● ● ●
Yeniden tir tir titriyor dünya karşımızda, işte ben
o dünyanın eşiğindeyim. Tanrı ruhuma merhamet etsin.
Kalbim yaralı, çünkü biliyorum ki fukara anamın
kalbini kırdım; kaygı, hanemin üzerine tahammülü zor bir kara bulut gibi çöktü.
Ama kafamın içinde tüm kavgaları ettim, o kaçınılmaz olandan uzak durmak için
her yola başvurdum. O hakikat, beni ve yoldaşlarımı dört buçuk yıllık zulmün
ardından bunu yapmaya mecbur etti.
Ben bir politik tutsağım. Politik tutsağım çünkü
ben, ezilen İrlanda halkı ile topraklarımızdan çekilmeyi reddeden, kimsenin
istemediği yabancı ve zalim rejim arasında yıllardır devam eden savaşın yol
açtığı bir zayiatım.
Ben, Tanrı’nın İrlanda milletine egemenlik ve
bağımsızlık bahşettiğine inanıyorum ve o hakkın safındayım. Ayrıca Tanrı’nın
her İrlandalıya silâhlı devrim yapma hakkını bahşettiğine de inanıyorum. Tam da
bu sebeple mahpusum, üryanım, işkence görüyorum.
İşkencelere direnmeyi bilen zihnimde ise tek bir
fikir var: yabancı ve zalim Britanya’nın varlığı ortadan kalkmadan, tüm İrlanda
halkı kendi hayatını kontrol edebilen bir yapı hâline gelip kaderini fiziksel,
kültürel ve ekonomik açıdan ayrı ve müstakil bir güç şeklinde, aklen ve
bedenen, egemen bir halk olarak karar vermeden İrlanda’da asla barış olmaz.
Ben, yeni İrlandalı kuşağının kökleri derinlere
uzanan ve asla yok edilemeyen özgürlük arzusuyla yetişmiş olduğuna inanıyorum. Ben,
sadece Maze Hapishanesi’ndeki [H Blok] barbarlığa son vermek veya tüm haklılığımız
ile politik tutsak olarak kabul görmek için ölmüyorum. Ölmemin asıl sebebi, bu mapus damında kaybedersek Cumhuriyet ve “yeni doğan halk” olarak
tanıdığım için tüm varlığımla gururlandığım ezilenlerin de kaybedeceğini biliyorum
olmamdır.
27 Ekim [yedi açlık grevi eylemcisinin öldüğü ilk
sürecin başladığı tarih] bugüne ne bir damla duygu taşıdı ne de bir şeyi
değiştirebildi. Olağan baskı yöntemleri denendi ama hiçbir işe yaramadı. Ağızlarından
salya akan köpekler ve zorbalar, hiç şüphe yok ki yarın da sabahın köründe gelip
kapımızı çalacaklar.
Armagh’deki kızlara birkaç şey yazdım. Onlardan,
cesaretlerinden, kararlı duruşlarından, içlerinde taşıdıkları o yok edilemeyen
direniş ruhundan daha fazla söz etmek gerek. Kontes Markievicz, Anne Devlin,
Mary Ann McCracken, Marie MacSwiney, Betsy Gray ve tüm o İrlandalı kahraman
kadınlar neyse onlar da o. Bir de elbette Ann Parker’dan, Laura Crawford’dan,
Rosemary Bleakeley’den ve o mukaddes isimlerini hatırlayamadığım için utandığım
kadınlardan da bahsetmeliyim.
Ayin ihtişamlı,
arkadaşlarsa her zamankinden görkemliydi. Hakkım olan ve haftada bir verilen
meyveyi geçen akşam yedim. Kadere bakın ki son yediğim şey de bir portakaldı ve
üstelik sanki hayat son şakasını yapıyormuşçasına, portakal çürüktü. Her zamanki
gibi yemeğimiz kapıya bırakılıyor. Bu sefer beklediğimiz üzere bize verilen
porsiyonlar her zaman verilenden, en azından hücre arkadaşım Malachy’ye
verilenden daha büyüktü.
Bobby Sands
1 Mart 1981 Pazar
0 Yorum:
Yorum Gönder