08 Temmuz 2025

Kerbelâ Neden Unutturuldu?

“Gökkubbe Çöktü” [Hasan Ruhulemin -Tahran 2016]

 

Beş on yıl önce arkadaşlarla bir sohbet esnasında, yeri geldi Kerbelâ’dan bir örnek vermek istedim. Bir arkadaşımız sözümü kesti, “O konulara girme” dedi. Ben yine de devam etmek isteyince, sesi sertleşti. Devam etmemi istemedi; “dilimizi kirletmeyelim!” dedi.

Kerbelâ hadisesini çok geç öğrenmiş biri olarak bu “sansür” beni şaşırtmadı. Çünkü bireysel bir şey değildi. Hz. Hüseyin’in şehadeti, çok çeşitli teknikler kullanılarak, bir şekilde geri plana itilmişti.

Bu tekniklerden biri de bütün mutlu olayların bugüne denk getirilmesiydi. Hz. Yusuf’un kuyudan kurtulmasından tutun da, Yunus Aleyhisselam’ın balığın karnından kurtulmasına kadar hepsi 10 Muharrem’de olmuştu! Kızıldeniz bugünde yarılmış, Hz. Eyyüp bugün şifa bulmuş, Hz. Davud’un tevbesi bugün kabul edilmiş, Hz Nuh’un gemisi bugün Cudi’ye oturmuştu, Hz. İsmail bugün doğmuştu. Dolayısıyla “âşura” günü, böylelikle “aşure” gününe dönmüştü. Kerbelâ hadisesi de bu mutlu günler içinde bir detay olarak kalmıştı. Tarihimizin belki de bizim için en öğretici olayından mahrum bırakılmıştık.

Peki neden böyle yapılmıştı? Kerbelâ’yı hakkıyla öğrenseydik, Hz. Hüseyin’in neden şehid edildiğini bilseydik, ne olurdu?

Çok şey olurdu.

Her şeyden önce bugün Gazze’yi yalnız bırakmayı böylesine meşrulaştıramazdık. Bin bir mazeret bularak İsrail’le ilişkileri normalleştiremezdik.

Kendini “hadimül haremeyn” görenler saraylarda oturamazdı. Emperyalistlerin elini sıkamazdı.

Eğer Hz. Hüseyin’in “Kanım dökülmeden ayakta kalmayacaksa Muhammed’in dini, ey kılıçlar gelin alın beni! Parçalayın bedenimi!” sözü şiarımız olsaydı, kimse bize boyun eğdiremezdi.

Hz. Hüseyin’in bu şiar uğruna altı aylık yavrusunu feda ettiğini kalbimize yerleştirmiş olsaydık, bugün Siyonistler bu bölgede kimsenin kılına zarar veremezdi.

Büyük camiler yapmanın, büyük ihanetleri örtemeyeceğini bilirdik. Makam için, mevki için, para ve unvan için insanların nasıl dönüşebileceğini aklımızdan hiç çıkarmazdık.

Eğer Kerbelâ’yı hakkıyla öğrenseydik, zalim sultanların karşısında nasıl durulacağını, onların yüzüne hakkın nasıl haykırılacağını Hz. Zeyneb’ten öğrenirdik. Kerbelâ’nın misyonunu bir kadının tarihe nasıl taşıdığını bilirdik. Şiarlarımız uğruna en yakınlarımızı feda etmeyi felaket değil “güzellik” olarak görmeyi Zeyneb’in “Ben Kerbelâ’da güzellikten başka bir şey görmedim” sözünden öğrenirdik.

Kerbelâ’nın “almak değil, vermek olduğunu”; bir medeniyet dersi olduğunu, bir insanlık dersi olduğunu hakkıyla öğrenmiş olsaydık, bugün insanlığın umut meşalesi olabilirdik.

Eğer dersimizi Kerbelâ’dan almış olsaydık, kimseye aldanmaz, kimseyi de aldatmazdık.

Merhum Şeriati’nin söylediği gibi; ya Hüseyin gibi gider, ya da Zeyneb gibi kalırdık.

Mücahit Gültekin
7 Temmuz 2025
Kaynak

0 Yorum: