09 Aralık 2015

Donald Trump’ın Zehirli Dili


Donald Trump’ın göçmenler, Müslümanlar ve diğer kesimlerle alakalı yabancı düşmanı ve ırkçı ifadeleri ABD’deki zehirli dilin ürettiği söylem düşünüldüğünde hiç de şaşırtıcı değil.

Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen başkan adayı Donald Trump Pazartesi günü ABD’nin kapılarının Müslümanlara “tümüyle” kapatılmasını talep etmesi üzerine uluslararası planda kınayıcı bir yaklaşımla karşılandı.

Trump’ın kendince “sağduyunun ifadesi” olarak nitelediği tuhaf önerisi en son ve en tahrik edici ifade olarak kabul edildi. Başkan aşırı sağın adayı olarak konum almaya karar verdiğinden, bu ifade üzerinden seçimlerden ümitli olduğunu da söylüyor.

Trump kendi partisinin liderlerinden bile eleştiri aldı. Bunlardan biri de Cumhuriyetçi Parti Temsilciler Meclisi Sözcüsü Paul Ryan’ın şu ifadesinde karşılık buldu: “Bu, muhafazakârlık değil. Dün önerilen şey partinin arkasında durduğu bir husus olamaz.”

Daha öncesinde, bu Trump bile olsa, Cumhuriyetçilerin başkan adayını destekleyebileceğini söyleyen eski başkan yardımcısı Dick Cheney Trump’ın önerisinin “bizim temsil ettiğimiz ve inandığımız her şeye karşı gelen bir öneri” olduğunu söyledi.

Cumhuriyetçiler arasında Donald Trump’a yönelik en güçlü tepki diğer başkan adayı Senatör Lindsey Graham’dan geldi. Graham CNN’e verdiği mülâkatta Trump’ın “ırk ve yabancı düşmanı dindar bir yobaz” olduğunu söyledi.

Graham’a göre, Trump Cumhuriyetçileri temsil etmiyor, kullandığı ifadelerse IŞİD nezdinde onun “yılın adamı” unvanını kazanmasını sağlıyor, zira kullandığı retorik “düşmanı güçlendiriyor.”

Irak Savaşı lehine propaganda yürüten kesimin öncülerinden biri olan, İsrailli-Amerikalı gazeteci Jeffery Goldberg, Graham’ın duygularını paylaştığını söyledi ve Trump’ı “ulusal güvenliğe yönelik fiilî bir tehdit” olarak niteledi.

Gelgelelim bu eleştirilere karşın Trump hâlâ partinin başkan adayı ve anketlerde de önde gidiyor.

Bu nedenle Trump’a “kaçık” ya da başka bir şey demek onun muhafazakâr seçmenlerin büyük bir kesimince desteklendiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu kesim aylardır Trump’ın anketlerde birinci çıkmasını sağlıyor.

Zehirli Dilin Ürettiği Söylem

Donald Trump, ABD başkanlık yarışında marjinal bir isim değil. O, arka arkaya tekrarladığı kışkırtıcı ifadelerine rağmen, hatta bu ifadeler sayesinde, Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen ismi hâline geldi. Partideki birçok kişi onun şahsında partinin temsil ettiği değerleri ve görüşleri buldu.

Trump son dönemde ABD’yi ele geçirmiş, zehirli bir politik dilin ürünü olan söyleme ait bir semptom sadece. Bu söylem Suriye ve Irak’ta IŞİD’in yükselişi ile birlikte daha berbat bir hâl aldı ve Amerikan siyasetçilerince sıklıkla kullanılan zihinsel yapıyı kuşattı.

Birkaç ay önce aşırı sağcı gruplar Amerika’daki camiler önünde silâhlı gösteriler düzenlediler ve “Müslümanlardan arındırılmış bölgeler” ilân ettiler. Öte yandan da bu politik grupların liderleri mülteciler ve diğer “yabancılar”ın yol açtıkları tehditler konusunda uyarılarda bulundular.

Korku tellâllığı ve nefret söylemi sadece Trump’ın uzman olduğu konular değil. Başkan adayı Ben Carson da konuya burnunu soktu ve hiçbir Müslüman’ın ABD’ye başkan olmaması gerektiğini söyledi.

Geçen hafta San Bernardino saldırısı sonrası başkan adaylarını davet edip duran Hristiyan okulu Liberty Üniversitesi başkanı Jerry Falwell Jr. “Müslümanları bitirmek” için gizlice ateşli silâhlar taşımaları konusunda öğrencilerini teşvik etmişti.

Falwell Jr. kendisini alkışlayıp duran öğrenci kalabalığına, “Her zaman daha çok iyi insan silâh ruhsatı edinirse, Müslümanları o kadar kolay bitirebiliriz diye düşünmüşümdür.” diyordu.

Bu tarz söylemlerin en önemli sonucu ise ABD’de Müslümanlara karşı İslamofobik saldırıların hızlı bir biçimde artması oldu.

26 Kasım günü IŞİD hakkında konuşup şoförün inancıyla dalga geçen bir yolcu Pensilvanya’nın Pittsburgh kentinde Pakistanlı bir taksi şoförünü vurdu.

San Bernardino saldırısından bir gün sonra Florida Palm Beach’teki bir cami tahrip edildi. Müslümanları savunan bir grup olan Amerika-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) Paris saldırılarından beri Müslümanlara yönelik saldırıların muazzam ölçülerde arttığını söylüyor.

International Business Times’a konuşan CAIR Ulusal Medya Direktörü İbrahim Hooper, “11 Eylül’den beri bu denli zehirli, Müslüman karşıtı bir havanın oluştuğuna tanıklık etmemiştik. Kimi yönlerden toplumda Müslümanlara yönelik nefretin yaygınlaştırılması üzerinden süreç daha da kötüye gidebilir.” diyor.

Ayrıştırıcı politikanın bir kural hâlini aldığı bir ülkede göçmenlere, mültecilere ve Müslümanlara yönelik düşmanlık da ana nizam hâlini alacaktır.

Öte yandan politikacılar bu söylemin bu denli tehlikeli bir düzeye nasıl geldiğine şaşırıyorlar. Oysa sadece birkaç hafta önce “terörist” olma riski taşımadıkları güvenlik hizmetlerince garanti edilmediği takdirde, Suriyeli ve Iraklı mültecilerin ülkeye girişini yasaklayan bir kanun geçti.

Muhammed Ali Musavi
9 Aralık 2015
Kaynak

0 Yorum: