25 Mayıs 2020

,

Öğrenciler İçin Ağıt


Bugünden öngörebildiğimiz kadarıyla önümüzdeki yıl üniversitelerde dersler internetten yapılacak. Dikkatli gözlemcilerin de tüm çıplaklığıyla gördüğü biçimiyle salgın, dijital teknolojilerin her yana giderek daha fazla yayılması için uygun bir bahane olarak kullanılacak.

Öğrencilerle öğretmenler arasındaki ilişki bağlamında her daim önem arz eden fizikî varlığın ağırlıklı bir yere sahip olduğu öğretim modeli ortadan kayboluyor, eğitimin en canlı kısmını teşkil eden ve seminerler dâhilinde gerçekleştirilen grup tartışmaları, hükmünü yitiriyor. Bugün hâlihazırda maruz kaldığımız teknolojik barbarlık dâhilinde hayat, her türlü duygu temelli deneyimden mahrum kalıyor, bakışlar siliniyor, hayali görüngüler âlemine kapatılıyoruz.

Kimse, tüm bu yaşananlar içerisinde asıl önemli olan boyut üzerinde durmuyor: bir hayat biçimi olarak öğrencilik sona eriyor.

Avrupa’da üniversiteler, öğrenci birliklerinden doğdu ve ismini buradan aldı [universitates]. Her şeyden önce öğrenci olmak, dersleri dinleyip çalışmanın önemli bir unsur olarak öne çıktığı bir yaşam biçimiydi. Onun kadar önemli olan bir unsur da karşılaşmalar ve hocalarla kurulan ilişkilerdi. Bu hocalar ki uzaklardan gelir, geldikleri milletlere göre bir araya gelirlerdi. Yüzyıllar içerisinde bu yaşam biçimi değişti, Ortaçağ’ın seyyah din adamlarının yerini yirminci yüzyılın öğrenci hareketleri aldı, ama söz konusu olgunun toplumsal boyutu aynı kaldı. Bir sınıfta ders veren birinin de gayet iyi bileceği gibi, üniversitelerde dostluklar kurulur, kültürel ve politik ilgi alanları uyarınca küçük çalışma ve araştırma grupları oluşur, bu gruplar dersler bittikten sonra da çalışmalarına devam eder.

İşte yüzlerce yıldır devam eden bu süreç, bugün sona eriyor. Artık öğrencilerin üniversitelerin bulunduğu şehirlerde yaşamalarına gerek yok. Bunun yerine öğrenciler dersleri odalarında dinleyecek, o dersleri eskiden sınıf arkadaşı oldukları insanlardan yüzlerce kilometre uzaktan takip edecek. Prestijli üniversitelerin bulunduğu küçük şehirler, şehir hayatının en canlı kısmını teşkil eden öğrenci topluluklarının sokaklardan çekildiğine şahit olacak.

Ömrünü dolduran her toplumsal olgu için onun belirli anlamda bu sonu hak ettiğini söylemek mümkündür. Şurası açık ki üniversitelerimiz yozlaşmıştı ve artık cehalet konusunda uzmanlaşmış birer yapıya dönüşmüştü, dolayısıyla onlar için yas tutmaya da gerek yok. Burada önemli olan, öğrencilerin yaşam biçimlerinin yoksullaşması.

Bugün şu iki hususu tespit etmek gerekiyor:

Bilgi iletme noktasında belirli teknolojik araçların kullanımı üzerine kurulu yeni diktatörlüğe tümden boyun eğen ve dersleri internetten veren profesörlerle 1931’de faşist rejime bağlılık yemini eden üniversite hocaları arasında hiçbir fark yoktur. O gün olduğu gibi bugün de bin hoca içerisinde sadece on beşi bu sürece itiraz edecek, ama bu on beş kişinin ismi de bağlılık yemini edenlerle birlikte anılacak.

Okumayı seven öğrenciler, bu süreçte dönüşen üniversitelere kaydolma fikrine karşı çıkmak zorunda kalacak, hikâyenin ta başında olduğu gibi yeni üniversiteler kuracak, teknolojik barbarlık karşısında geçmişin sözü bu okullarda tüm canlılığı ile aktarılmaya devam edecek, böylelikle doğabilecekse, buralardan yeni bir kültür doğacak.

Giorgio Agamben
23 Mayıs 2020
Kaynak

0 Yorum: