Geçmişte
iki politik intifadaya tanıklık etmiş olan Filistin, bugün Batı Şeria ve
Gazze’de üçüncü “lidersiz intifada”yı yaşıyor. Esasında bir lidere gerek olup
olmadığı konusunda bir anlaşmaya da varılmış değil. Mevcut olmayan liderlik
konusunda harekete farklı isimler veriliyor: Kudüs İntifadası, Kitlesel
İntifada, Devrimci Dalga ve Üçüncü İntifada.
Batı
Asya’da mezhepsel çatışmalara ve IŞİD’in yükselişine tanıklık edildiği bir
dönemde kimse bu ortaya çıkan yeni eğilimin üzerinde durmuyor. Ama şiddet,
Yahudilere karşı Filistinlilerin duyduğu güvensizliği, giderek artan bir
nefretle, daha da katılaştırıyor.
Aksa
Camii’ne ve diğer kutsal mekânlara yönelik tecavüzlerin ardından Filistinliler
sokaklara döküldüler. İntikam amaçlı saldırılarda yedi İsrailli öldürüldü,
birçoğu yaralandı. Bıçaklama ve araçları insanların üzerine sürme gibi
eylemlere imza atan göstericilerin ortalama yaşı yirminin altında. Bu gençler,
Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail arasında 1993 ve 1995’te imzalanan Oslo
Anlaşması sonrası doğmuşlar. Bir geleceklerinin olmadığını düşünüyorlar.
İsrail
güvenlik güçleri 13 yaşındaki Rukiye’yi öldürdü. Onun cenaze töreninde öfkeli
kalabalık Hamas bayrakları sallayıp ikinci intifadanın o ünlü sloganını attı:
“Kudüs’e yürüyor milyonlarca şehid!”
İsrail
güvenlik güçleri bir bıçaklı saldırının görüntülerini yayınlayınca Araplara
sosyal medyada Filistinliler öfkeli bir tepki ortaya koydular. Videonun görüntü
kalitesi düşük olduğundan pek bir şey anlaşılmıyor ama görüntülerde bir kızın
elinde gururla tuttuğu bıçağı ile askerlerin üzerine yürüdüğü görülüyor.
Filistinliler bıçağın “kızın öldürülmesini meşru göstermek için videoya kasten
yerleştirildiğini” söylüyorlar.
Asıl
mesele şu: Filistinliler iki intifada gerçekleştirmiş olmalarına rağmen neden
hedeflerine ulaşamadılar? Her türden mücadelenin bir zafere ulaşması için ilk
faktör halkın seçtiği, sağlam bir liderliğe sahip olmak. Böylesi bir liderliğin
yokluğu Filistin hareketinde hissediliyor. Filistinlilerin ulusal mücadele
tarihi boyunca İslamcı ve milliyetçi akım yan yana ilerledi. Bir koalisyon
hükümetinin kurulması bile aradaki farklılıkları ortadan kaldırmadı. Sonuçta
Filistin’de güçlü bir siyaset hiçbir zaman maddîleşmedi, Fetih ile Hamas
arasındaki husumet daha da derinleşti. Bu da İsrail’in “konuşacak kimse yok”
demesini ve sürekli çifte liderlik durumuna işaret etmesini sağladı.
İstikrarlı
ve güçlü bir liderliğin bulunmayışı ikinci faktöre, Filistin halkının seferber
edilememesine yol açtı. Bu da Filistin krizinin daha da uzamasına neden oldu.
Yani halkın etrafında birleşip harekete geçebileceği güçlü ve meşru bir merkez
yok. Üçüncü faktörse, Gazze Şeridi ile Batı Şeria arasındaki coğrafî uzaklık ve
kopukluk. Bu da birliğe ve işbirliğine mani oluyor, etkin hamleler yapılmasını
engelliyor.
İki
devletli çözüm imkânı da azalıyor. 25 yıl boyunca bu husus üzerinde duruldu.
Sınırlar, yerleşimler, Kudüs ve mültecilerin geri dönüş hakkına yoğunlaşıldı.
1948’de Filistinliler ülkenin yüzde seksenine sahiplerdi. İsrail’in kurulması
ardından bu oran yüzde 3,5’e düştü. Filistinlilerin topraklarını müsadere etmek
için Batı Şeria’da benzer yasalara başvuruldu. Sonrasında bu topraklar “sadece
Yahudilerin yaşayacağı” İsrailli yerleşimcilere verildi.
İsrail’in
Yahudi olmayan yurttaşlarına yönelik ayrımcılığının bir örneği de Negev
çölündeki 35 kimliksiz Filistinli Bedevi cemaatinin boşaltılmasını öngören
Prawer-Begin planıdır. Son beş yıl içerisinde Arakib köyünü İsrail beş kez
yıktı, Filistinliler de yeniden inşa etti.
İsrail
başbakanı ve diğer yetkililer bu ayın başında İsveç’e ağır sözlerle saldırdı.
Zira İsveç dışişleri bakanı Margot Wallström son aylarda onlarca Filistinlinin
katledildiği olayların soruşturulmasını talep etmişti.
Baş
Haham Shmuel Eliyahu, İsrail’in güvenliğinin sağlanması için Filistinlilerin
öldürülmesini istedi. Facebook sayfasına “İsrail ordusu Filistinlileri
gözaltına almaya bir son vermeli, onları öldürmeli, geride canlı tek bir kişi
bırakmamalıdır.” diye yazdı.
Diğer
yandan son birkaç gündür sosyal ağlarda lidersiz intifadaya dair haberler hızla
yayılıyor. Kimi Filistinli eylemciler İsrail saldırılarına karşı harekete
kılavuzluk edecek ve gerekli planları yapacak, merkezsiz bir saha liderliğinin
oluşturulması çağrısında bulundu. Bazı eylemciler ise intifadanın kendiliğinden
ve lidersiz seyretmesini istedi. Ama bazıları da halkın kendiliğinden
hareketinin elde ettiği başarının, son yıllarda politik performansları
dâhilinde Filistinli örgütlerin ve liderlerin yaptıkları yanlışların birer
kanıtı olduğuna inanıyorlar.
Shubhda Chaudhary
29 Ocak 2016
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder