Referandum ve İsyan
Referandumla birlikte şahlık rejiminden kopuldu.
Humeyni, bu sürece otoriter ve çizgileri net olan bir İslam cumhuriyetiyle
cevap verdi.
İslam Cumhuriyeti, ilk itirazlarla merkezileşmeye
karşı çıkan bölgelerde yüzleşti. Bu bölgeler, isyan tohumlarının ekildiği, soldan
ilham alan güçlü unsurlara ev sahipliği yapan yerlerdi.
“Devrimin babası” olarak görülen Humeyni, 30-31
Mart 1979’da referandum yaptı. Bir sonuç vermese de solcular, referandumu
boykot ettiler. Dini bir örgüt olarak Halkın Mücahitleri, 17 Mart 1979 günü
İslam Cumhuriyeti’nin yaptığı referandumu sorgulayan bir bildiri kaleme alıp
dağıttı. Humeyni ve geçici hükümet eliyle yürütülen İslamizasyon politikasını
kısıtlamaya yönelik adımlar atan örgüt, bildiride referandumun hızına ve
tarzına vurgu yapıyordu:
“Biz,
Bezirgan hükümetinden referandum konusunda halkı bilgilendirip eğitmesini,
böylelikle farklı yönetim tarzlarının niteliğini anlamalarını sağlamasını, her
bir bireyin ve örgütün kendi görüşlerini ifade etme hakkına sahip olacağı bir
yönetim tarzının uygulanmasını istiyoruz.”[1]
Referandumun içeriğinin netleştirilmesine yönelik
çağrılara rağmen referanduma Humeyni’nin Velâyeti Fakih anlayışı yön verdi.
İran solu, referandumda başvurulan üslup yanında, anayasa sürecinde yol açacağı
sonuçlara dair endişelerini dile getirdi. Ayrıca kontrol altında tutulan, geçiş
sürecine ait kurumlara dair hiçbir şey bilinmemesine vurgu yaptı.[2] Örneğin Peyker,
hükümete öncülük eden kadrolara işçilerin dâhil edilmesini istedi, hatta
hükümetin “Halkın Demokratik Cumhuriyeti” adını almasını istedi.[3] Humeyni, bu
tür öneri ve eleştirilere İslam’ın demokrasiyi ifade ettiğini, Batılı bir
kelimeyi kullanmanın gereğinin olmadığını söyleyerek cevap verdi.
Referandum öncesi iktidardaki mollalarla ilgili olarak
oluşan gerilimler ve şüpheler, ülkeyi böldü. Eyaletlerde boykot, somut bir
ifade kanalı olarak görülmeye başlandı. Nüfusu 2 milyonu bulan Kürtler, 500.000’ini
bulan Türkmenler, 600.000’ini bulan Beluciler ve 800.000’ini bulan Huzistanlılar
referandumu boykot ettiler.[4] Takip eden gün ve haftalarda Kürdistan,
Belucistan ve Huzistan’da birbirinden bağımsız hareketler açığa çıktı. Yapılan sokak
eylemlerinde askeri garnizonlar ve hükümet binaları ele geçirildi.[5]
Solcular, etnik gruplar ve laiklerde açığa çıkan
hoşnutsuzluk, Humeyni’ye bağlı bir isim olarak Devrim Konseyi’nde önemli bir
yere sahip olan Ayetullah Münteziri’nin seçim öncesi televizyonda şu açıklamayı
yapmasına neden oldu:
“En
ufak bir hata veya dikkatsizlik, dile getirilecek en basit kişisel görüş,
yerelin veya kabilenin çıkarlarını ifade eden en ufak bir söz, devrimin yok edilmesine
ve düşmanın zaferine doğru atılmış bir adım olacaktır.”[6]
Oylama, Devrim Muhafızları’nın gözetiminde
gerçekleşti. Referandumda oldukça basit bir soruya cevap verildi.[7] Oylama
süreci epey hızlı aktı. Devrim Konseyi’nin, Devrim Muhafızları’nın, medyanın, milis
güçlerinin, devlet kurumlarının ve milyonlarca takipçisinin desteğiyle Humeyni,
referandumda 18,7 milyon oyun 18 milyonunu aldı. Bu, İslami hareket açısından oldukça
çarpıcı bir sonuçtu.[8] Seçim üzerinden meşruiyet elde eden Humeyni, kendi
ütopyasını dile döktüğü konuşmasında şunları söyledi:
“İslam
Cumhuriyeti’nde zulüm diye bir şey yok. İslam Cumhuriyeti’nde birilerini bir
şeylere zorlamak diye bir şey yok. Zenginler, yoksullara yüksek perdeden konuşamazlar.
Onları sömüremezler. Onları düşük ücretlere çalıştıramazlar. Burada İslami
sorunlar çözüme kavuşturulmalı, çözümler uygulamaya konulmalıdır. Burada
mahrumlar güçlenmeli, dönüşmelidir. Müstekbirle mahrum bir olmalı, mahrumiyet
ortadan kaldırılmalı, mahrumlar müstekbir olmamalı, bilâkis, bu ülkede birlikte
yaşayan kardeşler olabilmelidir.”[9]
İnançlı Müslümanların Şah rejimine yönelik şikâyetlerine
hitap ede bu mesajda kullanılan dil, bölgelerdeki hoşnutsuzluğu dindirmedi.
İran’da bölgelerde açığa çıkan hoşnutsuzluğun iki sebebi vardı: Bu hareketler,
merkezi hükümete güvenmiyorlardı. Ayrıca hepsi de dönüşmekte olan hükümetin
kendisine toplumsal, politik veya kültürel düzlemde hiçbir şey sunmadığını
görüyordu.
İki bölgede sol aktivizm, kendisine ifade kanalı
buldu. Türkmen ve Kürt bölgeleri silahlanıp ayaklandılar. Şah’ın otoritesinin
dağılmasıyla birlikte bu örgütler, belirli bir bölgeye el koyup arazileri halka
dağıttılar. Bu bölgelerde köy ve kasabaları silahlandıran solcu örgütler,
Türkmen bölgesinde, Günbed-i Kabus’ta ve Kürdistan’da toprak ağalarının elinden
toprakları aldılar, bölgedeki idari yapıyı yönetmeye başladılar.[10]
Türkmen Sahrası’nda Türkmen gerillaları, Şah’a
ait arazilere el koydu, cephaneliklerin kontrolünü ele geçirdi, Nisan 1979’da
Türkmen Halkının Politik ve Kültürel Karargâhları’nı inşa etti.[11] Bu
gerillalar, aşağıda aktarılan politik, ekonomik ve kültürel talepleri dile
getirdiler, bunlar için kampanya yürüttüler:
“Kentte
ve kırda emekçilerin davasını güdecek devrimci konseylerin oluşturulması için
serbest seçimlerin yapılması, köylü konseylerinin Pehlevi ailesine ve diğer
gasıplara ait arazileri topraksız köylülere dağıtması, bankaların ve devlet
kurumlarının işçilerin, köylülerin, zanaatkârların ve düşük gelirli beyaz yakalıların
sırtına yükledikleri borçların iptal edilmesi, Türkmen halkına dayatılan tüm
ulusal ve kültürel kısıtlamaların kaldırılması, Türkmenlerin kültürel, dini ve
milli konularda kendi kaderini tayin etmesi, ülkenin korunması, SAVAK
ajanlarının ve önceki rejime mensup üyelerin cezalandırılması için bir halk
ordusunun kurulması, iktidarı tekeline alan her gücün mahkûm edilmesi, milli
azınlıkların kendi kaderlerini tayin hakkı taleplerine destek olunması.”[12]
Ancak İslam Cumhuriyeti’nin kurulması sonrası
merkezi hükümet, Türkmen Sahrası’na ve Kürdistan’a koordineli saldırı gerçekleştirdi.
Bu saldırı neticesinde yaklaşık 600 kişi öldü.[13] Saldırıdan birkaç hafta
sonra radikal sola saldıran hükümet, Türkmen bölgesinde 41, Abadan’da 30,
Azerbaycan’da 15 ila 30 civarında Fedailer örgütü mensubunu gözaltına aldı.[14]
İlam’da, Batı Azerbaycan’da, Kirmanşah’ta ve Kürdistan’da Fedailer ve Peyker’le
birlikte hareket eden Kürt özgürlük savaşçıları, eyaletin kontrolünü ele
geçirdi. Kürt hareketi, Ocak ayı başında Kürdistan Demokratik Partisi adıyla eylemlerine
başladı. Kırklardaki partiye atıfta bulunan parti, bu sefer Sovyet bağlantısından
mahrumdu. Başında Rahman Abdul Kasımlu’nun ve dini lider Şeyh Hüseyni’nin
bulunduğu bu hareket, “Kürdistan için self-determinasyon, İran için demokrasi”
şiarıyla hareket ediyor, Kürtlerin özerkliği mücadelesi veriyordu.[15] Yeni İslami
hükümetle birlikte bölgede daha da güçlenen partinin programı, politik
özerkliği ve etnik-dini özgürlükleri temel alıyordu. Marksist-Leninist Kürt partisi
Komala ve radikal solcu isyancılarla birlikte parti, sol ideolojiye sahip
eylemcileri bir araya getirdi.[16] Kürtlerin talepleri, millete yönelik zulmün
ortadan kaldırılmasını, Kürt dilinin ve politikasının tanınmasını,
self-determinasyon hakkını, toprağın köylülere dağıtılmasını, işçi ve
köylülerin yönetime alınmasını, askeri konseylerin oluşturulmasını, köylü
birliklerinin kurulmasını içeriyordu.[17] Kürtlerle rejim arasındaki çatışmada
asıl konu, özerklik iken solcular, daha çok ekonomik meselelere, toprakla
ilgili haklara, köylü birliklerine ve rejimin desteğini arkasına almış toprak
ağalarıyla halk arasında yaşanan çatışmaya odaklanıyorlardı.[18]
İttilaat
gazetesinin 17 Ekim 1979 tarihli nüshasında hükümete ait bir belge sızdırıldı. Bu
belgeye göre Humeyni ve Münteziri, Batı Azerbaycan ve Kürdistan’daki koşulları
soruşturması için Mehdi Bahadıran’ı görevlendirmişti. Bahadıran’ın raporunda
İslam Cumhuriyeti’nin savunma bakanı Mustafa Çamran eliyle gizli faaliyetler
yürütüldüğünden, Çamran’ın eski rejimle bağlantılı olan feodal ağaları
silahlandırıp hükümet emriyle köylü ayaklanmalarını bastırdığından bahsedilmekteydi.[19]
Muhtemelen rejimin verdiği gözdağı ile gazete, bu haberi geri çekti. Ama sonra
Bahadıran’ın tenzili rütbeyle yüzleştiği haberi geçildi.[20]
Bu tür haberler, hükümetin yerelliklerdeki
isyanları devlet kontrolünü sağlamak, toprağın dağıtılmasına dönük adımları
azaltmak ve self-determinasyon taleplerini boğmak için ezdiğini ortaya
koyuyordu. Neticede rejim, İslam Cumhuriyeti’nin popülist söyleminin aksine,
bölgelerde halkın taleplerini karşılamak yerine mülk sahibi sınıfa ve statükoya
destek sunmakta, bölgelerdeki direnişi ezmeye çalışmaktaydı.
Esasında devlete karşı eyaletlerde açığa çıkan
hareketler, özerklik elde etme çabaları neticesinde örgütlenmişlerdi. Bir
gözlemcinin aktardığı biçimiyle:
“Yeni
hükümet, Pehlevi döneminin taşrada politik, ekonomik, dini ve kültürel hayat
üzerinde hâkimiyet kurmaya yönelik şoven politikalarını değiştirmeyi reddetti,
özöyönetim taleplerine hoşgörüsüz yaklaştı.”[21]
Geçici hükümet, direniş hareketleriyle ateşkes
görüşmesi yaptı, zaman kazanmak için ateşi biraz olsun söndürmek için çalıştı.[22]
Bu eylemlere katılan solculara yönelik olarak Humeyni hükümeti, onların aleyhine
propaganda faaliyeti yürüttü. Solcuların çalışmalarını “karşı-devrimci fitne”
olarak niteleyen hükümet, “Amerika ve ajanlarının şeytani planları uyarınca
milleti bölmeye çalıştığını” söyledi.[23]
Humeyni’nin elindeki devlet aygıtı, özerklik
hareketlerinin altını oymak ve üniversiteleri politikleşme süreci için gerekli
zemin olarak kullanan solcu ve laik muhalif güçleri zayıflatmak için uğraştı. 3
Nisan 1979 günü İslam Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi vesilesiyle yaptığı
konuşmada Humeyni, İran toplumunu İslam devrimiyle birlikte dönüştürme niyetini
dile getirdi. İlk kez üniversiteleri hedef aldığı konuşmasında, buraların
Marksistlerin ve solcu örgütlerin insan örgütledikleri ve gelişme imkânı
buldukları yerler olduklarını söyledi:
“Bir
yerlere bağımlı olan üniversitelerimiz bağımsız olmalı. Zorba hükümet döneminde
varolan, bu zayıf ülkede yabancılara itaat eden her şey, bu ülkeyi aşağı çekmek
için uygulamaya kondu. İslam hükümetinin ve İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla
birlikte tüm bunlar devrimcileştirilmeli.”[24]
Böylelikle radikal sol ile muhafazakâr mollalar
arasındaki rekabet de başlamış oldu. Mollalar, her türden eleştiriyi devrime
yapılmış saygısızlık olarak görüyorlardı. Humeyni, bu süreçte önde gelen
liberal mollaları endişeye sevk edecek bir hamleyle, hareketine yönelik
eleştirileri susturmaya çalıştı. Humeyni, bu dönemde komünistlere “şeytan”
derken Ayetullah Talekani de Kum’da bir camide yaptığı konuşmada şunları
söylüyordu:
“Eski
rejim komünistlerden korkuyordu, ama bizim onlardan korkmamıza gerek yok. […]
Komünistler, burada hiçbir şeyi temsil etmiyorlar, onları ezdiğimizde geriye
bir şey kalmayacak. Onların zayıf olduklarını, İslam’a hiçbir şekilde itimat
etmediklerini ispatlayacağız.”[25]
Bu yorumun bir sonucu olarak komite, Talekani’nin
destekçilerine saldırdı, onun ılımlı destekçilerine baskı uygulamak adına
camisine girildi. Bunun üzerine Talekani, ifadesini geri çekti, özür diledi,
hatta devrimci çalışmalarından dolayı komiteye teşekkür etti.[26] Bu gelişme, Humeyni
hizbinin Şah sonrası dönemin dilini oluşturma konusunda önemli bir oyuncu
olduğunu, aynı zamanda Humeynicilerin tavizsiz ve sert bir ideolojiyi dayatmayı
amaçladığını ortaya koyuyordu. Humeyni’nin ardında toplaşmış Şii devrimcilerin
ve mollaların asıl niyetinin “popülizmi, totaliter kontrolü ve açık bir dille
tarif edilmiş bir ideolojiyi” esas alan bir hareket olarak Humeyniciliğe bağlı,
liberalizm karşıtı bir İslam devleti kurmak olduğu görüldü.[27]
Solla Humeyniciler Arasındaki Gerilim
Nisan 1979 sonrası solla muhafazakâr Humeyniciler
arasındaki gerilim artmaya başladı. Humeyni, İran’a döneli henüz daha üç ay
olmuştu. Anayasanın ilk taslağı Keyhan gazetesinin 30 Nisan tarihli
nüshasında yayınlandı. İslam Cumhuriyeti’nin nasıl işleyeceğini ortaya koyan
taslağı Geçici Hükümet ve Devrim Konseyi üyeleri hazırlamışlardı. Humeyni’nin
talepleri doğrultusunda komünistler hükümete alınmadılar. Humeyni, hükümet
üyelerinin “insanları yanlışa sevk eden bir ideolojinin takipçileri” yerine
Müslümanlar olmasını istiyordu.[28]
Ertesi gün, 1 Mayıs’tı. Solcular için önemli olan
bugünde İran, İslam Anayasası’na karşı eylemlere tanıklık etti. Baskıyla ve
hükümet binalarına alınmama gerçeğiyle yüzleşen on binlerce solcu, işçi hakları
ve eşitlik için yürüdü. Eylemde “1 Mayıs emeğin sermayeyle savaştığı gündür” ve
“Dünyanın tüm işçileri birleşin” gibi pankartlar taşındı.[29] Aynı zamanda “Kahrolsun
ABD emperyalizmi” ve “Politik bilinç gericiliği yok eder” gibi sloganlar
atıldı. Yürüyüşte “Kitleleri silahsızlandırmak karşı-devrimcilerin oyunudur”
gibi sloganlara da rastlandı.[30]
İran solunun o güne dek örgütlediği en büyük
eylemlerden biri olması sebebiyle solcuları epey cesaretlendiren 1 Mayıs
mitingi, aynı zamanda solun bölünmesine de tanıklık etti. 1 Mayıs günü Tude ve
Halkın Mücahidleri, kentin farklı yerlerinde eylem yaptı. Hatta Tude, Humeyni
destekçileriyle eylem yapmayı tercih etti. İslam Cumhuriyeti’nin aynı gün
yürüyüş yapılması çağrısı, solcularca solun birlik simgesi olarak görülen 1
Mayıs’a gölge düşürme çabası olarak görüldü. Humeyni destekçileri, işçilerin sıkıntılarına
vurgu yapan o yürüyüşte milyonları bir araya getirdi.[31]
O gün solcular, İslamizasyon ve solcuların
devletten dışlanması gibi konuların yanında, en çok da hükümetin işçi haklarına
yönelik yaklaşımına itiraz ettiler. Solcular, ya ülkeden kaçmış ya da o
günlerde saklanan Şah’ın üst düzey müdürleri ve fabrika sahipleri yerine fabrikaları
denetleyecek, yönetecek ve işletecek şuraların kurulmasını talep ettiler.[32]
Bezirgan ve geçici hükümet bu şura önerisini reddederken, Humeyni, konuya dair
hiçbir şey söylemedi çünkü aklında şuraları etkisiz kılacağını düşündüğü İslami
komiteler ve mektepçi güçler vardı.[33]
Devrim sonrası sanayi işçileriyle mülâkatlar
gerçekleştiren bir gözlemcinin tespitiyle, sanayi işçileri bölük pörçüktü ve tek
bir politik mesaj dile getirecek durumda değildi.[34] İşçi sınıfı ve köylülüğün
cehaletin ve sefaletin çilesini çektiği koşullarda, dini eğilim epey güçlendi. Ama
gene de solcular da bu kesimler içerisinde belirli bir güce sahipti.[35] İşçi
örgütleri ve şuralar, komitelerin hedefindeydi. Burada amaç, İslami ilkeler
üzerinden politik seferberliği gerçekleştirmek, başka bir ifadeyle, solcuların
işçi sınıfı içerisinde kitle kazanmamasını sağlamaktı.
1 Mayıs yürüyüşleri ardından Furkan ismindeki aşırı
muhafazakâr köktenci örgüt, gizli İslami Devrim Konseyi üyesi ve Anayasa
Komitesi başkanı Ayetullah Mutaharri’yi öldürdü.[36] Anayasa taslağının yayınlandığı
döneme denk getirilen bu saldırı üzerine köktenciler ve aşırıcılar harekete
geçtiler. İslami örgütler sokaklara döküldüler, komünistlere ve laik solculara
yönelik sloganlar attılar, onların İslami hareketin önünde engel teşkil
ettiklerini söylediler. İki gün boyunca “toplumun kanını emen asalaklar”a karşı
yapılan eylemlerde Humeyni yanlısı kişiler, Tude ve Fedai gibi sola ait binaları
bastılar. Bunların İslami davaya karşı oldukları söylendi.[37] Dinin hâkimiyetini
artırmak için verilen kavga, solun davasını geri plana itti. Böylelikle sol ile
muhafazakâr unsurlar arasındaki gerilim iyice tırmandı.
Solcuların ve liberallerin eleştirilerine cevaben
Humeyni, yetmiş üç kişiden oluşan, anayasayı hazırlamakla görevli Uzmanlar
Meclisi’ni (Meclis-i Hubregan) topladı.[38] Siyaset bilimci Şehabi’nin
tespitiyle, laikler “anayasanın İslam’a bağlılığı”nı sorun olarak görürken Şii
devrimciler anayasayı fazla laik buluyorlardı. Oysa aslında anayasa taslağı,
mollalara İslam Cumhuriyeti’ni liberalizm karşıtı, teokratik niteliğe
kavuşturma imkânı sunuyordu.[39]
Yapılacak seçimde Fedailer, Peyker, Tude ve
Sosyalist İşçi Komitesi denilen işçi birliği, kendi örgütleriyle bağlantılı on
laik adaya destek vermeyi kararlaştırdı. En fazla oyu 115.000 oyla Fedailerin
desteklediği aday aldı.[40] Humeyniciler, mahalle çalışmalarıyla ve medyadaki
güçleriyle iktidarı ele geçirdi. Altmış Müslüman veya molla seçimi kazandı.[41]
Bu zafer, İslamizasyon için gerekli onay olarak görüldü.
Fedailer, seçime yönelik itirazlarını “Uzmanlar
Meclisi Seçimlerine Katılanlar Kitleleri Nasıl Aldatıyor?” başlıklı broşürlerinde
aktardılar. Bu çalışmada Fedailer, konseyde proletaryanın temsil edilmiyor
oluşuna ve hükümete katılma imkânının bulunmayışına itiraz ettiler. Fedailer,
ayrıca aynı broşürde proletarya konseyde temsil edilene dek demokratik bir
anayasanın yazılamayacağını söylediler.[42] Bunun yanında Fedailer, İslami
Anayasa ve Velayet-i Fakih anlayışının uygulanması sebebiyle devlet
kurumlarının fazla basitleştirdiği iddiasında bulundular.
Mayıs sonu Humeyniciler, Şah sonrası dönemde
pratikte sol hareketi devre dışı bıraktılar ve kurumların inşa edildiği süreçte
tek hâkim güç olduklarını herkese gösterdiler.
Birlik
ve Boykot
Humeyncilerle
mücadele eden solcular, bağımsız hareket etme ihtiyacıyla yüzleştiler. Birçok solcu
örgütle birleşmeye karşı olan Tude, bazı Fedai üyeleriyle işbirliği yapmak istiyordu.
Az sayıda birlik denemesine tanıklık edildi. Bu süreçte Peyker ve İranlı
Komünistler Birliği arasında birlik görüşmesi gerçekleşti.[43] “Vahdet hattı”
denilen birlik tartışmasına dâhil olan İKB, Hakikat isimli yayınında, “tek
politik ve pratik platformda bir araya gelip komünist parti inşası için çalışmaya
başlayalım” diyordu.[44] Ama bu görüşmeler bir ortaklaşmayla sonuçlanmadı.
Peyker, pratik hedeflerde ortaklaşmanın ideolojik meselelere dair yaklaşımları
zayıflatacağını, bir sonraki aşamada politik hareketi taviz vermeye iteceğini
söyledi.[45] Aylar süren tartışma sürecinin ardından bu girişim, bir platform
oluşturamadı ve bölünmeyle sonuçlandı.[46]
Diğer
yandan Tude, halkta karşılığı olan İslami hareketin kuyruğuna tutunmayı tercih
etti, bunu daha pratik bir seçenek olarak gördü. Bu dönemde Peyker ve Tude,
karşıt kamplarda yer alıyorlardı. Peyker’e göre, Tude’nin samimiyetsiz,
revizyonist ve ekonomist politikaları kapitalizme karşı mücadele gibi uzun
vadeli hedeflere zarar veriyor, kısa vadeli ihtiyaçlara sesleniyor, kendiliğindenci
bir tutum üzerinden şekilleniyordu.[47]
Halkın
Mücahidleri, bu süreçte tarafsız kaldı, çünkü örgüt devrime de İslami
niteliğine de destek veriyordu. Recavi, 12 Şubat 1979 günü Tahran’da düzenlenen
mitingde bu tarafsız konumu somut bir ifadeye kavuşturdu:
“Bu türden tarihsel
momentlerde kahraman halkımıza rehberlik etmesi gereken şey, birlik ve
direniştir. Bu iki hedefe ulaştığımız vakit halkımızın düşmanlarının kurduğu
tüm komplolarla mücadele edeceğiz.”[48]
Tude,
Antiemperyalist Cephe için yolu açacağını düşündüğü Milli Koalisyon Cephesi’ni
kurmak adına yeni rejime destek veriyordu. Tude’nin Humeyni’ye verdiği destek,
hem pragmatizminin ve hem de sahip olduğu ideolojisinin bir sonucuydu. Bir Tude
temsilcisi, “bizden bir politik bir bilanço çıkartmamızı isteyenler bilmelidir
ki bugüne dek oluşan bilanço gayet olumludur.”[49]
İslam
Cumhuriyeti’yle çatışma yaşamayan Tude ve Halkın Mücahidleri hariç tüm sol,
1979 yazının sonlarında hükümete dâhil olamayacaklarını ve seçimde çok az oy
alacaklarını anladı.[50] Sol, kendi içinde yeni hükümet sistemini boykot mu
edelim yoksa seçimlerde oy mu kullanalım sorusu üzerinden bölündü. Bu tartışma,
o dönemde popüler bir yayın olan Ayandegan’a şu şekilde yansıdı:
“Proletaryanın ve halkın
fikirlerini savunan devrim güçlerinin önünde iki seçenek var. İlki, referanduma
katılmayıp onu boykot etmek, hatta onun içeriğini açığa vurmak, ikincisi
referanduma aktif olarak katılıp katılım konusunda kitlelerdeki bilinci
artırmak.”[51]
Hükümetin
solu kurumlarıyla, kitle tabanıyla ve bölgelerdeki araçlarıyla ezme, taciz etme
ve kenara itme girişimleri üzerinden sol hareket, İslam Cumhuriyeti ile
birlikte varolma ya da onunla kapışma seçenekleriyle yüzleşti.[52] Referandum
tamamlandıktan sonra Humeyni, solu bir kalemde sildi. Kendisine Şah’a yönelik muhalefet
sürecinde solcuların ne tür bir rol oynadığı sorulduğunda, Humeyni şu cevabı
verdi: “Solcular hiçbir katkıda bulunmadılar.”[53] İran’daki solcularla ilgili
yorumu istendiğinde ise Humeyni, solcular konusunda dile getirilen, temelsiz
komplo teorilerine atıfta bulundu, “solcular, Amerikalıların bize yönelik
iftiralarına kaynaklık ediyorlar, onların hakaretlerine, sabotaj faaliyetlerine,
bizi yıkma girişimlerine destek oluyorlar” dedi.[54] Solcular, eski rejimin
yıkılması sonrası baskınlarda ele geçirilen cephane ve isyancı karakterleri
sebebiyle tehdit görülüyordu. Silahlı oluşları sebebiyle rejim İslami olmayan
tüm örgütlerin silahlarını elinden almak için bir saldırı başlattı, Ağustos başında
cephaneleri teslim edenlerin büro açma, açıktan faaliyet yürütme iznini elde
edeceklerini söyledi. Hükümet, bu saldırıda Peyker, Halkın Mücahidleri ve
Fedailer’in Tahran’daki merkezlerini ele geçirdi.[55]
Yetmişlerdeki
gerilla örgütleri için bu silahsızlanma meselesi oldukça önemliydi, çünkü silahlı
mücadele teorisi, bu örgütlerin felsefesinin özünü teşkil ediyordu, ayrıca örgütler,
bu mücadeleyle şahın düzeni karşısında ayakta kalabilmişlerdi.
Tarafsız
kaldığı ve dini niteliği sebebiyle Halkın Mücahidlerine bir şey olmazken
Fedailer, ciddi sorunlar yaşadılar. Örgüt, bu silahsızlandırma girişimi
üzerinden ikiye bölündü. İlk grup karara onay verirken, diğeri karşı çıktı. Silahsızlandırma
kararına karşı çıkan hizip, mücadeleyi seçti. Bölgelerdeki ayrılıkçı hareketleri
İran Devrimi’nin yeni cephesi olarak belirledi. İşbirliğini seçenlerse
emperyalizmi en büyük tehdit olarak gördüklerini söylediler, neticede İslam
Cumhuriyeti’ne teslim oldular. Esasında Fedailer içerisinde Tude yanlısı grupla
Tude karşıtı grup ayrışmıştı. Burada İslami yapılarla ilgili değerlendirmeler
önemli bir rol oynadı.
Muhalif
örgütler, hem aşırı solu hem de İslami sağı hor görüyordu. Orta yolcular ve ılımlılar,
süreç içerisinde Devrim Konseyi’yle ve Humeyni ile çatışmaya başladılar. Liberallerin
ve devrimci Şii gruplarının anlaşamadığı, ülke genelinde, özellikle Kürdistan
ve Belucistan’da etnik isyanların baş gösterdiği koşullarda, merkezi hükümetin
güvende olmadığı düşünülüyordu. Bir de hasta olsa da kurnaz bir kişilik olarak
Şah’ın yurtdışındaki varlığı söz konusuydu. Birçok Şah yanlısı halen daha güçlüydü.
Humeyni’nin liderliğinin kaygan bir zeminde hareket ettiği, içte ve dışta
Humeyni’ye ve İslami hareketine dair şüphelerin arttığı koşullarda, Amerikan
Büyükelçiliği işgali tam zamanında gerçekleşti.
Humeyni,
taktiksel düzeyde Amerikanizm karşıtlığı davasını üstlendi, böylelikle
İranlıların tüm dikkatini bu alana çekti, dini ve politik otoritesini sağlam
bir zemine kavuşturdu. Elçilik işgaliyle Humeyni, devrim sonrası ortamın tek hâkimi
haline geldi. Liderliğini sağlamlaştırdı, eleştirileri susturdu, içe ve dışa
karşı dilini güçlendirdi.
İlk Gavami
[Kaynak: Three Generations of Leftist
Political Parties in Iran: A History of Repression, Foreign Imperialism, and
Khomeinist Manipulation, Tez, 2024, s. 192-204.]
Dipnotlar:
[1] “Statement of the People’s Mojahedin Organization of Iran Concerning the Referendum
and the Islamic Republic”, 17 Mart 1979.
[2] Fedailer, boykot sürecinde “Hayır” oyunun Şah’ı
desteklemek anlamına geldiğini, bu yüzden tüm referandumun iki cevabı sıkışmış
haliyle sorunlu olduğunu söyledi.
[3] Karegar be Pish, 1 Mart 1979.
[4] Bkz.: L. Beck, “Revolutionary Iran and its Tribal
People”, MERIP Reports, Sayı. 87 (1980), s. 14–20; R.K. Ramazani,
“Iran’s Revolution: Patterns, Problems, and Prospects”, International Affairs,
Cilt. 56, Sayı. 3, 1980, s. 443–457; The
Washington Post, 12 Mart 1979.
[5] The Washington Post, 12 Mart 1979; Associated
Press, 23 Mart 1979.
[6] BBC Summary of World Broadcasts, 23 Mart 1979.
[7] Associated Press, 1 Nisan 1979.
[8] Associated Press, 1 Nisan 1979.
[9] Humeyni’nin 3 Nisan 1979 tarihli konuşması Selected
Messages and Speeches of Imam Khomeini [“İmam Humeyni’nin Mesajlarından ve
Konuşmalarından Seçmeler”] başlıklı çalışmada yer alıyor.
[10] “When They Started Seizing Lands, That’s When
the Army Moved In”, MERIP Reports, Sayı. 87, Mayıs 1980, s. 12; Associated
Press, 28 Mart 1979.
[11] M. Parsa, Social Origins of the Iranian Revolution,
New Brunswick: Rutgers University Press, 1989, s.
261.
[12] M. Parsa, a.g.e., s. 261, İttilaat’tan
alınmış hali, 4 Nisan 1979.
[13] Associated Press, 8 Nisan 1979.
[14] The Washington Post, 22 Nisan 1979; The
Washington Post, 28 Nisan 1979.
[15] L. Beck, “Revolutionary Iran and its Tribal People”,
MERIP Reports, Sayı. 87, 1980, s. 17.
[16] The Times, 4 Aralık 1979.
[17] Paykar, Khalqe Kord Che Migooyad va Che Mikhahad
[“Kürt Halkı, Neye İnanıyor, Ne İstiyor?”], 1979, s. 8–11; ayrıca bkz.: M. Parsa,
1989, s. 258–262.
[18] Paykar, Khalqe Kord Che Migooyad va Che Mikhahad,
s. 10–11.
[19] Adı geçen silahlı kuvvetler mensupları
arasında 64. Bölük Komutanı General Zahirnejat, Albay Şahbazyan ve adı
bilinmeyen bir jandarma teşkilatı üyesi bulunuyordu. Ettela’at, 17 Ekim 1979.
[20] Enqelab-e eslami, Sayı. 151.
[21] L. Beck, a.g.e., s. 20.
[22] The Globe and Mail, 29 Mart 1979.
[23] O dönem dili tayin eden bir güç olarak Humeyni,
solcuları ABD ajanı olarak tarif ediyordu. Aktaran: B. Rubin, Paved With Good
Intentions, New York; Oxford: Oxford University Press, 1980, s. 287, ilk kaynak:
Federal Broadcasting Information Service, 18 Nisan 1979. Ayrıca bkz.: FBIS, 9
Temmuz 1979 ve 25 Temmuz 1979.
[24] Humeyni’nin 3 Nisan 1979 tarihli konuşması, “İmam
Humeyni’nin Mesajlarından ve Konuşmalarından Seçmeler”, Milli Rehberlik
Bakanlığı, Tahran.
[25] The Washington Post, 22 Nisan 1979.
[26] Facts on File World News Digest, 27
Nisan 1979.
[27] B. Rubin, 1980, s. 286–287, 274–276.
[28] Kayhan, 30 Nisan 1979; The Washington
Post, 30 Nisan 1979.
[29] Paykar, Sayı. 2, 7 Mayıs 1979; NY Times,
2 Mayıs 1979.
[30] Bu sloganlara İranlı Komünistler Birliği’nin
yayın organı Hakikat’te, Peyker’in yayın organı Peyker’de ve İran
Tude Partisi Devrimci Örgütü yayın organı Rençberan’da yer verildi.
[31] “Everything Positive has Come From the Masses
Below”, MERIP Reports, Sayı. 88, 1980, s. 12.
[32] A. Bayat, “Workers Control after the Revolution”,
MERIP Reports, Sayı. 113, 1983, s. 19–20.
[33] İslami örgütler, toprak reformu, dış ticaretin
millileştirilmesi, iş dünyasına sunulacak fırsatlar ve mollalara verilecek
ihracat yapma izinleri gibi konularda ayrışıyorlardı. Kuralları neticede
Humeyni’ye bağlı mektepçiler ekibi belirledi. İslam Cumhuriyet Partisi’ni kuran
Humeyni işçi konseylerinin kuruluşuna öncülük etti. Ardından parti işçiler ve
sivil toplum nezdinde önemli bir güç haline geldi. M. Fischer, 1982, s. 7; A. Bayat,
1983, s. 20.
[34] C. Goodey, “Workers’ Councils in Revolutionary
Iran”, MERIP Reports, Sayı. 88, 1980, s. 5–9.
[35] Bayat, çalışmasında muhtelif sektörlerde
çalışan işçileri inceliyor. 1978-1979’da anket yapılan 120 işçinin 40’ı
okuryazar, sadece yüzde 40’ı ara sıra gazete okuduğunu, yüzde 17’si düzenli
olarak okuduğunu söylüyor. A. Bayat, 1987, s. 49.
[36] The Washington Post, 3 Mayıs
1979.
[37] Associated Press, 3 Mayıs 1979.
[38] The number signified the historic number of martyrs
that fought in the Battle of Karbala, an important historical point in the history
of Shi’ite religious beliefs.
[39] H. E. Chehabi, “Religion and Politics in Iran:
How Theocratic is the Islamic Republic”, Daedalus, Cilt. 120, Sayı. 3, 1991,
s. 77–79.
[40] R. Danişgari 115.334 oy (Fedailer); M. Madani
100.894 (Fedailer); H. Reisi 90.641 (Fedailer); M. Hacıgazi 56.085 (Fedailer); M.
Aladpuş 49.979 (Peyker); E. Taberi 47.225 (Tude); N. Kiyanuri 32.627 (Tude); M.
Amuye 25.792 (Tude); M. Fermanfermiyan 25.435 (Tude); ve B. Zehrayi 16.446 (Hizbi
Kargeran Sosyalist). Şu eserde yer alan Tablo 3’e bakınız: A. Mirsepassi, Intellectual
Discourse and the Politics of Modernization: Negotiating Modernity in Iran,
Cambridge: Cambridge University Press, 2000, s. 167; Ettela’at, 12 Ağustos
1979.
[41] M. Fischer, 1980, s. 359.
[42] OIPFG, “Cherah Sherkat dar Majles‐e Farmayeshie-ye Kebregan Farib-e Tudeh Hast”, 1979, s. 8.
[43] Y. P. Benab, Tariqh-e Sad saleh-ye Ahzab va Sazmanha-ye Siasi-e Iran [İran’daki Politik Parti ve Örgütlerin Yüz Yıllık Tarihi”], Washington DC: Ravandi Publishing, 2004, s. 529.
[44] Haghighat, Sayı.11.
[45] Paykar, Sayı. 3, 14 Mayıs 1979.
[46] Y. P. Benab, a.g.e., s. 529.
[47] Paykar, Sayı. 2, 7 Mayıs 1979.
[48] Union of Moslem Iranian Students Societies Outside Iran: ‘Masoud Rajavi: A People’s Mojahed.’ 1980.
[49] Tudeh, “Interview with Fred Halliday”, MERIP Report, Sayı. 86, 1980: 21.
[50] OIPFG, “Cherah Sherkat dar Majles-e Farmayeshie-ye Kebregan Farib-e Tudeh Hast”, 1979, s. 15–16.
[51] Ayandegan, 23 Temmuz 1979.
[52] Val Mukaddem şu makalesinde “birlikte varolmaya karşı kapışma” ifadesini kullanıyor: “Socialism or Anti-Imperialism, The Left and Revolution in Iran”, New Left Review, I/166, Kasım-Aralık 1987.
[53] Khomeini, “Interview with A. Fallaci”, Corriere Della Sera, 26 Eylül 1979.
[54] A.g.e.
[55] Örgütün bürosu basıldı, üyelerin neredeyse tamamı yakalanmadı veya yara almadı. BBC Summary of World Broadcasts, 22 Ağustos 1979; Associated Press, 22 Ağustos 1979; The New York Times, 21 Ağustos 1979.
0 Yorum:
Yorum Gönder