10 Şubat 2016

,

Kızıl Gül


Hüsrev Gülesorhi Biyografisi

 

Şair, gazeteci ve devrimci bir isim olan Hüsrev Gülesorhi [Reşt 22 Ocak 1943-Tahran 18 Şubat 1974] televizyondan yayınlanan göstermelik duruşması esnasında iktidara meydan okuyan bir duruş sergilemiş, 1974’te idam mangası karşısında bile teslim olmayarak, modern İran’ın kültürel ve politik tarihinde kutsal bir yer edinmiştir.

Gülesorhi, İran Tude Partisi ile güçlü bağlara sahip bir köylü ailesine doğar. İki yaşında babasını kaybeder. Onu Kum’da, annesinin molla olan babası büyütür. 1962 yılında annesiyle birlikte Tahran’a gelir. Liseyi burada bitirir.

Altmışlarda Gülesorhi, Tahran’daki İttilaat, Ayandegan ve Keyhan gibi önemli bir dizi gazetede gazeteci, edebiyat ve sanat eleştirmeni olarak çalışmaya başlar. Aynı dönemde şiirlerini yayınlar. Yazı ve şiirlerinin büyük bir kısmı altmışların sonunda Negin gibi önemli edebiyat ve kültür dergileri ile Sahand ve Arg gibi solcu dergilerde yayınlanır.

1969’da kendisi de şair ve gazeteci olan Fatima Gorgin ile evlenir. Bir oğulları olur. Oğluna Gilan bölgesinde konuşulan Gilaki dilinde “orman sığınağı” anlamına gelen Damun ismini verir. Bu isim, 1917-1921’de mücadele içerisinde olmuş Cengelî hareketinin hatırasını yaşatmak için tercih edilmiştir. Gülesorhi’nin nesir ve şiirleri öldükten sonra, 1979 Devrimi ardından yayınlanabilmiştir.

İran’da yetmişlerin başında gerilla hareketi güç kazanmaya başlar. Şah rejimine karşı birçok genç, eğitimli orta sınıfa mensup İranlı devrimci mücadele yoluna girer. Cezayir, Küba, Vietnam gibi ülkelerdeki mücadeleler aynı zamanda Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika’daki radikal öğrenci hareketleri İran gibi üçüncü dünya ülkelerindeki aydınların üzerinde muazzam bir tesire sahiptir.

Eleştirilerin dillendirileceği kanalların kapatılması, 1970’te Yazarlar Birliği’nin kapısına kilit vurulması türünden gelişmeler genç eylemcileri radikalizme yöneltir. Yetmişlerdeki radikal muhalefetin başını iki hareket çekmektedir: Marksist Halkın Fedaileri ile Müslüman Halkın Mücahidleri.

Birçok eğitimli İranlı arasında mevcut olan muhalif ruh gerilla hareketi üzerinden radikalleşir. Söz konusu radikalleşme Gülesorhi’nin şiirlerinde de yankısını bulur. Sonuçta politikleşen atmosfer, onun tutuklanıp idam edilmesine uzanan süreci tetikler. Ortaya koyduğu eserler genç radikallerce okunmakta, devrimci gruplara ait radyolarda kendisine yer bulmakta, sosyalistler eliyle tüm İran’a taşınmaktadır.

Bu şiirlere sonrasında “orman şiiri” adı verilir. Burada Şubat 1971’de Reşt yakınlarındaki Siyahkel ormanlarında Halkın Fedaileri’nin gerçekleştirdiği, gerillaya dayalı ilk ayaklanmaya doğrudan atıfta bulunulmaktadır. Gülesorhi’nin devrimci politik mücadeleye katılımının düzeyi ve detayları tam olarak hâlâ bilinmemektedir.

Mart/Nisan 1973’te şah rejimi kraliyet ailesine zarar verecek bir fesat içerisinde olduğu iddiası ile on iki kişilik bir grubu gözaltına aldığını duyurur. Grupta yazarlar, şairler, yönetmenler bulunmaktadır: Gülesorhi, Kerametullah Danişyan, Muhammed Rıza Allâmezade, Tayfur, Bazai, Abbas Ali Samekar, Manuşer Mukaddem Selami, İrac Cemşidi, Murteza Siyahpuş, Ferhad Keysari, İbrahim Ferhengrazi, Şukuh (Mirzadegi) Ferhengrazi ve Meryem İttihadiye.

Grubun hiçbir üyesi arasında herhangi bir bağlantı bulunmamakta, hatta bu isimler birbirlerini bile tanımamaktadır. Görünüşe göre, grubun yargılanacağı davada şahın gizli polis teşkilâtının (SAVAK) amacı, silâhlı muhalefet hareketinin yol açtığı tehlikeyi abartıp gerilla hareketine karşı belirli bir başarı kazanıldığı algısını yaratmak ve böylelikle propaganda faaliyeti yürütmektir. Rejim davayı askerî mahkemeye verir. Davanın ilk duruşması 1973’te, ikincisi ise 1974 başında yapılır ve ulusal televizyondan yayınlanır.

Grup içerisinden birkaç kişi, elde çok az kanıt olmasına karşın, suçlamaları kabul eder ve şahtan af diler. Bu isimler az ceza alırlar. Ama beş kişi, onca işkenceye rağmen, teslim olmaz. Gülesorhi ve Danişyan, daha da ileri giderek duruşmaların televizyondan yayınlanmasını suçlamaları reddedip devrim ve Marksizm-Leninizmi savunmak için bir imkâna dönüştürür.

Danişyan’ın savunması, nispeten daha bir incelikle hazırlanmıştır. Gülesorhi ise askerî hâkim sözünü kesene dek tutkulu bir dizi konuşma yapar. Bu konuşmalarda Gülesorhi Marksizmi savunur. Söz konusu savunmada ilk devrim derslerini İmam Ali’den ve İmam Hüseyin’den aldığını söyler.

Mahkemede hâkimler kontrolü ele geçirdiğini zannettikleri bir anda, Gülesorhi mahkeme salonundaki havayı şu konuşması ile değiştirir:

“Halkımın o yüce ismi adına. Ne meşruiyetini ne de hukukî niteliğini tanıdığım bu mahkemede ben savunacağım kendimi. Bir Marksist olarak halkıma ve tarihe hitap edeceğim. Bana ne kadar çok saldırırsanız, kendimle o kadar çok gurur duyacağım, sizden ne kadar çok uzaklaşırsam, halkıma o kadar çok yaklaşırım. İnançlarımdan ne kadar nefret ederseniz, halkın desteği ve şefkati o kadar çok artacaktır. Beni toprağa gömseniz bile ki zaten gömeceksiniz, halkım n’aşımı alıp bayrak yapacak, onun için türküler yakacaktır.”

Mahkeme başkanı Albay Gaffarzade, savunmasına sadık kalması konusunda uyarıda bulununca Gülesorhi küçümseyici bir bakış atarak şunu söyler: “Kelimelerimden korkuyor musunuz?” Bunun üzerine hâkim şu şekilde karşılık verir: “Emrediyorum, sus ve otur yerine!” Gözlerinden ateş fışkıran, giderek öfkelenmiş olan Gülesorhi şunları söyler:

“Bana emirler yağdırmayın. Gidin onbaşılarınıza, bölük liderlerinize emir verin. Sesimin burada uyuyan bir vicdanı uyandıracak kadar güçlü olup olmadığını merak ediyorum sadece. Korkmayın. Bu saygın olduğu iddia edilen mahkemede bile süngüler beni değil, sizi koruyacaktır.”

Ardından Gülesorhi savunmasına geçer:

“İran toplumu, benim burada sadece Marksist görüşleri benimsediğim için yargılanıp ölüme mahkûm edildiğimi bilmelidir. Suçum, komplo kurmak ya da birilerine suikast tertiplemek değil, görüşlerimdir. Bu mahkemede yabancı gazetecilerin de huzurunda bu mahkemeyi, aleyhimde dava dosyası imal edenleri, sorumsuz hâkimleri suçluyorum. Tüm insan hakları yetkililerini, komitelerinin ve örgütlerinin dikkatlerini bu sahnede oynanan komediye, devletin işlemekte olduğu bu suça çekmek istiyorum.

Askerî mahkeme dosyamı okumaya tenezzül bile etmedi. Ben Marksist-Leninistim, İslam şeriatına saygı duyuyorum, uğruna öleceğim görüşlerimi de yüksek sesle haykıracağım: bizim gibi yeni sömürgeciliğin hâkimiyeti altında olan, bağımlı ülkelerde, dünyanın hiçbir yerinde bir Marksist altyapı toplum dâhilinde tesis edilmedikçe gerçek bir ulusal hükümet var olamaz.”

Gülesorhi’ye kendi savunmasını okuma fırsatı verilir. O belagati ile konuşmasına Şii İslam’ının o hürmet edilen şehidi İmam Hüseyin’in mücadelesi ile İran solunun mücadelesini kıyaslayarak başlar. Ardından şah rejiminin gerçekleştirdiği toprak reformunun yol açtığı kötülükleri tartışır ve İran’da ilkin feodal sistem altında, ardından yozlaşmış toprak reformu dâhilinde ter döken köylülerin mücadelesinden bahseder. Bu noktada askerî mahkemenin başkanı ona sadece savunma yapmasını, başka mevzulara girmemesini söyler. Gülesorhi verdiği cevapta, “bu savunma istibdada karşı kitlelerin savunmasıdır” der. Başkan, bir kez daha sadece kendisini savunması gerektiğini söyleyince Gülesorhi kâğıtlarını toplayıp: “Burada böylece dikilip duracağım. Konuşmayacağım, sonra da yerime oturacağım” der. Ardından oturur ve tek kelime etmez. Terörist faaliyetlerine devam edip etmeyeceği sorulduğunda ise “edeceğim” diye cevap verir.

Mahkeme Danişyan ve Gülesorhi’ye idam cezası verince ikisi de gülümser. Tokalaşıp kucaklaşırlar. Gülesorhi, Danişyan’a “yoldaş!” der, Danişyan da ona “en iyi yoldaşım!” diye karşılık verir. Gülesorhi’nin idamı devlet televizyonunda yayınlanır. Mahkeme, duruşmaların önemli bölümünün sansürlenmesi sebebiyle şah diktatörlüğünün ve ikiyüzlülüğünün sembolü hâline gelir. 1979 Devrimi sonrası tüm mahkeme süreci televizyondan yayınlanır.

Cemşidiye Hapishanesi’nde o 17 Şubat 1974 akşamı kaldıkları hücre sloganlara boğulur. İki devrimci tüm gece boyunca devrimci şarkılar söyler. Sessizce yemeklerini yerler. Çitgar'daki idam sahasına götürecek kamyonun arkasında askerlerin suratlarına bakıp sloganlar atarlar. Gözlerinin kapatılmasına izin vermezler. Şafağın tüm kızıllığı ile söktüğünü görüp gür bir sesle şu cümleleri haykırırlar: “Hey yoldaşlar! Kahramanlar! Ülkemiz için korkmadan feda edeceğiz hayatımızı." Sonrasında askerlere ateş emri verilir.

Gülesorhi bir yazısında şunları söylemektedir:

“Bir kişinin sanatı halkla bağlantılı olmalı, sanatsal bir gözle görmeli, mücadelenin meşalesini hiçbir zaman söndürmemelidir. Bu tarz hiçbir edebiyat okuluna uygun değildir, keza Filistinli fedailerin şiiri de herhangi bir okula sığmaz. Neden sığsın ki. Neden tek etkili sanat formumuz olan şiirimizi edebiyat ve biçimci okulların sınırlarına hapsedelim? Şiirin yeri kütüphaneler değil, diller ve zihinlerdir. Edebiyat toplumsal düzenin yıkılması görevi dâhilinde toplumsal hareket içinde oynayacağı rolü her daim oynamalıdır. Edebiyatın rolü uyandırmaktır. İlerici edebiyatın rolü ise toplumsal hareketler yaratmak ve halkların tarihsel gelişimi ile ilgili hedeflere ulaşmaktır.”

Gülesorhi ve Danişyan 18 Şubat 1974’te idam edilir. Diğer üç kişi ise suçlamaları kabul etmez ama şahtan af dileyerek ömür boyu hapis cezasına çarptırılır.

Gülesorhi ve Danişyan, son isteklerini yazdıkları mektubun altına “Halkın Fedaisi” imzasını atar. Oysa ikilinin herhangi bir örgüte bağlı olup olmadığına dair elde herhangi bir kanıt bulunmamaktadır.

Şiirinin ve edebiyat ile sanata dair teorik yazılarının niteliği konusunda modern İran şiirinin detaylı, analitik bir tarihini kaleme almış olan Muhammed Şems Lengerudi Gülesorhi’nin katkısını şu cümlelerle ifade etmektedir:

“Gerilla şiiri alanındaki en etkili olay, Hüsrev Gülesorhi’nin, o ünlü şair ve yazarın 1974’te idam edilmesidir. O belki mükemmel bir şair, güçlü bir gazeteci hatta edebiyat konusunda çok şey bilen bir eleştirmen veya araştırmacı değildi. Ama o şahın askerî mahkemesinde yoksul kitlelerin kusursuz bir savunusunu yaparak inancı için hayatını feda eden tutarlı, samimi ve duygu yüklü bir devrimcidir.”

Mazyar Behruz
29 Mart 2003
Kaynak

0 Yorum: