Küba’nın Devrimci Ateşini Söndürecek mi?
Ramona
Wadi
22 Şubat 2016
22 Şubat 2016
Küba
Beşli’sinden[*] geri kalan üç kişi, Küba ve ABD arasında yürütülen diplomatik
görüşmeler üzerinden serbest bırakıldı. Artık anti-emperyalist mücadeleyi nasıl
yürüteceksiniz? Bu anlaşma özellikle uluslararası dayanışmayla bağlantılı
olarak ileride her türden faaliyete mani olmayacak mı?
Öncelikle 17 Aralık’ta ABD-Küba arasında varılan
anlaşmanın ve sonrasında her iki tarafın attıkları adımların Küba hükümetinin
verdiği bir tavizi ifade etmediğini belirtmek gerek. Küba hükümeti
egemenliğimizin ve politikalarımızın masada asla müzakere edilmediğini, aynı
şekilde bizim ABD’ye bu konudaki görüşlerimizi dayattığını tüm açıklığıyla
ifade etmiştir.
Uluslararası dayanışma iki yönlü bir ilişkidir. Bu
ilişki dâhilinde biz dayanışma gösterdik, karşılığında dayanışmaya dayalı bir
yaklaşım gördük. Örnek vermek gerekirse, Küba Beşlisi için verilen mücadele
Küba halkı ile dayanışmalarını ifade eden milyonlarca insanın gösterdiği
tepkinin önemli bir sonucudur. Dünyada birçok insan sömürüye tabi olmak denilen
o ortak kaderi paylaşmıştır. Hepsi de şu an için doğrudan bir saldırı altında
olmasa bile, birileri mağdur olduğu sürece kendilerinin de mağdur edileceğini
görmüştür. Emperyalizm kimi mağdur etmişse, hepimiz mağduruz demektir.
Bu, enternasyonalizmimizde kökleşmiş bir bilinçtir
ve uluslararası dayanışmaya dayalı politikalarımızın özünü teşkil etmektedir.
Sırf biz ABD veya başka bir hükümetle olağan ilişkiler kurduk diye bu bilinç ve
politika değişecek değildir.
ABD ile
bağların normalleştirilmesi ile ilgili bir yığın çelişkili görüş dile
getirildi. Bu adım Küba Devrimi’nin değerleriyle nasıl örtüşüyor?
Şunu kabul etmemiz gerekir ki ABD ile bağların
normalleştirilmesi gerçekten çelişkili bir gelişmedir, bu nedenle çelişkili
kimi görüşlerin dile dökülmesi şaşırtıcı görülmemelidir.
İşin gerçeği şu ki her iki tarafın hedefleri
doğası gereği çelişkilidir. ABD bu yaklaşımı Küba ile hegemonik ilişki kurmak
ve kapitalizmi restore etmek için uygun bir yol olarak görmektedir. Oysa bu
konuda yürüttükleri saldırgan politikaları elli yılı aşkın bir süredir
başarısız olmuştur. Biz bu teması ablukayı kırmak ve sosyalizmi kurma
becerimizi sekteye uğratan saldırgan politikalara son vermek için bir fırsat
olarak görüyoruz.
Ama Küba Devrimi’nin değerleri söz konusu
olduğunda bu değerlerden birini hatırlatmak lazım: bu, her ulusun yönetim
sistemi ve egemenliğini kabul edip dünyanın geri kalan kısmıyla normal
ilişkiler kurmaktır. İki ülke arasındaki bağları kopartan Küba değil, ABD
yönetimidir. Bizler, aradaki farklılıkları giderme noktasında barış içinde bir
arada yaşama yolunu tercih ettik.
Bu nedenle politik sistemimizden farklı bir
sisteme sahip bir ülkeyle normal bir ilişki kurmak değerlerimize uygundur. İşin
gerçeği şudur: Küba politik sistemine bakmaksızın dünyadaki neredeyse her
ülkeyle diplomatik ilişkilere sahiptir.
Bununla birlikte biz sosyalizmimizi ezmeye
ahdetmiş büyük bir güçle ilişki kurmanın değerler sistemimizle ilgili olarak
kimi risklere yol açacağı gerçeği de göz ardı edilemez. Onlar kendi değerler
sistemini bize dayatmak isteyecekler, bu amaç doğrultusunda yığınla kaynağa
sahipler. Şüphesiz ki bu türden ekonomik, politik ve ideolojik baskılar altında
kendi değerlerimizi korumak epey güç olacaktır. İlk savunmanın parçası
risklerin bilincinde olmaktır. Ama biz bu gelişmeleri birer fırsata çevirmek
için daha da zeki olmalıyız ve kendi değerler sistemimizin aşınması da dâhil
tüm risklerden kaçınmalıyız.
ABD
yönetimi bilhassa Guantánamo’daki askerî işgale son verme gibi Küba’nın dile
getirdiği istekleri sizce ne ölçüde yerine getirecektir?
İki ülke epey zaman alacak uzun bir süreç
içerisine girdi. ABD yönetimi bu süreçte pazarlık payı olarak her türden
kaynağını kullanacaktır. Bunlardan biri de son elli yıllık politikaların bir
parçası olarak bugün her türden aracın devreye sokulmasıdır. Guantánamo’nun
işgali böylesi araçlardan biridir ve bu araç al-ver ilişkisinin bir parçası
hâline gelecektir.
ABD yönetiminin iyi niyetle herhangi bir tavizde
bulunabileceğine inanmıyorum. Son 57 yılın politikalarının söküp atılacağı bir
süreçte uluslararası ilişkilere dönük pragmatik bir yaklaşım hâkim olacaktır.
Burada fayda analizlerine karşı maliyet analizleri yapılacaktır. Umarım süreç
ilerler ve saldırı araçlarının kullanılmasına dair maliyetler artar, onları
tarihsel açıdan haklı olan yegâne yöne, Küba ile ilişkilerin normalleştirilmesi
önündeki her türden engelin kaldırılmasına sevk eder. Bu normalleşme süreci
aynı zamanda Guantánamo’daki yasadışı biçimde işgal altında tutulan toprağın
geri verilmesini de içermektedir.
Bu nedenle söz konusu meselelerle ilgili olarak
bizler en kıymetli varlığımızın tarihin kendisi olduğuna inanıyoruz. Bizler
sabırlı olmalı ve onlara uzun vadeli bir vizyonla yaklaşmalıyız.
Guantánamo’daki ABD üssü uçak gemilerinin her yeri kapladığı bir dönemde askerî
açıdan hiç kullanışlı değildir. Burası Küba halkının yaralarına serpilen tuzun
bir parçası olarak elde tutulmaktadır. Nihayetinde Guantánamo onlar için
ekonomik ve politik açıdan daha da maliyetli bir hâle gelecektir. Elbette
işgali sürdürmenin politik maliyetlerini artırmak için her şeyi yapmak da bizim
öncelikli hakkımızdır.
Bu tepkileri ihtiyatlı bir iyimserlik olarak tarif
etmek mümkün. Küba halkının önemli bir kısmı abluka koşullarında doğdu ve
yaşadı. Biz bu ablukayı kaldırmak istiyoruz. Niyetimiz Küba’da sosyalizmin
yaşaması muhtemel bir seçenek olduğunu kanıtlamak ve geleceğe bir cevap
sunmaktır. Biz bu hak için 57 yıl mücadele ettik. ABD ile yaşanan gerilim
direnişimiz ve kararlılığımız karşısında güneş görmüş kar gibi eridi. Bu
yakınlaşmayı kutlamak için ciddi sebeplerimiz mevcut.
Diğer yandan biz riskleri görüyoruz, ABD
hükümetinin niyetlerinin bilincindeyiz. Doğru adımlar atılmazsa, Küba’da
kapitalizmi tesis etme amaçlarını açığa vuracaklarını biliyoruz. Bugün
karşımızda önceden tanık olmadığımız iki ana güçlük var: daha kurnaz ve daha
incelikli çatılmış yeni emperyalist politikalar ve mevcut güçsüzlüklerimiz ve
sınırlarımız. Geleceğe umutla bakıyoruz ama aynı zamanda kendi kusurlarımızla
ama öte yandan da ABD hükümetinin politikalarıyla bağlantılı kimi büyük
risklerin mevcut olduğunu da biliyoruz. Onların politikalarının galebe
çalmasına izin verecek kusurlarımızı aşmaksa bize kalmış.
ABD
Küba ile ilişki kurmaya çalışıyor ama aynı zamanda Venezuela’ya müdahale
ediyor. Küba enternasyonalizmi bu çelişkiyi nasıl ele alıyor?
Ben burada bir çelişki görmüyorum. Bu tip adımlar
emperyalizmin yapısı ve yöntemleriyle gayet tutarlıdır. Her iki politikanın da
amacı, ABD yönetiminin Latin Amerika’yla kurduğu, o işlevsizleşmiş ilişkisi
üzerinden, Bolivar, Martí, Fidel ve Chavez’in tahayyül ettiği müşterek hedefe
ulaşılmasına mani olmaktır.
Küba Devrimi bu hedefin ahlakî pusulasıdır. ABD
yönetiminin Küba siyaseti ise bu pusulayı devre dışı bırakmayı amaçlamaktadır.
Küba toplumu ile meşgul olmak suretiyle onlar değerlerimizi altüst etmek, Küba
Devrimi’nin Latin Amerika halklarıyla dayanışma ve enternasyonalizm üzerinden
kurduğu ilişkiyi, sunduğu örnekliği ve ilhamı yok etmek istemektedirler. Bu
yaklaşım Küba ile daha yumuşak bir ilişki kurmayı gerekli kılmaktadır.
Oysa Venezuela ile kurulan ilişkide amaç,
şeytanlıkları ile gizledikleri ekonomik savaş üzerinden Venezuela halkına karşı
bir yıpratma savaşı yürütmek suretiyle Amerika Kıtası İçin Bolivarcı Seçenek’in
ekonomik sürekliliğine son vermektir. Bu, asla bir iddia değildir. Emperyalizm,
Venezuelalıların sırtlarına yük bindirme kudretine çok şey borçludur. Bunu daha
önce Kübalılara da yapmıştır.
Bir kez daha ifade etmekte
fayda var: bizim için Bolivarcı Devrim’le kurduğumuz dayanışma ilişkisi asla
müzakere edilemez. ABD ile ilişkilerin iyileştirilmesini hoş karşılarız ama bu,
Küba halkının en zor zamanlarında bize dost olmuş halklara sırtımızı dönmemize
asla sebep olamaz.
[*] Küba Beşlisi, Eylül 1998’de ABD’de casusluk
yaptıkları gerekçesiyle tutuklanan beş ismi ifade etmektedir. Grup Aralık
2014’te serbest bırakılmıştır. René González, ABD ile yürütülen görüşmelerin
ardından beşli içerisinde serbest bırakılan ilk kişidir.
0 Yorum:
Yorum Gönder