28 Şubat 2016

,

Devletin İdeolojik Aygıtı Olarak GKAH


Althusser’in belirlediği devletin ideolojik aygıtlarına “parti”yi eklemek mümkün mü?

Mesele, gittiğimiz okulu bütün olarak devlet görmek değil, devletin mevcut iç mekanizmaları ile kendisini oradaki kolektif pratikte nasıl örgütlediğini anlamak. Tek tek bireyleri örgütleyeyim derken, birey-devlet ikiliğine abanmak sakıncalı. Bu yaklaşım da devletin kendisini yeniden üretme sürecine ait. Kilisenin devlet olduğunu söylediğimizde, devrimciler için ve içinde çalışan kiliseleri anlamlandırmak zorlaşır.

Ama elbette bir “alt-devlet”ten söz etmek mümkündür. Kitlelerin mücadeleleri ile oluşmuş bir yapı, devlet eliyle bir yerde dondurulur. Ekim Devrimi bir devleti koşullamışsa, belirli ölçüde Mustafa Suphi TKP’sini de içerecek biçimde tüm TKP’nin bir alt-devlet olarak cisimleştiğini görmek gerekir. O alt-devlet, Enverci devlete rakip, Kemalci devlete düşman olduğu için tasfiye edilmiştir. “Yeni devlet kuruluyor, bir yerinde bulunalım” denilmiş, ezelden varolan devletin zaten dönen değirmen taşları arasında öğütülmek kaçınılmaz olmuştur.

Dolayısıyla Kadro’dan bugün “AKP cumhuriyeti”nin belirli yerlerindeki uzantılarına kadar TKP geleneği bir alt-devlettir. Yetmişlerin başındaki atılım, DİSK’in ve işçi sınıfının örgütlenmesi, bu örgütün CHP hizasına çekilmesi, 12 Eylül darbesinden aylar önce haberdar olunmasına karşın, gelen darbenin “Kemalist” olacağının düşünülmesi, darbe kapıyı çaldığında alkışlanması, gayet tutarlıdır. DİSK, CHP’nin kucağına, TKP denilen alt-devletle CHP arasındaki ayrımın silikleşmesi ya da silik olması sebebiyle itilmiştir.

* * *

Bir alt-devlet olarak toplam devlet kurgusundaki çatlaklardan, gerilimlerden istifade etmek, mümkün ve meşrudur. Burada aslolarak “Batı veya yerli burjuvazi”nin yönelimlerine ağırlık vermek üzerinden bir eleştiriyi dillendirmek bile anlamsızdır. Zaten bu alt-devlet, burjuvazinin toplam gerçekliğine içseldir.

Bu açıdan KP öncülüğünde tesis edilen “Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi”[1] devlet eliyle tesis edilmiş bir sivil toplum kuruluşudur. Özellikle Gezi ile beliren çatlaklara karşı toplam devlet, TKP şahsında refleks geliştirmiştir. Bu, TKP’nin üçe bölünmesi şeklinde tecelli etmiştir. Yani bugün karşımızda duran Türkiye Komünist Hareketi, Halkın TKP’si ve Komünist Parti, bir ve aynı yapıdır.

Olan şudur: merkezdeki klik, sarsıntı karşısında bekasına dair gerekli refleksi sergilemiş, bileşenlerine ayrılmış, satha yayılma yollarının peşine düşmüştür. Gezi’de belirginleşen devlet-birey gerilimi olduğundan ve TKP’nin giderek devletlû niteliği ayyuka çıktığından, dolayısıyla ortalığa saçılan bireyleri toplamanın verili yapıyla mümkün olmamasından ötürü, böylesi bir yola başvurulmuştur. Alt-devletleşen parti, kendi alt örgütlerini doğurmuştur. (Bunu başka yapıların da denediğini belirtmek gerekir.)

GKAH, bu sürecin bir tezahürüdür. Onun üzerindeki yaldız kazındığında altındaki Kürd düşmanlığı görülecektir. Zira alt-devlet olarak TKP, Kürd hareketini bir rakip olarak görmektedir. Tüm alerjisi, buna dairdir. Öcalan, devletin “beyaz Türk” niteliğine vurgu yapmakta, kendisinin “devleti Kürdleştirmeye, Kürdleri devletleştirmeye çalıştığını” söylemektedir. Devletse TKP üzerinden, bir “beyaz Türk” refleksi geliştirmektedir. Rakip görmek suretiyle Kürd’ün yaptıklarından uzak durma, onun yaktığı ateşten kaçma imkânı bulunmaktadır. Rekabetin anlamı budur.

* * *

GKAH bahsinde dile getirilen “gericilik”ten kasıt, Kürd’ün Osmanlı’daki özerk varlığına dönme niyetine itirazdır. Burada din meselesi, bir bahaneden ibarettir. TKP’de din düşmanlığı Kürd düşmanlığı ile iç içe geçmiştir. Çünkü herkes kadar tarih okuyan TKP, Kürd’ün kavgasının dinle tutuştuğunu, o dinin Kürd’le yandığını bilmektedir. Yaptıklarından uzak durmanın, yaktığı ateşten kaçmanın nedeni budur.

TKP’nin karşısına geçtiğinde burjuvazinin eteğine yapışması ve Aydınlanma şampiyonluğuna soyunması, tabii ki kaçınılmazdır. Enver-Kemal geriliminde, ortaklaşa tasfiye edilen Suphi TKP’si, batıda, özellikle Balkanlıların elinde, başka bir formda, yeniden diriltilmiştir. Kısa süre içerisinde bu TKP’nin Rum, Ermeni devrimcilerin fiilî varlığı ve somut tarihi ile de bağı kesilmiştir. Alt-devlet olmak için bu zorunludur.

* * *

Bugün materyalizmle diyalektiği karşı karşıya getiren ve diyelim, Spinoza üzerinden materyalizmcilik oynayan kesimlerin bir tür alt-devletleşme niyeti taşıdıkları görülmelidir.

Zira Spinoza, ite kaka, kanla kurulan İsrail’in kurucu babasıdır. Bir tür materyalizm, verili iktidar yapısını makulleştirme, devrimci olanla arasındaki çizgiyi bulanıklaştırma eğilimidir. Diyalektik de zaten bu çizgiyi çekmekle alakalıdır. İsrail’le Türkiye arasındaki koşutluk, gayet maddî, gayet diyalektiktir.

* * *

GKAH’taki aydınlanmacılık, burjuva materyalizminin rahat koltuklarına sığınmaktır. Bir Alman’a tecavüz ettiği iddia edilen göçmeni linç etmek, otobüste bir beyazın koltuğuna oturan siyahı öldürmek, Kürd’ün duvarına küfürler yazmak, Alevi’nin kapısına çarpı atmak, bir Sünni’nin sakalıyla, başörtüsüyle alay etmek vs. hep bu koltuklarla alakalıdır.

Ve elbette “hareket” edilmelidir. Daha doğrusu, burjuvazinin dalgasına binilmeli, hareket edildiği vehmine kapılmalıdır. O burjuvaziden bir gün cevaz alındığında “devrim” olacaktır. O cevaz, devrimin öteki adıdır. Mesele, iktidar koltuğu boşalana dek birilerine layık olduğunu kanıtlamaktır. Siyaset bunun içindir.

Siyaset, “AKP iktidarında Türkiye bir İslam Devleti olma yolunda hızla ilerliyor” diye yalan söylemek, dikkatleri başka yöne sevk etmektir. Oysa bugün AKP, İslam Devleti’ne küfür üzredir. En basitinden AKP, Kur’an hükmünü inkâr ederek, “ahlaklı faiz kullanımı”ndan söz etmektedir. İsrail ile anlaşmalar, Müslümanları kıyıma uğratmış Mısır diktatörüyle görüşmeler ve ABD ile kurulan bağlar, bunun delilidir. “Ramak” kaldığı dediği, bundan fazlası değildir. Anda laik, ramakta laik ve süreçte laik, aynı potada erimektedir.

Hepsi de aynı sihirli formülle hareket etmektedir: “burjuva ve/veya emperyalistler, AKP’yi dini iyi kullandığı için tercih etmektedirler. Dolayısıyla o din silâhını elinden alırsak AKP çöker.” Esasında burada devletin iki ideolojik aygıtı arasında basit bir işbölümü/rekabet ilişkisi söz konusudur. AKP’ye ve genelde devlete karşı kitlesel bir mücadelenin örülme imkânları, devlete ait iki aygıta bağlanmaktadır. Bu aygıtlardan biri laik parti, diğeri devlet dinidir. İki yaklaşım da halkın devrimci dinine kördür. Aslına bakılırsa AKP, TKP kadar laiktir. Birey ölçüsünden bakıldığında, bu gerçek tabii ki görülemez.

* * *

GKAH, Gezi sonrası etrafa saçılan bireylerin toplanma yöntemidir. Çağrıcılar bireyler, çağrılanlar gene bireylerdir. Bu sebeple o, bireyleri aşan yapısal meselelere karşı bireyi aşan kolektif bir eylemliliğin örgütlenmemesi için devletin bulduğu bir yöntemdir. GKAH, laiklik kavgası kolektifleşip halklaşarak devletin temellerine hasar vermesin diye vardır.

AKP’nin bugün içinde olduğu devlet kurgusu, kendisini GKAH veya Halkevleri türü girişimler üzerinden korumaktadır. Örgütlenmek ve teori-ideoloji, alakalıdır. Esasında düşmanın büyük olduğuna dair laflar sıralamanın anlamı, “bu yükün altından ancak hep birlikte kalkabiliriz”dir. GKAH ve birçok sol yapı, bağlı bulunduğu muhtelif devlet bileşenleri özelinde tehdit olabilecek böylesi bir yaklaşımdan uzak durmak zorundadır. Onlar, kitlelere değil, ancak bireye seslenebilirler. Esasen tekil bir şahıstaki kolektifi, müşterek derdi ve öfkeyi görmektir mesele.

Bilinçli faaliyet, kanaatimizce geçmişten bugüne, devletle kurulan ideolojik bağla, ondan kopmamakla, kendisini orada üretmekle ve devletin ideolojik tahkimatına eklemlenmekle alakalıdır. Tabiatı gereği devlet, kendisini yıkacak kolektif güce karşı önlem almaya programlanmıştır. Bunu da o güç imkânlarını ezmekle, zararsız mecralara itmekle, gücü içerik ve bağlamından koparmakla yapmaktadır.

* * *

ODTÜ’lü bir arkadaş, kendi okulundaki bir solcunun sırf fantezi ve küfür olsun diye, sevgilisiyle özel zaman geçirmek ve içki içmek için okuldaki bir mescide gittiğinden bahsetmektedir. Bu solcu için aidiyet diye bir şey söz konusu değildir. Bireysel hazzını politik zannetmektedir. GKAH denilen girişim de en fazla bu haz dünyasını devlete örgütlemek için vardır. Başkaca bir işlevi yoktur. O, ancak bireyin böylesi zevklerden mahrum kalma ihtimaline dair bireysel-savunmacı bir hat örebilir. Bireyden başlar, bireyde biter. Toplumsal öfkeyi lime lime eder. Zaten onun için vardır.

Bugün IŞİD ve AKP üzerinden dine karşı bayrak açma imkânına nihayet kavuştuğunu düşünenler, şu hususları anlamak istememektedirler: birincisi, o bayrak devletindir; ikincisi, bayrak açtıkları, kitleleri bir tutan anlam ve mayadır; üçüncüsü, liberalizm birey dolayımıyla devleti perçinler; dördüncüsü, devlet hiç sahip olamadığı bir kitle tabanına kavuşmuş olur.

Komünistler ya da bu topraklara özgü manada iştirakçiler açısından gericilik, sömürülen-mazlum kitlelerin mevzileri üzerinden anlaşılmalıdır. Burjuvazinin öncesini “geri”, sonrasını “ileri” diye kodlayanların anlamadığı, dönüp dolaşıp burjuvaziye kapaklandıkları gerçeğidir. Burjuvaziye kapaklanan iradenin sınıf mücadelesi veya devrim mücadelesi vermesi, doğası gereği mümkün değildir. O, sadece burjuva devriminin aşınan yerlerine atılan cilâ, kırılan payandalarına tuğla olabilir. Bu açıdan GKAH ve benzerleri, ilerici değil, gericidirler; onlar, devrim yürüyüşünde geri olanın temsilidirler ve mevzileri geriletmektedirler.

Eren Balkır
28 Şubat 2016

Dipnot:
[1] “Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi”, 24 Şubat 2016, Sol.

0 Yorum: