Devrimciler vardır ama artık devrimci olmamanın kılıfı
daha kalındır, teorisi daha derin.
Devrimciler vardır ama artık devrimciliği sahte
burjuva cenneti masallarının bir şövalyesi olarak ele alan okumalar daha güçlü
ve daha rahattırlar. Devrimcilik olağan, doğal, gerçek olmaktan çıkmak
zorundadır.
Teorik-fikrî planda devrimcilik artık sadece özel
insanların, özel ve ulvi meşgalesi hâline getirilmiştir. Onun kitlelerden uzak
ve azade kılınmasını isteyenlerin sesi ve özü gürdür.
Kitlelerden azade kılınmış politika, dolayısıyla,
sadece kendisi gibi özel bireylere seslenir, onlarla varolur. Özele hapsedilmiş
politika, devrimi özelleştirir, metafiziğe kilitler, gerçekten kopartır, sahte
cennet masalları anlatır, tarihteki, toplumdaki, hayattaki çelişkilerin
silindiği bir illüzyona bağlanır. Devrimi tüm çelişkilerin buhar olduğu bir
alan/an olarak yutturmak kolaydır. Onu çelişkilerle fitili tutuşmuş bir dinamit
kılmak zordur.
Bu cennet tasavvurunda yaşanan gerçek savaşsa her
zaman kirlidir. Savaşın kirli olduğu, doksanlardan beri söylenmektedir.
Doksanlarda savaşı kirletenin devlet olduğu söyleniyor idi, ama şimdi
kirletenin PKK olduğu iddia edilmektedir. Belki de o gün de öyle düşünülüyordu
ama açıktan söylenemiyordu.
* * *
Doksanların mahsulü olan Ödepe’nin internet tetikçisi
olarak Deli Gaffar nam yazar, Sur’da, Cizre’de ve diğer yerlerde yaşanan
savaşın kirli olduğunu söylemektedir. Ama aslında onun kir gördüğü şey PKK’nin
ta kendisidir. Çünkü PKK, “o güzelim halkın maalesef aldandığı bir yalan”dır.
Filistin, Cezayir veya Vietnam uzak olduğu için güzeldir. Onlar içimizde ise
artık bir kirdir.
PKK, Ödepe’nin ardındaki örgütü eleştirerek bugünlere
geldiği için kirlidir çünkü. Yolun devrimcileşmesine izin vermediği için bir
sapmadır. Uzak durmadığı, içimize kadar girdiğinden bakteriye benzer. Yolun
temizliği için ondan kurtulmak gerekir. Birileri, yolun devrimcileşmesi
noktasında bu temizliğe ikna edilmelidir. Deli Gaffar yol temizliği
yapmaktadır. O yolsa burjuvazi için temizlenmektedir.
Deli Gaffar, özünde burjuva siyaset kurgusu dâhilinde
bir öz, cennet hâli, temiz bir düzlem tasavvur etmektedir. Aslında bu
kelimelerin ardında bu delinin sopası dur duraksız salınmaktadır. Sopa, burjuva
siyasetine kolektif bir güç olarak, kafa göz yara yara giren her kolektif özne
içindir. Burjuvazi, kendi özünü, masalını koruyacak birilerini hep bulmuştur,
bundan sonra da bulacaktır.
Bu kesimin bunca zaman dilinden silmek için uğraştığı
“halk” sözcüğü Kürd konusu olunca derhal akla gelmektedir. Halkla bir bağ
mevzubahis değildir ama o bir sopa olarak Kürd’ün kafasına indirilmektedir.
Kürd, üzerine yağan mermilerden bu sopanın darbelerini hiç hissetmemektedir.
Onun halkı gerçektir, masa başı kurgusu, fotoşoplu bir fotoğraf, reklâm metni
ya da çeklere atılan imza değildir.
O sopa ki bugün devletin kitleleri en azından tarafsız
tutma gayretinin bir silâhına dönüşmektedir. Denmektedir ki “bunlar halka
düşman olan, savaşan iki taraf. Ey halk, olan sana olur, bu kavgaya karışma!”
Bu akıl hocalığının sebebi, halkın her daim “saf
çocuk” olarak görülmesidir. Deli Gaffar, yazısını son cümleyi etmek için
yazmıştır.[1] Birleşik Haziran Hareketi’nin bu “kirli savaş”tan uzak duran,
kirin ana kaynağı PKK’den kaçan halka yardım eden siyasetini övmektir derdi. Haksöz
gibi çevrelerin onun yazısını kıymetli bulup yayınlamalarının sebebi de
buradadır: yazı, yıllardır husumet duyulan örgüte küfretmek için kaleme
alınmıştır. Bu, Haksöz gibiler için bulunmaz nimettir.
Söz konusu tezviratın ve küfrün gerekçesi ise “halk”
soyutlamasıdır. Bu kelime, küçük burjuva siyasetin alı pulu, cilâsı niyetine
kullanılmaktadır. “Halk sosyalizm için mücadele eden sınıf ve katmanlardır”
[Mahir Çayan] sözü unutulmuş, o, sınıf ve katmanlar içi ve arası gerilimlerin
üzerini örten bir zırha dönüştürülmüştür. O çelişkilerin askıya alındığı,
silindiği, yokmuş gibi davranıldığı cennet hâlidir artık. Deli Gaffar Kürd’e bu
cennet hâline halel getirdiği için kızmaktadır.
“Halk” ve kimileri için “silâh” kelimesi de
birbirlerine rakip olan ama aynı işlevi gören zırhlardır. İşçi’cilik,
halk’çılık, Kürd’cülük kadar devrimci’cilik de marazîdir. Verili çelişkilerin
üzerini örten, milleti bulutların üzerine çıkartan her kurgu yanlıştır. Küçük
burjuvalar arasındaki yarışa aldanmamak gerekir.
* * *
Dövüşenler, büyük, başsız-sonsuz, kökleri derin bir
kolektifin isimsiz bileşenleri olduklarını, pratikte bilmektedirler. Gürültü
patırtı çıkartmadan işlerini yapmaktadırlar. Onların edebiyatı ile gündelik
hayatlarına banci camping gibi renk kattıklarını sananlar, bu sayede verili
politik sorumluluktan kurtulanlar, o kolektiften kaçtıklarını
bilme(me)ktedirler.
Deli Gaffar da “savaşan iki taraf aslında birdir, olan
halka olmaktadır, o halk dediğin şey de her zaman bizim malımızdır, bizden
sorulur” derken, o kolektiften kaçtığının bilincindedir. Onun gibilerin
dilindeki “halk” sınırsız, sınıfsız, yekpâre, bütün, çatlaksız, kirsiz bir
öznenin eğretilemesidir. Bu ülkenin doğuşundan beri bölünmüş olduğunu bilen
devletin bu tip eğretilemelere her daim ihtiyacı vardır.
Bölünmüşlüğü unutan, unutturduğu için bugünlere
gelmiştir. Parçaya tutunan, onu bütün belleyen, parçalamayı unutacağı için
yarına uzanacaktır.
Eren Balkır
12 Ocak 2016
Dipnot:
[1] Gaffar Yakınca, “Sur, Cizre… İslamcıların Kazandığı Solun Kaybettiği Bir
Mücadele Daha”, 5 Şubat 2016, Doğru Haber.
0 Yorum:
Yorum Gönder