Bombalamalarında insanları hiçbir zaman hedef almasalar da,
bir araba bombalamasının yanlışlıkla iki itfaiyecinin ölümüne yol açmasından
dolayı –bunda polisin müdahalesizliği de pay sahibidir- Belçika’daki
anti-komünist basın seferberliğinde sert bir terörist örgüt olarak tasvir
edilmiştir. Buna rağmen CCC, gazetecilerin sansasyon hevesleri yüzünden
kendilerini ideolojik bağlamlarından kopartan ve silahlı mücadele sürdüren
diğer gruplar arasında bir kafa karışıklığına yol açan böyle bir boyuta
sistematik olarak indirgenmekten hayıflanmıştır. Kitapçıklar, bildiriler,
röportajlar içeren CCC arşivine dayanarak yazılan bu makalenin amacı, CCC’nin
kendini nasıl tasarladığını ve silahlı mücadeleyi daha büyük bir komünist
devrimin parçası olarak nasıl sürdürdüğünü göstermektir.
CCC’nin Teorik İlkeleri: Marksizm-Leninizm
CCC’nin politik çizgisi, kabaca söylersek,
kapitalizm tarafından yaratılan tarihsel sınıf antagonizmasının, sosyalizmi
kurmak için hâkim burjuva sınıfını ortadan kaldıracak olan komünist devrime yol
açacağını söyleyen Marksizm-Leninizmdir[1] (bu terim, Joseph Stalin tarafından
kazandırılmış ve onun yönetimi boyunca resmi devlet ideolojisi olmuş olmasından
mütevellit, bazıları tarafından “Stalinizm” olarak adlandırılsa da,
Marksist-Leninist gruplar böyle bir adlandırmaya gitmemişlerdir). Tarihsel bir
gereklilik olan bu devrim, “kendi kendine” olmayacaktı. Devrim, devrimci
güçlerin aktif örgütüne ihtiyaç duyuyordu. Kitleler arasında toplumsal bir
bilinç geliştirmek ve kitlelere mücadelelerinde liderlik etmek, bir Parti
olarak örgütlenen devrimci öncünün göreviydi.
Öncü Parti’nin görevi, kitleleri bir ayaklanmaya
sevk ederek onları ekonomik baskılardan kurtarmak ve devleti ele geçirmekti.
Böyle olunca, küçük bir silahlı eylem grubunun böyle geniş bir teorik arka
planla ne işinin olduğu sorulabilir. CCC kendisini ne raddeye kadar devrimci
öncü olarak görüyordu? Silahlı mücadeleyi, devrimci sürecin yükselişini
sağlamak noktasında nasıl ele alıyordu?
Kitle
Hareketlerinin Bir Parçası Olarak CCC
Öncelikle CCC, aktivitelerini belirli toplumsal mücadelelerin
içinde gerçekleştiriyordu ve bu aktiviteleri var olan hareketlere entegre etmişti.
Örgüt, esas olarak iki cephede eylem hâlindeydi: tasarruf karşıtı mücadeleler
ve savaş karşıtı hareket.
80’lerin başında Belçika, ekonomik bir kriz içindeydi.
Büyümeyi canlandırmak için sosyal-Hristiyan ve liberal hükümet tarafından,
şirketlerin tekrar kâra geçmesi için tasarruf politikaları uygulandı. Fakat pek
çok Belçikalı için bu tasarruf politikaları, daha az toplumsal koruma ve daha
az alım gücü anlamlarına geliyordu. İşçi hareketi bu politikalara grevlerle ve
gösterilerle cevap verdi. Tasarruf karşıtı hareket, 1983’te kamu sektöründeki
bir grevle zirveye ulaşmıştı. Fakat işçilerin klasik baskısını zayıflatan ve
bertaraf eden ekonomik küreselleşmenin yeni baskısı yüzünden cephe hattındaki
bu çatışma, gittikçe sertleşiyordu. Kapitalist şirketlerin büyümekte olan
uluslararası rekabeti bağlamında sendikacı stratejilerin güçsüzlüğü gözler
önüne seriliyordu. Pek çok durumda, uzun grevlerin neticesinde iş yerleri
kapanıyordu. Bunun üzerine CCC şu çıkarımı yapmıştı:
“Kitlelerin
yaşam koşullarının bozulması, kapitalist üretim tarzının genel krizinin yeniden
etkinleştirilmesi, reformist siyasetin ve geleneksel, pasifist, yasal ve diğer
eylem biçimlerinin olumsuz sonuçları, devrimci bir mücadeleyi eyleme geçirmek
için nesnel koşulları yaratıyor.”[2]
Aynı sırada savaş karşıtı hareket de büyüyordu. Savaş karşıtı
hareket, Batı Avrupa’da ABD’nin nükleer askerî varlığını takviye etmek olan
daha geniş bir planın parçası olarak Belçika’da 48 ABD atomik füzesinin
konuşlandırılmasına karşı çıkıyordu. Bu Euromissile
krizi bağlamında, bir nükleer savaş ihtimali somut muhtevaya kavuşuyordu.
Sonuç olarak, 1981’de Brüksel’de 200.000 kişinin katıldığı gösteriler
tertiplendi. 1983 yılı ise bu sayının iki katına çıkarak, ülkenin 1944’deki
Alman işgalinden kurtuluşundan beri gördüğü en büyük kitle gösterisi olmasına
tanık olmuştu. Bu muhalefet hiçe sayılarak 1985 yılında 48 füze Florennes’deki
askerî üsse kurulmuştu. CCC’nin saldırıları, hem savaş politikalarıyla kendi
yöntemleriyle savaşıyordu hem de bu saldırıların daha geniş bir hareketle
bağını kurmaya çalışıyordu:
“Hücrelerin
1984-85 yıllarındaki politik-askerî harekâtları, büyük kitlesel ve proleter
hareketlerin bir parçasını oluşturuyordu ve bu harekâtlar, doğru analizler ve
fikirlerin yanlış analizler ve fikirler üzerinde zafer kazansın diye çelişkili
kritik tartışmaların kapısını açmak isteyen önemli teorik-politik metinler
tarafından besleniyordu. Örneğin, 1985’de Florennes’de ABD füzelerinin
konuşlandırılması meselesinde Hücreler, emperyalist savaşı kapitalizmin kaçınılmaz
bir tezahürü olarak gördüler ve küçük-burjuva pasifistlerinin yanılsamalarına
karşı çıktılar. Fakat bir tartışma olmadı. Sadece yaralamalarla, yalanlarla,
hatta kara ve kızıl bayrak sallayan politik grupların polis saldırılarıyla
karşılaştık.”[3]
Militan Bir
Komünist Strateji Olarak Silahlı Mücadele
Hücrelerin hedefi, radikal eylemin bir örneğini teşkil etmek
ve var olan mücadeleleri daha da ileriye götürmekti. 1 Mayıs 1985’de Belçikalı
işverenlerin karargâhına (Belçika Şirketler Federasyonu) saldırdıktan sonra
CCC, ‘’Silahlı Mücadele Üzerine’’[4] başlıklı
bir metin yayımladı. Bu metinde Hücreler, silahlı mücadelenin devrimci sürece
nasıl katkı sunabileceğini düşündüklerini gösteriyorlardı:
-Açık bir şekilde bombalamalar, burjuva hâkimiyetinin fiziksel
bölümlerini tahrip ediyordu. Bu tahribat kendiliğinde küçük bir zaferdi, hâkim
sınıfa karşı işçi sınıfının küçük bir zaferiydi. Fakat CCC, buna pek çok kez
sadece böyle bir anlam yüklenmesine hayıflanıyordu.
-Hücreler için önemli olan bir başka şey, bu saldırılarla
birlikte bir sınıf bilinçliliğini canlandırmak ve işçi sınıfına kendi
kendilerine zafere erişebileceğini göstermekti: “Bunca yıldan sonra zarar gören ilk defa biz, işçiler ve aktivistler
değiliz.” Bu zaferler geçici ya da aktivizmin karşılaştığı ağır baskıdan
dolayı nafile olsa da “en ufak zafer bile
önemlidir, çünkü bize nasıl kazanıldığını öğretir ve daha muzaffer savaşların
kapılarını açar.”
-Hücreler, aynı zamanda komünist propaganda için güçlü bir
potansiyeli de hesaba katıyorlardı: “Bu
güç, her zaman burjuvazi tarafından yazılmış nağmelerin okunduğu demokrasi
sirkinden radikal kopuş gerçeğinde yatar. Düşman tarafında doğrudan tahribat
yaratan bu güç, açık bir cephe hattı çizer ve hâkim sınıfın atadığı
ideologların mücadeleye el koymasına olanak tanımaz: gerçekler inatçıdır.”
-Silahlı mücadele, daha büyük savaşları hazırlayacaktı ve
işçi sınıfına gelecekteki karşılaşmalar için tecrübe verecekti: “Gerilla savaşında sınanmış işçi hareketi,
belirleyici momente yeterli tecrübeyle ve örgütlülükle; politik, örgütsel ve
öznel olgunluktan gelen gerekli güçlerle varacaktır.”
-Silahlı mücadele, devrimci hengâme ciddi bir tehdit hâlini
alır almaz desteklerini çeken, işçi sınıfının sahte dostlarını teşhir ediyordu:
“Silahlı mücadele, işçi sınıfının somut
gücünü gözler önüne serer, sendikacı ve reformist hainlerin işbirlikçi ve
barışçıl politikalarının maskesini düşürür.”
-Hepsinden de öte CCC için silahlı mücadele, işçi sınıfının
gerekli uluslararası birliği, düşmanla her cephede devrimci bir savaşı
gerektirdiği için gerçek bir proleter enternasyonalizmi ifade ediyordu: “Dünyanın her yanında pek çok insan ellerinde
silahlarla canavarla savaşırken, metropoldeki devrimcilerin büyük bir
kararlılıkla emperyalist makinenin merkezine saldırması gerekir.”
Dolayısıyla da CCC için bombaların ve silahların kullanımı,
işçi hareketini hazırlamak, güçlendirmek ve radikalleştirmek için gerekli
araçlardı. Anarchist Black Cross Gent
(ABC) ile 1998’de yapılan bir röportajda CCC tutsakları, bu askeri eylem
biçimlerinin çok iyi silahlanmış bir hâkim sınıfla savaşmak için kaçınılmaz
görünmesinin nedenlerine dikkat çekti:
“Bizim militan
sorumluluğumuza gelince, biz hiçbir zaman şiddeti ya da silahlı mücadeleyi amaç
edinmedik. Komünizm barıştır, kardeşliktir, bu, bizim uğruna savaştığımız
dünyadır. Fakat gerçekten savaşsız, silahsız, kardeşçe bir dünyada yaşamak
istiyorsak, tepeden tırnağa silahlı olan burjuvaziyle sınıf mücadelesi yoluyla
savaşmamız gerekir. Gerisi ikiyüzlülüktür.”[5]
CCC ve
Devrimci Öncü Sorunu
Aynı röportajda CCC, kendilerini devrime lider
olarak sunma eleştirisiyle karşılaştı. Doğrusu CCC, propaganda materyallerinde
pek çok kez “liderlik”, “yönlendirme” ya da “öncü” gibi kavramlara değindiği
için, kendini devrimci hareketin lideri olarak ilan etmiş bir grup olarak
görülüyordu. Bu soruya cevap olarak CCC, Marksist-Leninist öncü parti fikrini
de hesaba katarak, kendilerinin oynamış olduğu role dair bir cevap sunuyordu:
Pek
çok yanlış anlaşılma yaşandı. CCC, hiçbir zaman Leninizmin tahayyül ettiği öncü
partinin sorumluluklarını yüklenmedi ya da böyle bir parti üzerinde otorite
iddiasında bulunmadı. ‘Hücre’ terimi, henüz bir örgütün birleştirici rolüne
kâdir olamamış mütevazı, kısmî bir gerçekliği tanımlıyor. Hücreler, en başından
beri hareketin ilk görevinin düşünceyi, düşüncenin teorik ve politik yapısını
daha da ileriye taşımak olduğunu vurguladı ve buna katkıda bulunmaya çalıştı.
[…]
Dolayısıyla
da Hücreler, parti değildi. Çünkü Hücreler, partinin yaratılması için
uğraştılar, buna katkı sundular. Örgütsel inşa hedefleri, silahlı propaganda
faaliyetleri ve kendilerini sınıf mücadelesinin bir parçası olarak kabul eden
tüm eğilimlerle politik çatışma arayışları nedeniyle, nesnel olarak öncü
konumunda olan Hücreler, kendilerini teorik ve pratik düzlemde diğerlerinin
arasında en gelişmiş grup olarak görmeye başladılar. Söz konusu biz olduğunda,
yenilgiye rağmen biz hâlen böyle düşünüyoruz.[6]
Bu katı ideolojik zemin, CCC’yi Fransız Doğrudan
Eylem’den ve Alman RAF’tan ayrılmaya yönlendirdi. 1985’te RAF ve AD “Batı Avrupa Gerilla Cephesi”ni kurmayı tasarlamıştı. Bu tasarı, bir
tarafta anti-emperyalizmi ortak bir savaşma motivasyonu olarak gören RAF ve AD ile,
diğer tarafta örgütlü sınıf mücadelesi perspektifine sahip CCC’yi ve diğer
Marksist-Leninist oluşumları bölen tartışmayı daha berrak hâle getirdi. CCC,
işçi sınıfının örgütünü yeteri kadar hesaba katmadığı için AD’nin ve RAF’ın saf
anti-emperyalist çizgisine karşı çıktı. CCC, bu yaklaşımı “oportünistçe” ve “hareketçi”
olarak görürken, oto-determinasyon, kurtuluş ve öznellik gibi müphem ilkeler
üzerinde yükselen, sadece güç yanılgısı yaratan ve hareketin nesnel zayıflığını
ihmal eden “cepheci” çizgiyi de eleştirdi:
Biz
komünistiz. Amacımız burjuvaziye ve onun sistemine direnmek ya da buna karşı
mücadelemize varoluşsal bir anlam yüklemek değil. Amacımız, toplumsal bir
sınıfı, proletaryayı devlet erkinin ele geçirip sosyalizmi inşa etme konusunda zorlayacak tarihsel süreci başlatmaktır.[7]
CCC; direniş, kurtuluş, anti-emperyalizm gibi
kavramları AD’nin ve RAF’ın anladığı şekilde ele almıyordu. Elbette bu
kavramların ardında bir birlik inşa edilebilirdi (bazı durumlarda gerçekleşti
de), fakat CCC için komünist devrim, ortak inançlar üzerinde daha farklı bir
uzlaşmayı gerekli kılıyordu. Nihayetinde CCC için hedef, partinin inşasıydı:
“Tam
anlamıyla bir toplumsal sınıfı, tarihsel hedefi, birbirine diyalektik olarak
bağlanmış ilkeleri ve yöntemleri dikkate alan devrimci komünistler için proletaryaya
ve öncüsüne sadece bir çizgi ve bir strateji rehberlik edebilir. Aynı şekilde,
sadece bir yön ve bir örgüt var olabilir: Parti.”[8]
Bu anlamda, genellikle
diğer gerilla gruplarının arasına atılsa bile CCC’nin silahlı mücadele
konusunda daha açık, kesin bir teorik anlayışı vardı, öyle ki diğer silahlı sol
gruplarla bölünmeye dahi yol açmıştı bu anlayış. Bu arka planı hesaba katmadan
CCC’nin aktivitelerini analiz etmek, örgütün ancak basit ve yüzeysel bir
anlayışına varır. CCC için silahlı mücadele, sınıf savaşı çizgilerini
güçlendirdiği müddetçe bir anlam ifade ediyordu ve bu mücadele,
Marksist-Leninist teoriye göre, parti içinde kendi yerini bulmalıydı.
10 Ekim 2017
Kaynak
Dipnotlar
0 Yorum:
Yorum Gönder