Arjantin ve Venezuela’da sağın elde ettiği zaferler
Güney Amerika politikasında çok önemli bir moment olarak göklere çıkartılıyor.
Bölgede uzun süredir varolan güç dengesi soldan sağa kayıyor.
Yetmişlerde, bilhassa Salvador Allende’nin Şili’de
zafere ulaşması ardından Güney Amerika’da her yanı sosyalizmin ateşi sarmış,
bunun üzerine ABD demokratik seçimler yoluyla elde edilen değişimi
istikrarsızlaştırmak için türlü hilelere başvurmuştu. Şili’de 11 Eylül 1973’te
başlayan neoliberal deney, sonrasında ABD’nin Güney Konisi’ndeki
diktatörlükleri desteklemesine imkân veren Condór Planı üzerinden tüm bölgeye
genişletildi.
Macri aile şirketi, Macri Ortaklığı ya da Socma
servetini Arjantin’deki diktatörlük döneminde genişletti. Aile şirketi
yetmişlerin sonu ve seksenler boyunca rejime atık yönetimi ve posta hizmetleri
gibi alanlarda hizmet sağlamak suretiyle büyüdü.
Geçen ay ise sağcı cumhurbaşkanı adayı Mauricio Macri
sınırlı bir zafer elde etti. Partisinin desteğiyle Macri eski cumhurbaşkanı
Cristina Fernández’in bu yıl başında önerdiği kanun tasarısına karşı çıkan
muhalefetin parçasıydı. Kanun tasarısı diktatörlüğün işlediği suçları
soruşturmayı ve suç ortaklarının yargılanmasını öngörüyordu.
Seçim sonuçları duyurulduktan sonra psikolojik
danışmanlık yapan Jackie Fox şunları söyledi: “Bu, yolsuzluğun sonudur. Artık
şimdikinden daha zengin olması gerekmeyen biri var başta.” Oysa 23 Kasım
tarihli analiz şunları söylüyordu:
“Arjantin’de
Mauricio Macri’nin cumhurbaşkanı seçilmesi ülkedeki iş dünyası elitlerinin ve
Latin Amerika genelindeki sağcı partilerin bir zaferidir. Şüpheli kimi
bağlantılara sahip Macri’nin cumhurbaşkanı seçilmesi Arjantin’de karanlık bir
döneme girileceğinin işaretidir.”
Esasında Venezuela’da son yapılan seçimler de bölgeyi
bir dönem saran sosyalizm ateşinin söndüğünü gösteriyordu. Bu ateşi diri
tutansa demokratik seçimlerdi. Esasen sağın elde ettiği zafer ABD’nin ve
şirketlerin müdahalesine kapı aralamış oldu.
Macri ve Neoliberal Ajanda
Solun adayı ve eski cumhurbaşkanı yardımcısı Daniel
Scioli’nin kazanması beklenirken sağcı rakibi Mauricio Macri üç puanla seçimi
kazandı. Bu gelişme 2003’te Néstor Kirchner ile başlayıp eşi Cristina Fernández
ile devam eden solcu dönemin sonunu işaretledi.
Politikaları yüzünden ülkenin 2001’de mali açıdan
çökmesine sebep olan Arjantin’in eski ekonomi bakanı Domingo Cavallo şunu
söyledi:
“Macri
yönetimi halkların bağlı olduğu ama kendilerine zarar vermiş olan ‘Amerika
Halkları Bolivarcı İttifakı’na nihai bir son verme noktasında katkı
sunacaktır.”
Seçim sonrası Macri niyetlerini bir bir sıraladı ve
ülkenin dış siyasetini ABD ile uyumlu hâle getireceğini, İran ve Venezuela’dan
uzak duracağını söyledi ve şunu ekledi: “Dünya’da bir yer bulmamız lazım.”
Oysa genel yaklaşıma göre Macri’nin güçbelâ elde
ettiği zafer onu politik değişiklikler yapma becerisini kısıtlayacak. Bunun bir
sebebi, mecliste ve kongrede çoğunluğu elde edememiş olması, bir diğer sebebi
de eski cumhurbaşkanının popülist “Peroncular, sendikacılar ve kongredeki
destekçiler arasında popüler olması.
Cumhurbaşkanlığı boyunca uygulayacağı neoliberal
politikaya dönüş noktasında kimi engellere maruz kalacağı olan Macri Fernandez
yönetiminde yürürlüğe sokulan Basın Kanunu’nu yürürlükten kaldırmak suretiyle
şirket medyasının rolünü artırmaya niyetli olduğunu söyledi. Yeni cumhurbaşkanı
serbest piyasaya özgü rekabeti destekleyeceğini söylese de basın konusundaki bu
yaklaşımı şimdiden eleştirilere maruz kaldı. Kanunun yürürlükten kaldırılması
basında farklı seslerin yer almasına dair demokratik taahhüde yönelik doğrudan
bir saldırı olarak değerlendirildi. Bu saldırının basındaki alternatif görüşler
için verilmiş bir ölüm cezası olacağı söylendi.
Macri, seçim sonuçlarının ilânından hemen sonra dile
getirdiği yorumlarda Latin Amerika’daki diğer ülkelerle ilişki kurulmasının
öncelikli olduğunu ifade etti ve bölgesel serbest ticaret birliği Mercosur’da
Venezuela’daki insan hakları ihlallerini gündeme getireceğini söyledi. Hatta
Macri, son cumhurbaşkanlığı tartışmasında, Venezuela’yı ticaret bloğundan ihraç
etmeye çalışacağını söyleyerek tehditler savurmuştu.
Venezuela’da sağcıların zafer kazandığı kesinleşince
Macri, bu ülkenin birlikten kovulması talebini daha fazla dillendirmedi.
Seçimlerde elde edilen zaferler ve Macri’nin Arjantin-ABD ilişkilerini
güçlendirme niyeti karşısında Venezuela’daki sosyalist bloğun güç kaybetmesi,
Macri için bir diğer zaferi ifade ediyor. Macri, bugün kıtadaki değişimin
işaret fişeği olarak övülüyor.
Seçimi kaybeden Scioli ise şu uyarıda bulundu: “Macri,
bizi piyasanın ellerine teslim etmek istiyor.” Sonrasında ise onu “IMF ve
ülkeye akbaba gibi üşüşecek fonları ile bir anlaşma yapmakla suçladı.
Bu söylem, seçim öncesine ait tartışmanın bir
parçasıymış gibi görünse de söz konusu suçlama bizlere sağcıların
Venezuela’daki taktiklerini anımsatıyor. Bu ülkede bazı isimler, cumhurbaşkanı
Nicolas Maduro’yu devirmek için geliştirilmiş planların bir parçası olarak
Uluslararası Para Fonu aracılığıyla ülkeye dış müdahale gerçekleştirilmesi
fikrini tartışmışlardı.
Ramona Wadi
16 Aralık 2015
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder