25 Şubat 2016

,

Pazar

“Devlette iki klik var” diyenlerin hangi kliğin hizmetine girdiklerini de itiraf etmeleri gerekiyor. Siyasetin pazarlık, ideoloji ve propagandanın pazarlama olarak icra edildiği dönemde böylesi bir itirafı beklemek abes.

Özneleşme denilen şey, egemenlerin tesis ettikleri pazarda pay sahibi olmak olarak görülüyor. Bir şirkette müdür olmakla bir örgütte şef olmak arasındaki fark, silikleşiyor. 

Bir dönem TİP’in Genç Öncü’sünde çalışıp bugün “Manda Filozofu” diye orta sınıflara ve burjuvaziye kişisel gelişim, yönetişim dersleri veren Müfit Can Saçıntı, bu seyrin bir ürünü. Filmde filozofumuz, gerçek patronuna “çalışanlarını işin sahibi olduğunu hissettir” diyor. Tam da bir astsubay çocuğu gibi davranıyor. Zira birçok şirkette, vakıfta uzun zamandır askerler çalışıyor. Örgütlerin önemli bir bölümünü eski askerler kuruyor ve/veya yönetiyor. Aynı durum, ne tesadüf ki bazı tarikatlar için de geçerli.

Pazar, pazarlık ve pazarlamadan başka bir şey bilmeyenler de bundan fazlasını söylemiyorlar. Kendisini saf bir özne olarak pazarlıyorlar, Tayyip’in de böylesi bir özne olduğuna işaret ediyorlar, onu karşısına almayan, emperyalizmle, kapitalizmle, kemalizmle uğraşan herkesi hainlikle suçluyorlar. Ölçü kendisi ve Tayyip olunca pazarda pay kapacağını, en azından şirketin mutfağında aşçıbaşı olabileceğini zannediyorlar.

* * *

Pazarlama yöntemi[1], tek tek bireylerin vicdanî-ahlakî ortaklıklarına yöneliyor, onları istismar ediyor. Bu yöntem, bugün sosyal medya üzerinden işliyor. Solun sosyal medyaya meftun olmasının sebebi burada. Sınıf ve halk gibi aidiyetler artık demode, sıkıcı, hatta tehlikeli. Pazarlama faaliyetini sekteye uğratacak denli zararlı. Sosyalist hareket, doğrudan bireyi hedef alan pazarlama yöntemine kul köle ediliyor.

Tayyip diye bir mel’un bir karaktere saldırarak ancak bireylerin ahlakları, vicdanları galeyana getirilebiliyor. Böylelikle içteki tayyipler, bu pazarlamacılar şahsında arınma imkânı buluyorlar. Döne dolaşa ilerlemeci bir hatta kul olunuyor. “Burjuvazi ilerlesin ki sosyalizm gelsin” deniliyor.

Cem Yılmaz kimi TV programlarına ilişkin olarak laflar sıralarken “bir de bize marjinal diyorlar” serzenişinde bulunuyor. Dışarıdaki vekili olarak “git Türkiye soluna söyle, marjinal düşünmesinler” emrini alan Sırrı Süreyya Önder, Cizre’de, Sur’da insanlar katledilirken meyhanede dansöz oynatmakta hiçbir bir beis görmüyor. Biz “marjinal”, o gerçek siyasetçi oluveriyor!

Eğilip “marjinal” lafının altına bakmak gerekiyor. Bu, solun marjinalleştirilmesine dönük bir talebi de içeriyor. Marjinalleşme, kitlelerle kurulan her türden tarihsel-doğal bağların kesilmesini ifade ediyor. HDP’yi buralarda aramak gerekiyor. Bağların kesilmesine teşne olanlar kimler, sorgulanmayı bekliyor.

* * *

Gezi döneminde sosyal medyada kurulan tüm postalar, dayanışma ağları gibi pazarlama şirketleri, işin cılkını çıkartıyor, Ukrayna ve Venezuela’da yaşanan isyanlara bile sahip çıkıyorlardı. Ukrayna’daki Avro Meydanı gösterilerine sahip çıkan, oradaki görselleri pazarlama faaliyetinin parçası kılan bu solcular, Lenin heykeli yıkılınca bir miktar sustular ama sonra kitlelerin halatlarla bir Lenin heykelini yıktığı, onun yerine başka bir heykelin geçtiği görseli büyük bir şevkle paylaştılar. Dertleri ne Lenin ne de halktı, görsel pazarlama faaliyetlerinin başarısı, alınan “like”lar karşısında girilen vecd hâli önemliydi. Bu vecd hâlinde Venezuela’da ABD güdümlü küçük burjuva isyana tabii ki sahip çıkılırdı. O postaların ve dayanışma ağlarının hepsi liberalizme örgütlendi, sosyalizme küfretti.

O kadar şiddet, barikat, kızıl ordu, narodnizm vs. edebiyatı yapanlar (misal Evren Barış Yavuz), bugün hangi işleri, hangi projeleri kovalıyorlar? Bugün hangi pazarlama faaliyetlerinin erleri? Demek ki “devlette iki klik var” diyenler, bir klik adına hizmete koşulmuşlar. Onun eylemini, hareketini gizlemek için bir tür sis perdesi işlevi görmüşler, görüyorlar. Gezi’de öne çıkan isimlerin büyük kısmı birilerinin ajanı.

* * *

Tek tek bireylere seslenen, onları bir araya getirdiği düşünülen en sığ zemine işaret edenler derinlerde bir şeyleri gizliyor olmalılar. Görevleri bu. Kimse emperyalizm, Siyonizm, kapitalizm, sömürü, zulüm demesin diye uğraşıyorlar. Diyenleri de hemen devlet gibi “hain” ilân ediyorlar. Bugün AKP’liler, Tayyip’e savrulan her küfrü ihanet olarak damgalıyorlarsa, bunlar da eksik kalmıyorlar, her şeyi sadece ona küfretmeye indirgiyorlar, fazlasını, pazarın dışını gösterenlere kılıç sallanıyor.

Ama nedense “AKP’yi yıkılmaktan ben kurtardım” diyene tek laf edilmiyor. Bu sis perdesi onun için oluşturuluyor. Devletle bir masada olmaya çok anlam vehmediliyor, her şeyi o masaya hapsetmek işimize geliyor. Silâh, tüm bu kiri pası örtbas ettiği için yüceltiliyor, puthanenin başına yerleştiriliyor.

Sis perdesinin bir boyutu gerontoktasi eleştirileri ise diğeri de kadıncılık. Özünde erkek ve yaşlı olan şefler, kendilerini koruma altına alıyorlar. Gençler yaşlanıyor, kadınlar erkekleşiyorlar. Erkek ve yaşlı şeflerin emrettiği bu sonuçta.

Gerontokrasi eleştirisinde gençler geçmiş kuşaklardan kopartılıyor, kadın da erkekle paylaştığı toplumsal mücadeleden. Kadın konusuna yönelik vurgunun “AKP’nin İslamî olduğuna” dair yanılsamayla da bir alakası var. Bir yerlere “o İslamîliği bensiz tasfiye edemezsiniz” mesajı verilmiş oluyor.

Bize de geçmişte Vietkong gerillalarını Amerikan burjuva dergilerine kapak yapılması türünden hamlelere sevinmek kalıyor. Giderek burjuva estetiğine, güzellik anlayışına bağlanıyoruz. Düşmanımızı “çirkin” kendimizi “güzel” ilân etme imkânı buluyoruz.

Kadınımıza, Tanrı ile güreşip onu yenen Yahudi tanrısı düzeyine çıkınca özgürleşeceği öğretiliyor. Tanrı’yı yenmek, tüm toplumsal-tarihsel bağlarından kopmayı ifade ediyor. Golda Meir türü kadınlık pazarlanırken Filistinlilerin öfkesini de peşinen kabullenmek gerekiyor.

“Devlette iki klik var” diyen, bir kliğin hizmetkârı olduğunu ikrar etmeli. Burjuvazinin pazarında yürüttüğü pazarlama faaliyetinin, belirli durumlarda siyaseti pazarlığa indirgemesinin hesabını vermeli.

Zira yukarıdaki resimde görülen bir pazar yeri değil, greve tanık olan bir fabrika. Egemenlere dönük hizmetinde yol aldıklarını zannedenlerin o kadının işaret ettiği yöne yürümesi, o işçilerin yoluna yoldaş olması mümkün değil.

Eren Balkır
25 Şubat 2016

Dipnot:
[1] William Davies, “Neoliberal Sosyalizm”, 7 Mayıs 2015, İştirakî.

0 Yorum: