“Hiç kimse kendi ülkesinde peygamber değildir” diyen
haklıydı. Türk komünistlerinin lideri Mustafa Suphi, kör karanlığa itilmiş,
gözü dönmüş bir kalabalık tarafından işkence edildiği, sonra da Karadeniz’e
atıldığı bir kentte doğmuştur. Trabzon, onun doğduğu kenttir. Orada doğdu ve
çocukluk yıllarını orada geçirdi. “Büyük” bir paşanın hizmetinde bir bölge
memuru olan babası ona sultanın ismini taşıyan yüksek bir devlet lisesinin
kapısını açtı. Ama kader ona başka bir mevki hazırlıyordu. Üniversite
öğrenimini Türkiye’de bitirdikten sonra, M. Suphi Paris’e gidip Hukuk
Fakültesi’ne yazıldı. İki yıllık öğrenimden sonra Türkiye'ye döndü ve İstanbul
Ticaret Mektebi Alisi’nde ekonomi politik öğretmeni oldu.
Emperyalist dünya savaşı yıllarında, “İttihat ve
Terakki” partisinin çabaları sonucu Türkiye savaşa itildiği zaman, Suphi
yoldaş, çarpıcı ve kamuoyunda alabildiğine yankı uyandıran bir eleştirisini
yapar Türk emperyalistlerinin. Türk Hükümeti onu “Anglofil” isnadıyla tutuklar
ve tutumunu “devlete suikast” diye niteleyerek bir kaleye hapseder. Rusya’ya
kaçmayı başarması, 1917’nin ilk zamanlarına, Şubat Devrimi’nin başlarına
rastlar. Savaş tutuklusu olarak önce Sibirya’ya, sonra Kırgızistan’a (Uralsk
kenti) gönderilir. Ekim Devrimi’nden sonra Suphi Yoldaş Moskova’ya gelir ve “Narkomnak”
katında örgütlenmekte olan “Centromkom”un hizmetine girer. Sovyet Hükümeti'ne
yandaşlık sunan ilk Türk’tür. Suphi Yoldaş’ın Sovyetler’e yandaşlığı,
gazetelerinde (Kazan ve diğer kentlerde “Koiassi” ile “İoulduze”) kendisine
karşı korkunç bir kampanyaya girişen milliyetçi Müslüman entelijansiya ile
oportünist sosyalistlerin tepkisine sebep olur. Milliyetçi Tatarlar, bir Türk
profesörün Bolşeviklerle nasıl yandaşlığa gidebileceğini kavrayamamaktadırlar.
Suphi Yoldaş’ın Sovyet Hükümeti’nden, “Müslüman
Komiserliği”nde çalışmasına karşılık milyonlar aldığı söylentileri çıkartıldı.
Bu, en karanlık dönem oldu, çünkü bir avuç cesur Bolşevik ve sol müslüman
sosyalist, Rusya'daki müslüman doğu halklarının şovenizminin gemi azıya
almasına karşı mücadele etmek zorundaydılar. Suphi Yoldaş “CENTROMUSKOM”
katında enternasyonal propaganda kesimini oluşturmak ve yönetmek görevini
üstlendi. En kısa sürede Türk savaş tutukluları için “Yeni Dünya” ismi altında
haftalık bir sosyalist propaganda organı çıkardı. Türk savaş tutukluları
arasında bilimsel sosyalizmi yayan ve onlara Ekim Devrimi'nin önemini açıklayan
“Yeni Dünya”, aynı zamanda "kafasında dokuz tilki dolaşan" paşaları
ve dayanaklarını açıkça ortaya çıkartmakta ve eski askerleri, bunlardan
sıyrılıp Türkiye’nin şûra rejimini kurmaya çağırarak, Türkiye’nin milliyetçi
burjuva hükümetine karşı yoğun bir propaganda yürütmekteydi. Gazete, Türk savaş
tutukluları arasında büyük bir otorite kazandı ve binlerce nüsha ile aralarında
yayıldı.
Yavaş yavaş “Yeni Dünya” çerçevesinde küçük, ama
sağlam bir Türk marksistleri çekirdeği oluştu.
Dünya sosyal devrimi önünde Suphi Yoldaş’ın asıl
başarısı, Rusya komünistleri ile tüm yandaşlığı süresince, düzenli bir Türk
Komünist Partisi yaratmaya uygun sıkı ve akıllı bir çizgiyi izlemiş
olmasındandır. Kendi ülkesinde bu uğraşın teorik-entelektüel bir niteliği
yoktu, ama her zaman mücadelenin ilk durumlarında yer alan, proleter kitleler
arasında taşkın bir devrimci niteliğine sahipti. Kazan'ın düşüşünden birkaç
hafta önce, “CENTROMUSKOM Enstitüsü”nün birleşiminde 5. Sovyet Panrus Kongresi
Müslüman delegelerince seçilen Suphi Yoldaş’ın Müslüman Sosyalist Merkez
Komitesi ile Müslüman Sosyalist-Komünist Komiteler tarafından hazırlanmış
konferansa gelmiş Türk sosyalistlerini yine bu konferansta nasıl örgütlediğini
görüyoruz. Onun inisiyatif ve yönetimi altında, Çekoslovaklara karşı savaşacak
Türk savaş tutuklularından oluşan bir alay düzenlendi. Kazan'da Moskova'ya
bildirmek üzere, Türk sosyalistlerinin Panrus konferansı karar taslağı
hazırlandı. Bu konferans, aynı yılın haziran ayında toplandı. Yirmi beş-otuzdan
fazla kişinin katılmadığı doğrudur, ancak bu sayı bile çalışmanın ilk zamanları
için yeterliydi. Suphi Yoldaş’ın itimiyle, Konferans, tüm Türk mülteci
sosyalistlerini Rus Komünist Partisi’ninkinin aynı olacak tek bir komünist
örgütte birleştirmeyi kararlaştırdı. Tahmin edileceği gibi, Suphi Yoldaş’ın
çalışması, tavşan uykusundaki Türk Hükümeti’nin öbür gözünü de açıyor. Ciddi
olarak rahatsız oluyor Suphi Yoldaş’tan... Ve bu hükümetin Moskova’daki
elçisinin, Sovyet Hükümeti'ne nasıl arka arkaya “Brest Litovsk Anlaşması’na
uygun olarak” Türk savaş tutukluları arasında “bolşevik propagandasının
durdurulması” ve “Yeni Dünya Gazetesi’nin yayınının askıya alınması” kararının
uygulanması için notalar gönderdiğini görüyoruz.
Bir süre sonra (bunun devamı olarak) aynı elçinin doğu
diplomasisine özgü kurnazlıkla, Suphi Yoldaş’ın prestijini Sovyet Hükümeti’nin
gözünde nasıl hiçe indirme yollarını aradığını görüyoruz. İsmi geçen konferansa
“sosyalist” diye bir ajan provokatörü sokmayı başardı bu elçi. Provokasyon
anında görüldü, ama izleri hâlâ duruyor.
Avusturya savaş tutuklusu, Bosna müslümanı Bülbülanov,
Moskova milliyetçi Tatarları hizmetinde bulunduğu sıralarda, bilinmeyen
yollardan “Haber Alma Bürosu'na Sovyet hükümetinin merkez organlarından biri
giriyor ve “Müslüman komiserliği”ne, Suphi Yoldaş’ın da aralarında bulunduğu
omuzdaşlarına karşı iğrenç bir duyuru kaleme alıyor.
Bu anda, komünist Suphi Yoldaş’ın kaybına ağlarken,
1918’de Türk paşasının sözlerini yayan tüm Bülbülanovcuları ve benzeri
provokatörleri nefretle lanetliyoruz. Bu karşı propagandalar, o dönemde, bir
sıra iç ilişkilerine karşın, yine de, Suphi Yoldaş’ın uğraşında olduğu gibi,
kişisel yaşantısında da oldukça önemli bir rol oynadı.
Uzun süre güvensizlik ve kuşku atmosferinde çalışması
gerekiyordu. Ve de bu ona korkunç ağır geliyordu. Onu kişi olarak tanıyan ve
onunla çalışmış tüm yoldaşlar, o sırada cephedeydiler. Ayrıca, Müslüman İşleri
Komiseri Yoldaş Molla Nur Vahidof, Kazan'da Çekoslovaklar tarafından yakalanıp
kurşuna dizilmişti. Bu dönemde Suphi Yoldaş, Çekoslovaklar tarafından yıkılan
müslüman proleter örgütleri yeniden kurmak, Volga ve Ural arasındaki karşı
devrimlerle mücadele etmek üzere olağanüstü komisyon üyeliğine getirildi, ama
yukarıda belirtilen koşullar yüzünden, Stalin Yoldaş’ın gelişine değin
çalışmaya girişemedi.
1918’in son ve 1919’un ilk yarısında Suphi Kazan’a
geçerek Çekoslovaklar tarafından yakılan Müslüman Bilim Enstitüsü’nün yeniden
kurulmasına karar verir ve aynı zamanda yerli Tatarlar ile savaş tutukluları
arasında partinin çalışmasına katılır. 1918 Eylül’ünde kendi yönetimi altında,
Tatar yazı ve alfabesini basitleştirmek üzere bir Panrus Konferansı toplanır.
Bu konferans değerli pratik sonuçlar verir. Tatarlar arasında sosyalist
öğrenimin yaygınlaştırılması alanında bir sıra çalışmayı da gerçekleştirir.
Suphi Yoldaş “NARKOMİNDEL”ce 1918'de Moskova,
Petrograd ve diğer kentlerde düzenlenen “enternasyonal miting”lerde aktif
olarak yer aldı. 1919 Mart’ında III. Komünist Enternasyonal’in I. Kongresi’ne
katıldı. Kırım’ın Sovyet birliklerince alınmasından sonra, Komintern adına
çalışmak üzere buraya gitti. 1918 çatışmalarından sonra Sovyet Hükümeti’ne sırt
çeviren Tatarlar arasında çalışma alabildiğine özen gerektiriyordu. Suphi
Yoldaş buna da ulaşmıştı. “R.K.P. Bölge Komitesi” üyesi ve buna bağlı “Tatar
Bürosu başkanı”, aynı zamanda Simfiropol’e taşınan “Yeni Dünya” Gazetesi
yönetmeni olan Suphi Yoldaş, kendisini bütünüyle çalışmasına veriyor ve çok
kısa zamanda parti içinde olduğu gibi, kitle içinde de geniş bir otorite
kazanıyor.
Suphi Yoldaş’ın inisiyatifiyle, Kırım Tatarları ile
Türk işçilerinden oluşan Enternasyonal Doğu Alayı, birliklerimizi geri
çekilişte savunarak, yeni asker sürmek üzere olan General Sbachtchev’in
birlikleriyle çarpışır.
Orada partinin Türkiye için çalışmasını hiçbir biçimde
unutmaz. Kırım'da çok kısa bir süre kalmasına karşın, İstanbul’a ve Türkiye’nin
diğer kentlerine, Türkiye’nin yarınki komünist olayının ilk kadroları olan
onlarca komünist göndermeyi başarır. Suphi Yoldaş’ın Kırım’da çalışmasının
ürünleri Vrangel döneminde meyvesini verdi. Kırım’da tüm karşı hareketler
yenilgiye uğradı.
İngiliz karşı-casusluk örgütü de kendi açısından Suphi
Yoldaş’ın prestijini istismar etmeyi planlıyordu. Kırım’ı ele geçirmek isteyen
Beyazlar, M. Suphi’yi yakalamak için her yana ajan saldılar. Onun gizli bir
çalışma için Kırım’da kaldığı kuvvetle tahmin ediliyordu. Sıkı aramalardan
sonra M. Suphi “bulundu ve asıldı”. Bir zaman, Kırım’daki Beyaz muhafızların
gazeteleri böylesi bir yayında bulundular. Oysa o anda M. Suphi Yoldaş, Kiev
yakınlarında Petliura ile Denikin’in müfrezeleri tarafından kuşatılan 12. Ordu’daydı
ve yanındaki yiğitler ile kendi saflarına ulaşmak üzere bu yoğun süngü
çemberini yarmaya çalışıyordu.
Sonra, Suphi Yoldaş, Afganistan ve İran üzerinden
gizli bir çalışma için Türkiye’ye girmek amacıyla Türkistan’a gider, Türkistan
yolunda kolçakist cephesinin yarılmasını beklerken, Samara’da “Türkfront”un
politik kesiminde ve Türkistan’da 1920’nin ilkyazına kadar çalışır ve
Azerbaycan’da Sovyet rejiminin ilanı üzerine Bakû’ye geçer. Türkistan’da olduğu
gibi, çalışması, çok yönlülüğü ve olumlu sonuçları ile belirlenir. Taşkent’te
parti “Kraikom” katında “Enternasyonal Propaganda Bürosu” başında bulunur ve
Türk, İranlı, Afgan, Buharalı ve Hindu komünistleri örgütler. Aynı zamanda
Partinin Şartlılar, Taciller, Türkmenler vb. arasındaki çalışmasına aktif
olarak katılır.
Bakû’ye Suphi Yoldaş, aşağı yukarı sadece Türk sorunu
üzerine, buna değin olarak diğer doğu ülkeleri komünist örgütleri ile
ilişkileri yitirmeksizin, çalışmasını yoğunlaştırır. Burada “İttihatçılar”ın
(Türk burjuva milliyetçisi “İttihat ve Terakki Partisi”nin önde gelenleri)
yönetimi ve yoğun işbirliğiyle “ürettirilmiş” bir “Türk Komünist Partisi”
bulur. Suphi Yoldaş İttihatçılara seslenir: “Kahrolsun proletaryanın işlerine
burunlarını sokanlar!” Ve bunların sahte komünist örgütlerini tasfiye eder.
Daha sonra Suphi Yoldaş’ın karşısına alabildiğine
karmaşık bir sorun dikilir: Türkiye'deki tüm gizli komünist işçi grup ve
örgütlerinin birleştirilmesi ve merkezileştirilmesi; Türk sol sosyalist
partilerle ilişkiler. Onun, Anadolu’da durmadan gelişen Ulusal Kurtuluş
Hareketi karşısındaki tutumunun tanımlanması oldukça önemlidir. “Türk Komünist
Örgütleri Merkez Bürosu”nu oluşturdu. İstanbul’da ve Anadolu’da varolan tüm
komünist gruplarla ilişkiler kuruldu. Bakû’de Eylül ortasında “Türkiye Komünist
Örgütleri Kongresi” toplandı. Kongre tüm Türkiye komünist örgütlerini tek bir
örgütte, “TKP”de toplamaya karar verdi. Suphi Yoldaş, Merkez Komitesi Başkanı
seçildi. II. Enternasyonal’i tanıyan “Sol Sosyalist Partisi” komünist
Partisi'ne katılıyor. Türk “Sosyal Demokrat Partisi” üyeleri de TKP’ye
giriyorlar. Suphi yoldaşça yönetilen TKP Merkez Komitesi Bakû’de kaldığı sürece
geniş çapta örgütleme çalışmasını tamamlıyor. Merkez komitesi organları,
Anadolu’nun her noktasında ve Türkiye’nin anlaşma ile işgal edilmiş
bölgelerinde örgütlenmeye gidiyor. Kafkasya’nın ve Türk savaş tutukluları ile
Türk işçilerinin bulunduğu Güney Rusya'nın çeşitli kentlerinde organ ve
hücreler oluşturuluyor. Propagandacılar hazırlamak üzere, geniş programlı
politik kurslar düzenliyor. Bakû’de daha sonra Anadolu’ya kaydırılan, Türk
savaş tutuklularından oluşmuş bir komünist alay hazırlanıyor. Yayınlar özel
olarak çoğaltılıyor. Kadınları ve gençliği partiye çekmek için büyük bir
çalışma tamamlanıyor.
M. Suphi gibi böylesi bir kişinin kaybı Türkiye
komünist hareketine müthiş bir darbe vurdu. Onun kişiliğinde TKP Sovyet
Rusya'da sosyalist devrimin süzgecinden geçmiş ve Tataristan’da başlayıp Kafkas
aşırı ülkelerde biten doğunun her köşesinde doğurduğu çeşitli sonuç ve etkileri
ayrıntılarıyla incelemiş olan şefinden ve yöneticisinden yoksun kaldı. Bugün
aramızda bulunmayan Suphi otuz dört-otuz beş yaşlarında bile değildi. M. Suphi,
düşmanlarının tüm dikkatini üzerine toplayacak denli güçlü ve enerjikti.
Caniler kimlerle uğraşacaklarını iyi biliyorlardı.
Kimsenin bilmediği mezarında rahat uyu, devrimin erken
yiten savaşçısı! Sağ kalanlar tamamlayacaktır başlatmış olduğun yapıtı!
Sultan Galiyev
[Bu yazı, Tatar Bolşevik lideri Sultan Galiyev
tarafından yazılmış ve NARKOMNAK’ın dergisi olan Jizn Natsional’nostei’in
(“Milliyetlerin Hayatı”) 16 Temmuz 1921 tarihli 14. (112) sayısında “Mustafa
Suphi ego Rabota” başlığı altında yayınlanmıştır. Türkiye'de Ant dergisi
tarafından Ocak 1971’de 15’lerin 50. ölüm yıldönümünde yayımlanmıştır.]
1 Yorum:
Sultan GALİYEV- ve Mustafa suphinin yolundan gidilmelidir.Ezilenler yanyana getirilmelidir
Yorum Gönder