Kapanmanın Solda Sebep Olduğu
Politik Marazlar
Otoriteye İtaat
Kapanmacı
sol, otoriteye itaat etti, uyduruk “devlet adamları”nın kibrine ve otokratik
iktidarına teslim oldu, üzerine laboratuvar önlüğü geçirmiş, kendisini dev
aynasında gören insanlara boyun eğdi, haki ve mavi üniformalar giymiş kişilerin
önünde diz çöktü.
Bir
bakanın ağzından çıkan her söze olağan koşullarda inanmayan kapanmacı sol,
bugün hükümetin virüs ve kapanma konusunda ettiği her lafı hemen benimsiyor. Ortada
gerçek bir sol olsa, kapitalist hükümetler karşısında bu kadar keriz durumuna
düşmezdi.
“Haberler”le İlgili Yanlış
Propaganda
En
azından soldan, devlete ve şirkete bağlı medyanın duyguları belirli bir yöne
sevk eden propaganda çalışmaları ve uyduruk veriler üzerine kurulu analizleri
muzip bir yaklaşımla ele alıp, kaşlarını çatması ve o kadar zararlı olmayan bir
virüs konusunda edilen lafları eleştirmesi beklenirdi, oysa sol, bugün devlete
ve şirketlere ait medyanın ideolojik konumunu değiştirdiğine inanıyor.
Onca
deneyimin üzerinden solun medyanın dilinde olana inanmamayı öğrenmiş olması
gerekirdi, zira her kapitalist ideolojik organ gibi medya da sol, sosyalizm,
sendikalar, emperyalist savaşlar konusunda sürekli yalan söylemiş bir yapı, ne
var ki bugün sol, medyanın kapanma ve virüs konusunda söylediği her yalana
anında inanıyor.
“Mesele Dayanışma Evladım!”
Sol,
resmi kurumların “hepimiz aynı gemideyiz” lafı üzerine inşa ettikleri toplumsal
“dayanışma”yı yüceltiyor ve onu kapanmanın “başarı”sı için gerekli unsur olarak
görüyor. Kapanmacı sol, bugün sosyal mesafe kuralına uyan her bir yurttaşla
birlikte “dayanışma”nın zafer kazandığını söylüyor, oysa kapanma tedbirleri
boyunca sergilenen “dayanışma”, kapitalist devletin dayattığı, cezalarla tahkim
edilmiş, korku tellâllığının yarattığı otoriter ortamda polislerce güvence
altına alınmış bir gösteri.
Neticede bu “dayanışma”, yukarıdan aşağıya doğru inşa edildi. Burada korkutulmuş olan tebaa, devletin
sağlık uzmanları, siyasetçiler ve ortaklarınca alınan, yıkıcı sonuçlara yol
açan, yanlış politikaların sebep olacağı gelişmeleri kuzu kuzu kabul ediyor. Bu
sahte “dayanışma” bir madalyonsa eğer, bir yüzünde “muhalefet etme!”, diğer
yüzünde ise “karşı koyma!” yazıyor.
Bu
“dayanışma”, tümüyle politik teslimiyet ve toplumsal konformizmle, kapanmayan
kötü kişileri ispiyonlamakla, virüse inanmayanları ayıplamakla ilgili. Görebildiğimiz
kadarıyla solun bu tür bir “dayanışma” ile bir sorunu yok.
Kapanmacı Profesörler Kimin Yararına?
Kapanmacı
sol, büyük bir hata yaptı ve zaten itibarsız olan, felâket tellâllığı işini
üstlenmiş, kapanmacı profesörlerin bilimsel ve teknik açıdan yaptıkları
namussuzluklara ortak oldu. Bu profesörler, Birleşik Krallık’ta öne çıkan
Profesör Neil Ferguson gibi isimlerin modellerine bel bağladılar. Ferguson, “sıfır
hasta” diyen, uzmanlığı beş para etmez biri. Bu tür kişiler, devlet iktidarına
yanlamış diğer “uzmanlar”ı da zehirlediler.
Kapanmacı
sol, tuhaf bir biçimde, Ferguson’daki politik önyargıya ilişkin olarak da tek
laf etmedi, ayrıca onun hükümetle ilişkisi dâhilinde güçlü bir Brexitçi
olduğunu da görmedi. Brexit karşıtı sol, süreç içerisinde Ferguson’ın itibarını
ve güvenirliliğini artırdı. Solcu ve kapanma fikrini bağnaz bir tutumla savunan
bir isim olarak Ferguson, Brexit’in uygulanmasını savunan, liberter bir Boris
Johnson’a dönüştü. Başlarda Kovid’i önemsemeyen, sürü bağışıklığı diyen Ferguson,
ölüme karşı direnen, herkesi tehdit eden, kapanmacı bir zombi hâline geldi.
ABD’de
Demokrat Parti’ye dost olan Dr. Fauci ve Dr. Birx ise kapanmacı solun
kahramanlaştırdığı iki “bilim insanı”. Bunlar da kapanmalara ihtiyatla yaklaşan
başkanı korkutarak ekonomiyi harap edecek kapanma kararını aldırttılar ve
seçimdeki kapsamlı hileden bağımsız olarak, başkanın yeniden seçilmesi
noktasında onun ağır bir yara almasını sağladılar.
“Kimin yararına?” anlamına gelen “Cui Bono?”,
Lenin’in çok sevdiği Latince bir ifade, ama anlaşılan kapanmacı sol, bu
ifadeden pek haz etmiyor.
“Uzmanlar”ın Belirlediği Kural
Bilimin
içine düştüğü bataklıkta politik çıkarlar bile insanın iştahını açamayabiliyor.
Bu koşullarda dikkatleri üzerine çekmeye bayılan, güç manyağı olmuş
profesyoneller, politikanın merkezinde duran kişilerce baştan çıkartılıyorlar.
Bugünün
tıp dünyasının mesihleri, kapanma, sosyal mesafe ve maske konusunda sundukları
önerilerin devletçe desteklenmesi, anında ilgi görmesi ve halkın davranışında
değişikliğe sebep olması üzerinden güç zehirlenmesine duçar oluyorlar. Oysa aynı
kişilerin “az yiyin, yedikleriniz kaliteli olsun, şarabı fazla kaçırmayın” gibi
önerileri, kamuoyunda o kadar da ilgi görmüyor.
Sol
işte bu “bilim insanları”na yaltaklanıyor, hürmet ediyor, çocukça bir tutumla
bu her şeyi bilen, herkesi koruduğuna inanılan tıp ve bilim memurlarına
sevdalanıyor. Bu da onun “otoriteyi her daim sorgulamak” veya “bağımsız düşünmek”
gibi alışkanlıklarından uzaklaşmasını beraberinde getiriyor.
Bir İhtiyaç Olarak Sansür
Kapanmalara
şüpheyle yaklaşanların boğuk sesleri nasıl oluyorsa gemileri batırıyor, dağları
deliyor, kapanma sevdalılarını bir bir hâkim önüne çıkartıyor. Tarih boyu
sansürün hedefi olmaktan bir türlü kurtulamamış olan sol, bugün virüs ve
kapanma ile ilgili farklı görüşleri kısıtlayan büyük teknoloji şirketlerine ve
devlete arka çıkıyor ve bu görüşlerin cinayetle sonuçlanacak bir tür “dezenformasyon”
olduğunu söylüyor.
Sol,
kapanmalara şüpheyle yaklaşan herkesi sorumsuz babaanne katili, üşütük komplo
teoricileri, kafayı kırmış aşı karşıtları, bencil kovidiotlar, parayı hayata
tercih eden duygusuz çıkarcılar olarak gösterip onları karikatürleştiriyor. Bu tutumu
kapanmacı solu, hoşgörü nedir bilmeyen, dar görüşlü bir sansürcü hâline
getiriyor.
Birer Lüks Olarak Temel Haklar
Tarih
boyunca cadılar, Yahudiler, Kızıllar gibi düşmanlar icat edildi ve korku
pompalandı, ne kadar temelsiz olduğuna bakılmaksızın, bu düşmanlık sürekli
körüklendi. Bugün sıra Kovid’de. Pompalanan korkuyla aklı başında, duygu
dünyası dengeli insanlar bile saçma sapan, mantık dışı, toplumsallıktan uzak
şeyler yapabiliyorlar. Hatta ifade hürriyeti, hareket serbestiyeti ve toplanma
hürriyeti gibi temel hak ve özgürlüklerinden vazgeçebiliyorlar. Tüm politik
yapılar içerisinde yıkıma yol açan korku siyasetine teslim olmak, kitle
histerisini beslemek ve korku tüccarlarına politik anlamda itaat etmekse sola
düştü.
Polis Devleti O Kadar Kötü Bir
Şey Değil
Kapanmacı
sol, bir yandan da “halk sağlığı” adına temel hak ve özgürlüklerin yitip
gittiği süreci denetleyen polis devletindeki totaliter gaddarlığa meftun oldu.
Kovidci polis devletinin bir tezahürü üzerinde durmak lazım: kapanma karşıtı
göstericilere uygulanan polis şiddeti. Kimse kırılan kafaları, sallanan copları
görmüyor, uygulanan şiddete dair tek laf etmiyor, hatta bugüne dek hep polis
şiddetine maruz kalmış olan sol, bugün bu saldırıları övgüyle karşılıyor.
Sol Kapanma Sınavından Neden
Kaldı?
Kapanmalarda
ana mesele, işsizlik, işçi sınıfının yoksullaşması, devletlerin
otoriterleşmesi, temel hak ve özgürlüklerin yitirilmesi, ifade hürriyetinin
kalmaması, medyanın yürüttüğü propaganda faaliyeti ve bilimin namussuzluğu. Tüm
bu meseleleri içeren sınavdan kalan sol, her bir meselede sahip olduğu
sosyalist ilkeleri “halk sağlığı” denilen sunakta bir bir kurban etti.
Bir
vakitler, altmışlı yıllarda, Vietnam Savaşı süresince ABD ordusunun diline pelesenk
ettiği “biz, köyleri komünistlerden kurtarmak için yok ettik” lafıyla haklı
olarak alay eden sol, bugün “biz toplumu, virüsten kurtarmak için yok etmek
zorundayız” diyen yavan ve aldatıcı hikâyeye onay veriyor ve bu tuhaflık
karşısında tek bir laf bile etmiyor.
Peki
sol, virüs ve kapanma konusunda neden bu kadar berbat bir sınav verdi?
1.
Sol, geleneksel işçi sınıfı tabanından
politik anlamda uzaklaştı ve kimlik siyaseti ana siyaseti hâline geldi
Soldaki
kapanmacılık meselesi, onun pişman olduğu bir sapma değil, solun geleneksel
işçi sınıfı tabanından uzaklaşmasının bir sonucu ve çıktısı. Seksenlerden itibaren
Batı Solu, küresel sermayenin Reagan ve Thatcher önderliğinde güçlü işçi
hareketine karşı yürüttüğü piyasacı, yeni muhafazakâr saldırı karşısında ciddi
anlamda zorlandı. Sendikacılık, solun tarih boyu sığındığı ana limandı, ama Batı
ekonomilerinde otomasyonun ve yaşanan yapısal değişikliklerin katkı sunduğu
neoliberal küreselleşme, büyük ölçüde sendikalı olan, mavi yakalı işçilerin
sanayideki alanını ve sayısını küçülttü. Bununla birlikte, geleneksel sol da
politik nüfuzunu yitirdi, sınıf temelli ideolojisindeki iç bağlar koptu, bu ideoloji tutarlılığını yitirdi.
O
günden itibaren sol kendisini, öncelikle varlığını ırk, etnisite, cinsiyet ve
kimlikle ilgili başka özelliklerle tanımlayan, bu tanımlamada sınıfa yer
bırakmayan, bir vakitler Hillary Clinton’ın göklere çıkarttığı “hoşnutsuzların gökkuşağı”na
bağlanmak suretiyle politik hayatını sürdürme ihtiyacı duydu.
Sol,
toplumsal meselelere duyarlı siyaseti gündeminin ana maddesi hâline getirdi ve
saydığımız kimlikle ilgili hususları merkeze koydu. Bugün artık sol açısından
önemli olan, kişinin deri rengi, etnik konumu, dinsel bağlılığı, kromozom
dizilimi, toplumsal cinsiyet bağlamında sahip olduğu tanım ve her gün giderek
genişleyen LGBTQI tayfının hangi diliminde yer aldığıdır. Kişilerin üretim
araçları ile ilişkisinin artık bir değeri ve önemi yoktur (bugünlerde üretim
araçları gibi kavramlar, herkesin kulağına taş plak cızırtısı gibi geliyor!)
Kimlik
politikası solu öylesine hipnotize etti ki o bugün, Marx’ın ifadesiyle, kapitalist
ekonomik güce yapısal düzlemde karşı koyabilecek yegâne sınıf olan işçi sınıfının
politik failliği konusunda kılını kıpırdatma gereği duymuyor.
Irkçılık
karşıtlığı ve cinsiyetçilik karşıtlığı gibi sosyal adaletle ilgili meselelerde
sol, eskiden bu meselelerin ekonomik zeminini ve sınıfsal niteliğini
sorgulardı, bugünse sol, sınıf iktidarı meselesiyle ilişkisini tümden kopartmış
durumda.
Sınıf
savaşı yerine toplumsal meselelere duyarlılığı esas alan sol, bugün “kültür
savaşları” üzerinde duruyor, en son çıkan Hollywood filminde Asyalılara,
Siyahîlere ve başka azınlıklara ya da eşcinsellere yer verilmemesini dert
ediniyor, öte yandan da eskiden BBC’de yayınlanmış komedi dizilerini yargılamak
için duyarlılık kasan engizisyon mahkemeleri kuruyor. Solun işçi sınıfını terk
etmesi neticesinde işçi sınıfının da solu terk etmiş olmasına hiç şaşırmamak
gerek.
2.
Politik Hastalığın Sendromları ve “Popülizm”
Revizyona
tabi tutulmuş duyarlılık siyaseti ve proleter olmayan üyeleri ile bu yeni sol,
sonuçta fikirler çatışmasından galip çıkamadı. Brexit ve Trump ile girilen seçim
yarışları, bunun delili. Oysa Brexit ve Trump’ta karşılık bulan, işçi sınıfı
temelli “popülist” isyanlar, duyarlı solda travmalara yol açtı, o da bunun
karşılığında kendisindeki duyarlı siyaset vizyonuna demokratik planda itiraz edenlere
öfke ve hınçla cevap verdi.
Bugün
sol, işçi sınıfındaki “popülizm”e liderlik eden kişileri şeytanlaştırmak için elinden
geleni yapıyor. Bu açıdan politik düzlemde kendisini inkâr ediyor, moral
açısından üstünlük sağlamaya çalışıyor, “ırkçı”, “aşırı sağcı”, “faşist” ve “beyaz
üstünlükçüsü” olduğu, kendisi gibi yeterince duyarlı olmadığı için işçi
sınıfındaki “popülizm”e hakaretler yağdırıyor, işçileri beyinsiz olarak niteliyor,
demagoglara esir olmuş, dişleri seyrek “sefiller” diye alaya alıyor, onları Küçük
İngiltere’yi savunan yabancı düşmanı milliyetçiler olmakla itham ediyor.
Bugün
sol örgütler, neredeyse sadece, Brexit’e karşı çıkan, herkesi alaya alan,
çatlak Trump’a kafayı takmış, sürekli kendisini haklı çıkartmakla meşgul
olan, her şeye duyarlı üstünlükçülerden oluşuyor. Bu sol, farklı fikirlerden,
görüş ayrılıklarından, ifade hürriyetinden korkuyor, üzerinde “Amerika’yı
Yeniden Büyük Yapalım” yazan şapkalar takmış Trump’çılara ve Brexitçi cahillere
güvenmiyor, ayrıca demokrasinin “yanlış” sonuçlara yol açma potansiyeli
karşısında korkuya kapılıyor.
Bugün
bu duyarlı sol, Brexit ve Trump’ın yaydığı “politik virüsler”den o kadar çok
korktu ki virüs ve kapanma konusunda kafayı yedi. Brexit hastalığının ve Trump
hastalığının sahip olduğu sendromlar sayesinde, demokrasi düzleminde yüz
bulamamış olan sol, eski işçi sınıfı tabanının açtığı politik yaraları iyileştirme
imkânı buldu, en azından kendince bir ahlakî ve politik zemine kavuştuğunu
düşündü.
Bugün
Brexit ve Trump hastalıklarına bir de virüs hastalığı eklendi. Bu virüs
hastalığı sola, yanlış düşüncelerin çilesini çekenlerin sorumluluğunu
üstlenmeye hakkı olduğunu söyleme yetkisi kazandırdı. Sol bugün, bu insanların virüs
ve kapanmalar konusunda “bilimsel” hakikate ve ahlakî erdeme sahip olan
solcularca aydınlatılması gerektiğini düşünüyor.
3.
Kapanmalar Yüzünden Sola Yönelecek
Kitleyi Sağ Çalıyor
Kapanma
çılgınlığı süresince, uçlara savrulmuş liberterleri veya kapanmaların kapitalizmin
esenliğini tehdit ettiğinden endişelenen pragmatistleri içeren tüm muhafazakâr
sağ, eskiden solun sahip çıktığı başlıklar adına ayağa kalktı. Bu kesim,
işçilerin yitirdikleri işleri, kötüleşen yaşam standartlarını, gençlerin
eğitimini, demokratik anlamda kimsenin hesap vermemesini, eleştirel düşünceyi,
fikri açıklığı, ifade hürriyetini, örgütlenme hürriyetini, bilimin namusunu ve
eskinin o yalın inceliklerini dert edindi. Bu konuda kapanmacı sol, oturup
kendi derdine yanmalı ve sadece kendisini suçlamalı.
Sonuç
Bugün
“sol” taşıdığı isme layık değil. Yukarıda bahsi edilen meselelerin hiçbirisinde
sosyalist ilkelerin terk edilmesine kesinlikle izin verilmemeli.
“Halk
sağlığı” ile ilgili uydurma bir acil durum, gerçek bir iklim krizi (ki
kapanmalar virüs konusunda işe yaramasa da karbondioksit molekülleri konusunda
harikalar yaratıyor), “Trump’ın yeniden seçilmesine mani olun, demokrasiyi
kurtarın” diyen koşullar, “iç terörizm”, transfobi, nefret söylemi,
düşüncelerin ve inançların açıklanması önündeki yasaklar türünden duyarlılıkla
ilgili acil durumlar da yaşansa sosyalist ilkelerden vazgeçilemez.
Bu
anlamda, kapanmalardan şüphe eden muhalif solcuları, gerçek solu kapanmalar
konusunda oynanan bu politik oyuna yeniden dâhil ettiği için tebrik etmek gerek.
Phil Shannon
9
Mart 2021
