiftlik kurar.
Alevi burada köylülerdeki ekonomik ve politik dinamiği incelemeye başlar. Ellilerin sonunda Londra Ekonomi Okulu’nda okumak için İngiltere’ye gider.
1960’ta Pakistan’a döner ve solcu Pakistan Times isimli gazetenin yazı işleri müdürü olur. Ama gazete Eyüp Han’ın tesis ettiği askerî rejim tarafından el konulunca istifa edip tekrar İngiltere’ye döner.
Orta kademe köylülüğün devrimdeki rolüyle ilgili makalesi sayesinde akademide belirli bir üne kavuştuktan sonra 1972’de Sömürge Sonrası Toplumlarda Devlet başlıklı ikinci önemli çalışmasını hazırlar.
Bu makale ondaki özgün muhakeme gücünün daha da belirginleşmesini sağlar. Asya, Afrika ve Güney Amerika’da sömürge sonrası döneme tanıklık eden ülkelerde askerî darbelerin sık sık yaşanmasını ta başından beri “aşırı gelişmiş olan ordu”nun varlığına bağlar.
Alevi’ye göre, yeni ülkeler kurulduğu günden beri ekonomik kaynaklardan ve politik kurumlardan mahrumdurlar, dolayısıyla bu ülkeler oraları terk eden sömürgeci güçlerden kökleşmiş birer ordu miras almışlardır.
Dolayısıyla bu tip ülkeler sivil politik kurumlar kurma yönünde bir mücadele içerisine girdiklerinde, orduları azgelişmiş sivil yapılar arasındaki politik çelişkilerin tetiklediği meseleleri çözme noktasında tek örgütlü devletlû yapı olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu tek olma durumu orduyu politikleştirmekte ve sivil kurumların olgunlaşması için gereken süreci kesintiye uğratmaktadır.
Alevi İngiltere’ye yerleşir, önce Leeds, ardından da Manchester Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olarak çalışır. Muhtelif akademik dergilerde General Ziya-ül Hak’ın başında bulunduğu gerici diktatörlükle [1977-88] ilgili bir dizi eleştiri kaleme alır. Böylelikle İkbal Ahmed ile birlikte Batı’da çalışmaları en çok alıntılanan Pakistanlı akademisyenlerden biri hâline gelir.
1987’de, Karaçi’de ölümlere yol açan etnik çatışmalardan iki yıl sonra Alevi Pakistan’da Milliyet ve Milliyetler isimli önemli çalışmasını yayınlar.
Pakistan’daki gelişmeleri derinlemesine kavramaya çalışan Alevi, Pakistan’ın kurulmasını sağlayan hareketin dinî bir saikten çok ekonomik bir saike dayandığını tespit eder. Ona göre, hareketin başında ağırlıklı olarak Hindistan’daki “ücretli sınıflar”a mensup Müslümanlar bulunmaktadır. Bu kesim aynı sınıftan Hindu muadilleri ile yönetimsel faaliyetler konusunda rekabet içerisindedir.
Tespitine göre, ücretli işlerde çalışan Müslümanlar bu rekabetin Pakistan kurulunca ortadan kalkacağına inanmışlardır. Ancak rekabet gene de devam etmiştir. Bu sefer rekabet farklı etnik gruplara mensup ücretli sınıflar arasında cereyan eden bir biçime kavuşmuştur. Ona göre, Pakistan’daki etnik gerilimlere ve kargaşaya sebep olan budur.
1997’de Alevi Pakistan’daki dinî aşırıcılığın yaşadığı yükselişe eğilir. Dördüncü önemli çalışması Hilafet Hareketinin Çelişkileri’nde Hilafet Hareketi’ni [1919-1926] derinlemesine analiz eder. Ona göre, bu hareket Güney Asya’daki Müslüman din adamlarının oynadıkları politik rolün giderek artmasının bir ürünüdür.
Alevi bu çalışmada söz konusu hareketin anti-emperyalist bir yapıymış gibi faaliyet yürüttüğünden, ana amacının Hintli Müslümanlar arasında cemaat merkezli bir siyaset geliştirmek olduğundan söz eder: “Gandi Hilafet Hareketi’ni desteklemiş, Cinnah ise bu harekete karşı çıkmıştır. Bu, asla garipsenmemesi gereken bir durumdur.”
Hamza Alevi 2003’te ölene dek Cinnah’ın farklı bir Pakistan tahayyül ettiğini ısrarla dile getirir. Marksist olmayla ilgili olarak ünlü tarihçi Dr. Mübarek Ali’ye şunu söyler: “Marksizm en iyi, tarih, ekonomi ve politikayı analiz etmede bir araç olarak işe yarar, ama onu politik bir ideoloji olarak görmemek gerekir.”
Nedim F. Paraça
13 Aralık 2015

0 Yorum: