13 Ocak 2016

,

Latin Amerika Mücadele Etmeli ve Kazanmalı

José Clemente Orozco -Meksika Devrimi

Şu an için Arjantin kaybedilmiş, Venezuela ise derinden yaralanmış, bölünmüş ve hayal kırıklığına uğramış halde. Sosyalist Latin Amerika'nın gerçekten her yerinde, iyi planlanmış ve öfkeli protestolar gerçekleştiriliyor ve bu protestolar solcu hükümetlerimizi kötü yönetim ve yolsuzlukla suçluyor.

Zorlu çalışmalar ve fedakârlıklarla geçen yıllarda kazanılmış olan şeyler, gözümüzün önünde bir anda buhar oluyor. Ve öngörülebilir bir gelecek içinde bu eğilimi durdurmanın bir yolu yok gibi görünüyor. Hükümetlerimizin meydana getirdiği muhteşem eser lekeleniyor. Batı propagandası ve onun yerel serfleri halkımızın kazanımlarını küçümsüyor. Birden fazla ülkede devrimci coşku neredeyse tamamen yok oldu.

* * *

Çıplak gözle bakıldığı zaman bile büyük ilerlemelerin kaydedildi açıktır. İçimizden Ekvador'un (ihtilafların ve ırkçılığın bozduğu ve yıprattığı, sıkıntılar içinde bir ülkenin) yirmi yıl önceki halini bilenler şimdi ülkedeki harika sosyal hizmetler, özgür kültür ve modern altyapı karşısında büyüleniyor.

Bolivya'nın yerli halkı kendi toprağına sahip olmanın gururunu yaşıyor.

Venezuela, enternasyonalizmiyle ve Batı emperyalizmine karşı verdiği kararlı mücadeleyle bütün Latin Amerika'ya ve dünyaya esin verdi.

Pinochet diktatörlüğünün dev mirasını küçük adımlarla yavaş yavaş dağıtan Şili, sabırlı bir şekilde sosyalizme doğru yürüyor.

Dünya çapında yüzlerce büyük ve esin verici örnek var.

Yirmi yıldan daha az bir zaman içinde Latin Amerika, dünyanın en kasvetli kısımlarından biri olmaktan çıkıp, dünyanın en ilerici kısımlarından birine dönüştü.

Birkaç yıl önce gerçekten de İmparatorluk nihayet yenilmiş gibi görünüyordu. Güney Amerikalıların karanlık günlere geri gitmek istemesinin imkânı yoktu. Sosyalizmin kazanımları çok açık, çok muazzamdı. Umutsuz nihilizme, kasvetli feodal yapılara ve faşist uydu devlet düzenlemelerine geri dönmeyi kim isterdi ki?

Derken İmparatorluk yeniden toplandı. Yerel mülazımlarını, dalkavuklarını bir araya getirdi ve ölümcül güçle yeniden vurmaya başladı.

Emperyalist propagandanın bütün araç ve biçimleri uygulandı. Amaç halkı gördüğü şeyin gerçek olmadığına ikna etmekti. Bir diğer hedef de, kazanımların çoğunu yıkmak, ziyan etmekti.

* * *

Seçimleri kaybettik, öyle mi? Ne saçmalık!

Latin Amerika'nın solcu hükümetlerini iktidardan uzaklaştırmaya başlayan şey, bize karşı yöneltilmiş açık ekonomik ve siyasi terör ve en çirkininden propagandaydı!

Dünya olanları izliyor, daha fazla Batı tarzı “demokrasi”, daha fazla taviz istiyordu. Batı, Caracas'ta, Buenos Aires'te, hatta Quito'da medyaya ve beyinlere sızdıktan sonra, Latin Amerika devrimlerine zarar veren bir “Beşinci Kol” meydana getirdi. Bu, özellikle liberallerden ve sözde ‘ilerici güçler'den oluşuyordu: bu insanlar, Sovyetler Birliği Batı emperyalizmi tarafından yıkıldıktan sonra Küba Devrimi’ni toprağa gömmek isteyenlerle aynı insanlardı. Bizzat Sovyetler Birliği'nin yıkılmasına alkış tutanlarla aynı insanlardı.

Bunlar anarşizm için ve bir “katılımcı ekonomi” formülü için çabalamaya devam ettiler. Gerçekte, kendi konseptleri için, Batılı, beyaz konseptler için, devrimleri uğruna savaşan ve kazanan Latin Amerika halkının çoğunun hiçbir zaman istemediği bir şey için çabaladılar!

Kıskanç ve dar görüşlü olan bu insanlar, Batı emperyalizmine karşı direnişin gerçek merkezlerinden -Rusya, Çin, İran, yahut Güney Afrika, hatta bizzat Latin Amerika- nefret ediyorlar.

Latin Amerika halkları her zaman için sezgisel olarak, Küba'da var olan gibi ve sonradan Venezuela, Bolivya ve Ekvador'da ortaya çıkanlar gibi büyük ve güçlü hükümetler arayışında oldu. Onların doğal müttefikleri de, dünyanın öteki, Batı dışındaki kısımlarından, güçlü ve halk yönelimli liderliğe sahip olan ülkelerden olmalıdır -kaba ve geçerliliğini kaybetmiş hareketleri ve “entelektüel” kavramları temsil eden bazı Avrupalı ve Kuzey Amerikalı bireyler değil.

Birden fazla ülkede Latin Amerika yolunu kaybetti ve bir kez daha Batı demagogluğu tarafından rayından çıkarıldı. Birdenbire orada, Çin, Rus veya Vietnam fikirlerinden neredeyse hiçbir şey kalmadı, enternasyonalizm adına hiçbir şey kalmadı. Yalnızca Batılı budala liberal egoistler ve birbiriyle bağlantısız sayısız marjinal grup kaldı.

Tarih unutuldu. Gorbaçov ve Yeltsin felaketleri Küba'yı vurduğu zaman bu ada ülkesini tek başına kurtaran, Çin'in yalın, kararlı ve güçlü eylemiydi. Ben bu konuda pek çok şey yazdım ve Fidel de Düşünceler kitabında benden alıntı yaparak benimle aynı fikirde olduğunu söyledi.

20. yüzyıl boyunca Latin Amerika'nın neredeyse bütün devrimci hareketleri ile dayanışma içinde duran Sovyetler Birliği'ydi. Batı'nın Chávez hükümetini devirme yönündeki sayısız girişimleri boyunca onu destekleyen de Rusya'ydı.

* * *

Anarşizm, liberalizm ve Avro-sosyalist konseptlerle oynamak, pek çok Latin Amerika devrimini mutlak bir felaketin eşiğine getirdi.

Güney Amerika ön cephede. Saldırı altında. Tumturaklı teoriler için zaman yok.

Ben Latin Amerikalı devrimcileri tanıyorum. Eduardo Galeano'dan, çok sayıda Kübalı devrimciye ve Sandinist lidere kadar, içlerinden epey insanla tanıştım.

Aynı zamanda çok sayıda Güney Amerikalı ‘elit'le de tanıştım.

Bir gün, Evo Morales’in Bolivya’da iktidara gelmesinin üzerinden çok fazla zaman geçmemişken, aralarında senatörlerin, kitle medyası kuruluşları sahiplerinin, yerel sanayi yöneticilerinin de olduğu ‘önde gelen' ailelerden birinin üyesi olan bir adamla konuştum.

Adam bana açıkça, “Morales’ten kurtulacağız” dedi. “Çünkü o pis bir Kızılderili ve biz dünyanın bu köşesinde solcuları tolere etmeyeceğiz.”

Planlarını gizlemiyordu: kendine aşırı derecede güveniyordu.

“Ne kadar para harcamamız gerektiğinin bir önemi yok; bizim yeterince paramız var. Bolca zamanımız da var. Medyamızı kullanacağız ve gıda ve tüketici ürünleri açıkları yaratacağız. Yiyecek bir şey kalmayınca, büyük şehirlerde gıda kuyrukları, güvensizlik ve şiddet meydana gelince, insanlar onun gitmesi yönünde oy kullanacaktır.”

Bu, 1973 yılında Başkan Salvador Allende'ye karşı düzenlenen ABD destekli darbe öncesinde ekonomik ve siyasi açıdan sağda olan Şilili faşist çetelerin kullandığı konseptin aynısıydı. “Belirsizlik, yokluklar” ve eğer her şey başarısız olursa, vahşi bir askerî darbe.

Bolivya'da “elitler” bunu durmaksızın denedi, fakat başarılı olamadılar, zira Brezilya ve Venezuela gibi sosyalist ülkeler, Evo Morales hükümetiyle büyük bir dayanışma içine girdi. Sağcılar ülkeyi parçalara ayırıp, en zengin eyalet olan “beyaz” Santa Cruz'un bağımsızlığı için çabalayınca, Brezilya Devlet Başkanı Lula, “komşu ülkenin bütünlüğünü korumak üzere” Güney Amerika kıtasının en güçlü ordusunu göndereceğini açıkladı.

Güney Amerika'da “muhalefet”e canavarlar liderlik ediyor ve bunlar gerçekten de aşırı derecede güçlü canavarlar.

Ve dürüst olmak gerekirse, bir “muhalefet”ten bahsetmek epey zor. Bunlar aslında oligarklar, toprak sahipleri, (çoğu Opus Dei'den olan) Hıristiyan demagoglar ve askerî liderler. Bunlar birçok bakımdan halen kıtanın gerçek yöneticileridir.

Bunları durdurmanın kaba kuvvetten başka yolu yoktur. Onlar sınırsız mali kaynaklara, ellerinde bulunan bir propaganda makinasına sahipler ve kendilerini desteklemesi için her zaman İmparatorluk'a güvenebilirler. Gerçekte, onları teşvik eden, eğiten ve ayakta tutan, İmparatorluk'tur.

* * *

Hükümetlerimiz ne zaman bir karşılık vermeye karar verse, “muhalefet”, “demokrasi ve insan hakları ihlal ediliyor!” diye bağırıyor. Gerçeklik, bizim karşı darbelerimizin gerçekten de sert olduğu değil, her türlü karşılığın “vahşi” olarak tanımlandığıdır.

Gerçekte ne yapıyoruz? Yalnızca, en aşırı teröristlerden birkaçını -açıkça devleti yıkmaya veya istikrarsızlaştırmaya çalışanları- tutukluyoruz.

Fakat onlar, yani ‘elitler' ve orduları iktidara geldiği zaman insanların karınlarını yarmış ve onları helikopterlerden denize atmışlardı.

Onların ölüm mangaları çocuklara anne-babalarının gözleri önünde saldırıyorlar. Kadın tutuklulara özel eğitimli Alman çoban köpekleriyle tecavüz ettiriliyor ve cinsel organlarına içinde ölü fare bulunan borular yerleştiriliyor.

Güney Amerikalı (bir kısmı ABD'de eğitilmiş) faşist ölüm müfrezeleri, siyasi hareketleri ve partileri tümüyle tasfiye ediyor, fakat biz onların iktidarı yeniden ele geçirmesini engellemek için hoş ve temiz taktikler ve “demokratik araçlar” kullanmalıyız, öyle mi?

Avrupa'dan getirilmiş beyaz, ırkçı, sömürgeci Hristiyan yerleşimciler, sözde Güney Amerikalı ‘elitleri' meydana getirdiler. Bunlar gerçekten de yeryüzündeki en gaddar insanlar arasındadır. Onların yüzünden, son devrimler dalgasından önce Latin Amerika, dünyanın en büyük eşitsizliklerinden muzdaripti. Halkından on milyonlarca insan katledildi. Kıta ırksal olarak bölündü. Yağmalandı. Büyük hikâyeci Eduardo Galeano'nun sözleriyle söylemek gerekirse, damarları kesikti ve büyük ölçüde, hâlâ kesik.

Dostum Noam Chomsky buna ilişkin kapsamlı yazılar yazdı. Ben de son iki kitabım olan Exposing Lies Of The Empire [“İmparatorluğun Yalanlarının İfşa Edilmesi”] ve Fighting Against Western Imperialism [“Batı Emperyalizmiyle Mücadele”] isimli kitapların birkaç bölümünü buna ayırdım. Başkaları da bu konuda yazdı.

İnsanlar bu kitle katliamlarını nasıl olur da yüzlerinde herhangi bir ifade olmaksızın dinlerler?

* * *

Bir konuda tartışmaya mahal yoktur: yalnızca büyük ve güçlü bir hükümet ile onun ordusu halkını savunabilir. Latin Amerikalı devrimci liderler halktan bir yetki aldı ve şimdi bunu geri bırakma veya ihanet etme hakları yok.

Kararsızlık ölümcül olabilir.

Venezuela'da ve başka yerlerde halk birbiri ardınca gelen referandumlarla devrimci Proceso'ya olan desteğini ifade etti. “Muhalefet” ise halkın sesine her yıl biraz daha fazla kin duyuyor -asırlardır gösterdiği kin bu.

Birbiri ardınca sabotajlar düzenlendi, birbiri ardınca hain eylemler işlendi. Bolivyalı ‘elitlerin' vaat ettiği gibi, Venezuelalı kapitalist soyguncular kısıntılar yoluyla ülkelerini felç etti. Tuvalet kâğıtları bile ‘açık veren ürün' haline geldi. Her şey çok tanıdık… Tıpkı 1973'ten önce Şili'de olduğu gibi!

Mesaj açık: “tuvalete gittikten sonra münasip yerlerinizi silmek istiyorsanız sosyalizme ihanet edin!” Yahut: “Yemek yemek mi istiyorsunuz? O halde Chávez'in mirasını yıkın!”

Halkın iradesi hor görülüyor. Elitler, çoğunluğun yüzüne tükürüyor.

Bazı yurttaşlar şimdi sağa oy veriyor, çünkü tükenmiş haldeler; çünkü korkuyorlar ve çözüm görmüyorlar. Kendi iradelerinin hilafına oy veriyorlar (Aleman yönetiminde Nikaragua'da yaptıkları gibi), çünkü eğer kendi adayları için oy verirlerse onlara, kelimenin gerçek anlamıyla dışkı yedirilecek.

Fakat çözümler var! Çözüm yolları mevcut.

Latin Amerika hükümetleri, Slovenya'dan veya New England'dan gelen Avrupa merkezci rehberleri dinlemek yerine, Rusya ve Çin gibi ülkelerden yardım ve kredi istemeli, derhal alternatif mali kuruluşlara katılmalı, savunma anlaşmaları yapmalı, Batı emperyalizmine karşı duranlarla enerji alanında ve başka alanlarda anlaşmalar yapmak üzerine çalışmalıdır.

Latin Amerika bağımsızlığını asla kaybetmemelidir. İyi dost olduğu kanıtlanmış dostlarla ve gerçek güçlü ittifaklarla, bağımsızlık asla kaybedilmez.

Liderlerimiz, Batı Solu'na olan bağımlılıklarını bir tarafa bırakmalıdır. Bunun en büyük sebebi bazı küçük istisnalar dışında Batı Solu'nun artık var olmamasıdır. Onlardan geriye kalan şey dev bir “liberaller” ordusu ve kendi çıkarlarını ve konseptlerini savunan inanılmaz derecede çok sayıdaki bencil varlıktır. Onlar, gerçekten savaşan ve kazananlardan ürküyorlar; bu yüzden Rusya'dan, Çin'den ve öteki Batı dışı ülkelerden nefret ediyorlar. Açık söylemek gerekirse onlar ırkçılar da. Bu tür insanlar kimseye esin veremez ve kimseyi etkileyemez, bu yüzden de şanslarını uzak kıyılarda deniyorlar; Güney Amerika devrimlerinin azmini zayıflatıyorlar ve özünü saptırıyorlar.

Odaklanmak gereken bir zamandayız. Güney Amerika bütün gücüyle mücadele etmelidir. Bu kolay değildir, ancak hain aileler, on milyonlarca insanın kıymetli yaşamlarını yok edenler tanımlanmalı, tutuklanmalı ve yargılanmalıdır. Bu derhal yapılmalıdır! Onların çoğunun yaptığı şey “muhalefet” değildir. Onlar kendi ülkelerindeki demokratik süreci akamete uğratıyor, anavatanlarını bir kez daha yabancı güçlere ve uluslararası sermayeye satıyor.

* * *

Yanlış bilgi, yalan ve yabancı propagandası yayan kitle medyası kuruluşları da derhal tanımlanmalıdır. Bunlar ifşa edilmeli ve amaçları sosyalist anavatanı yıkmak ise kapatılmalıdır. Bir kez daha liberal hoşluklar için zaman yoktur.

İfade özgürlüğünün, fabrikasyon, korku ve belirsizlik yaymak için veya demokratik yoldan seçilmiş hükümetleri devirme çağrısı yapmak için gazete ve televizyon istasyonlarının kullanılmasıyla bir ilgisi yoktur.

Ve Güney Amerika'da dev uluslararası gazete ve televizyon sendikaları yıllardır ve on yıllardır tek ve ölümcül bir amaç için çabalıyor: Solu ezip tasfiye etmek ve bütün kıtayı yeniden ırkçı, faşist yabancı emperyalist yöneticilere teslim etmek.

Yeterince yol aldılar ve durdurulmaları gerekiyor.

Birkaç ay önce Kübalı bir dostumla birlikte etkileyici Sao Paulo metrosunda gidiyordum.

“Avrupa'da veya ABD'de gördüğüm bütün toplu taşıma ağlarından çok daha iyi” dedim.

Dostum ise az ve öz olarak, “Ama Brezilya'da insanlar bunun rezil bir şey olduğunu düşünüyor” dedi.

Şok olmuş halde, “Bu nasıl olur?” diye sordum.

“Çünkü televizyonda onlara böyle anlatılıyor ve gazetelerde bunu okuyorlar” diye cevap verdi.

Evet, işte böyle oluyor! Eğer ana akım Brezilya basınını okursanız, Brezilya halkına verilen, opera da dâhil serbest sanatların bir çöpten başka bir şey olmadığını görürsünüz. Onlara göre parasız sağlık -ki (hâlâ) kusursuz olmadığı doğrudur- herhangi bir şekilde övgüye değer bir şey değil. Pek çok Güney Amerika ülkesindeki parasız eğitim de öyle… Yeni taşımacılık ağları, bedava veya yoğun devlet destekli kitaplar, Şili ve Ekvador'da yayılan, yepyeni kütüphaneler içeren parlak parklar da öyle… Yoksullara verilen mali destek, çocukları okulda tutma mücadelesi, çevreyi koruma mücadelesi, yerli toplulukları koruma yönündeki sayısız program da öyle…

Batı yanlısı Güney Amerikalı propagandacıların gözünde hiçbir şey, ama kesinlikle hiçbir şey olumlu değil!

Bu, yabancı ve yerel kaynaklar tarafından finanse edilen ve amacı bütün bu büyük kazanımları itibarsızlaştırmak olan dev bir karşı süreçtir.

* * *

Yolsuzluk!!! Bu, elitlerin ve onların yalakalarının yeni çığlığı. İmal edilen veya şişirilen yolsuzluk suçlamaları bütün sol hükümetlere yöneltiliyor: Brezilya'daki Dilma Rousseff, Ekvador'daki Rafael Correa, Venezuela'daki Nicolas Maduro, Bolivya'daki Evo Morales ve hatta Şili'deki Michelle Bachelet yönetimlerine karşı. Cristina Kirchner'in beli devamlı gelen yolsuzluk suçlamalarıyla neredeyse kırılmıştı.

Fakat bu suçlamalar 500 yılı aşkın zamandır kendi kıtalarını Avrupa adına, daha sonra da Amerika Birleşik Devletleri ve çokuluslu şirketler adına yağmalayanlardan geliyorsa nasıl ciddiye alınabilir ki? Sağcı aileler çekirge gibi bütün doğal kaynakları yağmalarken halkı neredeyse kölece çalışmaya çalışmaya zorluyor. Korkunç feodal ve faşist yöneticiler altında Latin Amerika bir yolsuzluğun -ahlakî ve ekonomik yolsuzluğun- zirvesine dönüşmüştü.

El değmemiş hiçbir şey kalmadı ve hiçbir şey saf halde kalmadı. Bu denli alçak bir sistemde hayatta kalmak için insanlar eğilip bükülmek zorunda kaldılar.

Şimdi, kıtayı yıkan bu haydut çeteler parmaklarını, yavaş yavaş da olsa eğilimi tersine çevirip halka hizmet etmeye çalışan hükümetlere yöneltiyor.

Kendi ülkelerinde restoranları ve otelleri bombalayan, yolcu uçaklarına bomba koyan ve binlerce masum insanı katleden alçaklar ahlaktan söz ediyorlar.

Bütün bir kıta 500 yıldan fazla bir zaman boyunca Batı sömürgeciliğinin ve emperyalizminin genelevi gibi kullanıldıktan sonra, halklarımızın ve hükümetlerimizin on-yirmi yıl içinde mutlak bir saflığa ulaşması beklenebilir mi?

Latin Amerika'da bulunan neredeyse herkesi ve her şeyi soymuş ve tecavüz etmiş olanlarla karşı karşıyayken, savunmacı konumda mı olacağız?

* * *

Evet, Latin Amerika halkına yüzyıllar boyunca vahşice davranıldı. Halk, tahayyül edilemez acılardan geçti. Her şeyini kaybetti. Ama asla teslim olmadı. İspanyol, Portekizli ve öteki Avrupalı fatihlerin gerçekleştirdiği holokosttan bu yana, yaralanmış toprakları için ayağa kalkıyor, isyan ediyor ve savaşıyorlar.

Pablo Neruda, “Machu Picchu Tepeleri” isimli muazzam bir şiir yazdı. Eduardo Galeano, Latin Amerika'nın Kesik Damarları’nı yazdı. Her şey burada, bu iki muazzam eserin içinde yazılı.

Mücadele içinde olduğumuz ana kadar devam ediyor.

İktidarın çoğu şimdi, nihayet, halklarının çıkarları için mücadele etme azmi içinde olanların ellerinde.

Yenilme hakkımız yok. Eğer yenilirsek, yüz milyonlarca insan geleceklerini ve umutlarını kaybedecek.

Böyle bir fırsat geri gelmeyecektir. 500 yıldır ilk defa fırsat burada! Milyonlarca insan bunu gerçekleştirmek için can verdi. Eğer Devrim ezilirse, kimbilir kaç yıl boyunca tam anlamıyla geri dönme şansı bulamayabilir. Basitçe söylemek gerekirse bu, pek çok kuşağın daha kaybedilecek olması anlamına gelir!

Şimdi karşı saldırıya geçmemiz gerekiyor. Neyi bekliyoruz? Neyden korkuyoruz? Dünyanın en büyük teröristinin -Batı'nın- bizi “anti-demokratik” diye yaftalamasından mı? Yüzyıllardır hükümetlerimizi devirmiş, hem liderlerimizi, hem de sıradan erkek, kadın ve çocukları katletmiş olan Batı'nın bize onay mührü vermemesinden mi? Yağmaya, tecavüze, yalana ve yıkıma devam eden ülkeler tarafından eleştirilmekten mi?

Bizim dostlarımız, müttefiklerimiz Batı'da değil. Avrupa ve Kuzey Amerika'daki bu “ilerici güçlerin” Venezuela, Küba veya Ekvador'a verdiği desteğin ne kadar da isteksiz, ana akımın ise ne kadar düşman olduğunu biliyoruz. Şimdi uyanmamız ve gururla ve büyük bir azimle Batı emperyalizmine ve piyasa köktenciliğine karşı duran güçlerle birleşmemiz gerekiyor.

Deney yapacak vakit yok. Bu, hayatta kalma mücadelesi!

Daha önce yazdığım gibi, Devrimlerin devam etmesi için büyük hükümetlere, adanmış kadrolara, sadık ordulara ve güçlü müttefiklere ihtiyacımız var. Aynı zamanda dev bir Latin Amerika dayanışmasına, gerçek birliğe ve bütünleşmeye ihtiyacımız var. Gerçekten bağımsız olan öteki ülkelerle kardeşçe kucaklaşacak olan yekpâre bir Güney Amerika bloğuna ihtiyacımız var.

Son derece ciddi bir andayız yoldaşlar! Lanet olası derecede ciddi bir andayız.

Anarşizm ve işçilerin yönettiği fabrikalar konseptleri bizi tam şu anda kurtaramaz.

Arjantin düştü, ama Venezuela hâlâ ayakta. Her derenin, her kayanın savunulması gerekiyor: Brezilya'da, Uruguay'da, Ekvador'da, Bolivya'da, Şili'de, Venezuela'da, Nikaragua'da veya Küba'da.

Güçlü olmalıyız, ihtiyatlı olmalıyız ve bunu yalnız başımıza yapamayız!

Venceremos nuevamente, camaradas! [“Gene biz kazanacağız yoldaşlar!”]

Andre Vltchek
9 Ocak 2016
Kaynak
Çeviri: Medya Şafak

0 Yorum: