23 Temmuz 2025

, ,

Sol ve İslam Cumhuriyeti


Referandum ve İsyan

Referandumla birlikte şahlık rejiminden kopuldu. Humeyni, bu sürece otoriter ve çizgileri net olan bir İslam cumhuriyetiyle cevap verdi.

İslam Cumhuriyeti, ilk itirazlarla merkezileşmeye karşı çıkan bölgelerde yüzleşti. Bu bölgeler, isyan tohumlarının ekildiği, soldan ilham alan güçlü unsurlara ev sahipliği yapan yerlerdi.

“Devrimin babası” olarak görülen Humeyni, 30-31 Mart 1979’da referandum yaptı. Bir sonuç vermese de solcular, referandumu boykot ettiler. Dini bir örgüt olarak Halkın Mücahitleri, 17 Mart 1979 günü İslam Cumhuriyeti’nin yaptığı referandumu sorgulayan bir bildiri kaleme alıp dağıttı. Humeyni ve geçici hükümet eliyle yürütülen İslamizasyon politikasını kısıtlamaya yönelik adımlar atan örgüt, bildiride referandumun hızına ve tarzına vurgu yapıyordu:

“Biz, Bezirgan hükümetinden referandum konusunda halkı bilgilendirip eğitmesini, böylelikle farklı yönetim tarzlarının niteliğini anlamalarını sağlamasını, her bir bireyin ve örgütün kendi görüşlerini ifade etme hakkına sahip olacağı bir yönetim tarzının uygulanmasını istiyoruz.”[1]

Referandumun içeriğinin netleştirilmesine yönelik çağrılara rağmen referanduma Humeyni’nin Velâyeti Fakih anlayışı yön verdi. İran solu, referandumda başvurulan üslup yanında, anayasa sürecinde yol açacağı sonuçlara dair endişelerini dile getirdi. Ayrıca kontrol altında tutulan, geçiş sürecine ait kurumlara dair hiçbir şey bilinmemesine vurgu yaptı.[2] Örneğin Peyker, hükümete öncülük eden kadrolara işçilerin dâhil edilmesini istedi, hatta hükümetin “Halkın Demokratik Cumhuriyeti” adını almasını istedi.[3] Humeyni, bu tür öneri ve eleştirilere İslam’ın demokrasiyi ifade ettiğini, Batılı bir kelimeyi kullanmanın gereğinin olmadığını söyleyerek cevap verdi.

Referandum öncesi iktidardaki mollalarla ilgili olarak oluşan gerilimler ve şüpheler, ülkeyi böldü. Eyaletlerde boykot, somut bir ifade kanalı olarak görülmeye başlandı. Nüfusu 2 milyonu bulan Kürtler, 500.000’ini bulan Türkmenler, 600.000’ini bulan Beluciler ve 800.000’ini bulan Huzistanlılar referandumu boykot ettiler.[4] Takip eden gün ve haftalarda Kürdistan, Belucistan ve Huzistan’da birbirinden bağımsız hareketler açığa çıktı. Yapılan sokak eylemlerinde askeri garnizonlar ve hükümet binaları ele geçirildi.[5]

Solcular, etnik gruplar ve laiklerde açığa çıkan hoşnutsuzluk, Humeyni’ye bağlı bir isim olarak Devrim Konseyi’nde önemli bir yere sahip olan Ayetullah Münteziri’nin seçim öncesi televizyonda şu açıklamayı yapmasına neden oldu:

“En ufak bir hata veya dikkatsizlik, dile getirilecek en basit kişisel görüş, yerelin veya kabilenin çıkarlarını ifade eden en ufak bir söz, devrimin yok edilmesine ve düşmanın zaferine doğru atılmış bir adım olacaktır.”[6]

Oylama, Devrim Muhafızları’nın gözetiminde gerçekleşti. Referandumda oldukça basit bir soruya cevap verildi.[7] Oylama süreci epey hızlı aktı. Devrim Konseyi’nin, Devrim Muhafızları’nın, medyanın, milis güçlerinin, devlet kurumlarının ve milyonlarca takipçisinin desteğiyle Humeyni, referandumda 18,7 milyon oyun 18 milyonunu aldı. Bu, İslami hareket açısından oldukça çarpıcı bir sonuçtu.[8] Seçim üzerinden meşruiyet elde eden Humeyni, kendi ütopyasını dile döktüğü konuşmasında şunları söyledi:

“İslam Cumhuriyeti’nde zulüm diye bir şey yok. İslam Cumhuriyeti’nde birilerini bir şeylere zorlamak diye bir şey yok. Zenginler, yoksullara yüksek perdeden konuşamazlar. Onları sömüremezler. Onları düşük ücretlere çalıştıramazlar. Burada İslami sorunlar çözüme kavuşturulmalı, çözümler uygulamaya konulmalıdır. Burada mahrumlar güçlenmeli, dönüşmelidir. Müstekbirle mahrum bir olmalı, mahrumiyet ortadan kaldırılmalı, mahrumlar müstekbir olmamalı, bilâkis, bu ülkede birlikte yaşayan kardeşler olabilmelidir.”[9]

İnançlı Müslümanların Şah rejimine yönelik şikâyetlerine hitap ede bu mesajda kullanılan dil, bölgelerdeki hoşnutsuzluğu dindirmedi. İran’da bölgelerde açığa çıkan hoşnutsuzluğun iki sebebi vardı: Bu hareketler, merkezi hükümete güvenmiyorlardı. Ayrıca hepsi de dönüşmekte olan hükümetin kendisine toplumsal, politik veya kültürel düzlemde hiçbir şey sunmadığını görüyordu.

İki bölgede sol aktivizm, kendisine ifade kanalı buldu. Türkmen ve Kürt bölgeleri silahlanıp ayaklandılar. Şah’ın otoritesinin dağılmasıyla birlikte bu örgütler, belirli bir bölgeye el koyup arazileri halka dağıttılar. Bu bölgelerde köy ve kasabaları silahlandıran solcu örgütler, Türkmen bölgesinde, Günbed-i Kabus’ta ve Kürdistan’da toprak ağalarının elinden toprakları aldılar, bölgedeki idari yapıyı yönetmeye başladılar.[10]

Türkmen Sahrası’nda Türkmen gerillaları, Şah’a ait arazilere el koydu, cephaneliklerin kontrolünü ele geçirdi, Nisan 1979’da Türkmen Halkının Politik ve Kültürel Karargâhları’nı inşa etti.[11] Bu gerillalar, aşağıda aktarılan politik, ekonomik ve kültürel talepleri dile getirdiler, bunlar için kampanya yürüttüler:

“Kentte ve kırda emekçilerin davasını güdecek devrimci konseylerin oluşturulması için serbest seçimlerin yapılması, köylü konseylerinin Pehlevi ailesine ve diğer gasıplara ait arazileri topraksız köylülere dağıtması, bankaların ve devlet kurumlarının işçilerin, köylülerin, zanaatkârların ve düşük gelirli beyaz yakalıların sırtına yükledikleri borçların iptal edilmesi, Türkmen halkına dayatılan tüm ulusal ve kültürel kısıtlamaların kaldırılması, Türkmenlerin kültürel, dini ve milli konularda kendi kaderini tayin etmesi, ülkenin korunması, SAVAK ajanlarının ve önceki rejime mensup üyelerin cezalandırılması için bir halk ordusunun kurulması, iktidarı tekeline alan her gücün mahkûm edilmesi, milli azınlıkların kendi kaderlerini tayin hakkı taleplerine destek olunması.”[12]

Ancak İslam Cumhuriyeti’nin kurulması sonrası merkezi hükümet, Türkmen Sahrası’na ve Kürdistan’a koordineli saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırı neticesinde yaklaşık 600 kişi öldü.[13] Saldırıdan birkaç hafta sonra radikal sola saldıran hükümet, Türkmen bölgesinde 41, Abadan’da 30, Azerbaycan’da 15 ila 30 civarında Fedailer örgütü mensubunu gözaltına aldı.[14] İlam’da, Batı Azerbaycan’da, Kirmanşah’ta ve Kürdistan’da Fedailer ve Peyker’le birlikte hareket eden Kürt özgürlük savaşçıları, eyaletin kontrolünü ele geçirdi. Kürt hareketi, Ocak ayı başında Kürdistan Demokratik Partisi adıyla eylemlerine başladı. Kırklardaki partiye atıfta bulunan parti, bu sefer Sovyet bağlantısından mahrumdu. Başında Rahman Abdul Kasımlu’nun ve dini lider Şeyh Hüseyni’nin bulunduğu bu hareket, “Kürdistan için self-determinasyon, İran için demokrasi” şiarıyla hareket ediyor, Kürtlerin özerkliği mücadelesi veriyordu.[15] Yeni İslami hükümetle birlikte bölgede daha da güçlenen partinin programı, politik özerkliği ve etnik-dini özgürlükleri temel alıyordu. Marksist-Leninist Kürt partisi Komala ve radikal solcu isyancılarla birlikte parti, sol ideolojiye sahip eylemcileri bir araya getirdi.[16] Kürtlerin talepleri, millete yönelik zulmün ortadan kaldırılmasını, Kürt dilinin ve politikasının tanınmasını, self-determinasyon hakkını, toprağın köylülere dağıtılmasını, işçi ve köylülerin yönetime alınmasını, askeri konseylerin oluşturulmasını, köylü birliklerinin kurulmasını içeriyordu.[17] Kürtlerle rejim arasındaki çatışmada asıl konu, özerklik iken solcular, daha çok ekonomik meselelere, toprakla ilgili haklara, köylü birliklerine ve rejimin desteğini arkasına almış toprak ağalarıyla halk arasında yaşanan çatışmaya odaklanıyorlardı.[18]

İttilaat gazetesinin 17 Ekim 1979 tarihli nüshasında hükümete ait bir belge sızdırıldı. Bu belgeye göre Humeyni ve Münteziri, Batı Azerbaycan ve Kürdistan’daki koşulları soruşturması için Mehdi Bahadıran’ı görevlendirmişti. Bahadıran’ın raporunda İslam Cumhuriyeti’nin savunma bakanı Mustafa Çamran eliyle gizli faaliyetler yürütüldüğünden, Çamran’ın eski rejimle bağlantılı olan feodal ağaları silahlandırıp hükümet emriyle köylü ayaklanmalarını bastırdığından bahsedilmekteydi.[19] Muhtemelen rejimin verdiği gözdağı ile gazete, bu haberi geri çekti. Ama sonra Bahadıran’ın tenzili rütbeyle yüzleştiği haberi geçildi.[20]

Bu tür haberler, hükümetin yerelliklerdeki isyanları devlet kontrolünü sağlamak, toprağın dağıtılmasına dönük adımları azaltmak ve self-determinasyon taleplerini boğmak için ezdiğini ortaya koyuyordu. Neticede rejim, İslam Cumhuriyeti’nin popülist söyleminin aksine, bölgelerde halkın taleplerini karşılamak yerine mülk sahibi sınıfa ve statükoya destek sunmakta, bölgelerdeki direnişi ezmeye çalışmaktaydı.

Esasında devlete karşı eyaletlerde açığa çıkan hareketler, özerklik elde etme çabaları neticesinde örgütlenmişlerdi. Bir gözlemcinin aktardığı biçimiyle:

“Yeni hükümet, Pehlevi döneminin taşrada politik, ekonomik, dini ve kültürel hayat üzerinde hâkimiyet kurmaya yönelik şoven politikalarını değiştirmeyi reddetti, özöyönetim taleplerine hoşgörüsüz yaklaştı.”[21]

Geçici hükümet, direniş hareketleriyle ateşkes görüşmesi yaptı, zaman kazanmak için ateşi biraz olsun söndürmek için çalıştı.[22] Bu eylemlere katılan solculara yönelik olarak Humeyni hükümeti, onların aleyhine propaganda faaliyeti yürüttü. Solcuların çalışmalarını “karşı-devrimci fitne” olarak niteleyen hükümet, “Amerika ve ajanlarının şeytani planları uyarınca milleti bölmeye çalıştığını” söyledi.[23]

Humeyni’nin elindeki devlet aygıtı, özerklik hareketlerinin altını oymak ve üniversiteleri politikleşme süreci için gerekli zemin olarak kullanan solcu ve laik muhalif güçleri zayıflatmak için uğraştı. 3 Nisan 1979 günü İslam Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi vesilesiyle yaptığı konuşmada Humeyni, İran toplumunu İslam devrimiyle birlikte dönüştürme niyetini dile getirdi. İlk kez üniversiteleri hedef aldığı konuşmasında, buraların Marksistlerin ve solcu örgütlerin insan örgütledikleri ve gelişme imkânı buldukları yerler olduklarını söyledi:

“Bir yerlere bağımlı olan üniversitelerimiz bağımsız olmalı. Zorba hükümet döneminde varolan, bu zayıf ülkede yabancılara itaat eden her şey, bu ülkeyi aşağı çekmek için uygulamaya kondu. İslam hükümetinin ve İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte tüm bunlar devrimcileştirilmeli.”[24]

Böylelikle radikal sol ile muhafazakâr mollalar arasındaki rekabet de başlamış oldu. Mollalar, her türden eleştiriyi devrime yapılmış saygısızlık olarak görüyorlardı. Humeyni, bu süreçte önde gelen liberal mollaları endişeye sevk edecek bir hamleyle, hareketine yönelik eleştirileri susturmaya çalıştı. Humeyni, bu dönemde komünistlere “şeytan” derken Ayetullah Talekani de Kum’da bir camide yaptığı konuşmada şunları söylüyordu:

“Eski rejim komünistlerden korkuyordu, ama bizim onlardan korkmamıza gerek yok. […] Komünistler, burada hiçbir şeyi temsil etmiyorlar, onları ezdiğimizde geriye bir şey kalmayacak. Onların zayıf olduklarını, İslam’a hiçbir şekilde itimat etmediklerini ispatlayacağız.”[25]

Bu yorumun bir sonucu olarak komite, Talekani’nin destekçilerine saldırdı, onun ılımlı destekçilerine baskı uygulamak adına camisine girildi. Bunun üzerine Talekani, ifadesini geri çekti, özür diledi, hatta devrimci çalışmalarından dolayı komiteye teşekkür etti.[26] Bu gelişme, Humeyni hizbinin Şah sonrası dönemin dilini oluşturma konusunda önemli bir oyuncu olduğunu, aynı zamanda Humeynicilerin tavizsiz ve sert bir ideolojiyi dayatmayı amaçladığını ortaya koyuyordu. Humeyni’nin ardında toplaşmış Şii devrimcilerin ve mollaların asıl niyetinin “popülizmi, totaliter kontrolü ve açık bir dille tarif edilmiş bir ideolojiyi” esas alan bir hareket olarak Humeyniciliğe bağlı, liberalizm karşıtı bir İslam devleti kurmak olduğu görüldü.[27]

Solla Humeyniciler Arasındaki Gerilim

Nisan 1979 sonrası solla muhafazakâr Humeyniciler arasındaki gerilim artmaya başladı. Humeyni, İran’a döneli henüz daha üç ay olmuştu. Anayasanın ilk taslağı Keyhan gazetesinin 30 Nisan tarihli nüshasında yayınlandı. İslam Cumhuriyeti’nin nasıl işleyeceğini ortaya koyan taslağı Geçici Hükümet ve Devrim Konseyi üyeleri hazırlamışlardı. Humeyni’nin talepleri doğrultusunda komünistler hükümete alınmadılar. Humeyni, hükümet üyelerinin “insanları yanlışa sevk eden bir ideolojinin takipçileri” yerine Müslümanlar olmasını istiyordu.[28]

Ertesi gün, 1 Mayıs’tı. Solcular için önemli olan bugünde İran, İslam Anayasası’na karşı eylemlere tanıklık etti. Baskıyla ve hükümet binalarına alınmama gerçeğiyle yüzleşen on binlerce solcu, işçi hakları ve eşitlik için yürüdü. Eylemde “1 Mayıs emeğin sermayeyle savaştığı gündür” ve “Dünyanın tüm işçileri birleşin” gibi pankartlar taşındı.[29] Aynı zamanda “Kahrolsun ABD emperyalizmi” ve “Politik bilinç gericiliği yok eder” gibi sloganlar atıldı. Yürüyüşte “Kitleleri silahsızlandırmak karşı-devrimcilerin oyunudur” gibi sloganlara da rastlandı.[30]

İran solunun o güne dek örgütlediği en büyük eylemlerden biri olması sebebiyle solcuları epey cesaretlendiren 1 Mayıs mitingi, aynı zamanda solun bölünmesine de tanıklık etti. 1 Mayıs günü Tude ve Halkın Mücahidleri, kentin farklı yerlerinde eylem yaptı. Hatta Tude, Humeyni destekçileriyle eylem yapmayı tercih etti. İslam Cumhuriyeti’nin aynı gün yürüyüş yapılması çağrısı, solcularca solun birlik simgesi olarak görülen 1 Mayıs’a gölge düşürme çabası olarak görüldü. Humeyni destekçileri, işçilerin sıkıntılarına vurgu yapan o yürüyüşte milyonları bir araya getirdi.[31]

O gün solcular, İslamizasyon ve solcuların devletten dışlanması gibi konuların yanında, en çok da hükümetin işçi haklarına yönelik yaklaşımına itiraz ettiler. Solcular, ya ülkeden kaçmış ya da o günlerde saklanan Şah’ın üst düzey müdürleri ve fabrika sahipleri yerine fabrikaları denetleyecek, yönetecek ve işletecek şuraların kurulmasını talep ettiler.[32] Bezirgan ve geçici hükümet bu şura önerisini reddederken, Humeyni, konuya dair hiçbir şey söylemedi çünkü aklında şuraları etkisiz kılacağını düşündüğü İslami komiteler ve mektepçi güçler vardı.[33]

Devrim sonrası sanayi işçileriyle mülâkatlar gerçekleştiren bir gözlemcinin tespitiyle, sanayi işçileri bölük pörçüktü ve tek bir politik mesaj dile getirecek durumda değildi.[34] İşçi sınıfı ve köylülüğün cehaletin ve sefaletin çilesini çektiği koşullarda, dini eğilim epey güçlendi. Ama gene de solcular da bu kesimler içerisinde belirli bir güce sahipti.[35] İşçi örgütleri ve şuralar, komitelerin hedefindeydi. Burada amaç, İslami ilkeler üzerinden politik seferberliği gerçekleştirmek, başka bir ifadeyle, solcuların işçi sınıfı içerisinde kitle kazanmamasını sağlamaktı.

1 Mayıs yürüyüşleri ardından Furkan ismindeki aşırı muhafazakâr köktenci örgüt, gizli İslami Devrim Konseyi üyesi ve Anayasa Komitesi başkanı Ayetullah Mutaharri’yi öldürdü.[36] Anayasa taslağının yayınlandığı döneme denk getirilen bu saldırı üzerine köktenciler ve aşırıcılar harekete geçtiler. İslami örgütler sokaklara döküldüler, komünistlere ve laik solculara yönelik sloganlar attılar, onların İslami hareketin önünde engel teşkil ettiklerini söylediler. İki gün boyunca “toplumun kanını emen asalaklar”a karşı yapılan eylemlerde Humeyni yanlısı kişiler, Tude ve Fedai gibi sola ait binaları bastılar. Bunların İslami davaya karşı oldukları söylendi.[37] Dinin hâkimiyetini artırmak için verilen kavga, solun davasını geri plana itti. Böylelikle sol ile muhafazakâr unsurlar arasındaki gerilim iyice tırmandı.

Solcuların ve liberallerin eleştirilerine cevaben Humeyni, yetmiş üç kişiden oluşan, anayasayı hazırlamakla görevli Uzmanlar Meclisi’ni (Meclis-i Hubregan) topladı.[38] Siyaset bilimci Şehabi’nin tespitiyle, laikler “anayasanın İslam’a bağlılığı”nı sorun olarak görürken Şii devrimciler anayasayı fazla laik buluyorlardı. Oysa aslında anayasa taslağı, mollalara İslam Cumhuriyeti’ni liberalizm karşıtı, teokratik niteliğe kavuşturma imkânı sunuyordu.[39]

Yapılacak seçimde Fedailer, Peyker, Tude ve Sosyalist İşçi Komitesi denilen işçi birliği, kendi örgütleriyle bağlantılı on laik adaya destek vermeyi kararlaştırdı. En fazla oyu 115.000 oyla Fedailerin desteklediği aday aldı.[40] Humeyniciler, mahalle çalışmalarıyla ve medyadaki güçleriyle iktidarı ele geçirdi. Altmış Müslüman veya molla seçimi kazandı.[41] Bu zafer, İslamizasyon için gerekli onay olarak görüldü.

Fedailer, seçime yönelik itirazlarını “Uzmanlar Meclisi Seçimlerine Katılanlar Kitleleri Nasıl Aldatıyor?” başlıklı broşürlerinde aktardılar. Bu çalışmada Fedailer, konseyde proletaryanın temsil edilmiyor oluşuna ve hükümete katılma imkânının bulunmayışına itiraz ettiler. Fedailer, ayrıca aynı broşürde proletarya konseyde temsil edilene dek demokratik bir anayasanın yazılamayacağını söylediler.[42] Bunun yanında Fedailer, İslami Anayasa ve Velayet-i Fakih anlayışının uygulanması sebebiyle devlet kurumlarının fazla basitleştirdiği iddiasında bulundular.

Mayıs sonu Humeyniciler, Şah sonrası dönemde pratikte sol hareketi devre dışı bıraktılar ve kurumların inşa edildiği süreçte tek hâkim güç olduklarını herkese gösterdiler.

Birlik ve Boykot

Humeyncilerle mücadele eden solcular, bağımsız hareket etme ihtiyacıyla yüzleştiler. Birçok solcu örgütle birleşmeye karşı olan Tude, bazı Fedai üyeleriyle işbirliği yapmak istiyordu. Az sayıda birlik denemesine tanıklık edildi. Bu süreçte Peyker ve İranlı Komünistler Birliği arasında birlik görüşmesi gerçekleşti.[43] “Vahdet hattı” denilen birlik tartışmasına dâhil olan İKB, Hakikat isimli yayınında, “tek politik ve pratik platformda bir araya gelip komünist parti inşası için çalışmaya başlayalım” diyordu.[44] Ama bu görüşmeler bir ortaklaşmayla sonuçlanmadı. Peyker, pratik hedeflerde ortaklaşmanın ideolojik meselelere dair yaklaşımları zayıflatacağını, bir sonraki aşamada politik hareketi taviz vermeye iteceğini söyledi.[45] Aylar süren tartışma sürecinin ardından bu girişim, bir platform oluşturamadı ve bölünmeyle sonuçlandı.[46]

Diğer yandan Tude, halkta karşılığı olan İslami hareketin kuyruğuna tutunmayı tercih etti, bunu daha pratik bir seçenek olarak gördü. Bu dönemde Peyker ve Tude, karşıt kamplarda yer alıyorlardı. Peyker’e göre, Tude’nin samimiyetsiz, revizyonist ve ekonomist politikaları kapitalizme karşı mücadele gibi uzun vadeli hedeflere zarar veriyor, kısa vadeli ihtiyaçlara sesleniyor, kendiliğindenci bir tutum üzerinden şekilleniyordu.[47]

Halkın Mücahidleri, bu süreçte tarafsız kaldı, çünkü örgüt devrime de İslami niteliğine de destek veriyordu. Recavi, 12 Şubat 1979 günü Tahran’da düzenlenen mitingde bu tarafsız konumu somut bir ifadeye kavuşturdu:

“Bu türden tarihsel momentlerde kahraman halkımıza rehberlik etmesi gereken şey, birlik ve direniştir. Bu iki hedefe ulaştığımız vakit halkımızın düşmanlarının kurduğu tüm komplolarla mücadele edeceğiz.”[48]

Tude, Antiemperyalist Cephe için yolu açacağını düşündüğü Milli Koalisyon Cephesi’ni kurmak adına yeni rejime destek veriyordu. Tude’nin Humeyni’ye verdiği destek, hem pragmatizminin ve hem de sahip olduğu ideolojisinin bir sonucuydu. Bir Tude temsilcisi, “bizden bir politik bir bilanço çıkartmamızı isteyenler bilmelidir ki bugüne dek oluşan bilanço gayet olumludur.”[49]

İslam Cumhuriyeti’yle çatışma yaşamayan Tude ve Halkın Mücahidleri hariç tüm sol, 1979 yazının sonlarında hükümete dâhil olamayacaklarını ve seçimde çok az oy alacaklarını anladı.[50] Sol, kendi içinde yeni hükümet sistemini boykot mu edelim yoksa seçimlerde oy mu kullanalım sorusu üzerinden bölündü. Bu tartışma, o dönemde popüler bir yayın olan Ayandegan’a şu şekilde yansıdı:

“Proletaryanın ve halkın fikirlerini savunan devrim güçlerinin önünde iki seçenek var. İlki, referanduma katılmayıp onu boykot etmek, hatta onun içeriğini açığa vurmak, ikincisi referanduma aktif olarak katılıp katılım konusunda kitlelerdeki bilinci artırmak.”[51]

Hükümetin solu kurumlarıyla, kitle tabanıyla ve bölgelerdeki araçlarıyla ezme, taciz etme ve kenara itme girişimleri üzerinden sol hareket, İslam Cumhuriyeti ile birlikte varolma ya da onunla kapışma seçenekleriyle yüzleşti.[52] Referandum tamamlandıktan sonra Humeyni, solu bir kalemde sildi. Kendisine Şah’a yönelik muhalefet sürecinde solcuların ne tür bir rol oynadığı sorulduğunda, Humeyni şu cevabı verdi: “Solcular hiçbir katkıda bulunmadılar.”[53] İran’daki solcularla ilgili yorumu istendiğinde ise Humeyni, solcular konusunda dile getirilen, temelsiz komplo teorilerine atıfta bulundu, “solcular, Amerikalıların bize yönelik iftiralarına kaynaklık ediyorlar, onların hakaretlerine, sabotaj faaliyetlerine, bizi yıkma girişimlerine destek oluyorlar” dedi.[54] Solcular, eski rejimin yıkılması sonrası baskınlarda ele geçirilen cephane ve isyancı karakterleri sebebiyle tehdit görülüyordu. Silahlı oluşları sebebiyle rejim İslami olmayan tüm örgütlerin silahlarını elinden almak için bir saldırı başlattı, Ağustos başında cephaneleri teslim edenlerin büro açma, açıktan faaliyet yürütme iznini elde edeceklerini söyledi. Hükümet, bu saldırıda Peyker, Halkın Mücahidleri ve Fedailer’in Tahran’daki merkezlerini ele geçirdi.[55]

Yetmişlerdeki gerilla örgütleri için bu silahsızlanma meselesi oldukça önemliydi, çünkü silahlı mücadele teorisi, bu örgütlerin felsefesinin özünü teşkil ediyordu, ayrıca örgütler, bu mücadeleyle şahın düzeni karşısında ayakta kalabilmişlerdi.

Tarafsız kaldığı ve dini niteliği sebebiyle Halkın Mücahidlerine bir şey olmazken Fedailer, ciddi sorunlar yaşadılar. Örgüt, bu silahsızlandırma girişimi üzerinden ikiye bölündü. İlk grup karara onay verirken, diğeri karşı çıktı. Silahsızlandırma kararına karşı çıkan hizip, mücadeleyi seçti. Bölgelerdeki ayrılıkçı hareketleri İran Devrimi’nin yeni cephesi olarak belirledi. İşbirliğini seçenlerse emperyalizmi en büyük tehdit olarak gördüklerini söylediler, neticede İslam Cumhuriyeti’ne teslim oldular. Esasında Fedailer içerisinde Tude yanlısı grupla Tude karşıtı grup ayrışmıştı. Burada İslami yapılarla ilgili değerlendirmeler önemli bir rol oynadı.

Muhalif örgütler, hem aşırı solu hem de İslami sağı hor görüyordu. Orta yolcular ve ılımlılar, süreç içerisinde Devrim Konseyi’yle ve Humeyni ile çatışmaya başladılar. Liberallerin ve devrimci Şii gruplarının anlaşamadığı, ülke genelinde, özellikle Kürdistan ve Belucistan’da etnik isyanların baş gösterdiği koşullarda, merkezi hükümetin güvende olmadığı düşünülüyordu. Bir de hasta olsa da kurnaz bir kişilik olarak Şah’ın yurtdışındaki varlığı söz konusuydu. Birçok Şah yanlısı halen daha güçlüydü. Humeyni’nin liderliğinin kaygan bir zeminde hareket ettiği, içte ve dışta Humeyni’ye ve İslami hareketine dair şüphelerin arttığı koşullarda, Amerikan Büyükelçiliği işgali tam zamanında gerçekleşti.

Humeyni, taktiksel düzeyde Amerikanizm karşıtlığı davasını üstlendi, böylelikle İranlıların tüm dikkatini bu alana çekti, dini ve politik otoritesini sağlam bir zemine kavuşturdu. Elçilik işgaliyle Humeyni, devrim sonrası ortamın tek hâkimi haline geldi. Liderliğini sağlamlaştırdı, eleştirileri susturdu, içe ve dışa karşı dilini güçlendirdi.

İlk Gavami

[Kaynak: Three Generations of Leftist Political Parties in Iran: A History of Repression, Foreign Imperialism, and Khomeinist Manipulation, Tez, 2024, s. 192-204.]

Dipnotlar:
[1] “Statement of the People’s Mojahedin Organization of Iran Concerning the Referendum and the Islamic Republic”, 17 Mart 1979.

[2] Fedailer, boykot sürecinde “Hayır” oyunun Şah’ı desteklemek anlamına geldiğini, bu yüzden tüm referandumun iki cevabı sıkışmış haliyle sorunlu olduğunu söyledi.

[3] Karegar be Pish, 1 Mart 1979.

[4] Bkz.: L. Beck, “Revolutionary Iran and its Tribal People”, MERIP Reports, Sayı. 87 (1980), s. 14–20; R.K. Ramazani, “Iran’s Revolution: Patterns, Problems, and Prospects”, International Affairs, Cilt. 56, Sayı. 3, 1980, s. 443–457; The Washington Post, 12 Mart 1979.

[5] The Washington Post, 12 Mart 1979; Associated Press, 23 Mart 1979.

[6] BBC Summary of World Broadcasts, 23 Mart 1979.

[7] Associated Press, 1 Nisan 1979.

[8] Associated Press, 1 Nisan 1979.

[9] Humeyni’nin 3 Nisan 1979 tarihli konuşması Selected Messages and Speeches of Imam Khomeini [“İmam Humeyni’nin Mesajlarından ve Konuşmalarından Seçmeler”] başlıklı çalışmada yer alıyor.

[10] “When They Started Seizing Lands, That’s When the Army Moved In”, MERIP Reports, Sayı. 87, Mayıs 1980, s. 12; Associated Press, 28 Mart 1979.

[11] M. Parsa, Social Origins of the Iranian Revolution, New Brunswick: Rutgers University Press, 1989, s. 261.

[12] M. Parsa, a.g.e., s. 261, İttilaat’tan alınmış hali, 4 Nisan 1979.

[13] Associated Press, 8 Nisan 1979.

[14] The Washington Post, 22 Nisan 1979; The Washington Post, 28 Nisan 1979.

[15] L. Beck, “Revolutionary Iran and its Tribal People”, MERIP Reports, Sayı. 87, 1980, s. 17.

[16] The Times, 4 Aralık 1979.

[17] Paykar, Khalqe Kord Che Migooyad va Che Mikhahad [“Kürt Halkı, Neye İnanıyor, Ne İstiyor?”], 1979, s. 8–11; ayrıca bkz.: M. Parsa, 1989, s. 258–262.

[18] Paykar, Khalqe Kord Che Migooyad va Che Mikhahad, s. 10–11.

[19] Adı geçen silahlı kuvvetler mensupları arasında 64. Bölük Komutanı General Zahirnejat, Albay Şahbazyan ve adı bilinmeyen bir jandarma teşkilatı üyesi bulunuyordu. Ettela’at, 17 Ekim 1979.

[20] Enqelab-e eslami, Sayı. 151.

[21] L. Beck, a.g.e., s. 20.

[22] The Globe and Mail, 29 Mart 1979.

[23] O dönem dili tayin eden bir güç olarak Humeyni, solcuları ABD ajanı olarak tarif ediyordu. Aktaran: B. Rubin, Paved With Good Intentions, New York; Oxford: Oxford University Press, 1980, s. 287, ilk kaynak: Federal Broadcasting Information Service, 18 Nisan 1979. Ayrıca bkz.: FBIS, 9 Temmuz 1979 ve 25 Temmuz 1979.

[24] Humeyni’nin 3 Nisan 1979 tarihli konuşması, “İmam Humeyni’nin Mesajlarından ve Konuşmalarından Seçmeler”, Milli Rehberlik Bakanlığı, Tahran.

[25] The Washington Post, 22 Nisan 1979.

[26] Facts on File World News Digest, 27 Nisan 1979.

[27] B. Rubin, 1980, s. 286–287, 274–276.

[28] Kayhan, 30 Nisan 1979; The Washington Post, 30 Nisan 1979.

[29] Paykar, Sayı. 2, 7 Mayıs 1979; NY Times, 2 Mayıs 1979.

[30] Bu sloganlara İranlı Komünistler Birliği’nin yayın organı Hakikat’te, Peyker’in yayın organı Peyker’de ve İran Tude Partisi Devrimci Örgütü yayın organı Rençberan’da yer verildi.

[31] “Everything Positive has Come From the Masses Below”, MERIP Reports, Sayı. 88, 1980, s. 12.

[32] A. Bayat, “Workers Control after the Revolution”, MERIP Reports, Sayı. 113, 1983, s. 19–20.

[33] İslami örgütler, toprak reformu, dış ticaretin millileştirilmesi, iş dünyasına sunulacak fırsatlar ve mollalara verilecek ihracat yapma izinleri gibi konularda ayrışıyorlardı. Kuralları neticede Humeyni’ye bağlı mektepçiler ekibi belirledi. İslam Cumhuriyet Partisi’ni kuran Humeyni işçi konseylerinin kuruluşuna öncülük etti. Ardından parti işçiler ve sivil toplum nezdinde önemli bir güç haline geldi. M. Fischer, 1982, s. 7; A. Bayat, 1983, s. 20.

[34] C. Goodey, “Workers’ Councils in Revolutionary Iran”, MERIP Reports, Sayı. 88, 1980, s. 5–9.

[35] Bayat, çalışmasında muhtelif sektörlerde çalışan işçileri inceliyor. 1978-1979’da anket yapılan 120 işçinin 40’ı okuryazar, sadece yüzde 40’ı ara sıra gazete okuduğunu, yüzde 17’si düzenli olarak okuduğunu söylüyor. A. Bayat, 1987, s. 49.

[36] The Washington Post, 3 Mayıs 1979.

[37] Associated Press, 3 Mayıs 1979.

[38] The number signified the historic number of martyrs that fought in the Battle of Karbala, an important historical point in the history of Shi’ite religious beliefs.

[39] H. E. Chehabi, “Religion and Politics in Iran: How Theocratic is the Islamic Republic”, Daedalus, Cilt. 120, Sayı. 3, 1991, s. 77–79.

[40] R. Danişgari 115.334 oy (Fedailer); M. Madani 100.894 (Fedailer); H. Reisi 90.641 (Fedailer); M. Hacıgazi 56.085 (Fedailer); M. Aladpuş 49.979 (Peyker); E. Taberi 47.225 (Tude); N. Kiyanuri 32.627 (Tude); M. Amuye 25.792 (Tude); M. Fermanfermiyan 25.435 (Tude); ve B. Zehrayi 16.446 (Hizbi Kargeran Sosyalist). Şu eserde yer alan Tablo 3’e bakınız: A. Mirsepassi, Intellectual Discourse and the Politics of Modernization: Negotiating Modernity in Iran, Cambridge: Cambridge University Press, 2000, s. 167; Ettela’at, 12 Ağustos 1979.

[41] M. Fischer, 1980, s. 359.

[42] OIPFG, “Cherah Sherkat dar Majlese Farmayeshie-ye Kebregan Farib-e Tudeh Hast”, 1979, s. 8.

[43] Y. P. Benab, Tariqh-e Sad saleh-ye Ahzab va Sazmanha-ye Siasi-e Iran [İran’daki Politik Parti ve Örgütlerin Yüz Yıllık Tarihi”], Washington DC: Ravandi Publishing, 2004, s. 529.

[44] Haghighat, Sayı.11.

[45] Paykar, Sayı. 3, 14 Mayıs 1979.

[46] Y. P. Benab, a.g.e., s. 529.

[47] Paykar, Sayı. 2, 7 Mayıs 1979.

[48] Union of Moslem Iranian Students Societies Outside Iran: ‘Masoud Rajavi: A People’s Mojahed.’ 1980.

[49] Tudeh, “Interview with Fred Halliday”, MERIP Report, Sayı. 86, 1980: 21.

[50] OIPFG, “Cherah Sherkat dar Majles-e Farmayeshie-ye Kebregan Farib-e Tudeh Hast”, 1979, s. 15–16.

[51] Ayandegan, 23 Temmuz 1979.

[52] Val Mukaddem şu makalesinde “birlikte varolmaya karşı kapışma” ifadesini kullanıyor: “Socialism or Anti-Imperialism, The Left and Revolution in Iran”, New Left Review, I/166, Kasım-Aralık 1987.

[53] Khomeini, “Interview with A. Fallaci”, Corriere Della Sera, 26 Eylül 1979.

[54] A.g.e.

[55] Örgütün bürosu basıldı, üyelerin neredeyse tamamı yakalanmadı veya yara almadı. BBC Summary of World Broadcasts, 22 Ağustos 1979; Associated Press, 22 Ağustos 1979; The New York Times, 21 Ağustos 1979.

0 Yorum: