Suad Şarabani
6 Aralık 2015
Lübnan’ın istikrarı bıçak sırtında. Ülkenin sınırında
bir savaş sürüyor. Ekonomi çöktü, merkezî hükümet oldukça zayıf, ülkede 2
milyon Suriyeli ve Iraklı mülteci var. Bu sebeple IŞİD kısa süre önce Güney
Lübnan’daki Burcü’l Barajne bölgesine saldırdı, bu Lübnanlıların başa çıkmak
zorunda oldukları tek sorun da değil.
Lübnan’ın bugününü ve geleceğini Andre Vltchek’le
konuştum. Vltchek, yoğun olarak Ortadoğu ile ilgili yazılar yazan bir yazar ve
gazeteci. Kısa süre önce gerçekleşen IŞİD saldırısı esnasında Lübnan’daydı. [Suad Şarabani]
* * *
Kısa süre öncesine dek Ortadoğu’nun geri kalan kısmına
nazaran Lübnan sakin bir ülkeydi. Buna katılır mısınız?
Hayır, Lübnan Irak ve Suriye’deki savaşlardan çok
etkilendi. Ülkede iki milyonun üzerinde Suriyeli ve Iraklı mülteci var.
Filistinli mültecilerden bahsetmeye gerek bile yok. Böylesine küçük bir ülke
için iki milyon mülteci muazzam bir rakam. Avrupa Birliği tüm kıtaya gelecek
bir milyon mülteciyle başa çıkamayacağını iddia ediyor mesela.
Beyrut’ta aylardır, hatta yıllardır uyuyan terörist
hücreler vardı. Hizbullah IŞİD’le kuzey sınırında, kuzey cephesinde savaşıyor.
Ama IŞİD gibi teröristlerin geri kalanı tüm ülkede bilhassa Beyrut’ta hâlâ
pasif hâlde bulunuyor. Vuracakları zamanı kolluyorlar. IŞİD Lübnan’da 2012 ve
2013’te de saldırmıştı ama son saldırı kadar dehşet verici değildi.
Hizbullah lideri Nasrallah birliklerini Esad ordusunun
yanında savaşmak üzere Suriye’ye gönderdi. Bunu neden yaptı?
Hizbullah’ın IŞİD’le savaşı alabildiğine ideolojik,
zira Hizbullahçılar Suriye’deki istikrarsızlaşmayı Batı’nın yeni bir
emperyalist hamlesi olarak görüyorlar. Hizbullah 2006’da İsrail’in Lübnan’a
yönelik işgaline karşı da savaşmıştı. Dahası, Hizbullah bölgede Suudi
Arabistan’ın hegemonyasına da karşı. Bu nedenle onun hem Körfez Ülkeleri hem de
Batı tarafından desteklenen Vehhabi hareketine karşı mücadele etmesi gayet
mantıklı.
Lübnan’da IŞİD’i kim destekliyor?
Lübnan için yegâne geleceğin radikal yaklaşımda gizli
olduğuna inanan bir toplumsal kesim var sizde. Bunun dışında Suriye’nin ve
Ortadoğu’nun istikrarsızlaştırılması milyonlarca mültecinin bölgeye dağılmasına
neden oldu. Yerinden yurdundan edilmiş Suriyeli ve Iraklı mülteciler arasında
saklanan ve Lübnan’daki uyuyan hücrelere katılan cihadî unsurların oranı çok
düşük. Bu hücreler uzun zamandır pasif. Ölü sayısının olabildiğince yüksek
olmasına neden olacak çarpıcı bir eylem yapmak için uygun anı bekliyorlar.
Bu durum birden ortaya çıkmadı. Beklenen bir şeydi,
zira Batı Esad’a karşı Suriye muhalefetini, ayrıca birçok cihadî grubu
destekledi. Bugün Türkiye ve Ürdün’de IŞİD’e doğrudan ya da dolaylı olarak
kolaylık sağlandığı iddia ediliyor.
Irak, Suriye ve Libya’da savaşlara tanıklık ettik.
Belki de sıra Lübnan’da. Bu savaşların İsrail’e ve Batı’nın bölgeyi
istikrarsızlaştırmasına faydası nedir?
Yaşanan en iyi hâliyle bitimsiz bir çatışmadır, zira
bu çatışma Batı’nın askerî kompleksini ve bölgeyi kontrol etme arzusunu
besliyor. Ortadoğu’da bitmek bilmeyen çatışmalar askerî üretime ve askerî
komplekse fayda sağlıyor.
Biraz da Suudi Arabistan’dan bahsedelim. Suudilerin
Yemen’deki Şii etnik gruba karşı savaştığını ve Irak ile Suriye’deki cihadî
gruplara mali yardım sağlayıp onları silâhlandırdığını biliyoruz, Suudiler
Lübnan’ın da mı istikrarsızlaşmasını istiyorlar?
Suudi Arabistan mali ve daha birçok yönden Lübnan’a
müdahil. Terörist örgütlerle Suudi Arabistan kaynaklı Vehhabi öğretiler
arasında belirli bir bağ söz konusu. Lübnan hükümeti içerisinde Suudilerle sıkı
bağlara sahip kesimler mevcut. Bunlara bir de İran’la bağları bulunan kesimleri
de eklemek gerek.
Ama Beyrut’ta patlayan son bombanın kaynağı doğrudan
Suudi Arabistan değil. Rus hava kuvvetleri IŞİD’i vurdu ve bu sayede Suriye
hükümet güçleri sahada önemli kazanımlar elde etti. Ruslar IŞİD’den kurtulmak
için yoğun bir çaba ortaya koyuyorlar. Bunun sonucunda da IŞİD tehdit edilmiş
hissediyor kendisini. Bu nedenle Suriye’de kaybedeceklerini düşünüp paniğe
kapılıyorlar, güç elde edebilecekleri başka bir coğrafî konuma sahip olmak
istiyorlar, bu da Lübnan ya da en azından Kuzey Lübnan olacakmış gibi görünüyor.
Eğer IŞİD Lübnan’da güçlenmeye başlarsa, sizce İran
ülkedeki Şii nüfusu ve Hizbullah’a bağlı olarak çatışmanın içerisine çekilir
mi?
Hayır sanmıyorum. Ama İran Lübnan hükümeti içerisinde
bir dizi politik grupla sıkı ilişkilere sahip. Elbette en yakın müttefiki de
Hizbullah.
Bu noktada İsrail’e karşı kararlı duruşu sebebiyle
Hizbullah’ın Batı’da terörist bir örgüt olarak görüldüğünü hatırlamak gerek.
Ama Hizbullah Lübnan’da herkesi içine alan yegâne güç. Burada kastım şu: örgüt
sadece destekçisi olan Şiilere değil, diğer Müslümanlara ve Hristiyanlara da
yardım ediyor.
Bildiğiniz üzere, Lübnan ekonomik açıdan tümüyle
istikrarsızlaştırılmış bir ülke. Hizbullah ülkede halka yardım edebilecek
yegâne toplumsal güç örgüt. Hristiyanlar arasında bile saygı duyulan bir güç.
Marunîlerin yerleşik olduğu Eşrefiye’deki halkla konuştuğunuzda birçok insanın
Hizbullah’ı tüm yaptıklarından ötürü desteklediğini görüyorsunuz. Hizbullah
katı sosyalist öğreti ile hareket eden saf manada sosyalist bir hareket.
Mükemmel bir güç değil elbette ama Lübnan’da halkın iyiliği için çalışan yegâne
yapı.
Batı ve İsrail Hizbullah’la ilgili bu hususları
sizlerin bilmesini istemiyor. Onlar Hizbullah’ı köktenci bir terörist hareket
olarak takdim ediyorlar ve buna inanmanızı istiyorlar. Bu nedenle Hizbullah
Batı ve İsrail’in gözündeki bir iltihap.
Peki şimdi sırada ne var? Lübnan’da neler olacak?
Lübnan’da ileride olacaklar konusunda net konuşmak
mümkün değil. Ülkede oldukça rahatsız edici gelişmeler yaşanıyor ve halk artık
bıktı. O mezhepçilik değil, birlik istiyor. Birçok Lübnanlı Sünni, Şii,
Hristiyan ya da Dürzî olarak görülmek istemiyor. Halk eskiden Ortadoğu’nun
Paris’i olmakla övünen ülkenin toplumsal ve ekonomik açıdan battığı koşullarda
mevcut ekonomik sistemden usanmış durumda. Ülke neredeyse hiçbir şey üretmiyor.
Geçimini işçi dövizleri ile sağlıyor, dış yardıma bağlı bir hayat sürdürüyor ve
sırtını uyuşturucu üretimine yaslıyor. Mevcut durumda Suudi prensleri Refik
Hariri uluslararası havalimanından iki ton uyuşturucu kaçırıyorlar. Bu, Ekim’in
sonunda yaşanan bir olay. Bekaa Vadisi artık uyuşturucu üretiyor. Herkes bunu
biliyor. Hiçbir şey sır değil.
Dolayısıyla, Lübnan halkı artık bıktı. Artık mesele
IŞİD ya da NATO, Türkiye ve Batılı müttefiklerin desteklediği, silâhlandırdığı,
yardım ettiği Nusret Cephesi gibi diğer terörist gruplar değil. Lübnan bu
sebeple çöküyor. Ülkede durum patlamaya hazır ve tehlikeli.
Lübnan’ı gelecekte neler bekliyor, bilmiyorum. Ama
bugünden görebildiğim şu: Rusya IŞİD’i daha çok ezdikçe IŞİD içindeki panik
artacak, örgüt Lübnan’a yerleşecek. Lübnanlılar Suriye’den miras kalan bu yapı
üzerinden ülkelerinde bir yıkımla karşılaşacaklar. Suriye’deki merkezî
hükümetten daha zayıf bir hükümete sahip, nispeten daha küçük bir ülkeyi
istikrarsızlaştırmak daha kolay olacak.
Bugün Ortadoğu’da ne yana baksanız yıkımdan başka bir
şey görmüyorsunuz, ızdırap ve yıkım hiç bitmeyecek gibi.
Artık Ortadoğu diye bir şey yok. Ortadoğu sadece din
değil, büyük hümanist geleneklere sahip en kadim ve en büyük dünya
kültürlerinden biriydi. Geriye bir şey kalmadı, her yanı yıkım sardı. Her şey
kökünden sökülüp atıldı. Körfez Ülkeleri ve Ortadoğu birer suçlu olan
insanlarca yönetiliyor. Kargaşadan başka geride bir şey kalmadı.
Bir Türk yazar bana şunu söylemişti: Türkiye ve
Ortadoğu’da insanlar çok zekidir ve neler olup bittiğini gayet iyi bilmektedir
ama her türden yardımdan, umuttan ve insana olan güvenden mahrum bir hâldedir.
Çünkü ya oyunu kabul edip ilerlemeye çalışıyorsunuz ya da eziliyorsunuz. Lübnan
bunun mükemmel bir örneği. Beyrut’a gittiğinizde karşınıza tahayyül bile
edilemeyecek bir fakir-zengin karşıtlığı çıkıyor. Eğer Beyrut’taki Zeytune
Körfezi’nden Abu Dabi’ye giderseniz, Abu Dabi’nin durumunun içler acısı olduğunu
görürsünüz. Zeytune Körfezi’nde de aynı yatlara ve sürat teknelerine
rastlıyorsunuz; gece yarısı Ferrari’lerin, Maserati’lerin yarıştığına şahit
oluyorsunuz ama gün içerisinde kamu taşımacılığı olmadığını da görüyorsunuz.
Kamu taşımacılığı tümüyle çöktüğü için hareket bile edemiyorsunuz. Her yerde
köşkler, gökdelenler var ama etrafa baktığınızda kimsenin ilgilenmediği o yoğun
sefaleti görüyorsunuz. Her şey makyaj, her şey bir gösteriden ibaret. İşte
bugün Ortadoğu bu hâlde. Bölgenin liderleri Batı’nın teşvikiyle kapitalizmin en
düşük türünü, tüketimciliği aşılayıp duruyorlar.
Sözlerinizden Ortadoğu ve Lübnan için bir umut yokmuş
gibi bir anlam çıkartılabilir.
Umutsuzluğu bir yana bırakalım. Bence hâlâ birçok
olumlu unsur mevcut. Lübnan’da insanlar eğitimli. Ülke birçok büyük yönetmene,
müzisyene ve yazara sahip. Hepsi dünyayı izliyor ve neler olup bittiğini
yakından takip ediyor. Kanaatime göre ülke artık dibe vurdu, buradan yukarıya
çıkabilir. Bunu başaracaktır.
Umarım.
0 Yorum:
Yorum Gönder