28 Şubat 2016

,

Tesettür: Pasif Terörizm

ABD Ordusu Raporu, Şiddete Başvuran Aşırıcılık
Konusunda Tesettürü ve Cinsel Mahrumiyeti Suçluyor

Görünüşe göre diğer her şey gibi terörizmin de cinsiyet ve kadın bedenlerinin kontrol altına alınması üzerinden izah edilmesi mümkün. En azından ABD ordusunun böyle düşündüğünü biliyoruz.
Bu hafta Murtaza Hüseyin Intercept’te yayınlanan makalesinde, 2011’de yayınlanan, geçen yaz Hava Kuvvetleri Araştırma Laboratuvarı’nca yeniden çıkartılan “Şiddete Başvuran Aşırıcılığa Karşı Koymak: Bilimsel Yöntemler ve Stratejiler” başlıklı orduya ait resmî raporda kimi doğrulanmamış iddiaları ifşa ediyor. Revize edilmiş olan rapor, Obama’nın geçen yıl başkanlık ettiği Şiddete Başvuran Aşırıcılığa Karşı Koymak [ŞBAKK] isimli zirvenin hemen ardından açık edildi. Bu zirve, birçoklarınca yanlış ve kurnaz bir çaba olarak eleştirilmişti.
Hükümetin ŞBAKK programına dair El-Cezire’den Rami Huri şu tespiti yapıyor:
“Arapların, ABD’nin ve İsrail’in politikaları esasında sömürgeci bir fikri süreklileştiriyor. Bu fikre göre şiddet, Arap ve Müslüman dünyasında hâkim zihniyetin veya yabancı değerlerin bir sonucu.”
Bu son rapor, gerçekten gülünç çıkarımlarda bulunmak adına bu “yabancı değerler veya zihniyet” anlayışından istifade ediyor. Mısırlı doktor, yazar ve kendisini “Müslüman düşünür ve reformcu” olarak tanımlayan, geçmişte militan grup Cemaat-i İslamiyye üyesi olduğu iddia edilen Tevfik Hamid, militan cihadizmin ardındaki gerçek motivasyonu, yani cinsellik meselesini izah eden bir bölümün bulunduğu kitabın yazarı. Yazar, daha da özelde cinsel mahrumiyet üzerinde duruyor.
Hamid, genç Müslüman erkekler arasındaki cinsel gerginliğin ve ezikliğin altının çizilmesinin radikalleşmeyle mücadele noktasında önem arz ettiği kanaatinde. Kişisel gözlemleri ve “araştırmaları” üzerinden yazar, ayrıca Müslüman kadınlar arasında tesettürün yaygınlığının, kendi ifadesiyle “tesettür olgusu”nun pasif terörizmden farksız olduğunu söylüyor:
“Gözlemlerime göre, son yirmi-otuz yıl içinde terörizmi tesettürün yaygınlığındaki artış izledi. Irak’taki Kürdistan gibi Sünni Müslüman bölgelerde birçok kadın tesettürlü değil; bu bölgeler, Enbar gibi tesettürün yaygın olduğu bölgelere kıyasla daha az terörist eyleme tanıklık ediyorlar.”
Hamid, tesettürün terörizmdeki artışlarla doğrudan ilişkili olduğuna dair argümanını takdim ederken, yalnızca bu türden bir “kanıt” üzerinde duruyor. Oysa basmakalıplaşmış, insanı bıktıran argümanlardan birini dile getiren Hamid, şiddetin sorumluluğunu kadınların sırtına yüklüyor ve o kadın bedenlerinin üzerinde (veya dışında) neler olup bittiğinin kontrol edilmesi üzerinde duruyor. Ama yazar, iddialarının doğruluğunu ispatlayacak tek bir gerçek kanıt öne sürmüyor (bu iddialar, kulağa tanıdık geliyor mu? Tecavüz kültürüne alışmayı öneren yaklaşımları hatırlatmıyorlar mı?)
Murtaza Hüseyin ise makalesinde İslam çalışmaları konusunda eğitim veren akademisyen Ingrid Mattson’dan alıntı yapıyor. Mattson, Hamid’in yorumlarını kafa karıştırıcı ve kavrayışsız buluyor.
“Tesettür, herhangi bir Müslüman kadının başörtüsünü mü ifade ediyor? Her ülkede tesettür tarzı aynı mıdır? Zira başı örtmek, yaygın biçimde Müslüman kadınlar arasında gözlemlenen bir şeydir. Burada mantığın zerresi yok. Tesettür, kullanan ve Taliban tarafından vurulan Malala terörist miydi? Üzgünüm ama güçlü insanların kadınlara elbiselerini çıkartmasını söylemesinden daha yavan bir şey yok.”
ABD ordusu raporu, tesettürü “pasif terörizm” olarak tarif ediyormuş. Bu da benim el yapımı bomba istifim.
Başörtüsü pasif terörizme katkı sunuyor.
Her zaman olduğu gibi bu olayda da Twitter tüm hızlılığı ve keyfiyle Hamid’in “pasif terörizm” iddialarına cevap yetiştirdi. Bilhassa Müslüman kadınlar, kendi giyinme tercihlerinin şiddetle bir biçimde bağlantılı olduğunu söyleyen anlayışla alay etmek için #passiveterrorism etiketini kullandılar.
Hamid’in iddiaları alabildiğine kusurlu olsa da ve diğer terörizm uzmanlarınca zerre itibar edilmezse de görüşlerinin ABD hükümeti üzerinde net bir etkiye sahip olduğu açık biçimde görülüyor. Hüseyin şunları yazıyor:
“[Hamid] web sitesinde görüşünün, aralarında Savunma Bakanlığı’nın, Ulusal Güvenlik Kurumu’nun, Özel Operasyonlar Komutanlığı’nın ve Ulusal İstihbarat Direktörü Bürosu’nun bulunduğu bir dizi hükümet kurumunca talep edildiğini söylüyor. Onun bu kurumlara verdiği hizmetten ötürü para alıp almadığı açık değil.
[…]
Şiddete Başvuran Aşırıcılığa Karşı Koymak: Bilimsel Yöntemler ve Stratejiler raporunun güncellenmiş versiyonuna bir önsöz yazılmış. Önsözde Hamid, ‘ideolojik, psikolojik, toplumsal ve ekonomik düzeylerde İslamcı terörizm bileşenlerini ele alan, radikalizmle mücadele konusunda incelikle geliştirilmiş bir planı sunduğu için’ övülüyor. Raporun ilk versiyonundan 2014’te kendi aşırıcılık karşıtı stratejisini geliştiren FBI da faydalanıyor. Hem ilk versiyon hem de revize edilmiş versiyonlar, Hamid’in kitabındaki radikalleşme ile ilgili bölümü içeriyorlar.”
Eğer ABD hükümeti, “aşırıcılıkla mücadele” konusunda ciddi ise Donald Rumsfeld’in Savunma Bakanı olduğu dönemde “Pentagon’un Savunma Kurulu Görev Gücü’nün kaleme aldığı çalışmaya bakması gerekli. On iki yıl önce yazılan bu çalışma, Müslüman dünyada aşırıcı şiddetin sebeplerini daha çok içeride arıyor:
“Aslında Müslümanlar ‘özgürlük’ten değil, bizim politikalarımızdan nefret ediyorlar. Büyük bir kısmı, İsrail lehine olacak şekilde, Filistinlilerin hakları aleyhine tek taraflı desteğe yönelik itirazlarını dile getiriyor, özellikle Müslümanların zalim kabul ettikleri Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Pakistan ve Körfez ülkelerinin başındaki devlet adamlarının uzun süredir, üstelik giderek de artan bir destek görüyor olmasına karşı çıkıyorlar.”
“Aşırıcı şiddet” denilen yangına benzin döken cinsellik veya kadınlar değil, ABD politikasıdır.
Cinsellik ve kadınları mahcup edecek yaklaşımlar, kolay, havalı ve baş sıkıştığında hemen başvurulacak bir tür izahat olarak görülse de ABD dış politikalarının ve yürüttüğü anlamsız savaşların hem ABD hem de dünyanın geri kalanı için felâketlere yol açtığı gerçeğini görmezden gelmemiz mümkün değil.
Sarah Moawad

0 Yorum: