17 Şubat 2016

,

Cemre


Dinini dünya kılanlara karşı dünyasını din kılanların kavgası… Bu kavga, sınıflar mücadelesine tabi. Kendisini tek gerçek, tek madde, tek ruh kabul edenlerin anlamadığı bu.

“Hep iki sınıf var. Burjuvazi ve aristokrasi arasındaki kavgada bir sınıf diğerine ideolojisini dayatıyor. Laiklik de böylesi bir ideoloji” diyen kişi, kendisini esasında sınıf dışı, sınıflardan münezzeh kabul ediyor, oradan konuşuyor. Buradan laiklik, ön kapıdan kovuluyor, arka kapıdan içeri alınıyor.

Burjuvaziye ait ve ona dair bir talep olarak laiklik, en uç ateist formları ile birlikte, budünyacılıktır. Kavganın aşkın ve aşka dair yanlarını budamaktır. Bugün Cerrattepe için verilen mücadele, önce ve sonra, aşağısı ve yukarısı, toprak, su ve hava için verilmektedir. Bunların arasındaki varlığı mutlaklaştıran yaklaşımların mücadeleye soluk olması mümkün değildir.

Her gün işi gücü “bu tek tek bireyler nasıl bir araya gelebiliyor?” sorusunu sormak olanlar, maddî ve manevî ortaklaşmayı zerre anlamak istemiyorlar. İstemediği için bu sorunun gölgesine sığınıyorlar. Onların “bir araya gelme” diye gördüğü şey bir’in ve birr’in fiilîleşmesidir.

Cemre, önce havaya, sonra suya, ardından toprağa düşer. Mesele, kavganın devrimci cemresidir. Arapçada “kor durumundaki ateş” manasına gelen cemre, yüreklerden, bileğe, bilekten eyleme akmaktadır. Aşka dair dolayımı ile müşterek hayat, orada arınmakta, yücelmekte, kökleşmektedir.

Demek oluyor ki burada, bugün ve budünya için verilen çaba, mücadeleye dair anlamını başka yerlerde yüklenir. Burjuvazi ve devletin mevcut gücüne olan gizli iman, tüm ağırlığı ile, mücadelenin anlam kazanmasının önündeki engeldir. O ağırlıkta cemrenin düşmesi mümkün değildir.

Burjuva siyasetin ağırlığında Metin Lokumcu’nun meslekî, siyasî veya bireysel varlığına anlam yükleyenler, onun ait olduğu dine açıktan küfredenler, Artvin’i Bergama’ya asla bağlayamazlar. Burjuvazi, AKP devleti eliyle, Kaz Dağları’nı Aladağlar’a, Cerrattepe’yi Sinop’a bağlamayı bilir. Bu maharetini, kendisine karşı olduğunu iddia edenlerin bağlardan nefret ediyor olmalarına borçludur.

Bilmediğimiz, bilmek istemediğimiz, içimizi yakmayan horonu oynamanın, tulumu, kemençeyi çalmanın anlamı yoktur. Dilde evrilip çevrilen kelimeler beyni alazlandırmıyorsa, beyhudedir.

Buzlar çözülüyordu. Bir arkadaş “cemre düştü” deyince, diğer AKP’li ve ancak o sayede Müslüman kaldığını sanan arkadaş “Cemre de ne? Göstersene!” diyordu. Böylece putperestlerin Peygamber’e dönük tavrını güncelliyordu. O AKP’lideki maddecilik, elle tutulur, gözle görülür kazanımlar, zaferler istiyor. Bu yüzden görmeyeceği, elle tutmayacağı hiçbir şeye talip olmuyor. Öğrenmiyor.

Kârın ve mülk sahipliğinin konuştuğu dünyanın her köşesinde olduğu gibi Artvinliler “din” içre direniyorlar. Kafa sayısı önem arz etmiyor. Önemli olan, kavganın niteliği. Kurulan bağlar.

Sanılıyor ki burjuvazi, AKP’ye sırf yığınlara din zehrini zerk edebildiği için tahammül ediyor. “Bu zehre panzehir olursak, yol alabiliriz” diyorlar. Burjuvaziye yaranmayı, ona alternatif olmayı amaçlayan bu yaklaşımın iler tutar bir yanı bulunmuyor. Kadrolarını maniple etme yöntemlerini genele önerenler, bindikleri dalı kestiklerini fark etmiyorlar.

Özneliğin ancak kendi gerçekliğinde mümkün olduğunu düşünenler, o yığınlara özne olmayı asla layık görmüyorlar. Tarihin sadece kendisi gibi öznelerce yaratıldığını düşündüğünden, AKP dönemini tarih dışı kabul ediyorlar. Somut gerçekle yüzleştiğinde ise hemen gerçek özne dediği güçlerden yardım istiyorlar. Önce tek tek bireylerin din eliyle kapitalizme uygun, kapitalizm öncesine özgü birer köleye dönüştürüldüğünü söylüyorlar, ardından da bu kölelerin “sınırlı, eksikli, arızi, zayıf ve günahkâr” bir sürüyü teşkil ettiğini iddia ediyorlar. Bu iddianın sahibi, aslında illaki “sınırsız, eksiksiz, kalıcı, güçlü ve günahlardan ari” bir güç adına konuşuyor. Felsefe zırhı, bilim mızrağı oluyor. O mızrağın ucuna da hep dinî metinler asılıyor. İmansızlık, bunu gerekli kılıyor.

Oysa cemredir, düşüyor. Hayat başkasına karıştıkça çoğalıyor. Kavga, mülkiyet ilişkilerini değil, aidiyeti besledikçe yol ve yoldaş buluyor.

Eren Balkır
17 Şubat 2016

0 Yorum: