Dündar-Gül’ün serbest bırakılmasını konu alan bir
yazı yazmış.[1] Meseleyi doğal olarak Kürt merkezli okuyor. Eskiden pek huyu
değildi, artık okumalarını bu merkezde yapıyor, çünkü moda bu. Bu sebeple
gazeteci dostlarının tahliyesini Kürt karşıtlığı konusunda batıda oluşan
koalisyonun ve ittifakın rahatlatılması üzerinden okuyor.
“Ama iktidar, şu anda cepheyi genişletmekten
ziyade daraltmayı, Türkiye’nin batısında en uzlaşmaz görünen kesimlerin bile
'gönlünü' alarak Kürt hareketine yönelik savaş için güç kazanmayı tasarlıyor.”
diyor. Ama bu resimde, kısa bir süre önce bu iki gazetecinin tahliyesi için
“ricacı” olan John Kerry nedense yok. Olmasın diye İrfan Aktan var.
Gazeteci kafası bu şekilde işliyor. Bizleri mikro
unsurlara kilitleyerek, arka plandaki güçlere hizmet ediyor. Burjuva medyasında
arz-ı endam etme imkânı bu şekilde bulunuyor. Bu sebeple akademisyenle gazeteci
arasındaki ayrım ortadan kalkıyor. Her şeyle ilgilenip hiçbir şeyle
ilgilenmemek, her şeyi bilip hiçbir şey bilmemek, böyle mümkün oluyor.
Malumatfuruşluk, kimilerine istediği zaman
istediği şey olma imkânı sunuyor. Gerektiğinde kimlikçilik eleştirisi yapan,
bir anda kimlikçiliğin şahikasını örnekleyebiliyor.
İrfan Aktan’ın tıvit hikâyesinde Cizre’de
yakılarak katledilen gazeteci Rohat Aktaş ile Leonardo DiCaprio böylelikle yan
yana gelebiliyor. DiCaprio ödül alsın diye dua ederek, sabaha dek izlediği
Oscar törenlerinin beyazlığı, Rohat’ın siyahlığı onu hiç mi hiç
ilgilendirmiyor. O, kendi keyfine bakıyor. Savaşa dair vicdan pazarlarken,
neleri gizlediğini o da iyi biliyor.
* * *
Neşe Özgen: Akademisyen. Sınır çalışıyordu.
Eskiden herkesi kucaklayan, sınırsız, lehimsiz bir yeni ideolojiden söz
ediyordu. Şimdi herkes gibi ve herkes kadar “Kürdofil”. Bu kelime kötü
manada değil. Kürd’ü sevmek lazım elbette, ama bu sevme, olmaya mani ise
sorunlu.
Diyarbekir gezi notları düşüyor bu ara.[3]
Gazeteciliğe geçiş yapıyor bir anda. Kenti “analiz” ediyor. AKP’nin
“hendeklerin Kürtler arasında yarattığı rahatsızlık”la alakalı propagandasını
yerinde çürütüyor. “Tartışılıyor, herkes komünalist, demokrat, özgürlükçü,
tabii bu mesele de tartışılıyor” diyor. Aktan’la rolleri değiştiriyor.
Gaz maskeli orta sınıflardan, halkın savaş
irfanından dem vuruyor. İyi de ediyor. Sona doğru da “kentli davranışla
kapitalizmi tanıyıp tartışmakta, komünalizme yönelik bir yapıyı hazırlamakta”
olduğunu söylüyor.
Ama hoca, bir-iki yıldır masada olan, Cizre’den
Sûr’a uzanan tokileşme projelerini, toledolaşma planlarını, yağma iradesini hiç
görmüyor veya belki de görüyordur. Belki de o sebeple “yaklaşan bahar”dan
bahsediyordur.
* * *
Kanaatimce bu zamana dek bir şey olmamışsa,
bahar(da) da olmayacak. Cemil Bayık, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’nın özel
savaşın parçası olduğunun, ta Öcalan’la yapılan, notlara yansıyan görüşmelerde
bu savaşın planlandığının altını çiziyor.[4]
Zaten HDP de cari olan erken seçim dedikodularına
uyarlı bir biçimde, mitinglerine başladı bile. Sûr ve Cizre için toplanmayan
kitleler, meydanları çoktan doldurdu. Sahne değişti. Tiyatro oyunu misali,
sahnede silâh varsa illaki patlamalı.
* * *
Hâsılı, İrfan Aktan ve
Neşe Özgen şahsında gazetecilik ve akademisyenlik bir potada eriyor. Erime,
sanki biraz da devletin ve/veya emperyalizmin herkese eşit mesafede, kurucu,
nesnel, tarafsız, düzenleyici, sınıflar üstü, ari bir güç olarak paranteze
alınması ile ilgili. Meslekler bu parantezde ideolojikleşiyorlar ve kendilerini
devlete/emperyalizme atfedilen vasıflarla tanımlıyorlar. Oyunda figüran ve
aktör-aktris olmak, böylece önemli hâle geliyor. O oyuna dair şerhleri kimse
düşmüyor. Yıldız oyuncunun mimiklerine takılmak, yabancılaştırma efektlerini
görmezden gelmek, arınmak, oyunun ardını arkasını sorgulamamak… Bu
gazeteciliğin ve akademisyenliğin kitabında bu sorgulamaya dair bir şeyler
yazmıyor. Onlar, bizi hakikate kör kılmaya mecburlar. O ki şah damarımızdan
bile yakın!
Eren Balkır
28 Şubat 2016
Dipnotlar
[1] İrfan Aktan, “Dündar-Gül Tahliyesi”, 28 Şubat 2016, Demokrat Haber.
[4] “İmralı Görüşmeleri”, 17 Şubat 2016, ANF.
0 Yorum:
Yorum Gönder