Daha ötede, nehre doğru, West End Bulvarı ile
Riverside Yolu yakınında bir orta sınıf mahallesi vardı. Burada binalar,
genelde eski ama gösterişli ve gayet iyi bakılmış yapılardı.
Ve tabii ki bu binalarda ekseriyetle beyazlar
yaşıyordu, ne var ki burada bir iki Siyah’a, nasıl olduysa bir biçimde
mahalleye iliştirilmiş bazı evli Siyah-Beyaz çiftlere de rastlayabiliyordunuz. Muhtemelen
mahalle, “liberaller”in kalesiydi.
Bense “liberal”in ne olduğunu hiç mi hiç idrak
edemiyordum. Duyduğum kadarıyla “liberaller”, her türden makul konuyla alakalı
makul görüşler dile getiren kişilerdi.
Ronald Reagan gibi faşist ırkçı kapitalist
köpekleri, yani şu aşırı sağcıları biliyordum. Bunlar bir biçimde karşınıza
dikiliyor, nereden geldiklerini size hatırlatıyorlardı.
Diğer uçta ise adalete, eşitliğe ve insan
haklarına bağlı olan sol duruyordu. Liberal ise bu iki nokta arasında duranlara
deniliyordu.
Kanaatimce “liberal”, sözlükteki en anlamsız
kelime.
Tarihin de gösterdiği biçimiyle orta sınıfa mensup
beyaz insanlar, bir eli yağda bir eli balda yaşadığı, Avrupa’ya tatile gittiği,
çocuklarını özel okullara gönderip beyaz derili olmanın imtiyazıyla elde ettiği
imkânların semeresini yediği sürece “liberal” olmaya devam ediyorlar.
Ama hayat zorlaşınca,
paralar suyunu çekince yüzlerindeki o liberal maskesini çekip çıkartıyorlar ve
işte o an karşınızda bir Adolf Hitler buluveriyorsunuz. Bu liberaller, hiçbir imkânı
ve imtiyazı olmayanlara kendi imkân ve imtiyazlarını muhafaza ettikleri sürece
acıyabiliyorlar.
Assata
Shakur
[Kaynak: An Autobiography, Lawrence Hill & Co., 2001, s. 132-133.]
0 Yorum:
Yorum Gönder