“Her gün Aşura, her yer Kerbelâ” [Filistin]
Seksenlerde
Kürd’ün iradesiyle tanışan cunta, sahaya orduları yanında akademisyenlerini de
sürdü. Bu cuntacı hocalar, “Kürt” kelimesinin dağda yürüyen Türk’ün ayağından
çıkan “kart kurt” sesinden geldiğini söylediler. Bu “bilimsel” iddia ile
Aleviliğin Ali ile bir alakasının olmadığını, “Alevi” kelimesinin “Alev”
kelimesinden geldiğini, Alevilerin ateşe tapan, ışığa inanan eski bir kabilenin
devamı olduklarını söyleyen iddia arasında hiçbir fark yok. Asimilasyon
aranacaksa bu iddianın sahiplerine bakılmalı.
Asıl
acı olan, o “Kart Kurt” iddiasına Kürtlerin inanmamış, “Alev” saçmalığına
Alevilerin inanmış olması. Bu ayrım, muhtemelen ilkinin kolektif iradeye sahip
bulunmasıyla, o iradenin savaşla tanımlı olmasıyla alakalı. İkincisi, kolektif
iradesini ya emperyalizme ya da devlet içre hiziplere teslim etti.
Seksenlerde
TRT’de “Açılın kapılar Şah’a gidelim” demek yasaktı. Yasakların gevşemesiyle
birlikte bu türkü, TRT’de ancak “Açılın kapılar dosta gidelim” şeklinde okunma
imkânı bulabildi. Bugün Alevciler, aynı sansür ve aynı tasfiye işlemini bizzat
üstleniyorlar. Ali, Hüseyin ve Şah Hatayi ile aradaki bağlar bir bir kesiliyor.
Bir üst aşamaya geçtiler. Cem’i tasfiye ettikten sonra tarihsel bağları da
kesme yönünde adımlar atıyorlar.
Bugünlerde
Aşura’nın bile 12 İmam ile bağının olmadığını, “Aşura”nın “on” anlamına
geldiğini söyleyenlere rastlanıyor. Bunu söyleyenler, “10 Muharrem”den
habersiz. Daha doğrusu, 10 Muharrem’le bağı kesmek istiyorlar. Ehlibeyt’in
sürekliliğinin kutlandığını, o yüzden aşure yapıldığını görmüyorlar. Çünkü
derdi, o sürekliliği, bağı, hattı kesip atmak. Devletten aldıkları emir bu
yönde. Madımak bir emirdi ve herkes o emre uydu.
Bugün
Sabahat Akkiraz’ın “Talat Paşa kahramandır” sözü ile “Aleviler Kerbela’nın
yasını tutmasınlar, Madımak’ın yasını tutsalar yeterli” sözü arasında bağ var.
İkinci söz, bugünlerde sıklıkla dillendiriliyor. Bu tür sözler, özellikle
İran’ın saldırı altında olduğu dönemde piyasaya sürülüyor. Devlet, İran
operasyonu için Alevileri ihtiyat kuvvet haline getiriyor.
Devlet,
Alevileri çok önceden örgütledi. Bu devletin Türk’e, Alman’a veya İngiliz’e ait
olmasının bir önemi yok. Devlet için de yok. Bugün “Alevilik” demek, devlete
çalışmak demek.
Alevilik
tarihine bakıp, o tarihte Safevi ile bağı görüyorlar, oradan bugünkü İran’a hat
çekip aradaki bağı kesmeye çalışıyorlar. Kartkurtçu olan Alevi Kürtler, bugünkü
İran’a yönelik düşmanlıkları üzerinden fikirler uyduruyorlar. Kimi Aleviliği
Ezidiliğe, kimi de Zerdüştlüğe bağlıyor. Bunu diyen, bir de asimilasyondan söz
ediyor. Aleviliğin tarihsel varlığı başkalarına ait potalarda eritiliyor.
O
Alevilik içinde yer alıp küçük burjuva olanlar, suyun başına oturdular. Küçük
burjuva niteliği uyarınca her şeyi kendisinde başlattılar. Bugün Alevilik,
ancak yüz yıllık bir meseledir. Ancak o kadarına izin vardır.
“Auschwitz
sonrasında şiir yok”sa Madımak sonrasında Alevilik yoktur! Alevilik,
şiir-edebiyat geleneğinden beslenir. Oradan Ali, Hüseyin, Hatayi silinmişse
Alevilik ölmüştür. “Asimile olmasın” diyenler, onu öldürmenin, başında abuk
sabuk şarkılarını saz eşliğinde çığırmanın derdindedirler. Tarihi kendisinden
başlatanlar, Aleviliğin tarihini Cumhuriyet’e, olmadı İttihatçılığa kapatmak
zorunda kalıyorlar. Öncesi gözlerini alıyor, zihinlerini allak bullak ediyor,
adımlarına mani oluyor. Alevilik, Alevciler eliyle tasfiye ediliyor.
O
türkülerle varolmuş bir isim olarak Akkiraz, Talat Paşa’nın kahraman olup
olmadığını doğduğu şehirdeki Ermeni köylerine sormalıdır. O Ermeniler
katledildiğinde yetim kalan çocuklar Alevi köylerine bırakılmıştır. Bu insanlar
Alevi olmuşlardır. Tarih, Alevileşmiş Ermeni halk ozanlarının tanığıdır.[1]
Akkiraz,
TKP-Zafer Partisi çizgisinde, burjuva cumhuriyetinin eşiğine yüzünü sürmeyi
seçmiştir. Alevilik, ancak Türk olarak varolabileceğini bir yerlerden
öğrenmiştir. Arap ve Müslüman düşmanlığının adı olarak tarif edilmeyi
seçmiştir. Başka bir içeriği, manası ve özelliği yoktur.
Mossad,
Türkiye içinde ateizm çalışması yürüttükten sonra şimdi de Aleviliğe el attı. Aleviliğin
üzerine hesap yapan Siyonistler, yerli muhbir, iç ajan bulmakta zorlanmıyor.
Neticede
TKP ve Zafer Partisi’nin milletle, vatanla bir ilgisi yok. Bunlar, Müslüman’a
karşı millet ve vatan sopasını sallıyorlar. Bilinsin ki bahsettikleri millet
Yahudilik, taptıkları vatan İsrail’dir.
Bu
tür partilerin Müslüman düşmanlığı, Siyonizmle iltisaklıdır. TKP, Müslüman’ın
karşısına milliyetçiliği çıkartmak için Kemalizmle flört etmeyi seçmiştir. İki gün
önce “AB’ye girelim de şu Kemalizm pisliğinden kurtulalım” diyen parti, bir
anda Kemalist olmuştur. Sebebi, Müslüman düşmanlığıdır. Bir yerlere söz
verilmiş, bir yerlerden emir alınmıştır. Müslüman düşmanlığı, onların asli
ekmek kapısıdır. Talat Paşa’yı Ermeni devrimci Manuşyan’la barıştırmanın
derdinde olan TKP’nin başka yerlerden emir aldığı açıktır.
Bir
tarihçi, Talat Paşa’nın bugün Tayyip’te yaşadığını söylemektedir.[2] Yazar,
Talat’ın soykırım sürecinde Yahudilerden epey destek gördüğünü iddia ediyor.
Hatta kimileri, Talat Paşa’nın “kripto Yahudi” olduğuna vurgu yapıyor. Ermeni
katliamlarının bir de Yahudi bağlantısı olduğunu görmek gerekiyor.
Aleviler,
İttihatçıların Fransız Devrimi gibi resmi “din” üretme arayışları dâhilinde
tanımladıkları Aleviliğe yüzlerini dönüyorlar. “Talat Paşa’nın kahramanlığı”
“Abdullah Çatlı’nın kahramanlığı”na bağlanıyor. Kimi Aleviler, yaşadıkları
topraklarda Ermeniler olmadığı için yaşayabildiklerini görüyorlar. Ermeni
toprağını gasp etmiş dedelerinin torunları olduklarını iyi biliyorlar. Bu
sebeple, sessiz sedasız, katliama onay veriyorlar.
Seksenlerde
cuntanın ideolojik çalışmasını yürüten Namık Kemal Zeybek, Alevileri göklere
çıkartan laflar ediyor, Aleviliği “Türk’e has bir inanış” olarak tanımlıyordu.
Bugün herkes bu çizgiye geldi. Zeybek de fikren CHP’li oldu!
Aleviler,
bir yandan da Aleviliği, Sünni Osmanlı geleneğinin devamcısı Fuat Köprülü’nün
çalışmalarından öğreniyorlar. Sonradan önemli görülen tüm Alevi
araştırmacıları, bu iki kaynaktan besleniyor. Gözelere kimse bakmıyor. Onlar
aşağılık görülüyor. Zehir kaynağı olarak değerlendiriliyor. Ali, Hüseyin ve
Hatayi ile bağ kesilince Alevilik, devletin resmi tarihine kul köle oluyor.
Elini, belini, dilini düşmana teslim ediyor. TSK’yı ya da Avrupa kurullarını
Kırklar cemi zannediyor.
Aleviler,
TSK ve Avrupa kurullarına kul köle olduğu için Madımak Katliamı’nda bu iki
gücün parmağını göremiyor, görmek istemiyor, katliamın gerekçesini ve sebebini
anlamaya çalışmıyor. Madımak’tan sonra Alevilik, tasfiye işlemi uyarınca
hareket ediyor. Ona direnmiyor, teslim oluyor.
Alevcilik
değil, Alevi inanışında Hz. Ali’nin kendi cenazesini kaldırdığına dair bir
anlatı vardır. Burada mücadelenin sürekliliğine ve devamlılığına yönelik bir
vurgu söz konusudur. Yani “Madımak’ın yasını tutun, Kerbela’dan bize ne!” diyen
düşkünler, o sürekliliği ve hattı kesme görevini bir yerlerden almış
kişilerdir. Kerbela’ya ağlamayan, Madımak’a hiç ağlamaz. Madımak’ta semaha
duran o gençlerin etrafında döndükleri mana, bugün belli kişilerin kulluk
ettikleri çıkar ilişkilerinde aranamaz.
Ankara’da
yaşayan bir dede, sohbet sırasında İkitelli’deki bir cemevinde çalıştığını
söylüyordu. Hangi ocağa bağlı olduğu sorulduğunda cevap dahi verememişti. Çünkü
bu adam, sahte dedeydi. Alevilerde biriken paraya kepçe sallayan bir
üçkağıtçıydı. Aynı zamanda hakkullahını içkiye yatırıp duran bir ayyaştı.
Madımak’tan sonra Alevilik, bunların mülkü haline geldi. Bu kişilerin onu en
çok parayı verene göre tanımlayacaklarına hiç şüphe yok.
Aleviliği,
her şey ve herkesle bağlarını kesmiş, kendinden menkul bir inanış haline
getirip öldürecekler. Ali için dövüşülmesini, Hüseyin için ağlanmasını
istemiyorlar. Madımak’ı yakanların emri, bu yönde. Bugün Alevi örgütlerinin
başında o oteli yakanların maniple ettiği, örgütlediği, teslim aldığı kişiler
var. Onlar da toplumsal-tarihsel bağları kesmekle meşguller.
Eren Balkır
2
Temmuz 2025
Dipnotlar:
[1] Nesimi Aday, “Türkçe Halk Edebiyatında Ermeni Aşuğlar”, 16 Şubat 2018, Duvar.
[2]
J. P. O’Malley, “Osmanlı Yahudileri ve Ermeniler”, 7 Eylül 2018, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder