Geçen ay Suudi Arabistan anti-terör koalisyonu
kurduğunu duyurmasıyla dünyanın gündemine gelmişti. Uluslararası toplum telaşla
sürecin detaylarına yoğunlaştı, bir yığın yorumcu Suudilerin uluslararası
alanda oynaması muhtemel rolüne dair fikirler dile getirdi. Ama analizler
temelde uluslararası düzeye odaklanırken, ülke içerisinde yaşanan dram kimsenin
dikkatini çekmedi ve ülke sınırlarının dışında bir karşılık bulmadı.
Kasım sonunda medya Suudi gazetelerinden sızan,
“El- Kaide ve Avamiye’den en az 50 terörist”in idamının beklemede olduğuna dair
bilgilerin üzerine atladı. Bir dizi insan hakları örgütü bu konuya dikkatleri
çekti ve Suudilerin kendilerine has bir “terörizm” tanımı ile hareket
ettiklerine işaret ederek kaygılarını dile getirdi. 2008’de terörizm
davalarının görülmesi maksadıyla kurulmuş olan Özel Yetkili Ceza Mahkemesi
kurulduğu günden beri çok sayıda insan hakları savunucusunu yargılayıp suçlu
buldu. Bu Ekim ayı içerisinde bu mahkeme insan hakları örgütünün bir dizi
kurucu üyesine 8 ilâ 10 yıl hapis cezası verdi. Bu insanların tek suçu
iktidardaki aileye karşı düşüncelerini ifade etmiş olmaları idi.
İdam kararı verilen mahkûmlar arasında politik
eylemciler ve şiddete başvurmamış hükümet muhalifleri var. Tutuklandıkları
dönemde reşit olmayan çocukların da aralarında bulunduğu altı Şii eylemci idam
edilecek “teröristler” listesine alındı. Krallığın ülke içerisindeki
faaliyetlerinin uluslararası toplumun gündeminden çıktığı bir dönemde idamını
bekleyenlerin tepesinde sallanan kılıç kendisini daha da fazla hissettirmeye
başladı.
Avamiye mensubu “teröristlerin” belki de en ünlüsü
Şeyh Nimr Bakır an-Nimr. Önde gelen Şii din adamlarından olan Nimr ülkenin
doğusunda yaşayan, barışçıl bir muhalefet çizgisi izleyen bir isim. Öne
çıkmasını sağlayansa 2011-12’deki gösterilerde muhalefetin başını çekmiş
olması.
Şeyh Nimr Cumartesi günü idam edilen 47 kişiden
biri.
Suudi yetkilileri Şeyh Nimr’i Temmuz 2012’de zorla
tutuklamış “mezhep savaşını tetiklemek ve isyanı desteklemek”le suçlamıştı.
Oysa aslolarak onun barış yanlısı, coşkulu vaazlarının muhtevasından rahatsızlardı.
15 Ekim 2014’te askerî mahkeme ona ölüm cezası verdi. BM insan hakları
uzmanları tutuklamayı ve Nimr’e verilen cezayı devlete sundukları tebligatlarla
eleştirdiler. Bu tebligatlarda uzmanlar Şeyh Nimr’e işkence edildiğinden,
yargılamanın usule aykırı olduğundan, onun adil yargılanmadığından ve
yaralarının iyileştirilmesi için gerekli tıbbi özenin gösterilmemiş olduğundan
bahsettiler.
Bu dönemde Suudi medyası ve hükümeti Şeyh Nimr’i
Şii terörizminin bir simgesi olarak takdim etti. Savunma Bakanı Prens Muhammed
bin Selman’ın danışmanları Kasım ayı içerisinde “Nimr ailesinin şiddete
başvurduğunu, güvenlik güçlerine ve devlet binalarına saldırdığını, sivilleri
terörize ettiğini” söyledi. Londra’dan yayın yapan, Suudi destekli Şarku’l Avsat isimli gazetede de benzer
iddialarda bulundu. Gazetede çıkan “Nimr ve Şuveyl: Aynı Ölçekte İki Öğretinin
Mensubu İki Terörist Teorisyen” başlıklı bir makale Şeyh Nimr’in ve El-Kalide
üyesi Faris Şuveyl’in “bir madalyonun iki yüzü” olduğunu ve ikisinin de
terörist düşüncenin farklı yanlarını temsil ettiğini söylüyordu.
Şeyh Nimr’in vaazlarının muhtevası ise farklı bir
hikâye anlatıyor. Konuşmalarında Nimr devletin zulmü karşısında şiddete
başvurmama çağrısı yapıyor. Direnişle ilgili görüşünü aktardığı bir vaazında
Şeyh Nimr şunu söylüyor: “Sözün yol açacağı gürültü kurşunların sesinden daha
güçlüdür.” Devamında da şiddetin olumlu sonuçlar doğurmayacağına dair bir
izahat sunuyor. Bir başka vaazında ise göstericileri barışçıl eylemler yapmaya
teşvik ediyor ve “gösteride elinde silâh olan birini gördüğümüzde ‘biz bunu
kabul edemeyiz, evine git sana ihtiyacımız yok’ diyeceğiz.” diyor. Uluslararası
Af Örgütü’nün Şeyh Nimr’in yaptığı konuşmalara dair eleştirisi de muhalefetinin
barış yanlısı niteliğini teyit ediyor. O konuşmalarda kimse şiddeti kışkırtan
tek bir kelime bulamıyor.
Şeyh Nimr’in İran’ın ajanı olduğuna dair iddia da
devletin yürüttüğü karalama kampanyasında önemli bir rol oynuyor. Aynı Şarku’l Avsat gazetesi makalesi, Nimr’in
“kışkırtıcı konuşmalarının kaynağının İran’ın Kum kenti” olduğunu iddia ediyor.
Oysa Nimr’in ağzından dökülen sözler tam aksini söylüyor. Birçok konuşmasında
Şeyh Nimr, Suudi Arabistan’daki Şiilerin sadece kendi adlarına konuştuklarını
uzun uzun anlatıyor. Bir vaazında “Ne İran’la ne de başka bir ülkeyle
bağlantılarımız var. Biz kendi değerlerimize bağlıyız ve onları medyanız
saptırmaya devam etse bile savunmayı sürdüreceğiz” diyor.
“Teröristler” arasında üç de Şii gösterici var.
Bunlar reşit olmamalarına karşın benzer iddialarla tutuklanmışlar: Ali Nimr,
Abdullah Zahir ve Hüseyin Marhun. Güvenlik güçleri Şeyh Nimr’in yeğeni Ali
Nimr’i Şubat 2012’de Doğu’daki gösterilere katıldığı için tutuklamış. Suudi
yetkililer ona gözaltında işkence etmiş ve bir “terörist hücresi”ne katıldığı
suçlaması da dâhil bir dizi suçlamayı zorla kabul ettirmiş. Ulusal güvenlik
mahkemesi sonrasında bu itirafı ona idam cezası vermek için kullanmış. 8 Ekim
2015’te Avrupa Parlamentosu Suudi Arabistan’a Ali’den özür dileyip onun idamını
durdurması yönünde bir karar almış. Burada hükümetin ulusal güvenlik
mahkemesini barışçıl muhaliflere zulmetmek için kullanılması eleştirilmiş.
17 Aralık 2015’te uluslararası toplum Suudilerin
kurduğu yeni koalisyona odaklandığı sırada Abdullah Zahir’in ailesi geç
kalmadan bu mahkeme sürecine müdahale etmesi için çağrıda bulunmuş. Abdullah’ın
babası Guardian’a açıklama yaparak
yardım için yalvarmış ve “oğlum sırf bir protesto yürüyüşüne katıldı diye
ölmeyi hak etmiyor” demiş.
Medya yeniden Suudilerin
uluslararası ilişkilerine odaklanmış durumda. Ülke içerisine bakan kimse yok.
Reşit olmayan çocukları ve reformcuları terörist olarak damgalamakla Suudiler
kendi yurttaşlarına verdiği insanlık dışı cezaları meşrulaştırma imkânı
buluyor. 21 Aralık’ta terörizm mahkemesi blog yazarı Zuheyr Kutbi’yi ne idüğü belirsiz
suçlardan ötürü dört yıl hapse mahkûm etti, kendisine beş yıl seyahat yasağı
getirdi ve 26.600 dolar para cezası verdi. Kutbi ayrıca 15 yıl yazı da
yazamayacak. Suçlamalar birikip idamların sayısı arttıkça Suudi Arabistan’ın
daha fazla “terörist” idam edeceği ihtimali de artıyor. Uluslararası toplumun
unutmaması gereken asıl tehdit işte bu.
Ellen Duthoy
4 Ocak 2016
4 Ocak 2016
0 Yorum:
Yorum Gönder