Siyahların dörtte biri polisin kendilerine kötü
muamele ettiğinden şikâyetçiydi, yüzde kırkı ise başkalarının saldırılarına
uğradıklarını söylüyorlardı. Güney’deki siyahların liberal Kuzey’le alakalı
edindikleri yanılsamaların Kuzey’de yaşayanlarda bir karşılığı yoktu.
Kuzey’deki siyahlar bile ilhamını Güney’deki mücadelelerden alıyorlardı.
Onların yaşam koşulları siyahları Martin Luther King’in Güney Hristiyanlık Liderliği
Konseyi’nin başını çektiği hareketten oldukça farklı ve ondan bağımsız bir
harekete açık hâle getirmişti.
İnsan hakları mücadelesinin ilk yıllarında bu yeni
hareketin en önemli örgütsel ifadesi İslam Milleti idi. Ellilerin sonlarında
grubun üye sayısı yüz binleri bulmuştu. Ön fazla öne çıkan üyesi de Malcolm
X’ti.
İslam Milleti’nin resmi planda ilân ettiği
görüşleri önemli ölçüde muhafazakârdı. Örgüt kitaba bağlı İslamî unsurlardan
oluşuyordu. Bu üyeler ağır çalışma, itaat, tutumluluk ve tevazua dayalı bir
öğretiyi vaaz ediyorlardı. Beyazlardan ekonomik planda bağımsız olmayı hayati
önemde gören örgüt aynı zamanda üyelerini “siyahları satın alma” konusunda
teşvik ediyordu. İslam Milleti onlarca işletme kurdu, çiftlikler aldı,
Kuzey’deki önemli şehirlerde camiler inşa etti. Örgüt kapitalizmi değil sadece
beyazları eleştiriyordu. Esasında birçok siyah Müslüman beyaz kapitalistlerin
başarılarına özeniyordu.
İslam Milleti lideri Elijah Muhammed ABD’de veya
başka bir yerde bağımsız bir siyah devleti kurulması çağrısında bulundu. Ama
talepleri konusunda ısrarcı olmanın veya çıkarlarını savunmanın ötesinde örgüt
esasında politik katılım meselesine husumetle yaklaşıyordu. Bu kendi içine
dönük dinî tarikatın somut bir büyüme gerçekleştirebilmiş olması kentlerde yaşayan
siyahların önemli bir kısmındaki hoşnutsuzluğun somut bir delili gibiydi.
Saflarına katılan yüzlerce genç için İslam Milleti kendine saygı duymanın,
kendine güvenmenin ve gururun temsiliydi.
Malcolm X cesur ve lafını hiç esirgemeyen bir
isimdi. Hızla İslam Milleti’ne daha fazla militanın katılmasında önemli bir
çekim gücü hâline geldi. Israrla beyaz elitlerin ikiyüzlülükleri üzerinde
duruyordu. İslam Milleti’nin ırkçı olduğuna dair suçlamalara geri adım
atmaksızın şu cevabı veriyordu: “Eğer beyaz ırkçılığına şiddete dayalı bir
tepki geliştirsek, bence bu siyah ırkçılığı olmaz. Eğer boğazıma ip dolarsanız
o ipi alır, sizi onunla asarım ve bu kesinlikle ırkçılık değildir. Asıl sizin
yaptıklarınız ırkçılıktır, benim koyduğum tepkinin ırkçılıkla bir alakası
yoktur.”
Malcolm X, Amerikan toplumuna entegrasyonu öngören
yaklaşımın muhtemel veya istenilir bir şey olmadığını söyleyerek bu yaklaşımı
reddeder ve devletle Demokrat Parti’yi müttefik değil, problemin asli parçası
olarak değerlendirir. Güney’deki ırkçılıktan dem vurup Kuzey’deki koşullar
konusunda ağzını açmayan liberalleri sert bir dille eleştirir: “Liberallerin
çok çaba sarf ediyormuş gibi görünmesini sağlayan o halelerini dağıtacağım.”
Malcolm X’in sert eleştirilerinin diğer bir
kurbanı da insan hakları hareketinin liderleridir. Bunlar mücadeleye öncülük
etmek şöyle dursun esasında mücadeleyi frenlemektedirler.
Eleştirileri dâhilinde Güney’deki ırk
ayrımcılığıyla mücadele hareketinin üzerinde yükseldiği şiddete bulaşmama
vaadine de değinir. O bu yaklaşımın karşısına siyahların özsavunmasını
çıkartır: “Barışçıl olun, kibar davranın, hukuka riayet edin, herkese saygı
duyun; ama biri gelip size vurursa onu tahtalıköye yollayın. İyi din budur.
Esasında bu eski zamanlardan gelen dindir. […] Hayatınızı koruyun, elinizdeki
en iyi şey odur. Eğer ondan vazgeçmeniz gerekirse, karşı tarafın da
vazgeçmesini sağlayın.”
Teknik açıdan Malcolm Elijah Muhammed’in
öğretilerine güç katan tek kişidir, her sözünün başında “Elijah Muhammed’in de
öğrettiği üzere” diyerek başlar. Ama Malcolm X bu fikirleri sistemin
suçlanmasına dönük ifadelere dönüştürür, İslam Milleti’nin giydirdiği deli
gömleğini zaman içerisinde yırtıp atar.
Muhammed politikadan uzak dururken Malcolm giderek
daha fazla politikleşir. Bir Müslüman’ın şikâyetinde dile getirdiği biçimiyle,
“yapısı gereği temelde dinî olan Siyah Müslüman Hareketi’ne ‘siyah
milliyetçiliği’ denilen politik anlayışı zerk eden Malcolm’dır.”
Hareketin giderek daha fazla politikleştiğinin ve
bu politikleşmenin İslam Milleti’ni etkilediğinin bilincinde olan Elijah
Muhammed gibi isimler kontrolü yeniden sağlamak için kimi tedbirler alırlar.
1962’de Los Angeles’ta yaşanan polis saldırısı
İslam Milleti’nin yürüttüğü siyaseti iflasın eşiğine getirir. Nisan 1962’de Los
Angeles polisi bir siyah Müslüman katleder, onlarcasını yaralar. Malcolm X
örgütün vereceği tepkiyi yönetmek için hemen Los Angeles’a gider. İslam Milleti
özsavunmayı vaaz eder ve intikam eylemi olarak polis öldürülebileceğini söyler.
Ama Elijah Muhammed müritlerini böylesi bir özsavunma çalışmasından uzak tutar.
İslam Milleti üyelerinin itibarlarını sistem
muhalifi olarak edindiği ilk dönemde dilde radikal olmak ve beyazlara yönelik
suçlamalar kabul edilebilir şeylerdir. Ama siyahlar arasında patlak veren öfke
kelimelerden fazlasını talep etmektedir. Artık siyahlar eyleme geçme
arzusundadırlar, oysa bu, Elijah Muhammed’in göz yumamayacağı bir şeydir.
Malcolm
İslam Milleti’nden Ayrılıyor
Malcolm X Aralık 1962’de İslam Milleti’nden
ayrılır. New York’taki bir toplantıda kendisine sorulan soruya Malcolm, Kennedy
suikastının bizzat beyazların yarattıkları bir toplumun yol açtığı nefret ve
şiddetle alakalı olduğunu söyler.
Bu tespit siyah Müslüman temsilcilerinin geçmişte
ABD yönetimine yönelik ifade ettikleri nefretle tutarlı olsa da Elijah Muhammed
gene de Malcolm’a üyeliğinin doksan gün askıya alındığını bildirir ve
“böylelikle her yerde Müslümanlar bu gaftan münezzeh kılınmış olacaktır.”
Üyeliğin askıya alınmasının aslında ihraç anlamına geldiği kısa bir süre sonra
anlaşılır.
8 Mart 1964’te Malcolm X İslam Milleti’nden
ayrıldığını resmen duyurur. Siyah Müslüman hareketinin gidebileceği yere kadar
gittiğini, bunun sebebinin örgütün sekter ve çekingen bir niteliğe sahip
bulunması olduğunu söyler. O tüm ülke genelinde patlak veren siyah
hareketlerine daha fazla insanın katılımını savunur ve siyah Müslümanların bir
gün kendilerini zencilerin cephe hattında sürdürdükleri mücadeleden ayrılmış
olarak bulacakları konusunda uyarıda bulunur.
İnsan hakları hareketine dâhil olmak için Malcolm
dinle siyaseti ayırmanın gerekli olduğu sonucuna ulaşır: “Dinimizi
politikamıza, ekonomimize ve toplumsal, sivil faaliyetlerimize artık karıştırmıyoruz.
[…] Toplumumuzda insanlarımızın başına bela olan politik, ekonomik ve toplumsal
kötülükleri ortadan kaldıracak her yönteme, her yerde dâhil olacağız ve bu
konuda çalışma yürüten herkesle bir araya geleceğiz.”
Aynı konuşmasında siyah milliyetçiliğine bağlı
olduğunu da beyan eder.
Anti-emperyalizm
Aşısı
Kısa bir süre sonra Malcolm Afrika’ya iki seyahat
gerçekleştirir. Bu seyahatlerin görüşleri üzerinde muazzam etkileri olur.
Aralarında Ganalı Kwame Nkrumah ve Mısırlı Nasır’ın da bulunduğu birçok önemli
Afrikalı devlet adamı ile bir araya gelir. Üçüncü dünyacılık fikirlerinin
etkisi altına girer. Genel manada bu görüşe göre dünyaya iki süper güç
hâkimdir: ABD ve Sovyetler Birliği. Gelişmekte olan ülkeler ise bağımsız bir
alternatifi temsil etmektedir.
Malcolm X New York’a döndüğünde Afro-Amerikan
Birliği Örgütü’nün [OAAU] kurulduğunu duyurur. Örgüt farklı Afrikalı devlet
başkanlarını bir araya getirmiş bulunan Afrika Birliği Örgütü’nün [OAU]
modelini takip etmektedir. OAAU cemaat örgütleri, okullar, siyah işletmeleri
açma amacı güden ve siyah siyasetçilerin cemaatçe kontrolünü mümkün kılmak
amacıyla seçmen kayıt kampanyaları örgütleyen siyah milliyetçisi bir yapıdır.
Afrika ziyareti sonrası Malcolm ABD’deki siyah
mücadelesinin uluslararası mücadelenin bir parçası olduğunu söylemeye başlar.
Ona göre, bu mücadele kapitalizme ve emperyalizme karşı verilen mücadeleyle
bağlantılıdır.
Ayrıca sosyalizm lehine sözler de sarf etmeye
başlar. Afrika devletlerinden bahisle o “bugün sömürgeciliğin zincirlerini
kırıp ortaya çıkan tüm ülkeler yüzlerini sosyalizme dönmektedirler.” der.
Artık siyahların kurtuluş mücadelesini ırkî bir
çelişki temelinde izah etmemektedir. “Bizler bir devrim döneminde yaşıyoruz,
Amerikalı zencilerin isyanı bu döneme ana niteliğini veren zulme ve sömürüye
karşı gerçekleştirilen ayaklanmanın bir parçasıdır. Zenci isyanını basit manada
beyazlara karşı siyahlar şeklinde formüle edilecek ırkî bir çelişki ya da
sadece Amerika’ya has bir sorun olarak tasnif etmek yanlıştır. Aksine bugün
bizim tanık olduğumuz şey, zalimlere karşı mazlumların, sömürücülere karşı
sömürülenlerin tüm dünya genelinde yürüttükleri bir ayaklanmadır.”
Malcolm artık tüm beyazların düşman olduklarına
inanmamakta, ama gene de bütün siyahların ayrı örgütlenmesi gerektiğine dair
kanaatini de muhafaza etmektedir: “Beyazlar bize yardım edebilirler ama bize
katılamazlar. Siyahlar birleşene dek siyahlarla beyazların birleşmesi söz
konusu olamaz. Irkî dayanışma yoksa işçi dayanışması da olamaz. Önce birliği
kendi aramızda gerçekleştirmeden başkalarıyla birleşmeyi düşünemeyiz.”
Ama Malcolm’ın yeni mücadele anlayışı aynı zamanda
onu siyah milliyetçiliğiyle ilgili olarak geçmişte sahip olduğu görüşleri
sorgulamaya iter. Ocak 1965’te Malcolm Malcolm bu görüşlerin “gerçek manada
devrimci olan, kendilerini her türden gerekli araçla bu dünyada varolan sömürü
sistemini yıkmaya adamış insanları hareketten uzak tutmuştur.”
Yitik
Vaat
Bu dönem boyunca Malcolm’ın politik fikirleri
hızla değişir. Ama ölümü bu gelişim sürecini sekteye uğratır. O dönemde Malcolm
X ABD’deki en önemli radikal siyahlardan biri hâline gelmiş, etkisi bilhassa
genç eylemciler arasında hızla artmıştır.
Malcolm X tam da, kendi ifadesiyle, “kendisi
üzerine kafa patlattığı”, siyah kurtuluş hareketi için radikal bir program
üzerine çalıştığı bir dönemde vurulmuştur. Erken ölümü ve sonrasında siyah
hareketinin bastırılması ve yaşadığı çöküş ikinci sınıf reformistlerin
Malcolm’ı sahiplenmelerini kolaylaştırmıştır. Ama Malcolm’ın konuşmalarını
dinleyen, yazılarını okuyan herkes şüphesiz ki onun yoluna girecektir. Bu yolun
en iyi özeti Cleveland’da 3 Nisan 1964’te yaptığı “Oy Sandığı mı Yoksa Mermi
mi?” isimli konuşmasında verilmektedir:
“Hayır
ben Amerikalı değilim. Ben Amerikancılığın mağduru olan yirmi iki milyon
siyahtan birisiyim. İkiyüzlülüğün maskesinden başka bir şey olmayan
demokrasinin mağduru olan yirmi iki milyon içinde bir ferdim. Bu nedenle ben
burada durup size bir Amerikalı, bir vatansever, bayrağa selam duran biri
olarak hitap etmeyeceğim, çünkü böyle biri değilim. Ben bu Amerikan sisteminin
bir mağduru olarak konuşuyorum. Amerika’ya mağdurlarının gözünden bakıyorum.
Tek bir Amerikan rüyası dahi görmüyorum, gördüğüm sadece Amerikan kâbusudur.”
Malcolm’ın politikasının
yaşasaydı nasıl gelişeceğini tahmin etmek imkânsız. Kendisini doğrudan siyah
milliyetçi hareketinin soluna bağlayan kimi fikirler benimsedi. Sisteme ve
sistemin iki kardeş kapitalist partisine yönelik düşmanlığı, ırkçılığa son
verme mücadelesine olan bağlılığı ve kendisini sürekli anti-emperyalizmle
tanımlaması radikal politikaya muazzam bir katkı yapmıştır.
Ahmed Şevki
21 Şubat 2016
21 Şubat 2016
0 Yorum:
Yorum Gönder