09 Mayıs 2020

, ,

Doğruya ve Yanlışa Dair


Bekleneceği üzere, ikinci aşamada da ancak hukuk eliyle kısıtlanabilecek olan anayasal özgürlükler bakanlık kararı uyarınca kısıtlamaya tabi tutulacak. Diğer bir önemli mesele de hakiki söze ihtiyaç anlamında “hakikati bilme hakkı” denilen ve her anayasada yüceltilen insan hakkının sınırlanması.
Bugün herkesin hürriyeti belirli çıkarlar doğrultusunda kullanılıyor ve bu, hakikatin tahrif edilmesine dönük muazzam bir operasyon olarak tecrübe ediliyor. Bugün yaşandığı biçimiyle insanlar, kişisel özgürlüklerinin kısıtlanmasını içlerine sindiriyorlar ve bu süreç, medyanın temin ettiği veriler, görüşler ve doğrulanmamış malumat yığını ile birlikte işliyor.
Uzun süredir reklâmcılık, doğruymuş gibi yapma gereği duymadığı için, bizi daha da etkili olabilen konuşmalara alıştırdı. Uzun süredir politik uzlaşma bile derin bir tefekküre ihtiyaç duymaksızın fiiliyata dökülüyordu. Seçim konuşmalarında kimse, söylenenlerin doğru mu yanlış mı olduğuna bile bakmıyordu ve bu durum iyice kanıksanmıştı.
Bugünse gözlerimizin önünde olup biten şeyler tümüyle yeni, çünkü edilgen biçimde kabul edilen konuşmanın yanlışlığı veya doğruluğu dâhilinde yaşam tarzımız ve tüm varlığımız risk altında. Bu sebeple bugün herkesin en azından kendisine söylenen ve önerilen şeyleri bir doğrulama süzgecinden geçirmesi gerekiyor.
Salgınla ilgili verilerin genellemeler üzerine kurulu bir yaklaşım üzerinden, herhangi bir bilimsel ölçüte dayanmaksızın sunulduğunu bir tek ben söylemiyorum.
Örneğin epistemolojik açıdan bakıldığında net bir biçimde görülecektir ki ölü sayısını aynı dönemde yaşanan yıllık ölüm miktarıyla ilişkisi dâhilinde, ölümlerin gerçek sebebi belirtilmeden aktarmanın hiçbir anlamı yok.
Gelgelelim her gün tanık olduğumuz gerçek bu ve bu gerçeği kimse fark etmiyor. Asıl şaşırtıcı olansa doğrulama imkânı sunacak verilerin onlara erişmek isteyenlere sunulmuyor olması. Daha önce ifade ettiğim üzre, Ulusal İstatistik Enstitüsü Başkanı Dr. Gian Carlo Blangiardo’nun sunduğu rapora göre Covid-19 yüzünden ölenlerin sayısı, son iki yıl içerisinde solunum hastalıkları sebebiyle ölenlerin sayısından az.
Oysa görüyoruz ki herkes bu rapor yokmuş gibi davranıyor, bu gerçeği dikkate almıyor, hatta raporda kalp krizi veya başka bir sebepten ölenlerin de Covid-19’dan ölmüş gibi gösterildiğinden söz ediliyor.
Ortadaki yalan belgelenmiş olmasına karşın o yalana neden hâlâ inanmaya devam ediyoruz? Yalanın gerçekmiş gibi muhafaza edildiğini söylemek mümkün elbette.
Yalan da reklâmlar gibi sahteliğini ve gerçek dışılığını saklama gereği duymaz. Birinci Dünya Savaşı’nda da görüldüğü üzre virüse karşı savaş da safsatadan ibaret olabilir.
İnsanlık, kendi tarihinde yeni bir aşamaya giriyor. Bu aşamada hakikat, yanlışlığın ve yalanın hareketinde basit bir âna indirgeniyor. Yalan yanlış sözlerin gerçek dışı olduğu ispatlansa da o sözler doğru kabul ediliyor. Ama bu hâliyle hakikatin tezahür ettiği mekân olarak dil, insandan kopartılıyor. İnsanlar artık yalanın doğru, dolayısıyla gerçekmiş gibi görüldüğü dilsiz bir harekete tanıklık ediyorlar. İşte tam da bu sebeple söz konusu hareket durdurulmalı, herkes hiç eğilip bükülmeden, en kıymetli hasenat, iyilik biçimi olarak hakiki sözün peşine düşme cesaretini gösterebilmeli.
Giorgio Agamben
28 Nisan 2020

0 Yorum: