Minik fare nihayet kükredi.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, geçen hafta işgal altındaki Batı Şeria’da yaşanan
Filistinli gençlerin isyanının ana nedenini teşhis ettiğinde, en azından
bazılarında böylesi bir his uyandı.
Ban, 26 Ocak’ta Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada
“Ezilen insanların tüm çağlarda sergiledikleri biçimiyle, insan doğası işgale
tepki gösterir” dedi.
Ertesi gün sözlerine şunu ekledi: “Yaklaşık elli
yıllık işgalin ardından Filistinliler umutlarını yitiriyorlar. İşgal rejiminin
boğucu politikaları onları öfkelendiriyor. Gündelik hayatlarında yaşadıkları
boğulma hissi onların ellerini kollarını bağlıyor. Filistinliler, İşgal
altındaki Batı Şeria ile Doğu Kudüs’teki İsrail yerleşimlerinin günbegün
genişlediğini görüyorlar.”
Tüm bunlar “tarafsız” bir dille ifade edildi: Ban
Filistinlilerin uyguladıkları şiddeti sert bir biçimde kınadı ama
“Filistinlilerle İsrailli güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar”la ilgili
olarak sadece “endişeler”ini aktarmakla yetindi.
Ekim ayından beri onlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan
yargısız infazlarla ilgili tek laf etmedi.
Ban kendisini İsrail’in işgaline dair bir tarif
vermekle sınırladı ve artık bir masala dönen “iki devletli çözüm” için
ihtimaller ile işgalin Filistinliler üzerindeki etkisinden bahsetti ama
İsrail’in eylemlerine dair ahlâkî veya hukukî bir yargıda bulunmadı.
İsrail’in Suçlamaları
Kendince sınırlı eleştiriler dile getiren Ban inkâr
edilemez kimi gerçeklere hiç işaret etmedi. İsrail buna bile tahammül edemedi.
Başbakan Benjamin Netanyahu genel sekreteri “terörü
teşvik etmek”le suçladı.
Aynı şekilde ABD’deki en güçlü İsrail lobilerinden
biri olan İsrail’in Karalanmasına Karşı Birlik Ban’ın “yorumlar”ına açıklık
getirmesini istedi ve bu yorumların “mevcut Filistin terörü dalgasını
meşrulaştırdığını” söyledi.
Ban hemen boyun eğdi. New York Times’da çıkan
yazısında şunu söyledi: “Ben basit bir gerçeği ifade etmiştim: Tarih her daim
insanların işgale direndiğini ortaya koymaktadır.”
Özür dileyen bir ifadeyle, yazının devamında “kimileri
hemen elçinin boynunu vurmaya çalışıyor, ifadelerimi çarpıtıp şiddeti
meşrulaştıran, yanlış yorumlara evriltiyorlar.” dedi.
“İsrailli
sivilleri hedef alan, Filistinlilerce gerçekleştirilen bıçaklı saldırılar ve
otomobillerle düzenlenen saldırılar kınanması gereken eylemler. Şiddetin teşvik
edilmesi ve katillerin yüceltilmesi de aynı şekilde kınanmalı. Hiçbir şey
terörizmin bahanesi olamaz. Ben terörü kategorik olarak kınıyorum.”
Bu kadar kâfi. Ban’ın makalesinde Gazze’de
Filistinlilerin kitlesel hâlde katledilmesi dâhil, İsrail’in hiçbir eylemini
neden “kınamadığını” merak ediyoruz doğrusu.
Ban ayrıca İsrail liderlerince Filistinlilere karşı
merhametsiz bir dille gerçekleştirdikleri saldırıları ve kitlesel katliamları
yüceltmelerini de kınamadı. (Bu saldırılar ülke dışına taştı, İsveç’te bugün
dışişleri bakanına karşı İsrail’in savurduğu ölüm tehditleri soruşturuluyor.)
Bunun sebebi kışkırtma ve terörün yüceltilmesi. Ban
dikkat dağıtıcı konuşmalar yapıyor. O İsrail devletinin kendisinden beklenen
sözleri dile döküyor.
Ban BM özel insan hakları raportörü Makarim
Wibisono’nun İsrail’in görevini engellemesi sebebiyle kısa süre önce istifa
etmesini de mesele etmiyor.
Liberal Siyonizm
İsrail devletinin sözlerini papağan gibi yineleyen Ban
o makalesinde ve geçen hafta yaptığı konuşmalarda ABD’deki liberal Siyonizmin
ses tonunu ve sözlerini ödünç alıyor: İsrail’i seven ve gelecekle ilgili
endişelenen kederli bir arkadaşından tavsiyeler alıyor.
“Ben her zaman İsrail’in varolma hakkına itiraz
edenlere karşı çıktım, aynı şekilde Filistinlilerin bir devlet olarak varolma
hakkını da savundum.” Ban, makalesinde bunu yazıyor.
Bu ifadede sahte bir denkleştirme işlemi yapılmakla
kalınmıyor ki hiçbir devlet soyut bir “varolma hakkı”a sahip değildir, ayrıca
tüm somut Filistinli haklarını da defterden siliyor.
Ban’ın sözde iki devletli çözümün kurtarılmasına dönük
vurgusu İsrail’in işlediği suçlara dönük endişeden ve gasp edilmiş hakların
iade edilmesi arzusundan kaynaklanmıyor. Oysa BM başkanı olarak onun tam da bu
meselelere öncelik vermesi gerekiyor.
Bunun yerine onu alkışlayan ABD’li liberal Siyonistler
gibi onun amacı Filistin’in devlet olma hakkı meselesini dar bir alana, ırkçı
bir Yahudi devleti olarak İsrail’in varlığını sürdürmesini güvence altına
alacak bir bantustan olmaya hapsediyor.
Gelgelelim İsrail’in ihlal ettiği Filistinlilerin
hakları sadece devlet olma “hak”kı değil, kendi kaderini tayin etme hakkı, tam
eşitlik ve tarihsel Filistin’in tamamının iade edilmesi.
Bu haklar Filistin halkının tamamını, bugünkü
İsrail’de, işgal altındaki Batı Şeria, Gazze ve diasporada yaşayan herkesi
kapsıyor.
Liberal Siyonistlerin ve Ban gibi uluslararası
aparatçiklerinin Filistinlilerin BDS [Boykot, Yaptırım, Tecrit] çağrılarından
bu denli korkmalarının sebebi bu.
BDS çağrıları Filistinlilerin amacının sadece minik
bir devlet kurmak değil, tüm hakları elde etmek olduğunu açıklığa kavuşturuyor.
İster tek ister iki devletli çözüm olsun, bu haklar
feshedilemez, İsrail bu hakları ihlal etmeyi sürdüremez.
Teslimiyet
Ban’ın ürkek bir tavır içerisinde olmasında şaşılacak
bir yan yok: Onun İsrail’in suç ortağı olduğunu herkes biliyor.
Geçen Haziran ayında İsrail’in ve ABD’nin baskılarına
teslim oldu ve İsrail ordusunu BM’de hazırlanan çocuk haklarını ihlal edenler
listesinden çıkarttı.
2014 yazında Gazze’ye yapılan saldırıların iyice
yoğunlaştığı günlerde, 129 örgüt ve seçkin isim genel sekretere bir mektup
yazdı ve onu “önyargılı ifadelerinden, harekete geçmemesinden ve İsrail’in
artık savaş suçları kapsamına giren, uluslararası savaş hukukuna dönük
ihlallerini uygunsuz bir biçimde meşrulaştırmasından ötürü eleştirdi.”
Bu isim ve örgütlerin ifadesiyle Ban’ın sicili onu
İsrail’in işlediği suçların “ortağı” hâline getirdi.
Bu değerlendirmeyi değiştirmeyi gerektirecek hiçbir
şey yaşanmış değil. Ban’ın son yorumlarında az da olsa iyileşme söz konusu. Ama
Ban İsrail’in hesap vermesine dönük bir talebi hâlâ dillendirebilmiş değil.
Bunun yerine o bitmek bilmez tavsiyelerde bulunuyor,
tümüyle başarısız olmuş “barış süreci”ne geri dönülmesini istiyor ve işgal
güçleri ile Filistin Yönetimi arasında daha sıkı bir işbirliğinin kurulmasını
öneriyor.
New York Times’da çıkan
makalesinde Ban İsrail’in “her iyi niyetli eleştiriye saldırmaya bir son
vermesini” istiyor. Bu yönde boş bir umut beslemek yerine Ban’ın yapılan
eleştiriler ne denli ihtiyatlı olursa olsun İsrail’in o eleştirenlere elindeki
tüm silâhlarla saldıracağını anlaması gerekiyor.
Ban’ın o nazik ifadeleriyle “terörü teşvik etmek”le
eleştirilmesi gibi AB yetkilileri de geç de olsa, İsrail yerleşimlerine ait
mallara etiket vurulmasına dönük geçen yıl karar alınca Nazilere benzetildi.
Madem eleştirinin bedeli aynı, Ban neden her şeyi
perdeleme üzerine kurulu “diplomatik üsluba” bir son verip tüm gerçeği
dillendirmiyor?
Ban’ın işgal devleti ile ilgili sıradan yorumlarının
manşetleri süslemesi, BM’deki üst düzey yöneticilerin ABD ve İsrail’in emirleri
karşısında nasıl birer süt dökmüş kedi olduklarının bir delili.
Ali Ebunima
1 Şubat 2016
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder