24 Şubat 2016

,

Filistin Direnişine Övgü


Bir Apaçi oku ile ABD’li bir süvarinin elindeki Springfield marka tüfek birbirine denk midir? İlkinin ikincisine karşı kahramanca bir direniş sergilediği koşullarda o tüfek ve ok aynı mıdır?

Bir Aborjin’in veya Afrikalının elindeki mızrakla onların hayatını mahveden, halkını köleleştiren beyaz yerleşimci veya köle sahibinin elindeki silâh bir midir?

Kesinlikle hayır.

O vakit bugün Gazze’de bir mazlum halkın açtığı tünellerle ve ürettiği roketlerle zalimin elindeki Apaçi helikopterleri, tanklar, donanma gemileri ve F16’lar nasıl bir tutulabilmektedir?

Sevdalı Tutsak, altmışlar boyunca savaş sonrası dönemden beri Fransız edebiyatının yaramaz çocuğu, romancı ve oyun yazarı Jean Genet’nin hatıratının adı.

Kitap, 1970’te Ürdün’de, sonrasında Lübnan’da Filistinli mülteciler ve direniş savaşçıları ile vakit geçiren Genet’nin anılarını içeriyor. İsrail destekli falanjistlerin Şatilla mülteci kampında 1982’de gerçekleştirdikleri katliama tanıklık etmesi ardından Genet, kitabı yazmaya karar veriyor. Kitap 1986’da çıkıyor. Kitabı henüz okuma zevkine mazhar olmamışlar için Sevdalı Tutsak [Un captif amoureux], zulme karşı direnişi zulmün meşrulaştırılması için kullanılan, mazlum ve ötekileştirilmiş bir halka dönük şiirsel bir övgüyü içeriyor.

Filistin direnişine dair deneyimi ile Kara Panterler’le geçirdiği zamanı bir araya getiren Genet, Amerikan Kızılderililerinden, Avustralya Aborjinlerinden, Cezayirlilerden, kısacası sömürgecilik, ırk ayrımcılığı ve etnik temizlik karşıtı direnişleri insan ruhunun gücünü ele veren, medeniyet ve demokrasi adına zulmetme ve öldürme hakkı olduğunu iddia edenlere yönelik bir reddiyeyi içeren halklardan bahsediyor. İnsansızlaştırılmaları artık gerekli şart olarak görülenlerin insanîleştirilmesi dayanışmanın asli anlamını veriyor. Direnişin zulmün semptomu değil, sebebi olduğunu söyleyen yaklaşımı çürütüyor.

Gazze’de Filistinlilerin İsrail’in onlarca yıldır sürdürdüğü etnik temizlik, kuşatma, ırk ayrımcılığı, işgal ve toprak hırsızlığı üzerine kurulu programına karşı yürüttükleri direniş, insanlığın iyice alçaldığını, İsrail Savunma Güçleri gibi komik bir isimle kadın ve çocuklara korkakça ve tüm caniliğiyle uygulanan şiddetin bu Filistin direnişinin sergilediği kahramanlık ve cesaretle çatıştığını kanıtlamıştır. Büyük ölçüde ev yapımı roketler ve küçük silâhlardan oluşan cephanelikle yürüttükleri direniş, askerî güce karşı tüm şiddetiyle devam etmektedir. Bu devletin söz konusu savaşı yürütmesinin nedeni, yara bere içindeki, iyice hırpalanmış bir halkı yıkıma sürüklemek, insanın haysiyetini ayaklar altına almaktır.


Sürekli Filistin direnişini terörizm olarak gösterenler, çocukların öldürülmesine dönük liberal savunuya dayanan o aşağılık geleneği devam ettiriyorlar. İsrail’in barbarca gerçekleştirdiği, okulları, hastaneleri ve tüm yerleşim alanlarını yıkan saldırılarının hedefi ahlâktır, iffettir. Katliamı, bu cani devletin şiddeti ile bir halkın direnişini eşitlemek suretiyle, küçültmek istiyorlar. Bu halkın boyun eğdirme ve teslim alma çabasına karşı direndiğini görmüyorlar. Bu yaklaşım, ahlaksızlığın bir ürünüdür.

Zalim ırk ayrımcılığı ve yerleşimci devletin gerçekleştirdiği yağmaya karşı direnen, acı içerisindeki bir halkla dayanışma içinde olmak, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlemesini meşrulaştırmak için söz konusu devletin başvurduğu anlatıyı ve dili reddetmeyi gerekli kılıyor. Ahlâken üstün olduğunu iddia eden Batılı hükümetler ve müdafileri, tüm dünyaya demokrasi ve insan hakları konusunda vaazlar veriyorlar. Oysa bu, riyakârlığın ve çifte standartçı yaklaşımların teşkil ettiği gübre yığınının içten içe yanıp etrafa koku salmasından başka bir şey değildir. Bu gerçek, İsrail’in uluslararası hukuku sürekli küçümseme ve gerektiğinde ihlal etme becerisi dâhilinde daha da net ortaya çıkıyor.

Hamas’ın katliamlar gerçekleştiren, bir halkı esir alan bir devletin var olma hakkını sürekli redde tabi tutması ve kendi halkını onlarca yıldır yoksulluğa mahkûm etmesi onların kötü olduğunu göstermez, aksine sahip oldukları zekânın düzeyini ele verir. Bunun aksini ancak tuhaf ve çarpık bir mantık iddia edecektir. Son tahlilde Malcolm X’in de bize hatırlattığı üzere, “hakikat mazlumların safındadır”. Dolayısıyla, İsrail’e karşı direnen, yıkımlara rağmen asla diz çökmeyen bir halkın kahramanlığı layık olduğu takdiri ileride illaki görecektir.

John Wight
13 Şubat 2014
Kaynak

0 Yorum: