Dünyanın
internete giderek daha fazla bağlandığı günümüz gerçekliğinde “dezenformasyon”,
karşımıza en büyük umacılardan biri olarak çıkıyor. Hükümetlerin tehlikeleri
hakkında sürekli uyarılarda bulunduğu dezenformasyon olgusu, topluma ve
demokrasiye karşı bir tehdit olarak sunuluyor. Ana akım medya ise
dezenformasyonla mücadele ve bilgiyle verileri teyit etme çabalarına kaynak
aktarma ihtiyacı duyuyor. İnsanlar, “bilgilenmek”
adına, hangi içeriği tükettiklerini, sosyal ve profesyonel ağlarında
paylaştıklarını izlemek için bilgi kontrolleri veya uyarı bombardımanına
uğramadan çoğu zaman çevrimiçi olamıyorlar.
Dezenformasyonla
mücadeleye yönelik çabaların pıtrak gibi çoğaldığı koşullarda kimse, iktidardan
bahsetme gereği duymuyor. Oysa muktedirler, “dezenformasyon” olarak gördükleri
şeylerle mücadele etmek istemeleri için yığınla sebebe ve gerekçeye sahipler.
Çünkü onlar, hakikatin kendi pencerelerinden sunulmuş hâlini bizim de
benimsememizi istiyorlar.
Birçok
yorumcunun da gözlemlediği biçimiyle, dezenformasyon araştırmacıları,
teyitçiler ve uzmanlar, doğaları gereği bir taraf olarak hareket ediyorlar,
üstelik bu insanlar da sıklıkla yanlış şeyleri yayıyorlar.
Oysa
teyit pratiklerinin ve diğer dezenformasyon çabalarının popüler olmasında
önemli ve büyük bir güç rol oynuyor. Bu güç, toplumumuzun verili hâlinde
görünümleri düzenleyen güçtür. O, imajların ya da gösterinin aracılık ettiği
toplumsal ilişkilere ait bütünlüktür.
Guy
Debord’un Gösteri Toplumu’nda izah ettiği biçimiyle, gösteri, bize
toplumun ekonomi eliyle kendi ihtiyaçlarına tabi kılınması ve başka yöne
yönelmesine mani olması ile birlikte sonuçları görünür olan, bağlantısızmış
gibi görünen ama aslında iç içe geçmiş olguları idrak etmemize, böylelikle,
hayatı doğrudan tecrübe etme becerimize kavuşmamıza katkı sunabilecek bir
terimdir.
Gösteri,
gündelik hayatlarımızı tümüyle hükmü altına aldıkça doğru olana dair
anlayışımızı altüst edebilecek ölçüde güçlü bir olgu hâline geldi. Gösteri,
gerçek hayatın yerine doğrudan tecrübe edilemeyen, hayata ait, belirli
aracılara ihtiyaç duyan saf temsili koymak suretiyle, kitleleri aldatan
olguların ve yalanların sürekli ve ikna edici bir biçimde doğruymuş gibi
görünebileceği bir çerçeve sunuyor. Bu anlamda, gösteri, elitlerin Irak ve
Suriye’deki savaşlar türünden emperyalistler eliyle başlatılmış savaşlara dair
uydurma haberler ve yalanlar da dâhil elitlerin kitleleri aldatmak için
başvurduğu yöntemlerin nasıl cezasız kalabildiğini, hatta bunların neden fark
bile edilemediğini izah etmekte kullanabileceğimiz en etkili araçlardan biri.
Bu hâliyle gösterinin, günümüzdeki teyit pratiklerinin ve dezenformasyonla
mücadelenin ortaya koyduğu iddiaların aksine, bunların aksi sonuçları nasıl
doğurduklarını anlamamıza katkı sunacak birer olgu olduğunu söyleyebiliriz.
Bu
makalede ben, teyit pratiklerine ve uzman görüşlerine tanık olduğumuz
haberlerde, programlarda ve akışlarda karşımıza sürekli çıktığı biçimiyle,
gösterinin yürüdüğü yolları izah etmeye çalışacağım.
Eleştirel
düzeyde bu makalede dile getirilen görüş, sadece medya sistemlerinin eleştirisi
olarak anlaşılamaz, bu eleştiri, neticede (Debord’un kitabının adının, Gösteri
Toplumu’nun da ifade ettiği biçimiyle) tüm toplumla alakalı olan bir kavram
olarak, gösteriyi bütün veçheleriyle içeriyor olmalıdır.
Modern
hayatın yönlerinin gösteriyle alakalı oluşu, tesadüfi, yüzeysel ve uç bir
mesele değildir. Bilâkis, toplumun kendisi “temelde göstericidir”. Bu temelden
gösterici olan toplumda iktidara hizmet eden teyitçilerin veya onunla bağlantılı
başka bir gücün ortaya çıkışı, kaçınılmaz bir gelişme olarak görülmelidir.
Gösteri
Nedir?
“Üretimin modern
koşullarının hüküm sürdüğü toplumlarda hayat, gösterilerin muazzam bir birikimi
olarak takdim edilir. Doğrudan yaşanan her şey bir temsile dönüşür.”
[Guy Debord]
Fransız
felsefeci Guy Debord, 1967 tarihli Gösteri Toplumu ve onun kısa broşür
hâli olan 1988 tarihli Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar’da, modern
hayata imajların veya hayata ait temsillerin aracılık ettiğini, bu gösteri
denilen hâlin artık nesnel ve maddi gerçekliğin yerini aldığını söyler. Mevcut
gerçekliğimizde, bu gösteri toplumunda dünya baş aşağı dönmüştür, çünkü hayat,
artık doğrudan yaşanamayacak, sadece kendisine ait saf temsiller aracılığıyla
yaşanabilecek bir şeydir. Görünümlerin bu şekilde organize edilmesiyle birlikte
gerçek dışılık öne çıkar, böylece, kendisini nadiren gösteren hakikatin ortaya
çıktığı an, “yanlışlık anı” olarak algılanır.
Kendisini
hiçbir zaman sorgulanamayacak, engin ve erişilemez gerçeklik olarak takdim eden
gösteri, varlığını sonsuza dek muhafaza edecek şekilde varolur. Debord’un
ifadesiyle, onun yegâne mesajı şudur: “Görünen iyidir; iyi olan şey, görünür.” Gösterinin
dünyada tecelli etmesi, hayatın gözle görünür düzeyde inkâr edilmesidir. “Bu
inkâr, neticede görünür bir biçim alır ve bu biçim, insanlar varoluş
koşullarında yaşanan pratik değişikliklerle birlikte bir bilinçsizlik hâline
mahkûm eder.”
Bu
gösterinin ortaya çıktığı dünya, ekonominin toplumu kendi ihtiyaçlarına tabi
kıldığı bir dünyadır. Kendisinden başka hiçbir şeyin işine yaramayan, sadece
kendisini ilerleten gösteri, yaşlanma, dinlenme gibi pratik ve doğal işlemlerin
gerçekliğini görmezden gelir, insanların kendi ilerleyişleri adına bağ kurma
ihtiyacını ortadan kaldırır. Bir ayrıştırma ve bölme ustası olan gösteri,
toplumumuzu cemaatten azade bir olgu olarak yeniden yaratmış, onun en genel
manada iletişim kurma becerisini yok etmiştir. Bu türden süreçler ve yol
açtıkları sonuçlar, nihayetinde insanların hayatı kendileri için tecrübe
edemeyecekleri anlamına gelir. İnsanlar, artık cansız kalmışlığın o sefil
hâline mahkûm olan birer seyirciye dönüşmüşlerdir.
Gösteri
Toplumu ve Teyitçi Dünya
Gösteri,
verilen mesajlar, nihayetinde “hayat dışı”nın gündelik hayat üzerindeki
kontrolünü arttırırken kitle haberleşme araçlarını ve sosyal medyayı kendi
davasını daim kılmak için kullanır. Bu süreçte insanların uyanık kaldıkları
sürenin büyük bir kısmını ele geçirir ve bu ele geçirilen süre giderek artar.
Debord’un
Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar isimli çalışmasında dile getirdiği
biçimiyle, gösteri, tarihi tahrip eder, etkisini sıfırlar. Bu anlamda
“günümüzde yaşanan olaylar, uzak ve hayali bir alana hapsolurlar. Bu alanda
olaylar, doğrulanamayacak hikâyelere, kontrol edilemeyecek istatistiki
verilere, izah edilemeyen, savunulabilir bir gerekçeye sahip olmayan olgulara
dönüşürler.”
Bu
hayali ortam, şirketlerin elindeki medya organları için muazzam bir ortamdır.
Burada gerçeklik ve hakikate küfredilir, kabul ve tanınma meselesi öne
çıkartılır. Söz konusu kafa karışıklığı üzerinden gösteri, insanları fiziki
gerçeklikten, müşterek tarihsel referans noktalarından, önemli politik
gelişmelerin ve olayların tartışılması veya ele alınması için gerekli olan
topluluktan mahrum kılar.
Neticede
elitlerin dilinden dökülen hikâyeler, hiçbir itirazla karşılaşmadan, bilhassa
şirketlerin, elitlerin ve teknolojinin hâkim olduğu kamusal söylemden dışlanmış
muhalif seslerin itirazı ile yüzleşmeden zihinlere işler.
Gösteriyle
ilgili yazılarında bu olguyu yorumlayan Debord, gösteri dünyasında damga vuran
asli unsurun, anlamlı bir diyalog değil, yukarının aşağıyla tek taraflı olarak
kurduğu iletişim olduğunu söyler. Debord’a göre, “Gösterinin talep ettiği pasif
kabul, zaten görünümler üzerinde kurduğu hâkimiyetle, herhangi bir cevaba izin
vermeden görünmeyi öne çıkartan yaklaşımıyla zaten insanlara dayatılmış bir
şeydir.”
İktidardakiler,
kitle haberleşme araçlarını kontrol ederler. Bu noktada esas olarak kurdukları
ilişki biçimini meşrulaştırmaya çalışırlar. Bu amaçla iktidardakiler, statü
kazandıran gösteriyi takviye ederler. Böylece teşkil edilmiş her şeyi korumayı
amaçlarlar. Bunun için ellerinde mebzul miktarda araç vardır. Bu araçlardan
biri de Debord’un üzerinde durduğu “uzmanlar” sınıfıdır.
Bu
sınıfa mensup kişiler, kamuyu bilgilendirmek için gerçek bilgi verdikleri pozu
keserler, böylesi bir izlenim yaratırlar. Oysa aslında kariyerlerinde basamak
atlamak ve gelirlerini muhafaza etmek adına, elitlere ait görüşlerin
kalıcılaşmasını sağlamak için uğraşırlar. “Altüst olmuş bir dünya”da bu sürekli
sahneye çıkan uzmanlar, iddia ettiklerinin tersini yaparlar.
Uzman
sınıfı içerisinde sayabileceğimiz “teyitçiler” ve dezenformasyon muhabirleri ve
araştırmacıları denilen, sayıları giderek artan kesim, gösterinin kabul ettiği
hakikati muhafaza etmek için uğraşan bir tür “uzman” grubunu ifade eder. Okur
ve televizyon izleyicisi kitlesi, zaten hayatın talep ettikleri karşısında
yeterince sorun yaşamaktadır. Bu sebeple bu kitle, profesyonellerin gerçeği ve
halihazırda yaşanan olayları anlamanın en iyi yolu olduğunu düşünebilir.
Pratikte bu türden teyit operasyonları özü gizleyen hikâyeleri öne çıkartırlar.
Peki
bu türden geri koşullar nasıl gerçeklik halini alır? Gösteri Toplumu’nda
Debord, toplumu kendisine kul köle eden ekonominin kendisini ilkin var olmayı
sahip olmaya indirgeyerek ortaya koyduğunu söyler. Bu koşullarda artık
insan, ancak oldukları değil, sahip oldukları şeylerle kendisini
gerçekleştirebilir.
Toplumun
ekonomiye teslim olma süreci hızlandıkça var olmanın yerini alan sahip olma,
zamanla sahip olunanı gösterme iradesi alır. Bilgi düzleminde uzmanların
uzman olmasına veya uzmanlığa sahip olmasına gerek yoktur, artık onların
uzmanlık ceketini giymeleri yeterli olacaktır.
“Uzmanlar
diyor ki” ifadesi, manşetleri hızla süsler, teyitçiler meşruiyeti artıracak her
şeyi incelemeden onaylar, çünkü meşruiyet izlenimi, içerikten her daim
üstündür.
Debord,
Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar’da meseleyi şu şekilde izah eder:
“Tüm uzmanlar devlete ve
medyaya hizmet eder, ancak bu sayede statü sahibi olurlar. Hiçbir uzman,
efendisinin sözünden çıkamaz. Çünkü bağımsızlık ihtimalleri, mevcut toplumun
örgütlenme tarzı üzerinden sıfırlanmıştır. Tabii ki en faydalı uzman, yalan
söylemeyi bilen uzmandır.”
Debord’un
da gösterdiği biçimiyle, uzmanlar, ancak elitlerin şartlarına uydukları sürece
uzman olabilirler. Debord’un “bağımsızlık ihtimalleri, mevcut toplumun
örgütlenme tarzı üzerinden sıfırlanmıştır” tespiti, bilhassa günümüz dünyasında
faal olan şirket medyası için geçerlidir. Bu medya kuruluşlarında gazeteciler
sık sık güvencesiz çalıştırılırlar, toplu halde işten çıkartılırlar, zaten kalabalık
olan kariyer sahasında düşük ücretler alırlar. Medyadaki hâkim dilden kopmak
demek, her birlikte kara listeye alınmak demektir. Bu sebeple, kimse kazan
kaldırmak istemez, herhangi bir itirazda bile bulunamaz.
Gösteriyi
savunmak ve daimi kılmak gibi rollere sahip olan kişilerin oluşturduğu “uzman”
sınıfı, nihayet varlık imkânı bulacağı somut koşullara kavuşmuştur. Gerçeği tahrif
eden laflarına ve dillerinden dökülen yalanlara rağmen belirli bir meşruiyet
kisvesine bürünen uzmanlar gösteriye, yaşanan olayların genel niteliğini
sorgulayanların gerçeği görmelerine mani olacak perdeyi temin ederler.
Uzmanların
oynadığı rol, meşru bir zemine sahip olan teyitçilik değildir. Onların amacı,
gösterinin imkânlarını geliştirmektir. Teyitçiler ve onlarla bağlantılı
uzmanların yaşanan olaylarla ilişkisi komik sonuçlar doğurabilmektedir. Bu kişiler,
ya aşırı özel olgulara atıfta bulunmakta ya da geleceğe dair iddiaları alaya
almaktadırlar.
2018’de
Trump’ın BM’de yaptığı, Almanya’nın Rus petrolüne bağlı olduğuna dair
açıklamaları Alman devleti yetkililerince gülerek karşılanıyordu. Ama dört yıl
sonra bu öngörü haklı çıktı. Rusya, Avrupa’ya uzanan Kuzey Akımı 1 petrol boru
hattını kesti.
Bir
başka örnek. Ana akım medyada Kovid pandemisinin laboratuvardan sızan virüs
sonucu başladığı iddiası komplo teorisi olarak görüldü. Dezenformasyonun
parçası olarak değerlendirilen bu teoriyle alay edildi, onu doğru bulanlar
dışlandı. Ama sonra Vanity Fair ve ProPublica gibi dergiler,
teorinin doğru olabileceğini pandeminin başlamasından üç yıl sonra kabul
ettiler.
Bu
tür örneklerde karşımıza hep teyitçiler çıktı. Bunlar, dün olduğu gibi bugün de
meşru tespitleri alaya almakla, onları yanlış bulup sahiplerine hakaretler
savurmakla, dolaylı olarak salt hayatı yaşamaktan gayrı elinden bir şey
gelmeyen, atomize olmuş nüfusu kendisinden şüphe ettirecek ölçüde maniple
etmekle, gerçekliği flulaştırmakla meşguller.
Teyitçiler
ve Dezenformasyon Uzmanları Muhalefeti Nasıl Ezdi?
Genelde
“bağımsız” oldukları için övülen teyitçiler kendilerini, yaşanan olayları
tarafsız ve ilkeli bir yerden analiz eden kişiler olarak takdim ediyorlar.
Gerçekte ise teyitçiler, zenginlerin, örgütlerin ve devletlerin kendilerine
verdikleri görevleri ifa ediyorlar.
Teyitçiliğin
ve onunla bağlantılı çalışmaların “dezenformasyon”un yayılmasına mani olmak
için hayati önemde olduğu söyleniyor. Debord, bu kavramın esas olarak gösteriye
hizmet ettiğini düşünüyor.
Gösteri
toplumu, başka bir çelişkiye de sahip: dezenformasyonu, esas olarak, bu sorunla
en çok ilgilenen hükümet, istihbarat kuruluşları ve ana akım medya mensupları
gibi güçler yayıyorlar.
Yorumlar’da
“dezenformasyon” terimine dair yaklaşımını aktaran Debord, dezenformasyonun
yerleşik olanı muhafaza etmek amacıyla ekonomi veya politikadaki otoritede
belirli payları bulunan kişiler veya belirli güçlerce devreye sokulduğunu,
dezenformasyonun saldırı amaçlı kullanıldığını söylüyor. Genelde iktidarı
suçlayan haberlerden ve tartışmalı haberlerden sonra gündeme gelen teyit
pratikleri, genelde Debord’un iktidara yönelik itirazları susturmak için
saldırma görevini yerine getiriyorlar.
Bugün
bilinen teyitçi örgüt ve kurumların önemli bir kısmı, ABD devletinden para
alıyor, onunla ortak çalışıyor. Bu anlamda, ilgili örgüt ve kurumlar,
istihbaratın yan kuruluşları olarak iş görüyorlar.
Örneğin
NewsGuard Technologies isimli “güven derecelendirme” sistemi, Microsoft, ABD
Dışişleri Bakanlığı ve ABD Savunma Bakanlığı gibi yapılarla ortak çalışıyor,
hatta eski CIA ve NSA direktörü Michael Hayden ile eski NATO Sekreteri General
Anders Fogg Rasmussen’den tavsiyeler alıyor.
MintPress sitesinden
Alan MacLeod’un dile getirdiği biçimiyle, VoxCheck, Poynter Enstitüsü ve
StopFake gibi örgütler, Reagan döneminde CIA’in cephe örgütü olarak, ABD
Büyükelçiliği’nden ve Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) üzerinden para aldı. 1991’de
verdiği mülâkatta eski NED başkanı Allen Weinstein, “NED’in bugün yaptıklarını
25 yıl önce CIA gizli yapıyordu. Aradaki temel farklılık, bu tür faaliyetlerin
artık açıktan yapılmasıyla ilgili. NED’in CIA ile çatışma yaşama ihtimali
sıfıra yakın. Açıklık, bizi koruyan zırh” diyordu.
Muhtemelen
tartışmalı olan para kaynaklarını ve bağlantılarını gizlemek için teyitçilik ve
benzeri operasyonları zevahiri kurtarmak adına devreye sokuyorlar. Bu noktada
sıklıkla hâkim dili güçlendiren, etkili “uzmanlar”dan yararlanılıyor.
Bu
konuda İngiliz istihbaratı adına yürütülen Bellingcat operasyonundan
bahsedilebilir. İlk başta tek kişiden oluşan örgüt ünlendi ve bir gecede
gazeteciliğin en büyük isimlerinden biri haline geldi. Açık kaynak üzerinden
yürüttüğü araştırmalarla örgüt, Suriye ve Ukrayna’daki savaşlara dair hâkim
söylemi muhafaza etmek için çalıştı. Bu çalışma dâhilinde Suriye’de Batı’nın
desteklediği, terörist örgütlerden devşirilmiş Beyaz Miğferler isimli örgütü
eleştiren araştırmalar, “dezenformasyon” kategorisine sokuldu.
Aynı
şekilde, devletin ve Gates Vakfı’nın fonladığı Stratejik Diyalog Enstitüsü
(ISD), ana akım medyadaki söylemlere yürüttükleri çalışmalarla karşı çıkan, bu
noktada kariyerlerini tehlikeye atan muhabirleri sıklıkla iftira atıyor. “Dünya
genelinde kutuplaşmada, aşırıcılıkta ve dezenformasyon alanında yaşanan
kabarmayı terse çevirecek çalışmalar yürüttüğünü iddia eden” ISD, tartışmayı
susturup muhalif sesleri sansürleyecek dezenformasyonla mücadele çalışmalarına
imza atıyor. İnternet sitesinde “Hakkımızda” sekmesine tıkladığınızda, ISD’nin
yasaklanmasına katkıda bulunduğu sosyal medya hesaplarının sayısına
ulaşıyorsunuz.
Tıpkı
Debord’un bahsini ettiği, kendi eylemlerine yönelik hiçbir gerçek tepkiye imkân
tanımayan, “hiçbir cevaba alan aşmamak” gibi bir şeyi maharet gören ISD’den
dezenformasyon iddialarının doğru olduğuna bizi ikna edecek bir yorumda
bulunmasını istediğimizde, bir tartışma yürütülmesini talep ettiğimizde veya
bir kanıt beklediğimizde, genelde enstitü, hiçbir cevap vermiyor. Hatta ISD,
şikâyetlerle ilgili politikasında kötü niyetli aktörlerin şikâyetlerini dikkate
almadıklarını söylüyor. Guardian gazetesiyle birlikte kendisine temelsiz
iddialar üzerinden iftira atması üzerine muhabir Aaron Maté’nin dile getirdiği
itirazlara verdiği cevapta ISD, dezenformasyon, aşırıcılık ve nefret dilini
güçlendirmek istemediklerini söylüyor. ISD, başkaları hakkında kimi iddialarda
bulunduğu vakit, iddiaların yanlış olduğuna dair deliller sunulduğunda,
bunların karşısına kanıtla veya cevapla çıkma gereği bile duymuyor. Gösteri
toplumunda bu tür güçlerin suçlamaları, tek başına birçok insanın kariyerini
bitirebiliyor.
Yorumlar’da
Debord, hâkim söylemden uzak duran insanlardan bahsediyor:
“Bir kişinin geçmişi,
Moskova yargılamalarında görülen üslup dâhilinde, tümüyle yeniden yazılır,
kökten değiştirilir, yeniden oluşturulur. Üstelik bir mahkeme süreci gibi bir
şeyleri beceriksizce rahatsız etmesine bile gerek kalmaz. Bugün cinayet, gayet ucuza
mal edilebilecek bir iştir.”
Gösterinin
cevap vermeye yönelik itirazı ve “cinayetler” için zemin hazırlama çabaları,
teyitçilikte, şirketlerin muhalifleri toptan yasaklamasında, gazetecilerin
sosyal medya hesaplarını gayri meşru ilan etme girişimlerinde karşılık bulur.
Akıntıya karşı yüzen, bu noktada bilgi ve içerik üreten kişi ve örgütler bu tür
saldırılarla yüzleşirler. Örneğin 2022 Mayıs’ında YouTube, Ukrayna’daki savaşla
ilgili materyal üreten 9.000’in üzerinde kanalı yayından kaldırdı.
Bugün
Twitter ve Facebook, Batı dışı ülkelerdeki hesapları, antiemperyalist ağları ve
onlarla bağlantılı gazetecileri “devletle ilişkili” veya “devlet kontrolünde”
kategorileri dâhilinde ele alıyor. Bu örgütleri ve kişileri itibarsızlaştırmaya
çalışan siteler, hâkim söylemden uzaklaşan gazetecileri ve internet sitelerini
iftiralarla karalamaya ve parasız kılmaya çalışıyor. MintPress ve Russia
Today gibi siteler Twitter’dan kovuluyor.
Yasaklama
ve siteden kovma gibi kararların temelinde belirli iddiaların veya araştırma
sonuçlarının yanlış ya da zararlı olduğuna karar veren “bağımsız” teyitçilerin
tespitleri duruyor. Bu “zararlı” ibaresi, gerçek bir kanıttan veya temelden
yoksun, bu anlamda tüm muhalifler için kullanılabiliyor.
Bağımsız
ve düzene karşı olan kaynaklar, yasaklamaların mevcut sınırları dâhilinde
çalışma yürütmek zorunda kalırken, ana akım medya kanalları ve teyitçiler,
sürekli tahrif edilmiş veya yanlış söylemleri papağan gibi yinelemekten başka
bir şey yapmıyorlar.
Örneğin
Ukrayna’daki savaş süreciyle ilgili olarak medyada çıkan haberlerin önemli bir
bölümü, Ukrayna ordusundaki Neonazi unsurlarının varlığını ve niteliğini
gizledi. Kimse, çatışma süreci öncesi Neonazizmle bağlantılı olan Azak Taburu
üzerinde durmadı. Ukrayna Başbakanı Zelenski, bir Azak Taburu üyesinin Nisan
2022’de Yunanistan Parlamentosu’nda konuşmasını isteyince ülkede yaygın bir
tepkiyle karşılandı.
Ana
akım medyada çıkan haberlerde Polonya’ya düşen füzenin Rusya kaynaklı olduğu,
hiçbir delil öne sürülmeden iddia edildi. Neticede bu haberler, uluslararası
gerilimi epey tırmandırdı. Sonra füzenin Ukrayna’dan gelmiş olabileceğine dair
haberler çıkınca makaleler iptal edildi, haberler güncellendi. Ama gene de
Zelenski’nin çatışmanın tırmandırılması çağrısına dek hiçbir şey yapılmadı.
Associated
Press’te çalışan ve ABD istihbaratından aldığı yanlış bilgiyi haber
yapan gazeteci kovuldu, ama gene de birçok önemli yayın kuruluşu, füzenin
Rusya’ya ait olduğuna dair haberini tek satır özeleştiriye yer vermeden, tekrar
yayınladı.
Bugün
yaşanan olaylar, ahlaktan yoksun bir yaklaşımla aktarılıyor. Ana akım medya,
dezenformasyonu fütursuzca yayarken hakikati dile getirenler, tekdirle
karşılanıyorlar. Sözleriyle devlete ve gösteri toplumuna hizmet eden
gazeteciler ve teyitçiler, gemilerini yürütmeye devam ediyorlar.
Bu
zehirli medya ortamı, kendi kendisini güçlendirecek araçlara sahip. Gösterinin
mevzi elde etmesini sağlayacak işler yapmayan uzmanlar veya teyitçiler,
iftiralarla yüzleşeceklerini iyi biliyorlar. Bugünün dünyasında herkes,
internette iptal edileceklerinin, gerçek hayatta kendilerini savunma imkânını
hiçbir şekilde bulamayacaklarının bilincinde.
Ukrayna
devletinin Eva Bartlett ve ünlü müzisyen Roger Waters gibi isimleri içeren ölüm
listesi üzerinden Debord’un bahsini ettiği “cinayet”in mecazi niteliğinden
kurtulduğunu, gerçek anlamına kavuştuğunu söyleyebiliriz. Tabii tüm
teyitçilerin bu türden iddiaları yanlış bulduklarını söylemeden geçmeyelim.
Sonuç
Gösteri
toplumuna hizmet eden medya söylemleri, kamuoyunu etkileme veya onu kafa
karışıklığına mahkûm etme becerisine sahip. Suriye’deki savaş, Ukrayna’daki
çatışma süreci, koronavirüs krizi hep birlikte bu becerinin epey yüksek
olduğunun ispatı.
Ama
aldatıldıklarının veya yanlış yöne sevk edildiklerinin bilincine varan insan
sayısı giderek artıyor. Yani kamuoyu, ekrandaki görüntülerine tapan uzmanların
dillerinin aldatıcı olduklarını artık görüyor. 100 milyon dolarlık yatırımla
açılan CNN+ kanalının on bin aboneye ulaştığını görüp kapanması bunun
kanıtı. Medyaya yönelik güven düzeyi diplerde. Gallup şirketinin Temmuz 2022’de
yaptığı anket, ABD’deki yetişkinler içerisinde gazetelerdeki haberlere yüksek
düzeyde güven duyduğunu söyleyenlerin oranı yalnızca yüzde 16, televizyon
kaynaklı haberlere güven duyduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 11 olduğunu
ortaya koyuyor.
Son
yıllarda insanlar, birçok haberin ve etkileşim kanallarının bir şekilde imal
edildiğini, bu haberlerin sansasyonel olduklarını, asla doğal ve gerçek
olmadıklarını düşünüyorlar.
Tüketilen
medyanın bir şekilde yanlış veya yanlışa sevk edici olduğuna dair bu kolektif
ama hiçbir şekilde dile dökülmeyen bilgi, Debord’un Yorumlar’da dile
getirdiği, insanların gösterinin toplumsal ilişkileri altüst eden adımlarına
devam ettiği sürece hayatın kendisi için önemli olan şeylerin de değiştiğini
bilinçaltı düzeyinde idrak ettiklerine dair tespitiyle örtüşüyor.
Debord’un
aynı çalışmada dile getirdiği biçimiyle:
“Bugün insanları tümüyle
farklı bir şekilde yaşamak zorunda bırakan, bir şeylerin hayatı hızla istila
ettiğine dair o belli belirsiz his, artık çok yaygın. Yalnız bu his, mevcut
iklim dâhilinde veya doğal bir denge içerisinde idrak edilemeyen, cahillerin
sadece ‘söyleyecek bir şey kalmadı’ diyeceği türden bir değişime benzer bir
değişim tecrübe ediliyor.”
Gösteri,
hayatlarımıza tümüyle hâkim oluyor. Bu, tümüyle şaşırtıcı ve şoke edici bir
olgu. Bizi bu gerçeklik, yaşadığımız “hayat dışı”nı hesaba katmaya mecbur
ediyor. “Cahiller söyleyecek bir şey olmadığını söyleseler de” gösteri
toplumunu hükümsüz kılıp ortadan kaldırmak için bizim tam da Debord’un bahsini
ettiği “pratik gücü harekete geçirmemiz gerekiyor.”
Bu
“pratik güç”, bugün gösteri toplumunun hayatlarımıza teyitçilik ve
dezenformasyon karşıtlığı gibi furyalar türünden olgular üzerinden sızmasına
yönelik girişimleri tüm izleriyle silmese de büyük ölçüde ortadan kaldırılacak
anlamlı bir diyaloga ihtiyacımız var. Bu diyalog ve iletişimse, gösterinin
etkisine şüpheyle yaklaşan atomize bireylerce veya yalnız kalabalıklarca değil,
toplumu gören, Debord’un “evrensel tarih” dediği, diyalogun kendisini zafere
taşıyacak silahları kuşandığı şeyle anlamlı bir bağ kuran insanlarca
başlatılabilir.
Debord’un
tespitiyle, “Bu toplumu gerçek manada anlamak istiyorsak, onu reddetmeliyiz.”
Bugün “uzmanlar” nüfuzlarını yitiriyorlarsa bunun sebebi, kamuoyunun onları
yekten redde tabi tutmaları, onların muktedirler adına insanları aldatmak gibi
bir toplumsal role sahip olduklarını söyleyebilmeleridir.
Stavroula Pabst
2 Ocak 2023
Kaynak
Kaynakça:
Debord, Guy. Comments on the Society of the Spectacle. Çeviri: Malcolm
Imrie. Londra ve New York: Verso Books, 1990. PDF.
Debord,
Guy. The Society of the Spectacle. Çev: Ken Knabb. Berkeley,
Kaliforniya: Bureau of Public Secrets, 2014. PDF.
0 Yorum:
Yorum Gönder