08 Temmuz 2025

, ,

Eleştirmen Olarak Devrimci


Gassân Kenefâni’nin Siyonist Edebiyat Üzerine Çalışması

 

Gassân Kenefâni, kolay kolay kategorize edilebilecek bir isim değil. Filistinlilerin ve Filistin’le ilgilenen kişilerin gayet iyi tanıdığı bir isim olarak Kenefâni, münferit bir kişilik değil. O Marksist devrimci, bir partinin sözcüsü, romancı, politik teorisyen, öğretmen, sanatçı, gazete yayın yönetmeni ve kendisini davasına adamış bir enternasyonalist.

Kenefâni, farklı renklere sahip hayatında farklı roller üstlenmiş ve hepsinin de üstesinden başarıyla gelmiş. Onun pek bilinmeyen, dolayısıyla övülmeyen bir başka mesleği daha var: edebiyat eleştirmenliği.

O kısa ömrü boyunca Kenefâni, altmışlarda ve yetmişlerde önemli bir büyüklüğe ve nüfuza sahip bir Marksist-Leninist örgüt olarak FHKC’yi kurmuş olan, akıl hocası Corç Habeş’le tanıştığı Şam Üniversitesi’nde edebiyat öğrencisi olması hasebiyle çok farklı türlerle ilgili eleştiriler ve analizler kaleme aldı. Siyonist Edebiyat Üzerine kitabına ek olarak Kenefâni, Filistin edebiyatını eleştiren iki kitap yazdı. Romanlarından ve hikâyelerinden ayrı olarak bu kitaplar, İngilizceye tercüme edilmedi.

Siyonist Edebiyat Üzerine isimli çalışmasında da görüldüğü üzere Kenefâni, kalemi keskin, dili sert bir eleştirmendi. Duyguyu ve biçimi anlama konusunda gayet cömert bir tutum içine girebilen Kenefâni, politika ve efsaneleri değerlendirirken de aynı ölçüde acımasız olabiliyordu.

Kenefâni’nin edebiyat eleştirisi sahasına taşıdığı politik hassasiyeti anlamadan, onun bu eleştiri pratiğini yeterince idrak edemeyiz. Politik hassasiyeti, aynı zamanda onun edebiyat eleştirilerini incelememize de katkı sunacaktır.

Edebiyat eleştirisi “politik” olmamalı. Bu, yüzeyden bakıldığında saçma görünecek bir söz. Öyle ki hiçbir ciddi edebiyat eleştirmeni, bu pratiğin politik olmasını mümkün görmez. Oysa bu söz, afili bir kelam değil, bir tür ideolojik kodlama.

Fikri ve ekonomik görüşlerdeki kitabiliği bu yaklaşım besliyor. “Politik” eleştiri, kültürel emeğe ait düşük düzeydeki bir kategori olarak görülüyor. Akademi ve sanat sahasının önderleri, devrimci düşünceyi kurumsal yapılar içine gömüyorlar. İktidar merkezini tehdit eden her şeye “politik” damgası vuruluyor. Olumsuz bir değer yükleniyor. Hemen itibarsızlaştırılıyor. Böylelikle iktidar, apolitik olanın cisimleşmiş hâliymiş gibi çıkıyor karşımıza. Bu tür bir ortam, Kenefâni gibi eleştirmenlerin hoş karşılamayacağı şeyler.

Kenefâni’nin burjuva adetleriyle zıt düşmek gibi bir derdi yok. Onun derdi, eleştirel yaklaşımıyla Filistin’in ulusal kurtuluş mücadelesini fikren beslemek. Kenefâni, basit ve keyfi bir tercihin değil, Siyonist edebiyatın alabildiğine politik olduğuna ilişkin tezi üzerinden belirli bir yaklaşım geliştiriyor.

Kenefâni, Siyonist liderlerin sömürgeci projelerine hizmet eden sanatsal faaliyetlerin ardındaki o “muazzam plan”ı görüyor. Tezini ispatlamak adına, bir dizi örnek sunuyor: Yail Dayan’ın Ürkmüş Kıskançlık, Ahad Haam’ın Siyonizm ve Yahudilikle ilgili denemeleri, Leon Uris’in Büyük Göç’ü ve yaratıcı içeriğe sahip, tarihsel daha birçok malzeme.

Kenefâni’nin eleştirisi, sadece metinlerle de sınırlı değil. Kenefâni, yayıncılık sektörünü ve onunla bağlantılı kültür kurumlarını emperyalist politikanın alanları olarak inceliyor. Bu noktada Nobel Ödülü komitesini özel olarak inceliyor:

“Nobel Ödülü komitesi, 1966 yılında Şmuel Yosef Agnon gibi böylesi bir ödül için gerekli edebiyat ölçütlerini yerine getirmeyen gerici ve şoven bir yazara neden ödül verdi?”

Kenefâni’ye göre Batı edebiyatı denilen alan, meritokrasiyi temel alan açık bir forum değil, açgözlü muktedir sınıfın tercihlerine göre biçim alan, onların kontrol ettiği bir pazar. Devrime bağlı olan birçok yazar adayı, bu sektöre girmek için uğraştı ama aynı akıbetle yüzleşti.

Kenefâni’nin net bir dille aktardığı biçimiyle, Siyonizmin ne Yahudilikle ne de Yahudi halkıyla bir alakası-bağı var. Bu noktada Kenefâni, Siyonist hareketin kendisini tarif ettiği süreçteki kopuklukları belirliyor ve bugün popüler olan tanımının kaynağının Batı emperyalizmi olduğunu söylüyor. Lafı dolandırmadan, meramını tüm yalınlığıyla aktaran Kenefâni, Filistin’in çilesi içerisinde Yahudilerin sahip olduğu yere işaret ediyor ve bu çilenin Filistin’in mülksüzleştirildiği süreçte Yahudileri Yahudiler adına masumlaştırmak için ortaya konulan fikri namussuzluk karşısında bir sapmayı ifade ettiği üzerinde duruyor. Bir yandan da Kenefâni, Yahudi halkıyla alakalı hâkim anlayışların Siyonizmi doğal bir oluşum olarak gören, gösteren normalleştirme çabalarının bir sonucu olduğunu ortaya koyuyor.

Siyonizm, kitabi bir geleneğin veya kültürel bir pratiğin ürünü olmamasına rağmen, ısrarla Yahudi halkının ana modeli ve nihai efendisi olduğunu, üstünlüğünü bu vasfının sağladığını söylüyor. Oysa bu, Yahudi halkının ayak bastığı tek toprak değil. Bu süreçte emperyalist güçler ve Sami ırkı sevicisi aydınları önemli bir rol üstlendiler.

Kenefâni, Siyonizmi Avrupa antisemitizmine karşı geliştirilmiş doğal bir cevap olarak görmüyor, bunun yerine, sınıf ve dini bağlılığı merkez alan, cemaat içi dinamikleri keşfediyor. Yahudilerin modern Avrupa’ya entegre edildiği sürece dair özeti, muhtemelen kitabın en fazla itirazla karşılaşacak bölümü. Ama gene de Siyonizmi varoluşsal zorunluluk olarak takdim eden yaygın hikâyeyi ters yüz eden yaklaşımı bize önemli kapılar açıyor.

Kenefâni’ye göre, Siyonizm nihayetinde içselleştirilmiş ırkçılığın ve sıradan Yahudi halkı hilafına emperyalizmin hâkimiyet ve birikim çabalarına hizmet edecek gücün peşinde koşmaya yönelik üstünlükçü eğilimin ürettiği bir tercihtir:

“Toplumsal bütünleşme ve asimilasyon ile ilgili fırsatların arttığı koşullarda biz, sosyo-ekonomik açıdan imtiyazlı olan Yahudi çevrelerinde şovenist akımın güçlendiğine şahit oluyoruz. Yüzyılın ortalarından itibaren kendisine alan bulan akım, sonrasında Siyonist edebiyat içerisinde ana akım hâline geldi ve 1897’de Basel’de düzenlenen Birinci Siyonist Kongresi’nde politik Siyonizmin birlik zeminine kavuşmasına öncülük etti.”

Bir yanıyla Hristiyan yazarları da içine alan bir kategori olarak Siyonist edebiyat haricinde Yahudi edebiyatına da hâkim olan Kenefâni, dini geleneklere, laik söylemlere ve dilsel gelişimlere dair çarpıcı bir anlayış geliştiriyor. Yahudilik çalışan hocaların, Kenefâni’nin her unsuru içeren tarihsel özetlerini provokatif bulmaları gayet doğal. Ama sömürülen tarafın gözüyle baktığımızda, ondaki keskin ferasetin kitabın en ikna edici niteliği olduğunu söyleyebiliyoruz.

Bu noktada bizim Kenefâni’nin “Siyonizm ne kültürel bir eğilim ne de politik bir zorunluluktur” cümlesine odaklanmamız gerekiyor. Kenefâni’ye göre Siyonizm, Avrupa’da Yahudiler arasında gelişen devrimci ve komünist politikayı susturmaya çalışan, kültür ve politikaya dair şoven fikirlerden kök alıyor. Kenefâni’nin tarihsel değerlendirmesi, Siyonizmin içine kök salmış çelişkileri ortaya koyuyor.

Demek ki Siyonist edebiyatı anlamak için eleştirmenin diğer toplumlarla uyuşmayan, onlardan ayrı, müstakil bir millilik anlayışını oluşturmak için işletilen zahmetli ve çoğunlukla çelişkilerle yüklü süreci analiz etmesi gerekiyor. Zira Siyonizmin ilk elden belirlediği politik hedefler, edebiyat gibi yaratıcı faaliyet alanlarındaki ustalık olmaksızın Batı’nın muhayyilesine hâkim olamazlar.

Yeniden yazma ve revize etme pratiği, Siyonizmin ve emperyalizmin Filistin’e hâkim olmak için belirlediği stratejinin en önemli özellikleridir. Hareketin liderleri, Doğu Akdeniz’e yerleşmek için geçerli bir bahane bulmak adına geçmişi eşeleyip durdular. Kaynak olarak yüzlerini kutsal kitaba döndüler. Bu, birçok akademisyene ilham veren bir pratikti. Fakat Kenefâni, bu alanda ortaya konulan ve belirleyici sonuçlar üreten icat pratiğinin kültürel ürünler üzerinden işletildiğini ortaya koyuyor. Yaratıcı yazım pratiği türünden kültürel ürünler, esas olarak ya Siyonist projeyi besledi ya da ideologlar ve muhtelif burjuvazi için eğilim belirleyen kişilerce Siyonizmin hizmetine sunuldu. Bu süreçte Benjamin Disraeli ve George Eliot gibi Viktorya döneminin o herkesçe bilinen isimleri bu davaya teksif edildiler. Kenefâni’nin üzerinde durduğu en çarpıcı örnekse, Eliot’ın Daniel Deronda isimli romanının bir yerinde karakterin ettiği laf. Orada romanın kahramanı, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmazdan yetmiş yıldan fazla bir zaman önce bu gayeden söz ediyor:

“[…] İsrail kazanırsa dünya da kazanır. Böylelikle Doğu, her milletin beğenisini ve kültürünü sırtında taşıyacak bir hamala kavuşacak. Düşmanlıkların son bulduğu bir yurt, Batı için Belçika neyi ifade ediyorsa onu ifade edecek, tarafsız bir zemin oluşacak.”

Kimi yönlerden Kenefâni, takip eden on yıllık dönem boyunca özellikle İngiltere’de ortaya çıkan kültür çalışmalarını önceden haber veren bir yaklaşım ortaya koyuyor. Stuart Hall ve Raymond Williams gibi Marksist eleştirmenlerin biçimlendirdiği bu eleştiri, nesnellik iddialarının kısıtlamalarına pek aldırış etmiyor, edebiyatı bilhassa komünizme karşı yürütülen propaganda faaliyetlerinde kullanılan ideolojik bir meta olarak ele alıyor. Siyonist Edebiyat Üzerine isimli çalışma, tarafsız bir kültür pazarı olduğu görüşünü reddediyor. Bunu aptalca ve ciddiyetsiz bir yaklaşım olarak görüyor. Kitaba göre kültür pazarı, sadece kapitalist endüstrinin ürünlerinin girdiği bir birikim alanı. Bu pazarda hegemonyanın estetik temeli, politik sağduyunun hammaddesi konuşuyor.

Bu temel üzerinden Kenefâni, Siyonizme bağlı olanların Siyonist edebiyatı idrak edemeyeceklerini söylüyor. Hatta bu kategorinin düşünceyi yeniden koşullandırdığı üzerinde duruyor.

Siyonist edebiyattaki asıl tuhaflık, onun ancak Siyonizmi reddetmek suretiyle okunur olması ile ilgili. Aksi takdirde bu edebiyat, modern dünyada doğal bir şeymiş gibi çıkıyor karşımıza. Siyonist edebiyat, amacına ulaşmak için amaçsızmış gibi görünmek zorunda. Kenefâni, onun yüzündeki maskeyi söküp almak için epey zaman harcıyor ve ideolojik içeriğini ifşa ediyor. Siyonist edebiyat, sömürgeci projenin hem başında hem de sonunda düşülmüş bir not. Bu iki vasfı birbirini inşa ediyor. Birini anlamak istiyorsanız, ikisini birden idrak etmek zorundasınız.

Peki böylesi bir yaklaşım, bizi düşünsel ve politik emek düzleminde nereye götürür? Muhtemelen okur, kitap boyunca bu soruyu soracak.

Kenefâni, kurtuluşa dair meseleleri tefekkür etmekten başka bir seçenek bırakmıyor bize. Uyguladığı tazyik, ara sıra sertleşen üslubu, bizim meselelere kayıtsız veya ilgisiz kalmamıza asla fırsat vermiyor. Kullandığı yöntem, tarafsız kalmamıza mani oluyor. Tarafsızlık, 1967 Savaşı sonrası Filistinlilerde ve Araplarda oluşan devrimci ruh haline yabancı olan bir anlayış.

Filistinliler, bu yaşanan yenilginin acısını direnişi yeni ve önemli biçimlere evrilterek yaşadı. FHKC, kurulalı daha birkaç ay olmuştu. Kenefâni, henüz 31 yaşındaydı. Hemen kollarını sıvadı.

Sadece politik malzemeyi değil, politikanın kendisini de analize tabi tuttu. Siyonist Edebiyat Üzerine isimli çalışması, bugünün okurunu da ilgilendiren bir çalışma. Filistin’de ve Filistin sınırlarının ötesinde karşılığı olan, önemli bir kitap. O, aynı zamanda kendi dönemini belgeliyor. Saldırgan Arapların kuşatması altında olan İsrail’in azimli insanları ile ilgili efsaneyi boşa düşürüyor.

Kenefâni’nin ele aldığı koşullar bugün de mevcut. Hatta daha ağırlaşmış halde. Bu anlamda, söz konusu kitabı basit bir eser olarak görmemeli. Kendi döneminin ürünü olsa da, Kenefâni’nin yaşadığı dönemde hüküm süren politik ve ekonomik koşullar üzerinde duruyor ama bugün yaşanan sömürgeci şiddetinden ve mülksüzleştirme pratiklerinden de bahsediyor.

Bugün yaşanan da dün yaşanan da deneyim olarak evrensel bir niteliğe sahip. Kenefâni’nin Siyonist edebiyatla ilgili değerlendirmelerinde amaç, Filistinlilerdeki devrimci duygunun ve milli kurtuluş mücadelesinin iyi bir dünya yaratma çabasından ayrıştırılamayacağını ortaya koymak. Kenefâni bunu, Siyonizmin zafer naraları attığı bir dönemde, Kuzey’de solcuların İsrail’in mağdur olduğuna dair hikâyeye kandıkları koşullarda yapıyor.

Ama Kenefâni ve Filistin davası, Güney’de müttefiksiz değil. Siyonist Edebiyat Üzerine kitabının yazıldığı ve yayımlandığı yıl Kenefâni’nin 1960 yılına dek yaşadığı Beyrut şehri, Üçüncü Afrikalı Asyalı Yazarlar Konferansı’na ev sahipliği yaptı. Kenefâni’nin de katıldığı bu etkinliğin[1] sonunda Filistin’le ilgili bir karar alındı. Kararda, dünyadaki tüm ilerici Afrikalı ve Asyalı yazarlara “Siyonist hareketin kurduğu kapsamlı kültürel komploya karşı durmaları çağrısı” yapıldı. Alınan başka bir kararda ise kültür sahasına sızan emperyalist ve yeni sömürgeci unsurlarla mücadele etme gerekliliğine vurgu yapılıyor, bu unsurlardan biri olan Siyonist hareketin “saldırı sürecinde emperyalistlerin çıkarlarına hizmet eden emperyalist bir araç” olduğuna işaret ediliyordu.[2]

Bu anlamda, Kenefâni’nin bu kitabın çevirisi üzerinden İngilizcede ve Batı dünyasında belirli bir anlama kavuşması çok önemli bir gelişme. Ama tercüme edilmiş olan kitabın farklı bir dile ait olduğunu bilmek, onun özgün dilindeki yankısını dikkate almak gerek. Asıl metne en fazla sadık kalan çeviride bile belirli kelimelerin ve ifadelerin bağlamı tam olarak aktarılamaz. Arapça yazılmış, İngilizceye aktarılmış, Filistin’e hasım olan bir dil ve coğrafya zeminine taşınmış Filistin’e ait bir yazıda mesele daha da çetrefilli bir hal alıyor.

Bu demek değil ki Siyonist Edebiyat Üzerine kitabı, tercüme edilmemeliydi. Bilâkis, kitabın tercüme edilmiş olması, onu özgün dilinde okuma imkânı bulunmayan insanların hayrınadır. Kenefâni’nin okur kitlesi genişledikçe diasporada azalma ihtimali bulunan, Filistin’in ulusal kurtuluş mücadelesine dair hassasiyet de artacaktır.

Kenefâni, Filistin toplumunu aktaran devrimci bir dile sahipti. Haysiyetli duruşundan zerre ödün vermeyen, kendi halkını yansıtan bu dil, okura kavrama gücü ve zengin bilgi birikimi sunuyor.

Kenefâni’nin derdi, ABD veya Filistin’deki liberallerin hassas yüreklerini hoş etmek değildi. O, Filistin davasına yoldaş olan insanlardan ve Filistinlilerden oluşan bir okur kitlesine sahipti. Bu kitap çevirisi, yeni kuşağın bu dava uğruna mücadele etmesini sağlayacak.

Bu, Kenefâni’nin okur kitlesi için hiç de ufak bir mesele değil. Kenefâni, Siyonizm konusuna uzun zaman kafa yormuş bir isim, ama zeki bir okur, kitabın gerçekte Filistin ve Filistinlilerle alakalı olduğunu anlayacak.

Kenefâni, İsrail denilen yerde yaşayan halka değinmeden İsrail’e dair bir şeyler yazılamayacağını biliyordu. Siyonist yazarlar, o toprakların yerlisi olan halkı kabul ediyor, Arapların orada yaşamaya hakkı olmadığını söylüyorlardı. Böylelikle Filistinli, insanlık dışı bir varlık olarak görülüyordu.

Asıl olaya geçmeden önce yazarla ilgili birkaç kelam edelim. 1972’de 36 yaşındayken İsrail tarafından katledilmeden önce Kenefâni, önemli bir isim olarak görülüyordu. Bugün sosyal medyada fotoğrafları ve videoları dolaşıyor. Filistin’in kültürel ve politik tahayyülünde halen daha canlı. Buna karşın Kenefâni, eserlerini ve ideolojisini şekillendirmiş olan devrimci ilkelerini tanımlayan maddi koşullardan kopuk, soyut bir olgu olarak ele alınıyor.

Altmışlarda ve yetmişlerde en şanlı dönemini geçiren FKHC, bugün o kadar ön planda değil. Ama gene de sahada ve Filistin’in milli sorununa dair analiz çalışmalarında halen daha belirli bir ağırlığa sahip.

Uçak kaçırma ve gerilla savaşı ile önemli ve somut bir miras bırakmış olan FHKC, etkili olan kimi görüşler de geliştirdi. Bu görüşlerin büyük bir kısmı, bahsini ettiğimiz kitapta da çıkıyor karşımıza: Siyonizmin emperyalist niteliği, devletin şiddetinin onaylanmasında dilin sahip olduğu önem, Siyonist yerleşimcilikte ve Filistin direnişinde sınıfın sahip olduğu öncelikli konum.

İsrailliler, Kenefâni’yi farklı tanıyorlar. (Avrupalılar ve Kuzey Amerikalılar da ondan az çok haberdarlar.) Siyonist siyasetçiler ve aydınlar, onu sadece düşman olarak görmüyorlar, ayrıca onu Siyonizmin mağdur ettiği kişiler için kullanılan ağır sözlerle anıyorlar: “müfrit, barbar, terörist.”

Marksizme bağlı bir isim olmasına rağmen Kenefâni, İsrail işçi sınıfının gözünde bir kahraman değil. Hatta bu sınıf, ondan epey nefret ediyor.

Kenefâni, İsrail işçi sınıfını ülkedeki hukuk sisteminde mevcut olan yapısal eşitsizlik ve Nekbe’deki o büyük zulmün ürünü olan çatışkılı bir yapı olarak görüyor. İşçiler arasındaki dayanışmanın ancak sömürgelikten kurtuluşla ve emperyalist hâkimiyete son verilmesiyle yaşama imkânı bulacağını söylüyor.

Bugüne dek İsrailliler, Kenefâni’yi gerçek manada tanımıyorlardı. Sadece ismini biliyorlardı. Eylemlerinden haberdarlardı. Şöhretli biri olduğunu duymuşlardı. Onu bir aydın ve eylemci, bilhassa insanlara ilham veren bir kişi olarak görmüyorlardı.

İsraillilere göre Kenefâni, huzura dair hayallerini bozan bir öcüden başka bir şey değildi. Ama Kenefâni, İsraillileri gayet iyi tanıyordu.

Başka bir yeteneğe, o kaşları kalkık bürokratları ve burjuva kurumlarıyla ezenin resmi bilgilerinden farklı bilgilere sahip olan ezilende güçlü bir sezgi mevcut: o, kendisini adaletsizlikten ve boyunduruktan kurtulmak zorunda olduğunu biliyor. Zorunluluk gereği, ezilen, ezendeki engin bilgiye sahip. Bu kitap, bu sözün kusursuz bir örneği.

Kurulduğu günden itibaren FHKC, kendi fikirlerine bağlı kaldı, devrimci teorinin o canlı birikiminden hiç kopmadı, aynı zamanda Frantz Fanon ve Amílcar Cabral’ın geleneği olarak direniş süreci boyunca aktif askeri varlığını muhafaza etmeyi bildi.[3] Örgüt, şiddeti, sadece toprak ve siyaset üzerinde egemenlik tesis etmenin aracı değil, kurtuluş yoluna atılacak ilk psikolojik adım olarak devreye soktu.

Kenefâni’nin politik ve edebi çalışmaları, bu örgütün yolundan kopuk ve ayrı şeyler değil. Siyonist edebiyatla ilgili değerlendirmesi, bir bakıma Filistin’in geleceğine dair bir tasvir.

Kenefâni’yi anlamak istiyorsak, birbirinden kopuk ontolojik ve düşünsel kategorileri terk etmek, en azından bu kategorileri dinamik ve birbirleriyle etkileşim içerisinde olgular olarak ele almak zorundayız. Siyonist Edebiyat Üzerine, kültürü emperyalizmden ayrı bir şey olarak alan fikre karşı çıkan, “politik” bir edebiyat eleştirisi olarak görülmeli.

Filistin’deki düşünce geleneği gibi Kenefâni’nin politik yazıları da Arapçada ciddi bir etkiye sahip olmasına karşın İngilizce konuşan dünyada yeterince bilinmez. Siyonist Edebiyat Üzerine isimli kitabın çevrilmesi, bu anlamda söz konusu eksikliğin giderilmesine dönük bir çabadır. Kenefâni’nin sunduğu güvenilir bilgiler ve deneyim, biz okurlara Siyonizm ve Filistin’in direnişi konusunda çok şey öğretecektir. Kitabın açtığı yol, bize şu internet çağında politik malzemeyi efsanelere boğulmuş halinden kurtarıp, onu maddi politika alanına taşıma imkânı sunacaktır.

Steven Salaita
27 Haziran 2022
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Gassân’ın dul eşi Anni Kenefâni’nin bu çeviriyi yayına hazırlayan Louis Allday’e Mayıs 2022’de gönderdiği eposta. Anni, konferansın Filistin’le ilgili kararında Gassân’ın etkili olduğuna inanıyor.

[2] “Resolutions of the Third Afro-Asian Writers’ Conference” (25-30 Mart 1967, Beyrut, Lübnan). Kararlar, örgütün resmi yayın organı Lotus’ta aktarılıyor.

[1] Ocak 1973’te, Kenefâni cinayetinin üzerinden bir yıla bile geçmeden, Cabral da katledildi.

0 Yorum: