Claude Lacaille’in yeni kitabı Rebel Priest in the
Time of Tyrants [“Tiranlar Çağında Bir İsyankâr Rahip”] 2008’de El
Salvador’a yapılan bir uçak yolculuğu ile başlıyor. Bulutları ve dağ
zirvelerini şiirsel bir dille anlattıktan sonra Kurtuluş Teolojisi olarak
bilinen Hristiyan teolojisine dair tartışmaya geçiyor. Sonra, şimdiki Papa’nın
selefi Papa Benedict’e yazdığı bir mektubu paylaşıyor. Mektup, Kurtuluş
Teolojisi’ne yönelik olarak Papa’nın gerçekleştirdiği saldırılara bir itirazı
içeriyor. Kendisini Papa X. Pius ile tanımlayan bir Katolik Kilisesi’nde
yetişmiş olan yazar, kilisenin kapitalizmi ve askerî güçleri desteklediğini,
kişisel ahlaka takıntılı olduğunu, fakirlerden iğrendiğini söylüyor. Sonrasında
Lacaille, fakirlere hizmet eden farklı bir inancı uygulamak umuduyla rahip
oluyor. Bu sayede güçlü ve gerici hiyerarşiye karşı koymayı umuyor.
Dinin insanların başka insanlara yaptığı kötü kimi
hareketler için hem bir ilham hem de bir bahane olarak kullanıldığı bir dünyada
yaşıyoruz. Şu veya bu din adına devlet dışı bazı aktörlerin sivillere karşı
gerçekleştirdikleri terör eylemlerine yaygın biçimde rastlanılıyor. Uyguladığı
zulmün sonucunda oluşan korkuyla devlet güçlerinin tüm inanç gruplarına
uyguladığı baskı, tüm dünyada ulusal güvenlik politikasının standart bir
parçası hâline geliyor. Her bir inanca mensup siyasetçiler, iktidar olma yolunda,
diğer inançlara karşı kelimelerle bitmek bilmeyen bir savaş yürütüyorlar. Dinî
kurumlar, kendilerine bağlı müminleri cinsiyetlerinden ötürü diğer insanlara
karşı ayrımcılık yapmaları konusunda maniple ediyorlar. Kadın düşmanlığı din
adına legalize ediliyor, her zaman görüldüğü üzere savaş kutsanıyor.
Bu, tarihsel bir boşlukta oluşan bir gerçeklik değil.
Mevcut duruma yol açan ekonomik ve politik tarihlerin yanısıra bir de günümüze
ait dinî tarihler var. Örneğin Katolik Kilisesi’nde bu tarih, kilisenin
yukarıda bahsi geçen Pius’la tanımlanmasını, onun İkinci Vatikan olarak bilinen
ekümenik konseyin oluşması esnasında ve hemen sonrasında özgürleştirilmesini,
eski hâline ancak (konseye başkanlık eden) Papa XXIII. John öldükten sonra
kavuşmasını ve ardından da bir dizi gerici ruhban sınıfına tanık olunmasını
içeriyor. Bu din adamlarının amacı, sadece konsey öncesi kiliseyi din
meseleleri ile ilgili olarak eski hâline döndürmek değil, ayrıca bunlar,
insanın cinselliği konusunda, nihayetinde kadın düşmanı, ataerkil, homofobik
olan yaklaşımını ve sağcı politik güçlerle ittifakları yeniden hâkim kılmayı
amaçlıyorlar. Lacaille’in İsyankâr Rahip’inin de açıklığa kavuşturduğu
üzere bunların ilk hedefi, Latin Amerika ve Karayipler’de toplumsal adalet için
örgütlenmiş, halk nezdinde karşılık bulan Marksist güçlerle sıkı bir ilişki
içerisinde olan rahiplerden kurtulmak.
Lacaille, kimi yerlerde epey acıklı hikâyeler
aktarıyor. Bazı yerlerde kahramanca bir tutum takınan yazar, gene de her türden
kahramancılığı kesin bir dille reddediyor. Yaşamayı ve dünyanın en fakir, en
baskıcı uluslarının bazılarında görev yapmayı seçen yazar, Şili’nin Santiago
kentinin sokaklarında en ağır baskılara maruz kalan devrimcilere katılan dinî
cemaatlerden bahsediyor. Ayrıca Haiti’de hiçbir pişmanlık duymadan ve gözleri
zerre titremeden köylülere saldıran askerleri anlatıyor. Okur, kitap üzerinden
rahiplerin ve piskoposların Augusto Pinochet’nin faşist diktatörlüğüyle ittifak
hâlinde olduğunu, Pinochet’nin faşistlere karşı çıkan rahiplere karşı komplolar
kurduğunu öğreniyor. Bu tarz bir çalışmanın ardından ruhsal bir kopuş yaşayan
Lacaille, Şili’yi terk ediyor. Terk etmesinin sebebi, çok sayıda antifaşistin
öldürülmesi. (Bunların ikisi yakılarak katlediliyor) Diğer sebep ise bağlı
olduğu piskoposun diktatörlüğe karşı yapılan gösterileri desteklediği için
Vatikan tarafından görevden alınması. Doğal olarak Lacaille, kendisini
mesleğini, kilisesini ve liderlerini sorgularken buluyor. Ama gene de
Tanrı’sına sadık kalıyor ve kiliseye olan umudunu muhafaza ediyor.
Lacaille’i de içeren radikal, hatta devrimci rahipler,
dinin imkânlarına dair önemli birer örnek. Bu isimler, Marx’ın “ezilenlerin iç
çekişi”ni üstlenen diğer müminlerle birlikte bu iç çekişi bir çığlıktan, bir
tür itirazdan fazlasına dönüştürüyorlar. Bu insanların elinde din, devrimci
değişim için gerekli ilhama ve meşruiyete kavuşuyor. Hükümetlerde,
kiliselerinde ve ekonomilerinde nispeten daha güçlü olanların bu insanların
çığlıklarını redde tabi tutup bu insanları güçsüz kılmış olmaları tarihte tanık
olduğumuz talihsizliklerden biri. İnancı daha az olanlar, bu reddedilmiş
çığlıkları bugün başka bir şeye dönüştürüyorlar. İşitilmek için kitlesel
katliam yapıyorlar.
Kurtuluş Teolojisi’ni dinin gerçek öğretisi ve ilkesi
kabul eden Katolikler ve onlarla birlikte çalışanlar, bugün biraz daha rahat
nefes alıyor olabilirler, zira kilise hiyerarşisinin en gerici üyeleri,
günümüzde Vatikan’ın kontrolünü yitirmiş durumdalar. Kısa süre önce kurtuluş
teologu Gustavo Gutierrez, kilisenin yüzünü fakirlere çevirme ve kişisel ahlaka
daha az vurgu yapma meselesini tartışmak üzere Vatikan’a davet edildi. Bu yönde
atılmış ilk adımların başına ne geldiyse bahsi geçen değişimin de başına o
geldi: topyekûn reddedildi. Kilise dışı isimler ve bu rahipler, kilisenin ana
rolünün müminleri, bilhassa kadınları ve gençleri kontrol etmek olduğunu
düşünüyorlar. Bunların yönelimlerini değiştirmeleri çok zor. Vaazlarını kürtaj
ve gebelikten korunma yöntemlerine itiraza odaklayıp duracaklar. Örneğin
çalıştığım Katolik kilisesinde bir bayan öğrencim, planlı ebeveynlik bürosunda
staj yapma imkânı bulamadı, bunun sebebi, kilisenin planlı ebeveynlik
çalışmasının ilgili yönlerine itiraz ediyor olmasıydı. Yaklaşık yarısı Katolik
olan öğrencilerin kilise hiyerarşisine kıyasla daha özgürlükçü olduğu
koşullarda insan, gene de kampüste bu tip konuları tartışmayı umuyor.
İsyankâr Rahip, kıymetli
bir belge. Kitap, tekelci kapitalizme ve diktatörlüğe karşı ayağa kalkan
Katolik Kilisesi içindeki bir hareketin bir şahsın ağzından hikâyesini
aktarıyor. Çalışma, aynı zamanda kilisenin İsa Mesih’in toplumsal öğretilerine
yönelmesini talep ediyor. Bu öğretiler, zenginin cennete girmesinin bir devenin
iğne deliğinden geçmesinden daha zor olduğunu söylüyor. Lacaille’in hikâyesini
takdir etmek için bir tanrıya inanmaya da gerek yok. Kitabı okuyanın öncelikle
onun kıymetini anlayacak kadar insancıl olması yeterli.
Ron Jacobs
11 Aralık 2015
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder