03 Ocak 2016

Şeyh Nimr Terörist Değildi


Suudi Arabistan, Cumartesi günü 47 insanı “terörist” olarak suçlayıp idam ettikten sonra, manşetlerde kendisine yer bulmasına karşın, uluslararası medya esas olarak krallığın dış ilişkilerine odaklandı.
Geçen ay Suudi Arabistan anti-terör koalisyonu kurduğunu duyurmasıyla dünyanın gündemine gelmişti. Uluslararası toplum telaşla sürecin detaylarına yoğunlaştı, bir yığın yorumcu Suudilerin uluslararası alanda oynaması muhtemel rolüne dair fikirler dile getirdi. Ama analizler temelde uluslararası düzeye odaklanırken, ülke içerisinde yaşanan dram kimsenin dikkatini çekmedi ve ülke sınırlarının dışında bir karşılık bulmadı.
Kasım sonunda medya Suudi gazetelerinden sızan, “El- Kaide ve Avamiye’den en az 50 terörist”in idamının beklemede olduğuna dair bilgilerin üzerine atladı. Bir dizi insan hakları örgütü bu konuya dikkatleri çekti ve Suudilerin kendilerine has bir “terörizm” tanımı ile hareket ettiklerine işaret ederek kaygılarını dile getirdi. 2008’de terörizm davalarının görülmesi maksadıyla kurulmuş olan Özel Yetkili Ceza Mahkemesi kurulduğu günden beri çok sayıda insan hakları savunucusunu yargılayıp suçlu buldu. Bu Ekim ayı içerisinde bu mahkeme insan hakları örgütünün bir dizi kurucu üyesine 8 ilâ 10 yıl hapis cezası verdi. Bu insanların tek suçu iktidardaki aileye karşı düşüncelerini ifade etmiş olmaları idi.
İdam kararı verilen mahkûmlar arasında politik eylemciler ve şiddete başvurmamış hükümet muhalifleri var. Tutuklandıkları dönemde reşit olmayan çocukların da aralarında bulunduğu altı Şii eylemci idam edilecek “teröristler” listesine alındı. Krallığın ülke içerisindeki faaliyetlerinin uluslararası toplumun gündeminden çıktığı bir dönemde idamını bekleyenlerin tepesinde sallanan kılıç kendisini daha da fazla hissettirmeye başladı.
Avamiye mensubu “teröristlerin” belki de en ünlüsü Şeyh Nimr Bakır an-Nimr. Önde gelen Şii din adamlarından olan Nimr ülkenin doğusunda yaşayan, barışçıl bir muhalefet çizgisi izleyen bir isim. Öne çıkmasını sağlayansa 2011-12’deki gösterilerde muhalefetin başını çekmiş olması.
Şeyh Nimr Cumartesi günü idam edilen 47 kişiden biri.
Suudi yetkilileri Şeyh Nimr’i Temmuz 2012’de zorla tutuklamış “mezhep savaşını tetiklemek ve isyanı desteklemek”le suçlamıştı. Oysa aslolarak onun barış yanlısı, coşkulu vaazlarının muhtevasından rahatsızlardı. 15 Ekim 2014’te askerî mahkeme ona ölüm cezası verdi. BM insan hakları uzmanları tutuklamayı ve Nimr’e verilen cezayı devlete sundukları tebligatlarla eleştirdiler. Bu tebligatlarda uzmanlar Şeyh Nimr’e işkence edildiğinden, yargılamanın usule aykırı olduğundan, onun adil yargılanmadığından ve yaralarının iyileştirilmesi için gerekli tıbbi özenin gösterilmemiş olduğundan bahsettiler.
Bu dönemde Suudi medyası ve hükümeti Şeyh Nimr’i Şii terörizminin bir simgesi olarak takdim etti. Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Selman’ın danışmanları Kasım ayı içerisinde “Nimr ailesinin şiddete başvurduğunu, güvenlik güçlerine ve devlet binalarına saldırdığını, sivilleri terörize ettiğini” söyledi. Londra’dan yayın yapan, Suudi destekli Şarku’l Avsat isimli gazetede de benzer iddialarda bulundu. Gazetede çıkan “Nimr ve Şuveyl: Aynı Ölçekte İki Öğretinin Mensubu İki Terörist Teorisyen” başlıklı bir makale Şeyh Nimr’in ve El-Kalide üyesi Faris Şuveyl’in “bir madalyonun iki yüzü” olduğunu ve ikisinin de terörist düşüncenin farklı yanlarını temsil ettiğini söylüyordu.
Şeyh Nimr’in vaazlarının muhtevası ise farklı bir hikâye anlatıyor. Konuşmalarında Nimr devletin zulmü karşısında şiddete başvurmama çağrısı yapıyor. Direnişle ilgili görüşünü aktardığı bir vaazında Şeyh Nimr şunu söylüyor: “Sözün yol açacağı gürültü kurşunların sesinden daha güçlüdür.” Devamında da şiddetin olumlu sonuçlar doğurmayacağına dair bir izahat sunuyor. Bir başka vaazında ise göstericileri barışçıl eylemler yapmaya teşvik ediyor ve “gösteride elinde silâh olan birini gördüğümüzde ‘biz bunu kabul edemeyiz, evine git sana ihtiyacımız yok’ diyeceğiz.” diyor. Uluslararası Af Örgütü’nün Şeyh Nimr’in yaptığı konuşmalara dair eleştirisi de muhalefetinin barış yanlısı niteliğini teyit ediyor. O konuşmalarda kimse şiddeti kışkırtan tek bir kelime bulamıyor.
Şeyh Nimr’in İran’ın ajanı olduğuna dair iddia da devletin yürüttüğü karalama kampanyasında önemli bir rol oynuyor. Aynı Şarku’l Avsat gazetesi makalesi, Nimr’in “kışkırtıcı konuşmalarının kaynağının İran’ın Kum kenti” olduğunu iddia ediyor. Oysa Nimr’in ağzından dökülen sözler tam aksini söylüyor. Birçok konuşmasında Şeyh Nimr, Suudi Arabistan’daki Şiilerin sadece kendi adlarına konuştuklarını uzun uzun anlatıyor. Bir vaazında “Ne İran’la ne de başka bir ülkeyle bağlantılarımız var. Biz kendi değerlerimize bağlıyız ve onları medyanız saptırmaya devam etse bile savunmayı sürdüreceğiz” diyor.
“Teröristler” arasında üç de Şii gösterici var. Bunlar reşit olmamalarına karşın benzer iddialarla tutuklanmışlar: Ali Nimr, Abdullah Zahir ve Hüseyin Marhun. Güvenlik güçleri Şeyh Nimr’in yeğeni Ali Nimr’i Şubat 2012’de Doğu’daki gösterilere katıldığı için tutuklamış. Suudi yetkililer ona gözaltında işkence etmiş ve bir “terörist hücresi”ne katıldığı suçlaması da dâhil bir dizi suçlamayı zorla kabul ettirmiş. Ulusal güvenlik mahkemesi sonrasında bu itirafı ona idam cezası vermek için kullanmış. 8 Ekim 2015’te Avrupa Parlamentosu Suudi Arabistan’a Ali’den özür dileyip onun idamını durdurması yönünde bir karar almış. Burada hükümetin ulusal güvenlik mahkemesini barışçıl muhaliflere zulmetmek için kullanılması eleştirilmiş.
17 Aralık 2015’te uluslararası toplum Suudilerin kurduğu yeni koalisyona odaklandığı sırada Abdullah Zahir’in ailesi geç kalmadan bu mahkeme sürecine müdahale etmesi için çağrıda bulunmuş. Abdullah’ın babası Guardian’a açıklama yaparak yardım için yalvarmış ve “oğlum sırf bir protesto yürüyüşüne katıldı diye ölmeyi hak etmiyor” demiş.
Medya yeniden Suudilerin uluslararası ilişkilerine odaklanmış durumda. Ülke içerisine bakan kimse yok. Reşit olmayan çocukları ve reformcuları terörist olarak damgalamakla Suudiler kendi yurttaşlarına verdiği insanlık dışı cezaları meşrulaştırma imkânı buluyor. 21 Aralık’ta terörizm mahkemesi blog yazarı Zuheyr Kutbi’yi ne idüğü belirsiz suçlardan ötürü dört yıl hapse mahkûm etti, kendisine beş yıl seyahat yasağı getirdi ve 26.600 dolar para cezası verdi. Kutbi ayrıca 15 yıl yazı da yazamayacak. Suçlamalar birikip idamların sayısı arttıkça Suudi Arabistan’ın daha fazla “terörist” idam edeceği ihtimali de artıyor. Uluslararası toplumun unutmaması gereken asıl tehdit işte bu.
Ellen Duthoy
4 Ocak 2016

0 Yorum: