Yasaklı Müslüman Lider Şeyh Raid Salah:
“Netanyahu Bölgeyi Dini Bir Savaşa Sürüklüyor”
Umm El-Fehm şehrinin arka sokaklarındaki hengâmenin
içinde İslami Hareket’in kuzey şubesine ev sahipliği yapan üç katlı bina boş ve
karanlık bir halde duruyor, ön kapısına asma kilit vurulmuş.
Hareketin lideri Şeyh Raid Salah şehrin kenar
mahallelerindeki üzeri çadır beziyle kapatılmış bir çarşıya yerleşmek zorunda
kaldı; burası aceleyle İsrail’deki Filistinli azınlığın diğerlerine pek
benzemeyen siyasi faaliyet merkezlerinden birine dönüştürüldü.
Bu protesto çadırına geçtiğimiz üç hafta içinde,
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu hareketi “yasadışı örgüt” ilan edip
olağanüstü hal yasalarına başvurduğundan bu yana binlerce ziyaretçi akın etti;
bu olağanüstü hal durumuna imkân veren yasalar Filistin’de 70 yıl önceki
İngiliz Mandası döneminden kalma.
Salah, Middle East Eye (MME) sitesine verdiği
beyanatta bu hamleyi “sadece bizim hareketimize değil, İslam’ın kendisine ve
İsrail’deki Filistinlilere yönelik bir savaş ilanı” olarak niteledi ve
“herkesin hedefte” olduğunu söyledi.
Uzun yıllar İsrail’in kuzeyindeki Ummu’l-Fehm şehrinin
valiliğini yapmış karizmatik bir figür olan Salah, mahkeme kararıyla yerinden
edilmiş olmaktan ötürü sinmiş görünmüyor.
İsrail’in yurtiçi istihbarat servisi Şin Bet’in
hareketin yasadışı ilan edilmesinin İsrail’in 1,6 milyon Filistinli
vatandaşının Salah’tan yana çıkması sonucunu doğuracağı yönündeki uyarıları
beklenenden daha çabuk doğrulanmış gibi görünüyor.
Teknik olarak, kendi beyanlarına göre 10.000’den fazla
üyeye sahip bir dini ve siyasi hareket olan İslami Hareket’i destekleyen herkes
artık tutuklanıp hapse girme tehdidi altında. Ancak yasağın pratikte nasıl
uygulanacağı hâlâ muğlâk.
Washington ve Brüksel’de yerleşik bulunan ve
uyuşmazlık çözümlerinde uzmanlaşmış bir düşünce kuruluşu olan Uluslararası Kriz
Grubu’nun İsrailli analisti Ofer Zalzberg Şin Bet’in önlemlerin sert mi yoksa
yumuşak mı tatbik edilmesi gerektiği konusunda hâlâ kararsız olduğunu söylüyor.
“Bu hamlenin Filistinli azınlığın üzerindeki
etkilerinden ve hareketin üyelerini radikalleştirmesinden endişe ediliyor”
diyor Zalzberg.
“Dövüşeceğiz”
Yasaktan önce yapılmış olan anketlerde Filistinli
azınlığın yarıdan çoğunun Salah’ın hareketinin onları temsil ettiğini
düşündükleri görülüyordu, bu insanların arasında Hıristiyanlar da vardı.
Şehirde geçen hafta sonu gerçekleştirilen bir protesto
yürüyüşünde farklı siyasi kanatlardan liderler Salah’a saygılarını gösterdiler
ve İsrail nüfusunun beşte birini oluşturan Filistinlilerin tümüne birden savaş
ilanı olarak gördükleri yasağı lanetlediler.
Müslüman Kardeşler’in İsrail kolu olan Salah’ın
hareketinin siyasi tutumu İsrailli Yahudilere aşırı gelebilir. Salah Yahudi
devleti İsrail’le ilişki kurmayı reddediyor, seçimlere katılmıyor ve İsrail
liderlerini Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yı ele geçirmeye çalışmakla suçluyor.
Ancak Şeyh şiddeti savunmuyor ve hareketin Gazze’de
iktidarda olan ikizi Hamas’ın mücadelesi ile arasına aleniyette mesafe koyuyor.
Geçen yıl MME’ye verdiği röportajda şunları söylüyordu: “Onların mücadelesi
farklı. Onlar işgal altında yaşıyorlar.”
Mevcut ruh halinin (ve İsrail meclisindeki Filistinli
partilerin artık Netanyahu’nun hedefi olmasından duyulan yaygın korkunun) bir
göstergesi olarak geçen hafta sonu yürüyüşe katılanlar şunu haykırıyorlardı:
“Susmayacağız. Hepimiz İslami Hareket’teniz.”
Salah bu isyan halini yansıtıyor. Protesto çadırındaki
röportajda MME’ye söyledikleri şöyleydi: “Ben İslami Hareket’in kuzey şubesinin
başıyım ve öyle kalacağım, Netanyahu ne derse desin. Bu hareket için
savaşacağız.”
Yetkililer Salah’ı kişi olarak da hedef tahtasına
koydular; bir İsrail mahkemesi Ekim ayında Salah’ı şiddeti teşvik etmekten 11
aya mahkûm etti. Kararı temyize götüren Salah buna karşın birkaç gün içinde
hapse girebileceğini söylüyor.
Kanıt Bekleniyor
Netanyahu’nun 17 Kasım’daki açıklamasının hemen
ardından Salah Hayfa’da dört saat boyunca bir polis merkezinde sorgulandı;
terörist örgütlere yardım etmekle suçlanıyordu.
Böylesi iddialar İsrail başbakanınca sıklıkla gündeme
getirilse de Salah kanıt görmeyi bekliyor. Avukatları somut kanıtlar var
olsaydı o sorgunun ardından Salah’ın tutuklanıp dava gününü beklemek üzere
hapse konmuş olacağını belirtiyorlar.
Şeyh suçlamaları “mesnetsiz propaganda kampanyası”
diye niteliyor, Netanyahu’nun İslami Hareket’i İslam Devleti ile kıyaslamasını
da öyle.
“Bu, İslami Hareket’e karşı insanları kışkırtmaktan
başka bir şey değil. Netanyahu’nun bütün işinin fitne ve tedhiş imal etmek
olduğu geçtiğimiz aylarda iyice açıklık kazandı. Bizi tahrikçilikle suçlayacak
son kişi Netanyahu.” diyor Şeyh.
Mahkemenin kararının temyiz edilmesi için gereken 30
günlük zaman bir haftadan biraz fazla bir süre zarfında dolacak. Salah
avukatlarının davayı Yargıtay’a götürüp götürmemekte kararsız olduklarını
söylüyor.
Tereddütleri geçtiğimiz yıllarda iyice sağa kayan
mahkeme kurulunun niteliği hakkındaki endişelerinden kaynaklanıyor. Yargıçlar
Salah’ın başvurusunu reddederlerse Netanyahu’nun şu an için tamamen bir siyasi
manevra gibi görünen kararı mahkemenin onayını almış olacak.
Hareketin hem yerel hem de uluslararası adımlar
attığını söylüyor Şeyh. Ülke genelindeki protesto çadırları ve gösteriler devam
edecek. Danışmanları da uluslararası insan hakları gruplarının desteğini
alıyorlar. Şeyh “bizim safımızda olduklarını açıkça beyan ettiler” diyor.
Bir diğer seçenekse BM kurullarına başvurmak.
Binlerce İnsan Yardımlardan Mahrum Kaldı
Salah’ı sıkıştıran konulardan biri de İslami
Hareket’in denetimindeki onlarca dini kurumu, yardımları ve hizmetleri nasıl
koruyup sürdüreceği. Bunların arasında sağlık kurumları ve eğitim projeleri de
var.
Bu kurumlardan bazıları halkın yiyecek ihtiyacını
karşılıyor, elektrik faturalarını ödüyor ve on binlerce yoksul ailenin
çocukları ile ilgileniyor.
Tel Aviv’in yakınındaki şehirlerden Yafa’da Yafa Hayır
Kurumu üyelerinin ofislerinden çıkarılıp banka hesaplarının dondurulmasından
sonra yüzlerce muhtaç aile maddi yardımlardan yoksun kaldı.
Toplamda bu kapatmaların yarım milyon Filistin
vatandaşını etkileyeceğini belirtiyor Salah.
Gözlemciler İslami Hareket’in İsrail’deki Filistinli
azınlığa karşı on yıllardır uygulanan ayrımcılığın açtığı ekonomik ve sosyal
yarıklara yerleştiğini söylüyorlar.
Netanyahu’nun hareketin popülerliğini zayıflatmak için
bu bağları kesmek istediği anlaşılıyor. Ancak bu hamlesi geri de tepebilir,
eğer ki oluşacak açığı kendisi kapatmayı düşünmüyorsa -ki bu pek olası
görünmüyor.
Salah, kurumların çoğunun İslami Hareket’in desteğini
almakla beraber siyaseten bağlaşık olmadıklarını vurguluyor.
“Onlar bizden bağımsızlar ama işlerine biz de el
atıyoruz” diyor MME’ye. “Unutmayın ki Netanyahu sağlık ocaklarını ve çocuk
bakımevlerini kapatırken hükümeti de bir yandan 19 yerleşimci grubu finanse
ediyor, bunlara Filistinlilere terörist saldırıları düzenleyenler de dâhil.”
Salah’a göre Netanyahu sadece hareketi değil, bütün
bir Filistinli nüfusu hedef alıyor. Daha spesifik olarak, alınan önlemlerin
hareketin Mescid-i Aksa’daki güçlü varlığını akamete uğratmayı hedeflediğine
inanıyor Şeyh.
Salah neredeyse 20 yıldır “Mescid-i Aksa tehlikede”
sloganı ile bir kampanya yürütüyor. İsrail liderlerinin iki eski Yahudi
tapınağının kalıntılarının bulunduğuna inandıkları bölgede denetimlerini
sürekli olarak artırmaya çalıştıklarını düşünüyor.
İsrail başbakanı defaten Salah’ı Mescid-i Aksa
üzerinden kışkırtıcılık yapmakla suçladı ve geçen yazdan beri Kudüs’te
aralıklarla patlak veren eylemlerden onu sorumlu tuttu.
Boşluk Yaratma Hedefi
“Netanyahu bizi yasaklayarak Mescid-i Aksa’da bir
boşluk yaratabileceğini sanıyor,” diyor Şeyh: “ona işgal güçlerinin (Müslüman
eylemcileri alandan sürmek için yaptıkları) baskınlarını artırma şansını
vereceğimizi umuyor.”
“Onun nihai hedefi Mescid-i Aksa’yı bölmek.” diye
ekliyor. Burada vurgu yaptığı şey İsrail’in alanda dua edilmesine yönelik
hahamların geleneksel yasaklarına uymayı bırakmaya niyeti olduğu yönündeki
korkular.
İsrail’in bir gün Yahudiler için ayrı bir dua alanı ve
dua zamanı dayatacağını söyleyerek uyarıyor Salah, tıpkı 20 yıl önce İbrahim
Camii’nde yaptığı gibi.
Ancak Netanyahu’nun kaybedeceğini ekliyor. “Yasak
sadece bizim işlevimizin ehemmiyetini artırır. Artık bütün bir Filistin halkı
sadece İslami Hareket’i değil, Mescid-i Aksa’yı savunmak için harekete geçmesi
gerektiğinin farkında. Yasak herkesi bu davaya örgütledi.”
Salah hareketin İsrail’de Filistinlilerin yaşadığı
yerlerden düzenli olarak Kudüs’e giden, hareketin işlettiği otobüslerin
sayısının hareket yasadışı ilan edildiğinden beri yüzde elli arttığının altını
çiziyor. Salah otobüsleri camideki Müslüman varlığını destekleyen yaşamsal
önemde bir silah olarak görüyor, zira İsrail sürekli olarak ibadet
kısıtlamalarını artırıyor.
“Bu yasağın insanları korkutamayacağının ve hedefinin
aksine hizmet ettiğinin bundan âlâ kanıtı olabilir mi?” diye soruyor Salah.
Arap Devletlerinin Tezgâhı
Yasağın zamanlaması bir fırsatçılığa işaret ediyor
Salah’a göre; batıda İslam Devleti’nin Paris saldırılarının ardından oluşan
İslam karşıtı hissiyatın sömürülmesi hedefleniyor.
“Bu yasağın kökleri İsrail ile Mısır arasındaki
ilişkilerin Sisi’nin iktidara gelmesinin ardından yeniden düzenlenmesine kadar
uzanıyor.” diyor Salah. Sisi 2013’te yaptığı darbenin ardından Müslüman
Kardeşler’i süratle yasadışı ilan etmişti.
Şeyh, Netanyahu’nun Müslüman Kardeşler’in bölgedeki
kuşatılmışlığından istifade ettiğini belirtiyor.
Daha ilgi uyandırıcı olanı ise Salah’ın ayrıca başka
bir Arap devletini işaret etmesi.
İslami Hareket’in yasaklanmasının Netanyahu ile ABD
dışişleri bakanı John Kerry arasında Ekim sonunda gerçekleşen bir görüşmede
karara bağlandığına inanıyor Şeyh. Görüşme görünürde Kudüs’teki Aksa
gerginliğini dindirmek üzere düzenlenmişti.
Sonrasında Kerry, Netanyahu ve Ürdün Kralı Abdullah
(ki kendisi bir vakıf aracılığıyla Mescid-i Aksa’dan resmi olarak sorumlu olan
kişi) alana oradaki her olayı görüntülemek üzere kameralar yerleştirme
konusunda anlaştılar.
Salah, kendi kaynaklarına göre, bir ABD yetkilisinin
bir Arap ülkesindeki mevkidaşına (Salah bunun kim olduğunu açıklamıyor)
anlaşmanın bir yönüyle İslami Hareket’i yasaklamak için atılmış bir adım
olduğunu söylediğini anlatıyor.
Bir diplomatik kaynağa göre, Ürdün İslami Hareket’in
Mescid’i Aksa’daki rolüyle ilgili artan kaygılarını ABD’yle bir süredir
paylaşıyordu.
Aynı kaynağa göre, Amman Salah’ın Ürdün’ün alandaki
yetkisinin altını oyduğundan endişeli ve mevcut gerilimde Mescid-i Aksa’nın
odak olmaktan çıkmasından yana.
Saldırıya Uğrayan Partiler
Salah ve hareketi üzerindeki baskının artması ile
birlikte İsrail’in diğer Filistinli siyasi hareketleri de hedef alabileceği
korkusu baş gösterdi.
“Bu daha başlangıç. Yetkililer Beled Partisi’ni de
kapatmayı düşünüyorlar,” diyor Salah, sözünü ettiği parti İsrail meclisinde üç
milletvekili bulunan demokrat, milliyetçi bir siyasi hareket.
Beled liderleri İsrail’in aynı anda hem demokrat hem
de Yahudi olamayacağını söyleyerek ve eşit vatandaşlık talep ederek İsrail
sağının hiddetini çekmişti.
Salah İsrail liderliğinin İsrail’deki Filistinli
liderlere yönelik mevcuttaki açıktan düşmanlık halinin örneklerinin altını
çiziyor.
Beled milletvekili Haneen Zoabi’nin Mart’taki genel
seçimlere katılmaktan men edilmesini önlemek için bir mahkeme kararı
gerekmişti.
Eski bir milletvekili olan Said Nafa Suriye’ye gittiği
için aldığı bir yıllık hapis cezasını Eylül ayında çekmeye başladı.
Bölgede demokratik bir “tek devlet”i savunan
Ebnâtü’l-Beled’in lideri Raja Aghbaria gibi bazı kişilerin de sorgulandığını
hatırlatıyor Salah.
Şin Bet istihbarat servisi, Salah’ın gözlemlerine göre
yasağın aleyhinde tutum almış, elbette bunun Filistinlileri radikalleştireceği
korkusuyla.
“Normal bir ülkede siyasetçilerin kendi istihbarat
servislerinin sözlerine kulak vermeleri beklenir. Ama Netanyahu onların
tavsiyesini kulak arkası etti. Onun bu tutumu buradaki çıldırmışlığın
boyutlarına işaret ediyor.” diyor Salah.
“Paris’ten
sonra saldırıları kınayan bir bildiri yayınladık. Ama Netanyahu İslam’ı vahşi,
aşırılıkçı, fitneci bir din olarak göstermek istiyor. Bölgeyi dini bir savaşa
sürükleyen Netanyahu’nun kendisi.”
Jonathan Cook
5 Aralık 2015
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder