11 Aralık 2015

,

Quebec’li Radikal Rahip

Claude Lacaille’in yeni kitabı Rebel Priest in the Time of Tyrants [“Tiranlar Çağında Bir İsyankâr Rahip”] 2008’de El Salvador’a yapılan bir uçak yolculuğu ile başlıyor. Bulutları ve dağ zirvelerini şiirsel bir dille anlattıktan sonra Kurtuluş Teolojisi olarak bilinen Hristiyan teolojisine dair tartışmaya geçiyor. Sonra, şimdiki Papa’nın selefi Papa Benedict’e yazdığı bir mektubu paylaşıyor. Mektup, Kurtuluş Teolojisi’ne yönelik olarak Papa’nın gerçekleştirdiği saldırılara bir itirazı içeriyor. Kendisini Papa X. Pius ile tanımlayan bir Katolik Kilisesi’nde yetişmiş olan yazar, kilisenin kapitalizmi ve askerî güçleri desteklediğini, kişisel ahlaka takıntılı olduğunu, fakirlerden iğrendiğini söylüyor. Sonrasında Lacaille, fakirlere hizmet eden farklı bir inancı uygulamak umuduyla rahip oluyor. Bu sayede güçlü ve gerici hiyerarşiye karşı koymayı umuyor.

Dinin insanların başka insanlara yaptığı kötü kimi hareketler için hem bir ilham hem de bir bahane olarak kullanıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Şu veya bu din adına devlet dışı bazı aktörlerin sivillere karşı gerçekleştirdikleri terör eylemlerine yaygın biçimde rastlanılıyor. Uyguladığı zulmün sonucunda oluşan korkuyla devlet güçlerinin tüm inanç gruplarına uyguladığı baskı, tüm dünyada ulusal güvenlik politikasının standart bir parçası hâline geliyor. Her bir inanca mensup siyasetçiler, iktidar olma yolunda, diğer inançlara karşı kelimelerle bitmek bilmeyen bir savaş yürütüyorlar. Dinî kurumlar, kendilerine bağlı müminleri cinsiyetlerinden ötürü diğer insanlara karşı ayrımcılık yapmaları konusunda maniple ediyorlar. Kadın düşmanlığı din adına legalize ediliyor, her zaman görüldüğü üzere savaş kutsanıyor.

Bu, tarihsel bir boşlukta oluşan bir gerçeklik değil. Mevcut duruma yol açan ekonomik ve politik tarihlerin yanısıra bir de günümüze ait dinî tarihler var. Örneğin Katolik Kilisesi’nde bu tarih, kilisenin yukarıda bahsi geçen Pius’la tanımlanmasını, onun İkinci Vatikan olarak bilinen ekümenik konseyin oluşması esnasında ve hemen sonrasında özgürleştirilmesini, eski hâline ancak (konseye başkanlık eden) Papa XXIII. John öldükten sonra kavuşmasını ve ardından da bir dizi gerici ruhban sınıfına tanık olunmasını içeriyor. Bu din adamlarının amacı, sadece konsey öncesi kiliseyi din meseleleri ile ilgili olarak eski hâline döndürmek değil, ayrıca bunlar, insanın cinselliği konusunda, nihayetinde kadın düşmanı, ataerkil, homofobik olan yaklaşımını ve sağcı politik güçlerle ittifakları yeniden hâkim kılmayı amaçlıyorlar. Lacaille’in İsyankâr Rahip’inin de açıklığa kavuşturduğu üzere bunların ilk hedefi, Latin Amerika ve Karayipler’de toplumsal adalet için örgütlenmiş, halk nezdinde karşılık bulan Marksist güçlerle sıkı bir ilişki içerisinde olan rahiplerden kurtulmak.

Lacaille, kimi yerlerde epey acıklı hikâyeler aktarıyor. Bazı yerlerde kahramanca bir tutum takınan yazar, gene de her türden kahramancılığı kesin bir dille reddediyor. Yaşamayı ve dünyanın en fakir, en baskıcı uluslarının bazılarında görev yapmayı seçen yazar, Şili’nin Santiago kentinin sokaklarında en ağır baskılara maruz kalan devrimcilere katılan dinî cemaatlerden bahsediyor. Ayrıca Haiti’de hiçbir pişmanlık duymadan ve gözleri zerre titremeden köylülere saldıran askerleri anlatıyor. Okur, kitap üzerinden rahiplerin ve piskoposların Augusto Pinochet’nin faşist diktatörlüğüyle ittifak hâlinde olduğunu, Pinochet’nin faşistlere karşı çıkan rahiplere karşı komplolar kurduğunu öğreniyor. Bu tarz bir çalışmanın ardından ruhsal bir kopuş yaşayan Lacaille, Şili’yi terk ediyor. Terk etmesinin sebebi, çok sayıda antifaşistin öldürülmesi. (Bunların ikisi yakılarak katlediliyor) Diğer sebep ise bağlı olduğu piskoposun diktatörlüğe karşı yapılan gösterileri desteklediği için Vatikan tarafından görevden alınması. Doğal olarak Lacaille, kendisini mesleğini, kilisesini ve liderlerini sorgularken buluyor. Ama gene de Tanrı’sına sadık kalıyor ve kiliseye olan umudunu muhafaza ediyor.

Lacaille’i de içeren radikal, hatta devrimci rahipler, dinin imkânlarına dair önemli birer örnek. Bu isimler, Marx’ın “ezilenlerin iç çekişi”ni üstlenen diğer müminlerle birlikte bu iç çekişi bir çığlıktan, bir tür itirazdan fazlasına dönüştürüyorlar. Bu insanların elinde din, devrimci değişim için gerekli ilhama ve meşruiyete kavuşuyor. Hükümetlerde, kiliselerinde ve ekonomilerinde nispeten daha güçlü olanların bu insanların çığlıklarını redde tabi tutup bu insanları güçsüz kılmış olmaları tarihte tanık olduğumuz talihsizliklerden biri. İnancı daha az olanlar, bu reddedilmiş çığlıkları bugün başka bir şeye dönüştürüyorlar. İşitilmek için kitlesel katliam yapıyorlar.

Kurtuluş Teolojisi’ni dinin gerçek öğretisi ve ilkesi kabul eden Katolikler ve onlarla birlikte çalışanlar, bugün biraz daha rahat nefes alıyor olabilirler, zira kilise hiyerarşisinin en gerici üyeleri, günümüzde Vatikan’ın kontrolünü yitirmiş durumdalar. Kısa süre önce kurtuluş teologu Gustavo Gutierrez, kilisenin yüzünü fakirlere çevirme ve kişisel ahlaka daha az vurgu yapma meselesini tartışmak üzere Vatikan’a davet edildi. Bu yönde atılmış ilk adımların başına ne geldiyse bahsi geçen değişimin de başına o geldi: topyekûn reddedildi. Kilise dışı isimler ve bu rahipler, kilisenin ana rolünün müminleri, bilhassa kadınları ve gençleri kontrol etmek olduğunu düşünüyorlar. Bunların yönelimlerini değiştirmeleri çok zor. Vaazlarını kürtaj ve gebelikten korunma yöntemlerine itiraza odaklayıp duracaklar. Örneğin çalıştığım Katolik kilisesinde bir bayan öğrencim, planlı ebeveynlik bürosunda staj yapma imkânı bulamadı, bunun sebebi, kilisenin planlı ebeveynlik çalışmasının ilgili yönlerine itiraz ediyor olmasıydı. Yaklaşık yarısı Katolik olan öğrencilerin kilise hiyerarşisine kıyasla daha özgürlükçü olduğu koşullarda insan, gene de kampüste bu tip konuları tartışmayı umuyor.

İsyankâr Rahip, kıymetli bir belge. Kitap, tekelci kapitalizme ve diktatörlüğe karşı ayağa kalkan Katolik Kilisesi içindeki bir hareketin bir şahsın ağzından hikâyesini aktarıyor. Çalışma, aynı zamanda kilisenin İsa Mesih’in toplumsal öğretilerine yönelmesini talep ediyor. Bu öğretiler, zenginin cennete girmesinin bir devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zor olduğunu söylüyor. Lacaille’in hikâyesini takdir etmek için bir tanrıya inanmaya da gerek yok. Kitabı okuyanın öncelikle onun kıymetini anlayacak kadar insancıl olması yeterli.

Ron Jacobs
11 Aralık 2015
Kaynak

0 Yorum: