26 Şubat 2016

,

BDS'ye Yasaklama


İster Yasakla İster Yasaklama,

İngiliz Öğrenciler BDS’ye Destek Vermeyi Sürdürecekler

 

Dün sabah birçok Filistinli ve insan hakları aktivisti gibi ben de öfke ve yeisle uyandım. Zira muhafazakâr hükümet bir kez daha işgal ve ırk ayrımcılığına verilen yardımlara karşı saldırıya geçmişti.

Pazartesi günü Independent gazetesi İngiliz hükümetinin Filistin’in işgal ve imha edilmesi suçuna iştirak eden “ahlakdışı” şirketlerin boykot edilmesini yasakladığını duyurdu.

Hükümet yerel konseyler ve diğer devlet kurumları üzerinden Filistin halkına karşı işlenen suçlarda parmağı olan örgütlerin tecrit edilmesine dönük çabaları ezmek istiyor ve bu türden çabaların ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı olduğunu iddia ediyor.

Oysa boykot çalışmalarının yasaklanması bölüyor ve kutuplaştırıyor. Kabine işleri bakanı Matthew Hancook, BDS politikalarını "kumda oynamaya" benzetti ve bu tarz politikaların uluslararası güvenliğe zarar vereceğini iddia etti.

Söz konusu planlar ilkin Ekim 2015’te tartışıldı. Muhafazakâr Parti’de yürütülen bu tartışmanın ardından Hancock’un İsrail’e bu hafta içinde yapacağı ziyaret dâhilinde yeni bir mevzuatın ilân edilmesi bekleniyor.

Tüm bunlar BDS hareketinin İngiltere’de elde ettiği önemli başarılara yönelik bir tepki olarak gerçekleşiyor. BDS bilhassa üniversitelerde ve öğrenci birliklerinde ciddi mevziler kazanıyor. Son iki yıl içinde Filistin’le dayanışma hareketi öğrenciler arasında güçlendi. 25 öğrenci birliğinde BDS’yi destekleyen politikalar benimsendi.

Bunun hemen ardından Ulusal Öğrenciler Birliği de boykotları destekleyen bir karar aldı.

Önemli bir kısmı sivil olmak üzere binlerce Filistinlinin ölümüne sebep olan “Koruyucu Sınır Operasyonu”nun ardından ülke genelinde öğrenciler eylemler yapmıştı. Bu eylemler İsrail’e yapılan dış yatırımların yüzde 46 oranında azalmasını sağladı. BDS hareketinin hedef aldığı birçok örgüt sözleşmelerini iptal etti.

BDS eylemleri ve elde ettiği başarı Birleşik Krallık ile sınırlı değil elbette. Johannesburg Üniversitesi İsrail üniversiteleriyle bağlarını koparttı. ABD ve Kanada’daki öğrenciler BDS lehine oy kullandı. İrlanda ve İsviçre’deki binlerce sanatçı kültürel boykota katıldı.

Filistinlilerin başlattıkları eylem tüm dünyaya yayıldı. Bu hareket nihayetinde bir araya gelmesi çok zor olan ve gidişatı değiştirme konusunda yeterli kudrete sahip bulunmayan bir halka dairdir.

Ahlakî pratiğin birer lideri olarak öğrenciler kampüsleri insan haklarının ve etiğin dış merkezi hâline getirmeli. Bu inanç öğrencileri dünyayı değiştirmeye itiyor. Bizler geçmişte Vietnam Savaşı’na, Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığına ve ülkemizdeki ırkçılığa karşı mücadele ettik. İfade ve konuşma özgürlüğüne sırtımızı yaslayarak bu meselelerle ilgili kampanyalar yürüttük.

Ve kazanan biz olduk.

Kazandık, çünkü bu değişimlerin hiçbirisi kendi başına gerçekleşemezdi. Toplumsal veya insanî değişim asla bir boşlukta gerçekleşmez. Bu değişimler iktidardakilerin tavırlarında yaşanacak bir değişime ihtiyaç duyar. Tavırdaki bu değişim sıklıkla ilhamını mevcut düzene karşı mücadele eden gençlerin ve öğrencilerin taleplerinden alır.

Hükümetin BDS’yi yasaklama ve politik muhalefeti susturma hamlesi demokratik özgürlüklerimize ve ifade özgürlüğümüze karşı bir saldırıdır. Hükümet kamunun fonladığı kurumları ve demokratik seçimlerle belirlenen konseyleri haklarından mahrum kılmaktan bahsediyor.

Öfkeliyiz ve yeise kapıldık belki ama hiç de şaşırmadık. Hatırlayın, Margaret Thatcher'ın muhafazakâr hükümeti de ırk ayrımcısı Güney Afrika’ya uygulanacak yaptırımlara karşı çıkmıştı, David Cameron da Mandela henüz hapisteyken ırk ayrımcısı Güney Afrika’ya tüm masrafların karşı tarafça ödendiği bir seyahat gerçekleştirmişti.

Tüm bunlar sadece öğrenci birliklerine ve eylemci öğrencilere yaptığımız işin neden bu denli önemli olduğunu anımsatıyor. Bu ölçekte ortaya konmuş bir tepki kazandığımızın bir alameti.

Gerçek şu: öğrenciler ırk ayrımcılığına ve işgale karşı mücadeleyi sürdürecekler. Bizler İsrail devletinin işlediği suçlara karşı ortaya koyduğumuz çabalara devam edeceğiz, zira bizler nihayetinde hükümete hesap vermiyoruz. Bizler sadece kendi ait olduğumuz kesimlere ve vicdanımıza hesap veririz.

Ali Milani
16 Şubat 2016
Kaynak

0 Yorum: