Fransızlar, son yaşanan IŞİD saldırısının İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ulaşılan en yüksek ölü sayısıyla sonuçlandığını iddia ediyorlar. Yalan söylüyorlar. Elli dört yıl önce Fransız polisi kentin göbeğinde yüzlerce Cezayirliyi katletti ve sonrasında da bu katliam hiç yaşanmamış gibi davrandı.
Fransa dünyanın önemli bir kısmını köleleştirdi ve
yarı sömürge konumundaki ülkelerle olan bağını muhafaza etti. Paris’teki
hükümetin elinde milyonlarca insanın kanı var.
Amerika’daki şirket medyası ve siyasetçiler 13 Kasım 2015’te Paris’te yaşanan terör saldırısı için yas ilân ettiler. Fransa bir Avrupa ülkesi, beyazların kontrolünde, ABD’nin müttefiki, yani bu ülke suç ortaklarınca koruma altında. Fransa için yas tutmamız yönünde yoğun propagandaya tabi tutuluyoruz.
IŞİD Paris’te 130 insanın ölümünün sorumlusu ama
aynı zamanda 31 Ekim’de Mısır’da bir yolcu uçağını düşürerek 224 Rus’u da
öldürdü. Rusya Beyaz Saray eliyle şeytanîleştiriliyor, basında kimsenin sosyal
medyadaki sayfalarına Rus bayrağı astığına tanık olunmadı.
Ölen ve yaralanan kişiler birer mağdur, Ama Fransa
hükümeti değil. Fransa Amerika’nın Ortadoğu’da girdiği tüm emperyalist
maceraların bir parçası ve bu Paris’teki terörün doğrudan sebebi de bu
müdahale. Fransa Haiti’nin işgalinde ABD ve Kanada ile birlikte hareket ediyor.
Afrika’daki eski sömürgeleri hâlâ finansal ve askerî kontrolü altında. Fransa
birçok kez insanlığın yanlış tarafında oldu ve elinde milyonlarca insanın kanı
var.
Fransa sadece büyük suçlar işlemekle kalmadı, ayrıca
beyazların yönettiği diğer ülkeler gibi bu suçları dünyadan başarıyla gizledi.
17 Ekim 1961 sonrasında da bunu yaptı. Fransız polisi o akşam 200 insanı
katletti.
İkinci Dünya Savaşı sonrası elde ettiği krediyle
Fransa sömürgeler üzerindeki emperyalist kontrolünü yeniden kazandı. Vietnam ve
Cezayir’de Fransa oradaki hâkimiyetini muhafaza etmek için iki kat çaba
harcadı, çünkü artık bu sömürge halklar somut bir direniş içerisindelerdi.
Cezayir Savaşı 1954’te başladı ve 1962’de elde edilen bağımsızlıkla birlikte
sona erdi. Bu kurtuluş savaşı hem Cezayir hem de Fransa’da gerçekleşti.
Fransızlar işkence ve hapishane pratikleri konusunda en kirli işlere imza
attılar.
Maurice Papon, Cezayir’de idareciydi. Özgürlük
savaşçılarını gözaltına alma ve onlara işkence etme konusunda gösterdiği
meziyetleri üzerinden Paris emniyet müdürü oldu. Papon Nazilerle işbirliği
yapmış olan Vichy hükümetiyle bağı olmasına karşın siyaset merdivenlerini hızla
tırmandı. Cezayirler zulüm gördüler, hapse atıldılar, Parisli polisler onların
mallarını çaldılar, onları katlettiler. O gece öncesinde küçük çaplı da olsa
cinayetler zaten başlamıştı.
Bir Fransız polisinin çatışma esnasında ölmesi
ardından Papon Fransa’daki Cezayirli Müslümanlara yönelik sokağa çıkma yasağı
ilân etti. 17 Ekim tarihinde düzenlenecek gösteriler için çağrılar yapıldı ama
polis eylemlerin nerelerde ve ne vakit gerçekleşeceğini biliyordu. Hızla
Cezayirlileri kuşattılar. Gözaltılardan kurtulanlar meydanlarda toplandılar. Bu
gruplara polis hedef gözeterek ateş açtı, birçokları dövüldü, bazıları Seine
Nehri’ne atıldı.
Olay hızla örtbas edildi. Basın sadece iki kişinin
öldüğünü duyurdu. Oysa France Observateur gazetesine açıklamalarda
bulunan birçok polis elli kişiyi öldürdüklerini kabul ediyorlardı. Seine
Nehri’nden en az yüz ceset çıkartıldı. Bugün bile kaç kişinin öldüğü bilinmiyor
ama tahminlere göre ölü sayısı 200 civarında.
Fransız hükümeti 2012’ye dek bu katliamı açıktan kabul
etmedi. Bugün asılan plakanın üzerinde şunlar yazılı: “17 Ekim 1961’de
düzenlenen barışçıl gösterinin kanla bastırılması esnasında ölen çok sayıda
Cezayirlinin anısına.” Burada da hükümetin suçu kabul edilmiyor, ölü sayısı
verilmiyor.
Son yaşanan katliamdan beri 1961 Paris Katliamı
herkesin dikkatini çekti. Bu katliam dünyanın en büyük kentlerinden birinin
göbeğinde meydana geldi. Onun ancak hükümet, uluslararası medya ve Fransız
halkı arasındaki gizli anlaşma üzerinden örtbas edilebilmesi mümkündü. Arşivler
yok edildi ya da hepsine gizlilik kaydı düşüldü, bugüne dek konuyla ilgili hep
yalan söylendi.
İşlediği suçları örtbas etme konusunda Fransa tek
değil. Büyük olduğu söylenen ülkelerin hepsi fetih ve hırsızlık yoluyla
zenginleşti. Fransa’nın bu konuda da istisna teşkil ettiğini söyleyemeyiz. Ülke
köleleştirilmiş Afrikalıları alıp satarak zenginleşen Avrupa ülkelerinden biri.
Haitililer Fransızlara karşı başarılı bir isyan gerçekleştirdikten sonra Fransa
bu hassas ülkeyi milyonlarca dolar “tazminat” ödeme veya tekrar istila edilme
seçenekleriyle baş başa bıraktı. Fransa 1884 ve 1885’te düzenlenen Berlin
Konferansı’nda Afrika’yı diğer Avrupa ülkeleriyle birlikte bölüştü.
Bu gerçekler unutulmamalı, zira bize bazı mağdurların
diğerlerinden daha kıymetli oldukları öğretiliyor. 13 Kasım’da Lübnan’da
intihar bombacıları kırktan fazla insanı katletti ama bu olay basında kendisine
çok az yer bulabildi. Kenyalılar ve Nijeryalılar toplu katliamlarda
öldürüldüğünde bu olaylar da uluslararası medyanın pek ilgisini çekmedi.
Basın ve siyasetçiler, sadece beyaz mağdurların
haklarına saygı gösterirler. Bu mağdurlar, genelde suç işleyen ülkelerin
insanlarıdır. Diğer yandan, beyaz terörün kurbanları tarihsel kayıtlardan ve
hafızadan siliniyor. ABD’de bayraklar yarıya indirilirken buradaki terör
mağdurları göz ardı ediliyor, ihmallerle karşılaşıyor ve adaletten mahrum
bırakılıyor. Amerikan polisi, sadece 2015 yılı içerisinde binden fazla insanı
katletti. Belki de sosyal medya profillerimizde o haydut ülkenin bayrağı yerine
bu mağdurların resimlerini kullanmalıyız.
Margaret Kimberley
24 Kasım 2015
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder