04 Mayıs 2020

,

Komünist Savaşçı Hücreler


Belçikalı Komünist Savaşçı Hücreler [Cellules Communistes Combattantes  -CCC], kapitalizmle savaşmak ve bir sosyalist devrimi tetiklemek için sürdürdükleri silahlı mücadele dolayısıyla ana akım basının epey dikkat çekmiştir. 1980’lerin ortalarında aktif olan CCC; askerî sanayiye bağlı üretim alanlarının (“anti-emperyalist Ekim harekâtı”, 1984-85), Belçika işverenler örgütünün (1 Mayıs 1985 saldırısı) ya da Belçika finans sektörünün kilit binalarının (“Karl Marx harekâtı”, 1985) bombalanması gibi, kapitalist ve emperyalist kurumlara yönelen eylemleriyle basının dikkatini çekmiştir. Alman RAF’ın silahlı mücadele tecrübelerinden doğan CCC, kendi ideolojik hattını, silahlı mücadeleyi Marksist-Leninist teori zeminine oturtan Kızıl Tugaylar örneği üzerinden oluşturmuştur.
Bombalamalarında insanları hiçbir zaman hedef almasalar da, bir araba bombalamasının yanlışlıkla iki itfaiyecinin ölümüne yol açmasından dolayı –bunda polisin müdahalesizliği de pay sahibidir- Belçika’daki anti-komünist basın seferberliğinde sert bir terörist örgüt olarak tasvir edilmiştir. Buna rağmen CCC, gazetecilerin sansasyon hevesleri yüzünden kendilerini ideolojik bağlamlarından kopartan ve silahlı mücadele sürdüren diğer gruplar arasında bir kafa karışıklığına yol açan böyle bir boyuta sistematik olarak indirgenmekten hayıflanmıştır. Kitapçıklar, bildiriler, röportajlar içeren CCC arşivine dayanarak yazılan bu makalenin amacı, CCC’nin kendini nasıl tasarladığını ve silahlı mücadeleyi daha büyük bir komünist devrimin parçası olarak nasıl sürdürdüğünü göstermektir.
CCC’nin Teorik İlkeleri: Marksizm-Leninizm
CCC’nin politik çizgisi, kabaca söylersek, kapitalizm tarafından yaratılan tarihsel sınıf antagonizmasının, sosyalizmi kurmak için hâkim burjuva sınıfını ortadan kaldıracak olan komünist devrime yol açacağını söyleyen Marksizm-Leninizmdir[1] (bu terim, Joseph Stalin tarafından kazandırılmış ve onun yönetimi boyunca resmi devlet ideolojisi olmuş olmasından mütevellit, bazıları tarafından “Stalinizm” olarak adlandırılsa da, Marksist-Leninist gruplar böyle bir adlandırmaya gitmemişlerdir). Tarihsel bir gereklilik olan bu devrim, “kendi kendine” olmayacaktı. Devrim, devrimci güçlerin aktif örgütüne ihtiyaç duyuyordu. Kitleler arasında toplumsal bir bilinç geliştirmek ve kitlelere mücadelelerinde liderlik etmek, bir Parti olarak örgütlenen devrimci öncünün göreviydi.
Öncü Parti’nin görevi, kitleleri bir ayaklanmaya sevk ederek onları ekonomik baskılardan kurtarmak ve devleti ele geçirmekti. Böyle olunca, küçük bir silahlı eylem grubunun böyle geniş bir teorik arka planla ne işinin olduğu sorulabilir. CCC kendisini ne raddeye kadar devrimci öncü olarak görüyordu? Silahlı mücadeleyi, devrimci sürecin yükselişini sağlamak noktasında nasıl ele alıyordu?
Kitle Hareketlerinin Bir Parçası Olarak CCC
Öncelikle CCC, aktivitelerini belirli toplumsal mücadelelerin içinde gerçekleştiriyordu ve bu aktiviteleri var olan hareketlere entegre etmişti. Örgüt, esas olarak iki cephede eylem hâlindeydi: tasarruf karşıtı mücadeleler ve savaş karşıtı hareket.
80’lerin başında Belçika, ekonomik bir kriz içindeydi. Büyümeyi canlandırmak için sosyal-Hristiyan ve liberal hükümet tarafından, şirketlerin tekrar kâra geçmesi için tasarruf politikaları uygulandı. Fakat pek çok Belçikalı için bu tasarruf politikaları, daha az toplumsal koruma ve daha az alım gücü anlamlarına geliyordu. İşçi hareketi bu politikalara grevlerle ve gösterilerle cevap verdi. Tasarruf karşıtı hareket, 1983’te kamu sektöründeki bir grevle zirveye ulaşmıştı. Fakat işçilerin klasik baskısını zayıflatan ve bertaraf eden ekonomik küreselleşmenin yeni baskısı yüzünden cephe hattındaki bu çatışma, gittikçe sertleşiyordu. Kapitalist şirketlerin büyümekte olan uluslararası rekabeti bağlamında sendikacı stratejilerin güçsüzlüğü gözler önüne seriliyordu. Pek çok durumda, uzun grevlerin neticesinde iş yerleri kapanıyordu. Bunun üzerine CCC şu çıkarımı yapmıştı:
“Kitlelerin yaşam koşullarının bozulması, kapitalist üretim tarzının genel krizinin yeniden etkinleştirilmesi, reformist siyasetin ve geleneksel, pasifist, yasal ve diğer eylem biçimlerinin olumsuz sonuçları, devrimci bir mücadeleyi eyleme geçirmek için nesnel koşulları yaratıyor.”[2]
Aynı sırada savaş karşıtı hareket de büyüyordu. Savaş karşıtı hareket, Batı Avrupa’da ABD’nin nükleer askerî varlığını takviye etmek olan daha geniş bir planın parçası olarak Belçika’da 48 ABD atomik füzesinin konuşlandırılmasına karşı çıkıyordu. Bu Euromissile krizi bağlamında, bir nükleer savaş ihtimali somut muhtevaya kavuşuyordu. Sonuç olarak, 1981’de Brüksel’de 200.000 kişinin katıldığı gösteriler tertiplendi. 1983 yılı ise bu sayının iki katına çıkarak, ülkenin 1944’deki Alman işgalinden kurtuluşundan beri gördüğü en büyük kitle gösterisi olmasına tanık olmuştu. Bu muhalefet hiçe sayılarak 1985 yılında 48 füze Florennes’deki askerî üsse kurulmuştu. CCC’nin saldırıları, hem savaş politikalarıyla kendi yöntemleriyle savaşıyordu hem de bu saldırıların daha geniş bir hareketle bağını kurmaya çalışıyordu:
“Hücrelerin 1984-85 yıllarındaki politik-askerî harekâtları, büyük kitlesel ve proleter hareketlerin bir parçasını oluşturuyordu ve bu harekâtlar, doğru analizler ve fikirlerin yanlış analizler ve fikirler üzerinde zafer kazansın diye çelişkili kritik tartışmaların kapısını açmak isteyen önemli teorik-politik metinler tarafından besleniyordu. Örneğin, 1985’de Florennes’de ABD füzelerinin konuşlandırılması meselesinde Hücreler, emperyalist savaşı kapitalizmin kaçınılmaz bir tezahürü olarak gördüler ve küçük-burjuva pasifistlerinin yanılsamalarına karşı çıktılar. Fakat bir tartışma olmadı. Sadece yaralamalarla, yalanlarla, hatta kara ve kızıl bayrak sallayan politik grupların polis saldırılarıyla karşılaştık.”[3]
Militan Bir Komünist Strateji Olarak Silahlı Mücadele
Hücrelerin hedefi, radikal eylemin bir örneğini teşkil etmek ve var olan mücadeleleri daha da ileriye götürmekti. 1 Mayıs 1985’de Belçikalı işverenlerin karargâhına (Belçika Şirketler Federasyonu) saldırdıktan sonra CCC, ‘’Silahlı Mücadele Üzerine’’[4] başlıklı bir metin yayımladı. Bu metinde Hücreler, silahlı mücadelenin devrimci sürece nasıl katkı sunabileceğini düşündüklerini gösteriyorlardı:
-Açık bir şekilde bombalamalar, burjuva hâkimiyetinin fiziksel bölümlerini tahrip ediyordu. Bu tahribat kendiliğinde küçük bir zaferdi, hâkim sınıfa karşı işçi sınıfının küçük bir zaferiydi. Fakat CCC, buna pek çok kez sadece böyle bir anlam yüklenmesine hayıflanıyordu.
-Hücreler için önemli olan bir başka şey, bu saldırılarla birlikte bir sınıf bilinçliliğini canlandırmak ve işçi sınıfına kendi kendilerine zafere erişebileceğini göstermekti: “Bunca yıldan sonra zarar gören ilk defa biz, işçiler ve aktivistler değiliz.” Bu zaferler geçici ya da aktivizmin karşılaştığı ağır baskıdan dolayı nafile olsa da “en ufak zafer bile önemlidir, çünkü bize nasıl kazanıldığını öğretir ve daha muzaffer savaşların kapılarını açar.
-Hücreler, aynı zamanda komünist propaganda için güçlü bir potansiyeli de hesaba katıyorlardı: “Bu güç, her zaman burjuvazi tarafından yazılmış nağmelerin okunduğu demokrasi sirkinden radikal kopuş gerçeğinde yatar. Düşman tarafında doğrudan tahribat yaratan bu güç, açık bir cephe hattı çizer ve hâkim sınıfın atadığı ideologların mücadeleye el koymasına olanak tanımaz: gerçekler inatçıdır.
-Silahlı mücadele, daha büyük savaşları hazırlayacaktı ve işçi sınıfına gelecekteki karşılaşmalar için tecrübe verecekti: “Gerilla savaşında sınanmış işçi hareketi, belirleyici momente yeterli tecrübeyle ve örgütlülükle; politik, örgütsel ve öznel olgunluktan gelen gerekli güçlerle varacaktır.
-Silahlı mücadele, devrimci hengâme ciddi bir tehdit hâlini alır almaz desteklerini çeken, işçi sınıfının sahte dostlarını teşhir ediyordu: “Silahlı mücadele, işçi sınıfının somut gücünü gözler önüne serer, sendikacı ve reformist hainlerin işbirlikçi ve barışçıl politikalarının maskesini düşürür.
-Hepsinden de öte CCC için silahlı mücadele, işçi sınıfının gerekli uluslararası birliği, düşmanla her cephede devrimci bir savaşı gerektirdiği için gerçek bir proleter enternasyonalizmi ifade ediyordu: “Dünyanın her yanında pek çok insan ellerinde silahlarla canavarla savaşırken, metropoldeki devrimcilerin büyük bir kararlılıkla emperyalist makinenin merkezine saldırması gerekir.
Dolayısıyla da CCC için bombaların ve silahların kullanımı, işçi hareketini hazırlamak, güçlendirmek ve radikalleştirmek için gerekli araçlardı. Anarchist Black Cross Gent (ABC) ile 1998’de yapılan bir röportajda CCC tutsakları, bu askeri eylem biçimlerinin çok iyi silahlanmış bir hâkim sınıfla savaşmak için kaçınılmaz görünmesinin nedenlerine dikkat çekti:
“Bizim militan sorumluluğumuza gelince, biz hiçbir zaman şiddeti ya da silahlı mücadeleyi amaç edinmedik. Komünizm barıştır, kardeşliktir, bu, bizim uğruna savaştığımız dünyadır. Fakat gerçekten savaşsız, silahsız, kardeşçe bir dünyada yaşamak istiyorsak, tepeden tırnağa silahlı olan burjuvaziyle sınıf mücadelesi yoluyla savaşmamız gerekir. Gerisi ikiyüzlülüktür.”[5]
CCC ve Devrimci Öncü Sorunu
Aynı röportajda CCC, kendilerini devrime lider olarak sunma eleştirisiyle karşılaştı. Doğrusu CCC, propaganda materyallerinde pek çok kez “liderlik”, “yönlendirme” ya da “öncü” gibi kavramlara değindiği için, kendini devrimci hareketin lideri olarak ilan etmiş bir grup olarak görülüyordu. Bu soruya cevap olarak CCC, Marksist-Leninist öncü parti fikrini de hesaba katarak, kendilerinin oynamış olduğu role dair bir cevap sunuyordu:
Pek çok yanlış anlaşılma yaşandı. CCC, hiçbir zaman Leninizmin tahayyül ettiği öncü partinin sorumluluklarını yüklenmedi ya da böyle bir parti üzerinde otorite iddiasında bulunmadı. ‘Hücre’ terimi, henüz bir örgütün birleştirici rolüne kâdir olamamış mütevazı, kısmî bir gerçekliği tanımlıyor. Hücreler, en başından beri hareketin ilk görevinin düşünceyi, düşüncenin teorik ve politik yapısını daha da ileriye taşımak olduğunu vurguladı ve buna katkıda bulunmaya çalıştı.
[…]
Dolayısıyla da Hücreler, parti değildi. Çünkü Hücreler, partinin yaratılması için uğraştılar, buna katkı sundular. Örgütsel inşa hedefleri, silahlı propaganda faaliyetleri ve kendilerini sınıf mücadelesinin bir parçası olarak kabul eden tüm eğilimlerle politik çatışma arayışları nedeniyle, nesnel olarak öncü konumunda olan Hücreler, kendilerini teorik ve pratik düzlemde diğerlerinin arasında en gelişmiş grup olarak görmeye başladılar. Söz konusu biz olduğunda, yenilgiye rağmen biz hâlen böyle düşünüyoruz.[6]
Bu katı ideolojik zemin, CCC’yi Fransız Doğrudan Eylem’den ve Alman RAF’tan ayrılmaya yönlendirdi. 1985’te RAF ve AD “Batı Avrupa Gerilla Cephesini kurmayı tasarlamıştı. Bu tasarı, bir tarafta anti-emperyalizmi ortak bir savaşma motivasyonu olarak gören RAF ve AD ile, diğer tarafta örgütlü sınıf mücadelesi perspektifine sahip CCC’yi ve diğer Marksist-Leninist oluşumları bölen tartışmayı daha berrak hâle getirdi. CCC, işçi sınıfının örgütünü yeteri kadar hesaba katmadığı için AD’nin ve RAF’ın saf anti-emperyalist çizgisine karşı çıktı. CCC, bu yaklaşımı “oportünistçe” ve “hareketçi” olarak görürken, oto-determinasyon, kurtuluş ve öznellik gibi müphem ilkeler üzerinde yükselen, sadece güç yanılgısı yaratan ve hareketin nesnel zayıflığını ihmal eden “cepheci” çizgiyi de eleştirdi:
Biz komünistiz. Amacımız burjuvaziye ve onun sistemine direnmek ya da buna karşı mücadelemize varoluşsal bir anlam yüklemek değil. Amacımız, toplumsal bir sınıfı, proletaryayı devlet erkinin ele geçirip sosyalizmi inşa etme konusunda zorlayacak tarihsel süreci başlatmaktır.[7]
CCC; direniş, kurtuluş, anti-emperyalizm gibi kavramları AD’nin ve RAF’ın anladığı şekilde ele almıyordu. Elbette bu kavramların ardında bir birlik inşa edilebilirdi (bazı durumlarda gerçekleşti de), fakat CCC için komünist devrim, ortak inançlar üzerinde daha farklı bir uzlaşmayı gerekli kılıyordu. Nihayetinde CCC için hedef, partinin inşasıydı:
“Tam anlamıyla bir toplumsal sınıfı, tarihsel hedefi, birbirine diyalektik olarak bağlanmış ilkeleri ve yöntemleri dikkate alan devrimci komünistler için proletaryaya ve öncüsüne sadece bir çizgi ve bir strateji rehberlik edebilir. Aynı şekilde, sadece bir yön ve bir örgüt var olabilir: Parti.”[8]
Bu anlamda, genellikle diğer gerilla gruplarının arasına atılsa bile CCC’nin silahlı mücadele konusunda daha açık, kesin bir teorik anlayışı vardı, öyle ki diğer silahlı sol gruplarla bölünmeye dahi yol açmıştı bu anlayış. Bu arka planı hesaba katmadan CCC’nin aktivitelerini analiz etmek, örgütün ancak basit ve yüzeysel bir anlayışına varır. CCC için silahlı mücadele, sınıf savaşı çizgilerini güçlendirdiği müddetçe bir anlam ifade ediyordu ve bu mücadele, Marksist-Leninist teoriye göre, parti içinde kendi yerini bulmalıydı.

10 Ekim 2017
Kaynak

Dipnotlar
[1] “Komünist Savaşçı Hücreler Örgütü Tutsakları Kolektifi”, 1993-1994, Amaç ve Hedef, CCC.
[2] A.g.e., CCC.
[3] A.g.e., CCC.
[4] Komünist Savaşçı Hücreler, “Patronların karargâhlarını imha ediyoruz”, 1 Mayıs 1985, Lutte.
[5] “Komünist Savaşçı Hücreler Örgütü Tutsakları Kolektifi”, ABC mülâkatı, 1998, ABC.
[6] A.g.e., ABC.
[7] “Kısa Kronoloji”, 1983-1986, Chronologie.
[8] A.g.e., Chronologie.

0 Yorum: