29 Temmuz 2025

Debord, Uzmanın Rolü ve Teyitçilik


Dünyanın internete giderek daha fazla bağlandığı günümüz gerçekliğinde “dezenformasyon”, karşımıza en büyük umacılardan biri olarak çıkıyor. Hükümetlerin tehlikeleri hakkında sürekli uyarılarda bulunduğu dezenformasyon olgusu, topluma ve demokrasiye karşı bir tehdit olarak sunuluyor. Ana akım medya ise dezenformasyonla mücadele ve bilgiyle verileri teyit etme çabalarına kaynak aktarma ihtiyacı duyuyor. İnsanlar, “bilgilenmek” adına, hangi içeriği tükettiklerini, sosyal ve profesyonel ağlarında paylaştıklarını izlemek için bilgi kontrolleri veya uyarı bombardımanına uğramadan çoğu zaman çevrimiçi olamıyorlar.

Dezenformasyonla mücadeleye yönelik çabaların pıtrak gibi çoğaldığı koşullarda kimse, iktidardan bahsetme gereği duymuyor. Oysa muktedirler, “dezenformasyon” olarak gördükleri şeylerle mücadele etmek istemeleri için yığınla sebebe ve gerekçeye sahipler. Çünkü onlar, hakikatin kendi pencerelerinden sunulmuş hâlini bizim de benimsememizi istiyorlar.

Birçok yorumcunun da gözlemlediği biçimiyle, dezenformasyon araştırmacıları, teyitçiler ve uzmanlar, doğaları gereği bir taraf olarak hareket ediyorlar, üstelik bu insanlar da sıklıkla yanlış şeyleri yayıyorlar.

Oysa teyit pratiklerinin ve diğer dezenformasyon çabalarının popüler olmasında önemli ve büyük bir güç rol oynuyor. Bu güç, toplumumuzun verili hâlinde görünümleri düzenleyen güçtür. O, imajların ya da gösterinin aracılık ettiği toplumsal ilişkilere ait bütünlüktür.

Guy Debord’un Gösteri Toplumu’nda izah ettiği biçimiyle, gösteri, bize toplumun ekonomi eliyle kendi ihtiyaçlarına tabi kılınması ve başka yöne yönelmesine mani olması ile birlikte sonuçları görünür olan, bağlantısızmış gibi görünen ama aslında iç içe geçmiş olguları idrak etmemize, böylelikle, hayatı doğrudan tecrübe etme becerimize kavuşmamıza katkı sunabilecek bir terimdir.

Gösteri, gündelik hayatlarımızı tümüyle hükmü altına aldıkça doğru olana dair anlayışımızı altüst edebilecek ölçüde güçlü bir olgu hâline geldi. Gösteri, gerçek hayatın yerine doğrudan tecrübe edilemeyen, hayata ait, belirli aracılara ihtiyaç duyan saf temsili koymak suretiyle, kitleleri aldatan olguların ve yalanların sürekli ve ikna edici bir biçimde doğruymuş gibi görünebileceği bir çerçeve sunuyor. Bu anlamda, gösteri, elitlerin Irak ve Suriye’deki savaşlar türünden emperyalistler eliyle başlatılmış savaşlara dair uydurma haberler ve yalanlar da dâhil elitlerin kitleleri aldatmak için başvurduğu yöntemlerin nasıl cezasız kalabildiğini, hatta bunların neden fark bile edilemediğini izah etmekte kullanabileceğimiz en etkili araçlardan biri. Bu hâliyle gösterinin, günümüzdeki teyit pratiklerinin ve dezenformasyonla mücadelenin ortaya koyduğu iddiaların aksine, bunların aksi sonuçları nasıl doğurduklarını anlamamıza katkı sunacak birer olgu olduğunu söyleyebiliriz.

Bu makalede ben, teyit pratiklerine ve uzman görüşlerine tanık olduğumuz haberlerde, programlarda ve akışlarda karşımıza sürekli çıktığı biçimiyle, gösterinin yürüdüğü yolları izah etmeye çalışacağım.

Eleştirel düzeyde bu makalede dile getirilen görüş, sadece medya sistemlerinin eleştirisi olarak anlaşılamaz, bu eleştiri, neticede (Debord’un kitabının adının, Gösteri Toplumu’nun da ifade ettiği biçimiyle) tüm toplumla alakalı olan bir kavram olarak, gösteriyi bütün veçheleriyle içeriyor olmalıdır.

Modern hayatın yönlerinin gösteriyle alakalı oluşu, tesadüfi, yüzeysel ve uç bir mesele değildir. Bilâkis, toplumun kendisi “temelde göstericidir”. Bu temelden gösterici olan toplumda iktidara hizmet eden teyitçilerin veya onunla bağlantılı başka bir gücün ortaya çıkışı, kaçınılmaz bir gelişme olarak görülmelidir.

Gösteri Nedir?

Üretimin modern koşullarının hüküm sürdüğü toplumlarda hayat, gösterilerin muazzam bir birikimi olarak takdim edilir. Doğrudan yaşanan her şey bir temsile dönüşür.

[Guy Debord]

Fransız felsefeci Guy Debord, 1967 tarihli Gösteri Toplumu ve onun kısa broşür hâli olan 1988 tarihli Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar’da, modern hayata imajların veya hayata ait temsillerin aracılık ettiğini, bu gösteri denilen hâlin artık nesnel ve maddi gerçekliğin yerini aldığını söyler. Mevcut gerçekliğimizde, bu gösteri toplumunda dünya baş aşağı dönmüştür, çünkü hayat, artık doğrudan yaşanamayacak, sadece kendisine ait saf temsiller aracılığıyla yaşanabilecek bir şeydir. Görünümlerin bu şekilde organize edilmesiyle birlikte gerçek dışılık öne çıkar, böylece, kendisini nadiren gösteren hakikatin ortaya çıktığı an, “yanlışlık anı” olarak algılanır.

Kendisini hiçbir zaman sorgulanamayacak, engin ve erişilemez gerçeklik olarak takdim eden gösteri, varlığını sonsuza dek muhafaza edecek şekilde varolur. Debord’un ifadesiyle, onun yegâne mesajı şudur: “Görünen iyidir; iyi olan şey, görünür.” Gösterinin dünyada tecelli etmesi, hayatın gözle görünür düzeyde inkâr edilmesidir. “Bu inkâr, neticede görünür bir biçim alır ve bu biçim, insanlar varoluş koşullarında yaşanan pratik değişikliklerle birlikte bir bilinçsizlik hâline mahkûm eder.”

Bu gösterinin ortaya çıktığı dünya, ekonominin toplumu kendi ihtiyaçlarına tabi kıldığı bir dünyadır. Kendisinden başka hiçbir şeyin işine yaramayan, sadece kendisini ilerleten gösteri, yaşlanma, dinlenme gibi pratik ve doğal işlemlerin gerçekliğini görmezden gelir, insanların kendi ilerleyişleri adına bağ kurma ihtiyacını ortadan kaldırır. Bir ayrıştırma ve bölme ustası olan gösteri, toplumumuzu cemaatten azade bir olgu olarak yeniden yaratmış, onun en genel manada iletişim kurma becerisini yok etmiştir. Bu türden süreçler ve yol açtıkları sonuçlar, nihayetinde insanların hayatı kendileri için tecrübe edemeyecekleri anlamına gelir. İnsanlar, artık cansız kalmışlığın o sefil hâline mahkûm olan birer seyirciye dönüşmüşlerdir.

Gösteri Toplumu ve Teyitçi Dünya

Gösteri, verilen mesajlar, nihayetinde “hayat dışı”nın gündelik hayat üzerindeki kontrolünü arttırırken kitle haberleşme araçlarını ve sosyal medyayı kendi davasını daim kılmak için kullanır. Bu süreçte insanların uyanık kaldıkları sürenin büyük bir kısmını ele geçirir ve bu ele geçirilen süre giderek artar.

Debord’un Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar isimli çalışmasında dile getirdiği biçimiyle, gösteri, tarihi tahrip eder, etkisini sıfırlar. Bu anlamda “günümüzde yaşanan olaylar, uzak ve hayali bir alana hapsolurlar. Bu alanda olaylar, doğrulanamayacak hikâyelere, kontrol edilemeyecek istatistiki verilere, izah edilemeyen, savunulabilir bir gerekçeye sahip olmayan olgulara dönüşürler.”

Bu hayali ortam, şirketlerin elindeki medya organları için muazzam bir ortamdır. Burada gerçeklik ve hakikate küfredilir, kabul ve tanınma meselesi öne çıkartılır. Söz konusu kafa karışıklığı üzerinden gösteri, insanları fiziki gerçeklikten, müşterek tarihsel referans noktalarından, önemli politik gelişmelerin ve olayların tartışılması veya ele alınması için gerekli olan topluluktan mahrum kılar.

Neticede elitlerin dilinden dökülen hikâyeler, hiçbir itirazla karşılaşmadan, bilhassa şirketlerin, elitlerin ve teknolojinin hâkim olduğu kamusal söylemden dışlanmış muhalif seslerin itirazı ile yüzleşmeden zihinlere işler.

Gösteriyle ilgili yazılarında bu olguyu yorumlayan Debord, gösteri dünyasında damga vuran asli unsurun, anlamlı bir diyalog değil, yukarının aşağıyla tek taraflı olarak kurduğu iletişim olduğunu söyler. Debord’a göre, “Gösterinin talep ettiği pasif kabul, zaten görünümler üzerinde kurduğu hâkimiyetle, herhangi bir cevaba izin vermeden görünmeyi öne çıkartan yaklaşımıyla zaten insanlara dayatılmış bir şeydir.”

İktidardakiler, kitle haberleşme araçlarını kontrol ederler. Bu noktada esas olarak kurdukları ilişki biçimini meşrulaştırmaya çalışırlar. Bu amaçla iktidardakiler, statü kazandıran gösteriyi takviye ederler. Böylece teşkil edilmiş her şeyi korumayı amaçlarlar. Bunun için ellerinde mebzul miktarda araç vardır. Bu araçlardan biri de Debord’un üzerinde durduğu “uzmanlar” sınıfıdır.

Bu sınıfa mensup kişiler, kamuyu bilgilendirmek için gerçek bilgi verdikleri pozu keserler, böylesi bir izlenim yaratırlar. Oysa aslında kariyerlerinde basamak atlamak ve gelirlerini muhafaza etmek adına, elitlere ait görüşlerin kalıcılaşmasını sağlamak için uğraşırlar. “Altüst olmuş bir dünya”da bu sürekli sahneye çıkan uzmanlar, iddia ettiklerinin tersini yaparlar.

Uzman sınıfı içerisinde sayabileceğimiz “teyitçiler” ve dezenformasyon muhabirleri ve araştırmacıları denilen, sayıları giderek artan kesim, gösterinin kabul ettiği hakikati muhafaza etmek için uğraşan bir tür “uzman” grubunu ifade eder. Okur ve televizyon izleyicisi kitlesi, zaten hayatın talep ettikleri karşısında yeterince sorun yaşamaktadır. Bu sebeple bu kitle, profesyonellerin gerçeği ve halihazırda yaşanan olayları anlamanın en iyi yolu olduğunu düşünebilir. Pratikte bu türden teyit operasyonları özü gizleyen hikâyeleri öne çıkartırlar.

Peki bu türden geri koşullar nasıl gerçeklik halini alır? Gösteri Toplumu’nda Debord, toplumu kendisine kul köle eden ekonominin kendisini ilkin var olmasahip olmaya indirgeyerek ortaya koyduğunu söyler. Bu koşullarda artık insan, ancak oldukları değil, sahip oldukları şeylerle kendisini gerçekleştirebilir.

Toplumun ekonomiye teslim olma süreci hızlandıkça var olmanın yerini alan sahip olma, zamanla sahip olunanı gösterme iradesi alır. Bilgi düzleminde uzmanların uzman olmasına veya uzmanlığa sahip olmasına gerek yoktur, artık onların uzmanlık ceketini giymeleri yeterli olacaktır.

“Uzmanlar diyor ki” ifadesi, manşetleri hızla süsler, teyitçiler meşruiyeti artıracak her şeyi incelemeden onaylar, çünkü meşruiyet izlenimi, içerikten her daim üstündür.

Debord, Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar’da meseleyi şu şekilde izah eder:

“Tüm uzmanlar devlete ve medyaya hizmet eder, ancak bu sayede statü sahibi olurlar. Hiçbir uzman, efendisinin sözünden çıkamaz. Çünkü bağımsızlık ihtimalleri, mevcut toplumun örgütlenme tarzı üzerinden sıfırlanmıştır. Tabii ki en faydalı uzman, yalan söylemeyi bilen uzmandır.”

Debord’un da gösterdiği biçimiyle, uzmanlar, ancak elitlerin şartlarına uydukları sürece uzman olabilirler. Debord’un “bağımsızlık ihtimalleri, mevcut toplumun örgütlenme tarzı üzerinden sıfırlanmıştır” tespiti, bilhassa günümüz dünyasında faal olan şirket medyası için geçerlidir. Bu medya kuruluşlarında gazeteciler sık sık güvencesiz çalıştırılırlar, toplu halde işten çıkartılırlar, zaten kalabalık olan kariyer sahasında düşük ücretler alırlar. Medyadaki hâkim dilden kopmak demek, her birlikte kara listeye alınmak demektir. Bu sebeple, kimse kazan kaldırmak istemez, herhangi bir itirazda bile bulunamaz.

Gösteriyi savunmak ve daimi kılmak gibi rollere sahip olan kişilerin oluşturduğu “uzman” sınıfı, nihayet varlık imkânı bulacağı somut koşullara kavuşmuştur. Gerçeği tahrif eden laflarına ve dillerinden dökülen yalanlara rağmen belirli bir meşruiyet kisvesine bürünen uzmanlar gösteriye, yaşanan olayların genel niteliğini sorgulayanların gerçeği görmelerine mani olacak perdeyi temin ederler.

Uzmanların oynadığı rol, meşru bir zemine sahip olan teyitçilik değildir. Onların amacı, gösterinin imkânlarını geliştirmektir. Teyitçiler ve onlarla bağlantılı uzmanların yaşanan olaylarla ilişkisi komik sonuçlar doğurabilmektedir. Bu kişiler, ya aşırı özel olgulara atıfta bulunmakta ya da geleceğe dair iddiaları alaya almaktadırlar.

2018’de Trump’ın BM’de yaptığı, Almanya’nın Rus petrolüne bağlı olduğuna dair açıklamaları Alman devleti yetkililerince gülerek karşılanıyordu. Ama dört yıl sonra bu öngörü haklı çıktı. Rusya, Avrupa’ya uzanan Kuzey Akımı 1 petrol boru hattını kesti.

Bir başka örnek. Ana akım medyada Kovid pandemisinin laboratuvardan sızan virüs sonucu başladığı iddiası komplo teorisi olarak görüldü. Dezenformasyonun parçası olarak değerlendirilen bu teoriyle alay edildi, onu doğru bulanlar dışlandı. Ama sonra Vanity Fair ve ProPublica gibi dergiler, teorinin doğru olabileceğini pandeminin başlamasından üç yıl sonra kabul ettiler.

Bu tür örneklerde karşımıza hep teyitçiler çıktı. Bunlar, dün olduğu gibi bugün de meşru tespitleri alaya almakla, onları yanlış bulup sahiplerine hakaretler savurmakla, dolaylı olarak salt hayatı yaşamaktan gayrı elinden bir şey gelmeyen, atomize olmuş nüfusu kendisinden şüphe ettirecek ölçüde maniple etmekle, gerçekliği flulaştırmakla meşguller.

Teyitçiler ve Dezenformasyon Uzmanları Muhalefeti Nasıl Ezdi?

Genelde “bağımsız” oldukları için övülen teyitçiler kendilerini, yaşanan olayları tarafsız ve ilkeli bir yerden analiz eden kişiler olarak takdim ediyorlar. Gerçekte ise teyitçiler, zenginlerin, örgütlerin ve devletlerin kendilerine verdikleri görevleri ifa ediyorlar.

Teyitçiliğin ve onunla bağlantılı çalışmaların “dezenformasyon”un yayılmasına mani olmak için hayati önemde olduğu söyleniyor. Debord, bu kavramın esas olarak gösteriye hizmet ettiğini düşünüyor.

Gösteri toplumu, başka bir çelişkiye de sahip: dezenformasyonu, esas olarak, bu sorunla en çok ilgilenen hükümet, istihbarat kuruluşları ve ana akım medya mensupları gibi güçler yayıyorlar.

Yorumlar’da “dezenformasyon” terimine dair yaklaşımını aktaran Debord, dezenformasyonun yerleşik olanı muhafaza etmek amacıyla ekonomi veya politikadaki otoritede belirli payları bulunan kişiler veya belirli güçlerce devreye sokulduğunu, dezenformasyonun saldırı amaçlı kullanıldığını söylüyor. Genelde iktidarı suçlayan haberlerden ve tartışmalı haberlerden sonra gündeme gelen teyit pratikleri, genelde Debord’un iktidara yönelik itirazları susturmak için saldırma görevini yerine getiriyorlar.

Bugün bilinen teyitçi örgüt ve kurumların önemli bir kısmı, ABD devletinden para alıyor, onunla ortak çalışıyor. Bu anlamda, ilgili örgüt ve kurumlar, istihbaratın yan kuruluşları olarak iş görüyorlar.

Örneğin NewsGuard Technologies isimli “güven derecelendirme” sistemi, Microsoft, ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD Savunma Bakanlığı gibi yapılarla ortak çalışıyor, hatta eski CIA ve NSA direktörü Michael Hayden ile eski NATO Sekreteri General Anders Fogg Rasmussen’den tavsiyeler alıyor.

MintPress sitesinden Alan MacLeod’un dile getirdiği biçimiyle, VoxCheck, Poynter Enstitüsü ve StopFake gibi örgütler, Reagan döneminde CIA’in cephe örgütü olarak, ABD Büyükelçiliği’nden ve Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) üzerinden para aldı. 1991’de verdiği mülâkatta eski NED başkanı Allen Weinstein, “NED’in bugün yaptıklarını 25 yıl önce CIA gizli yapıyordu. Aradaki temel farklılık, bu tür faaliyetlerin artık açıktan yapılmasıyla ilgili. NED’in CIA ile çatışma yaşama ihtimali sıfıra yakın. Açıklık, bizi koruyan zırh” diyordu.

Muhtemelen tartışmalı olan para kaynaklarını ve bağlantılarını gizlemek için teyitçilik ve benzeri operasyonları zevahiri kurtarmak adına devreye sokuyorlar. Bu noktada sıklıkla hâkim dili güçlendiren, etkili “uzmanlar”dan yararlanılıyor.

Bu konuda İngiliz istihbaratı adına yürütülen Bellingcat operasyonundan bahsedilebilir. İlk başta tek kişiden oluşan örgüt ünlendi ve bir gecede gazeteciliğin en büyük isimlerinden biri haline geldi. Açık kaynak üzerinden yürüttüğü araştırmalarla örgüt, Suriye ve Ukrayna’daki savaşlara dair hâkim söylemi muhafaza etmek için çalıştı. Bu çalışma dâhilinde Suriye’de Batı’nın desteklediği, terörist örgütlerden devşirilmiş Beyaz Miğferler isimli örgütü eleştiren araştırmalar, “dezenformasyon” kategorisine sokuldu.

Aynı şekilde, devletin ve Gates Vakfı’nın fonladığı Stratejik Diyalog Enstitüsü (ISD), ana akım medyadaki söylemlere yürüttükleri çalışmalarla karşı çıkan, bu noktada kariyerlerini tehlikeye atan muhabirleri sıklıkla iftira atıyor. “Dünya genelinde kutuplaşmada, aşırıcılıkta ve dezenformasyon alanında yaşanan kabarmayı terse çevirecek çalışmalar yürüttüğünü iddia eden” ISD, tartışmayı susturup muhalif sesleri sansürleyecek dezenformasyonla mücadele çalışmalarına imza atıyor. İnternet sitesinde “Hakkımızda” sekmesine tıkladığınızda, ISD’nin yasaklanmasına katkıda bulunduğu sosyal medya hesaplarının sayısına ulaşıyorsunuz.

Tıpkı Debord’un bahsini ettiği, kendi eylemlerine yönelik hiçbir gerçek tepkiye imkân tanımayan, “hiçbir cevaba alan aşmamak” gibi bir şeyi maharet gören ISD’den dezenformasyon iddialarının doğru olduğuna bizi ikna edecek bir yorumda bulunmasını istediğimizde, bir tartışma yürütülmesini talep ettiğimizde veya bir kanıt beklediğimizde, genelde enstitü, hiçbir cevap vermiyor. Hatta ISD, şikâyetlerle ilgili politikasında kötü niyetli aktörlerin şikâyetlerini dikkate almadıklarını söylüyor. Guardian gazetesiyle birlikte kendisine temelsiz iddialar üzerinden iftira atması üzerine muhabir Aaron Maté’nin dile getirdiği itirazlara verdiği cevapta ISD, dezenformasyon, aşırıcılık ve nefret dilini güçlendirmek istemediklerini söylüyor. ISD, başkaları hakkında kimi iddialarda bulunduğu vakit, iddiaların yanlış olduğuna dair deliller sunulduğunda, bunların karşısına kanıtla veya cevapla çıkma gereği bile duymuyor. Gösteri toplumunda bu tür güçlerin suçlamaları, tek başına birçok insanın kariyerini bitirebiliyor.

Yorumlar’da Debord, hâkim söylemden uzak duran insanlardan bahsediyor:

“Bir kişinin geçmişi, Moskova yargılamalarında görülen üslup dâhilinde, tümüyle yeniden yazılır, kökten değiştirilir, yeniden oluşturulur. Üstelik bir mahkeme süreci gibi bir şeyleri beceriksizce rahatsız etmesine bile gerek kalmaz. Bugün cinayet, gayet ucuza mal edilebilecek bir iştir.”

Gösterinin cevap vermeye yönelik itirazı ve “cinayetler” için zemin hazırlama çabaları, teyitçilikte, şirketlerin muhalifleri toptan yasaklamasında, gazetecilerin sosyal medya hesaplarını gayri meşru ilan etme girişimlerinde karşılık bulur. Akıntıya karşı yüzen, bu noktada bilgi ve içerik üreten kişi ve örgütler bu tür saldırılarla yüzleşirler. Örneğin 2022 Mayıs’ında YouTube, Ukrayna’daki savaşla ilgili materyal üreten 9.000’in üzerinde kanalı yayından kaldırdı.

Bugün Twitter ve Facebook, Batı dışı ülkelerdeki hesapları, antiemperyalist ağları ve onlarla bağlantılı gazetecileri “devletle ilişkili” veya “devlet kontrolünde” kategorileri dâhilinde ele alıyor. Bu örgütleri ve kişileri itibarsızlaştırmaya çalışan siteler, hâkim söylemden uzaklaşan gazetecileri ve internet sitelerini iftiralarla karalamaya ve parasız kılmaya çalışıyor. MintPress ve Russia Today gibi siteler Twitter’dan kovuluyor.

Yasaklama ve siteden kovma gibi kararların temelinde belirli iddiaların veya araştırma sonuçlarının yanlış ya da zararlı olduğuna karar veren “bağımsız” teyitçilerin tespitleri duruyor. Bu “zararlı” ibaresi, gerçek bir kanıttan veya temelden yoksun, bu anlamda tüm muhalifler için kullanılabiliyor.

Bağımsız ve düzene karşı olan kaynaklar, yasaklamaların mevcut sınırları dâhilinde çalışma yürütmek zorunda kalırken, ana akım medya kanalları ve teyitçiler, sürekli tahrif edilmiş veya yanlış söylemleri papağan gibi yinelemekten başka bir şey yapmıyorlar.

Örneğin Ukrayna’daki savaş süreciyle ilgili olarak medyada çıkan haberlerin önemli bir bölümü, Ukrayna ordusundaki Neonazi unsurlarının varlığını ve niteliğini gizledi. Kimse, çatışma süreci öncesi Neonazizmle bağlantılı olan Azak Taburu üzerinde durmadı. Ukrayna Başbakanı Zelenski, bir Azak Taburu üyesinin Nisan 2022’de Yunanistan Parlamentosu’nda konuşmasını isteyince ülkede yaygın bir tepkiyle karşılandı.

Ana akım medyada çıkan haberlerde Polonya’ya düşen füzenin Rusya kaynaklı olduğu, hiçbir delil öne sürülmeden iddia edildi. Neticede bu haberler, uluslararası gerilimi epey tırmandırdı. Sonra füzenin Ukrayna’dan gelmiş olabileceğine dair haberler çıkınca makaleler iptal edildi, haberler güncellendi. Ama gene de Zelenski’nin çatışmanın tırmandırılması çağrısına dek hiçbir şey yapılmadı.

Associated Press’te çalışan ve ABD istihbaratından aldığı yanlış bilgiyi haber yapan gazeteci kovuldu, ama gene de birçok önemli yayın kuruluşu, füzenin Rusya’ya ait olduğuna dair haberini tek satır özeleştiriye yer vermeden, tekrar yayınladı.

Bugün yaşanan olaylar, ahlaktan yoksun bir yaklaşımla aktarılıyor. Ana akım medya, dezenformasyonu fütursuzca yayarken hakikati dile getirenler, tekdirle karşılanıyorlar. Sözleriyle devlete ve gösteri toplumuna hizmet eden gazeteciler ve teyitçiler, gemilerini yürütmeye devam ediyorlar.

Bu zehirli medya ortamı, kendi kendisini güçlendirecek araçlara sahip. Gösterinin mevzi elde etmesini sağlayacak işler yapmayan uzmanlar veya teyitçiler, iftiralarla yüzleşeceklerini iyi biliyorlar. Bugünün dünyasında herkes, internette iptal edileceklerinin, gerçek hayatta kendilerini savunma imkânını hiçbir şekilde bulamayacaklarının bilincinde.

Ukrayna devletinin Eva Bartlett ve ünlü müzisyen Roger Waters gibi isimleri içeren ölüm listesi üzerinden Debord’un bahsini ettiği “cinayet”in mecazi niteliğinden kurtulduğunu, gerçek anlamına kavuştuğunu söyleyebiliriz. Tabii tüm teyitçilerin bu türden iddiaları yanlış bulduklarını söylemeden geçmeyelim.

Sonuç

Gösteri toplumuna hizmet eden medya söylemleri, kamuoyunu etkileme veya onu kafa karışıklığına mahkûm etme becerisine sahip. Suriye’deki savaş, Ukrayna’daki çatışma süreci, koronavirüs krizi hep birlikte bu becerinin epey yüksek olduğunun ispatı.

Ama aldatıldıklarının veya yanlış yöne sevk edildiklerinin bilincine varan insan sayısı giderek artıyor. Yani kamuoyu, ekrandaki görüntülerine tapan uzmanların dillerinin aldatıcı olduklarını artık görüyor. 100 milyon dolarlık yatırımla açılan CNN+ kanalının on bin aboneye ulaştığını görüp kapanması bunun kanıtı. Medyaya yönelik güven düzeyi diplerde. Gallup şirketinin Temmuz 2022’de yaptığı anket, ABD’deki yetişkinler içerisinde gazetelerdeki haberlere yüksek düzeyde güven duyduğunu söyleyenlerin oranı yalnızca yüzde 16, televizyon kaynaklı haberlere güven duyduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 11 olduğunu ortaya koyuyor.

Son yıllarda insanlar, birçok haberin ve etkileşim kanallarının bir şekilde imal edildiğini, bu haberlerin sansasyonel olduklarını, asla doğal ve gerçek olmadıklarını düşünüyorlar.

Tüketilen medyanın bir şekilde yanlış veya yanlışa sevk edici olduğuna dair bu kolektif ama hiçbir şekilde dile dökülmeyen bilgi, Debord’un Yorumlar’da dile getirdiği, insanların gösterinin toplumsal ilişkileri altüst eden adımlarına devam ettiği sürece hayatın kendisi için önemli olan şeylerin de değiştiğini bilinçaltı düzeyinde idrak ettiklerine dair tespitiyle örtüşüyor.

Debord’un aynı çalışmada dile getirdiği biçimiyle:

“Bugün insanları tümüyle farklı bir şekilde yaşamak zorunda bırakan, bir şeylerin hayatı hızla istila ettiğine dair o belli belirsiz his, artık çok yaygın. Yalnız bu his, mevcut iklim dâhilinde veya doğal bir denge içerisinde idrak edilemeyen, cahillerin sadece ‘söyleyecek bir şey kalmadı’ diyeceği türden bir değişime benzer bir değişim tecrübe ediliyor.”

Gösteri, hayatlarımıza tümüyle hâkim oluyor. Bu, tümüyle şaşırtıcı ve şoke edici bir olgu. Bizi bu gerçeklik, yaşadığımız “hayat dışı”nı hesaba katmaya mecbur ediyor. “Cahiller söyleyecek bir şey olmadığını söyleseler de” gösteri toplumunu hükümsüz kılıp ortadan kaldırmak için bizim tam da Debord’un bahsini ettiği “pratik gücü harekete geçirmemiz gerekiyor.”

Bu “pratik güç”, bugün gösteri toplumunun hayatlarımıza teyitçilik ve dezenformasyon karşıtlığı gibi furyalar türünden olgular üzerinden sızmasına yönelik girişimleri tüm izleriyle silmese de büyük ölçüde ortadan kaldırılacak anlamlı bir diyaloga ihtiyacımız var. Bu diyalog ve iletişimse, gösterinin etkisine şüpheyle yaklaşan atomize bireylerce veya yalnız kalabalıklarca değil, toplumu gören, Debord’un “evrensel tarih” dediği, diyalogun kendisini zafere taşıyacak silahları kuşandığı şeyle anlamlı bir bağ kuran insanlarca başlatılabilir.

Debord’un tespitiyle, “Bu toplumu gerçek manada anlamak istiyorsak, onu reddetmeliyiz.” Bugün “uzmanlar” nüfuzlarını yitiriyorlarsa bunun sebebi, kamuoyunun onları yekten redde tabi tutmaları, onların muktedirler adına insanları aldatmak gibi bir toplumsal role sahip olduklarını söyleyebilmeleridir.

Stavroula Pabst
2 Ocak 2023
Kaynak

Kaynakça:
Debord, Guy. Comments on the Society of the Spectacle. Çeviri: Malcolm Imrie. Londra ve New York: Verso Books, 1990. PDF.

Debord, Guy. The Society of the Spectacle. Çev: Ken Knabb. Berkeley, Kaliforniya: Bureau of Public Secrets, 2014. PDF.

0 Yorum: