22 Şubat 2016

, ,

Malcolm X’in Mirası


Savaş sonrasında Kuzey’de ırk ayrımcılığı bir kural değilse de gerçekliğin ta kendisi idi. Hayatın tüm yönlerinde Kuzey’de yaşayan siyahlar ırkçılık ve ırk ayrımcılığı ile yüzleşiyorlardı. Güney’i terk etmiş olan siyahlar büyük kentlerdeki gettolarda yaşamaya ve çocuklarını kötü okullara göndermeye mecbur edildikleri koşullarla karşılaştılar. Vasıf veya uzmanlık gerektiren işler beyazlara tahsis edilmişti. Siyahlar sürekli beyazların otoritesine tabiydiler, polis bilhassa onlara saldırıyordu.
Siyahların dörtte biri polisin kendilerine kötü muamele ettiğinden şikâyetçiydi, yüzde kırkı ise başkalarının saldırılarına uğradıklarını söylüyorlardı. Güney’deki siyahların liberal Kuzey’le alakalı edindikleri yanılsamaların Kuzey’de yaşayanlarda bir karşılığı yoktu. Kuzey’deki siyahlar bile ilhamını Güney’deki mücadelelerden alıyorlardı. Onların yaşam koşulları siyahları Martin Luther King’in Güney Hristiyanlık Liderliği Konseyi’nin başını çektiği hareketten oldukça farklı ve ondan bağımsız bir harekete açık hâle getirmişti.
İnsan hakları mücadelesinin ilk yıllarında bu yeni hareketin en önemli örgütsel ifadesi İslam Milleti idi. Ellilerin sonlarında grubun üye sayısı yüz binleri bulmuştu. Ön fazla öne çıkan üyesi de Malcolm X’ti.
İslam Milleti’nin resmi planda ilân ettiği görüşleri önemli ölçüde muhafazakârdı. Örgüt kitaba bağlı İslamî unsurlardan oluşuyordu. Bu üyeler ağır çalışma, itaat, tutumluluk ve tevazua dayalı bir öğretiyi vaaz ediyorlardı. Beyazlardan ekonomik planda bağımsız olmayı hayati önemde gören örgüt aynı zamanda üyelerini “siyahları satın alma” konusunda teşvik ediyordu. İslam Milleti onlarca işletme kurdu, çiftlikler aldı, Kuzey’deki önemli şehirlerde camiler inşa etti. Örgüt kapitalizmi değil sadece beyazları eleştiriyordu. Esasında birçok siyah Müslüman beyaz kapitalistlerin başarılarına özeniyordu.
İslam Milleti lideri Elijah Muhammed ABD’de veya başka bir yerde bağımsız bir siyah devleti kurulması çağrısında bulundu. Ama talepleri konusunda ısrarcı olmanın veya çıkarlarını savunmanın ötesinde örgüt esasında politik katılım meselesine husumetle yaklaşıyordu. Bu kendi içine dönük dinî tarikatın somut bir büyüme gerçekleştirebilmiş olması kentlerde yaşayan siyahların önemli bir kısmındaki hoşnutsuzluğun somut bir delili gibiydi. Saflarına katılan yüzlerce genç için İslam Milleti kendine saygı duymanın, kendine güvenmenin ve gururun temsiliydi.
Malcolm X cesur ve lafını hiç esirgemeyen bir isimdi. Hızla İslam Milleti’ne daha fazla militanın katılmasında önemli bir çekim gücü hâline geldi. Israrla beyaz elitlerin ikiyüzlülükleri üzerinde duruyordu. İslam Milleti’nin ırkçı olduğuna dair suçlamalara geri adım atmaksızın şu cevabı veriyordu: “Eğer beyaz ırkçılığına şiddete dayalı bir tepki geliştirsek, bence bu siyah ırkçılığı olmaz. Eğer boğazıma ip dolarsanız o ipi alır, sizi onunla asarım ve bu kesinlikle ırkçılık değildir. Asıl sizin yaptıklarınız ırkçılıktır, benim koyduğum tepkinin ırkçılıkla bir alakası yoktur.”
Malcolm X, Amerikan toplumuna entegrasyonu öngören yaklaşımın muhtemel veya istenilir bir şey olmadığını söyleyerek bu yaklaşımı reddeder ve devletle Demokrat Parti’yi müttefik değil, problemin asli parçası olarak değerlendirir. Güney’deki ırkçılıktan dem vurup Kuzey’deki koşullar konusunda ağzını açmayan liberalleri sert bir dille eleştirir: “Liberallerin çok çaba sarf ediyormuş gibi görünmesini sağlayan o halelerini dağıtacağım.”
Malcolm X’in sert eleştirilerinin diğer bir kurbanı da insan hakları hareketinin liderleridir. Bunlar mücadeleye öncülük etmek şöyle dursun esasında mücadeleyi frenlemektedirler.
Eleştirileri dâhilinde Güney’deki ırk ayrımcılığıyla mücadele hareketinin üzerinde yükseldiği şiddete bulaşmama vaadine de değinir. O bu yaklaşımın karşısına siyahların özsavunmasını çıkartır: “Barışçıl olun, kibar davranın, hukuka riayet edin, herkese saygı duyun; ama biri gelip size vurursa onu tahtalıköye yollayın. İyi din budur. Esasında bu eski zamanlardan gelen dindir. […] Hayatınızı koruyun, elinizdeki en iyi şey odur. Eğer ondan vazgeçmeniz gerekirse, karşı tarafın da vazgeçmesini sağlayın.”
Teknik açıdan Malcolm Elijah Muhammed’in öğretilerine güç katan tek kişidir, her sözünün başında “Elijah Muhammed’in de öğrettiği üzere” diyerek başlar. Ama Malcolm X bu fikirleri sistemin suçlanmasına dönük ifadelere dönüştürür, İslam Milleti’nin giydirdiği deli gömleğini zaman içerisinde yırtıp atar.
Muhammed politikadan uzak dururken Malcolm giderek daha fazla politikleşir. Bir Müslüman’ın şikâyetinde dile getirdiği biçimiyle, “yapısı gereği temelde dinî olan Siyah Müslüman Hareketi’ne ‘siyah milliyetçiliği’ denilen politik anlayışı zerk eden Malcolm’dır.”
Hareketin giderek daha fazla politikleştiğinin ve bu politikleşmenin İslam Milleti’ni etkilediğinin bilincinde olan Elijah Muhammed gibi isimler kontrolü yeniden sağlamak için kimi tedbirler alırlar.
1962’de Los Angeles’ta yaşanan polis saldırısı İslam Milleti’nin yürüttüğü siyaseti iflasın eşiğine getirir. Nisan 1962’de Los Angeles polisi bir siyah Müslüman katleder, onlarcasını yaralar. Malcolm X örgütün vereceği tepkiyi yönetmek için hemen Los Angeles’a gider. İslam Milleti özsavunmayı vaaz eder ve intikam eylemi olarak polis öldürülebileceğini söyler. Ama Elijah Muhammed müritlerini böylesi bir özsavunma çalışmasından uzak tutar.
İslam Milleti üyelerinin itibarlarını sistem muhalifi olarak edindiği ilk dönemde dilde radikal olmak ve beyazlara yönelik suçlamalar kabul edilebilir şeylerdir. Ama siyahlar arasında patlak veren öfke kelimelerden fazlasını talep etmektedir. Artık siyahlar eyleme geçme arzusundadırlar, oysa bu, Elijah Muhammed’in göz yumamayacağı bir şeydir.
Malcolm İslam Milleti’nden Ayrılıyor
Malcolm X Aralık 1962’de İslam Milleti’nden ayrılır. New York’taki bir toplantıda kendisine sorulan soruya Malcolm, Kennedy suikastının bizzat beyazların yarattıkları bir toplumun yol açtığı nefret ve şiddetle alakalı olduğunu söyler.
Bu tespit siyah Müslüman temsilcilerinin geçmişte ABD yönetimine yönelik ifade ettikleri nefretle tutarlı olsa da Elijah Muhammed gene de Malcolm’a üyeliğinin doksan gün askıya alındığını bildirir ve “böylelikle her yerde Müslümanlar bu gaftan münezzeh kılınmış olacaktır.” Üyeliğin askıya alınmasının aslında ihraç anlamına geldiği kısa bir süre sonra anlaşılır.
8 Mart 1964’te Malcolm X İslam Milleti’nden ayrıldığını resmen duyurur. Siyah Müslüman hareketinin gidebileceği yere kadar gittiğini, bunun sebebinin örgütün sekter ve çekingen bir niteliğe sahip bulunması olduğunu söyler. O tüm ülke genelinde patlak veren siyah hareketlerine daha fazla insanın katılımını savunur ve siyah Müslümanların bir gün kendilerini zencilerin cephe hattında sürdürdükleri mücadeleden ayrılmış olarak bulacakları konusunda uyarıda bulunur.
İnsan hakları hareketine dâhil olmak için Malcolm dinle siyaseti ayırmanın gerekli olduğu sonucuna ulaşır: “Dinimizi politikamıza, ekonomimize ve toplumsal, sivil faaliyetlerimize artık karıştırmıyoruz. […] Toplumumuzda insanlarımızın başına bela olan politik, ekonomik ve toplumsal kötülükleri ortadan kaldıracak her yönteme, her yerde dâhil olacağız ve bu konuda çalışma yürüten herkesle bir araya geleceğiz.”
Aynı konuşmasında siyah milliyetçiliğine bağlı olduğunu da beyan eder.
Anti-emperyalizm Aşısı
Kısa bir süre sonra Malcolm Afrika’ya iki seyahat gerçekleştirir. Bu seyahatlerin görüşleri üzerinde muazzam etkileri olur. Aralarında Ganalı Kwame Nkrumah ve Mısırlı Nasır’ın da bulunduğu birçok önemli Afrikalı devlet adamı ile bir araya gelir. Üçüncü dünyacılık fikirlerinin etkisi altına girer. Genel manada bu görüşe göre dünyaya iki süper güç hâkimdir: ABD ve Sovyetler Birliği. Gelişmekte olan ülkeler ise bağımsız bir alternatifi temsil etmektedir.
Malcolm X New York’a döndüğünde Afro-Amerikan Birliği Örgütü’nün [OAAU] kurulduğunu duyurur. Örgüt farklı Afrikalı devlet başkanlarını bir araya getirmiş bulunan Afrika Birliği Örgütü’nün [OAU] modelini takip etmektedir. OAAU cemaat örgütleri, okullar, siyah işletmeleri açma amacı güden ve siyah siyasetçilerin cemaatçe kontrolünü mümkün kılmak amacıyla seçmen kayıt kampanyaları örgütleyen siyah milliyetçisi bir yapıdır.
Afrika ziyareti sonrası Malcolm ABD’deki siyah mücadelesinin uluslararası mücadelenin bir parçası olduğunu söylemeye başlar. Ona göre, bu mücadele kapitalizme ve emperyalizme karşı verilen mücadeleyle bağlantılıdır.
Ayrıca sosyalizm lehine sözler de sarf etmeye başlar. Afrika devletlerinden bahisle o “bugün sömürgeciliğin zincirlerini kırıp ortaya çıkan tüm ülkeler yüzlerini sosyalizme dönmektedirler.” der.
Artık siyahların kurtuluş mücadelesini ırkî bir çelişki temelinde izah etmemektedir. “Bizler bir devrim döneminde yaşıyoruz, Amerikalı zencilerin isyanı bu döneme ana niteliğini veren zulme ve sömürüye karşı gerçekleştirilen ayaklanmanın bir parçasıdır. Zenci isyanını basit manada beyazlara karşı siyahlar şeklinde formüle edilecek ırkî bir çelişki ya da sadece Amerika’ya has bir sorun olarak tasnif etmek yanlıştır. Aksine bugün bizim tanık olduğumuz şey, zalimlere karşı mazlumların, sömürücülere karşı sömürülenlerin tüm dünya genelinde yürüttükleri bir ayaklanmadır.”
Malcolm artık tüm beyazların düşman olduklarına inanmamakta, ama gene de bütün siyahların ayrı örgütlenmesi gerektiğine dair kanaatini de muhafaza etmektedir: “Beyazlar bize yardım edebilirler ama bize katılamazlar. Siyahlar birleşene dek siyahlarla beyazların birleşmesi söz konusu olamaz. Irkî dayanışma yoksa işçi dayanışması da olamaz. Önce birliği kendi aramızda gerçekleştirmeden başkalarıyla birleşmeyi düşünemeyiz.”
Ama Malcolm’ın yeni mücadele anlayışı aynı zamanda onu siyah milliyetçiliğiyle ilgili olarak geçmişte sahip olduğu görüşleri sorgulamaya iter. Ocak 1965’te Malcolm Malcolm bu görüşlerin “gerçek manada devrimci olan, kendilerini her türden gerekli araçla bu dünyada varolan sömürü sistemini yıkmaya adamış insanları hareketten uzak tutmuştur.”
Yitik Vaat
Bu dönem boyunca Malcolm’ın politik fikirleri hızla değişir. Ama ölümü bu gelişim sürecini sekteye uğratır. O dönemde Malcolm X ABD’deki en önemli radikal siyahlardan biri hâline gelmiş, etkisi bilhassa genç eylemciler arasında hızla artmıştır.
Malcolm X tam da, kendi ifadesiyle, “kendisi üzerine kafa patlattığı”, siyah kurtuluş hareketi için radikal bir program üzerine çalıştığı bir dönemde vurulmuştur. Erken ölümü ve sonrasında siyah hareketinin bastırılması ve yaşadığı çöküş ikinci sınıf reformistlerin Malcolm’ı sahiplenmelerini kolaylaştırmıştır. Ama Malcolm’ın konuşmalarını dinleyen, yazılarını okuyan herkes şüphesiz ki onun yoluna girecektir. Bu yolun en iyi özeti Cleveland’da 3 Nisan 1964’te yaptığı “Oy Sandığı mı Yoksa Mermi mi?” isimli konuşmasında verilmektedir:
“Hayır ben Amerikalı değilim. Ben Amerikancılığın mağduru olan yirmi iki milyon siyahtan birisiyim. İkiyüzlülüğün maskesinden başka bir şey olmayan demokrasinin mağduru olan yirmi iki milyon içinde bir ferdim. Bu nedenle ben burada durup size bir Amerikalı, bir vatansever, bayrağa selam duran biri olarak hitap etmeyeceğim, çünkü böyle biri değilim. Ben bu Amerikan sisteminin bir mağduru olarak konuşuyorum. Amerika’ya mağdurlarının gözünden bakıyorum. Tek bir Amerikan rüyası dahi görmüyorum, gördüğüm sadece Amerikan kâbusudur.”
Malcolm’ın politikasının yaşasaydı nasıl gelişeceğini tahmin etmek imkânsız. Kendisini doğrudan siyah milliyetçi hareketinin soluna bağlayan kimi fikirler benimsedi. Sisteme ve sistemin iki kardeş kapitalist partisine yönelik düşmanlığı, ırkçılığa son verme mücadelesine olan bağlılığı ve kendisini sürekli anti-emperyalizmle tanımlaması radikal politikaya muazzam bir katkı yapmıştır.
Ahmed Şevki
21 Şubat 2016

0 Yorum: