22 Ocak 2016

,

Sykes-Picot Anlaşması


Sykes-Picot Anlaşması yüz yıl önce imzalanmış olmasına rağmen hakkındaki tartışma ve itirazlar bugün de devam ediyor. Bölgedeki yoğun politik karışıklık karşısında bu tartışma varlığını hâlâ muhafaza ediyor. Yerel, bölgesel, uluslararası düzeyde kültürel, ideolojik ve entelektüel kanaatler arasında çatışmalara tanıklık ediliyor. Bazı öğretiler ve mezhepsel eğilimler su yüzüne çıkarken, bazıları ortadan kayboluyor. Son yüz yıl içerisinde belirli etnik gruplar arasında örtük olarak varolan millî arzular yeniden zuhur ediyor. Bu da bizim anlaşmanın içeriğine yeniden bakmamızı gerekli kılıyor. Bu noktada son yüz yıl içerisinde anlaşmanın neyi kurduğunu, neyi temin ettiğini anlamamız gerekiyor. Ayrıca içerisinde bulunduğumuz durum, anlaşmanın iptal olduğu bir zamanda yaşayıp yaşamadığımıza, meselenin daha da karmaşık bir hâl alıp almadığına bakmayı gerekli kılıyor.
Başlangıçta idrak etmemiz gereken husus şu: burada biz, sadece iki diplomatın imzaladığı 12 maddelik bir anlaşmadan bahsetmiyoruz. İmzalayanlardan biri Fransız Francois Georges-Picot, diğeri de Britanyalı Mark Sykes. İmza esnasında Çar’ı temsilen Rus diplomat Sazonof da bulunuyor. O dönemde Rusya, Fransa ve Britanya’nın müttefiki. Bu anlaşmada Osmanlı’nın Bereketli Hilâl üzerindeki eyaletlerinin Fransa ve Britanya arasında taksim edilmesi meselesi ele alınıyor. Bölgedeki yetkili isimlerine özel düzenlemeler yapmayı emrediyor. Öte yandan Rusya’ya ise Anadolu’nun, İstanbul’un, Ermenistan’ın ve Kuzey Kürdistan’ın kontrolü veriliyor.
Anlaşma, Kahire’de yapılan, sonrasında St. Petersburg’a taşınan gizli görüşmelerin ardından imzalanıyor. 1916 Mayıs’ında imzalandıktan birkaç ay sonra Bolşevikler iktidara geliyor ve Sykes-Pickot Anlaşması’nı ifşa ediyor. Bu, Arapları öfkelendiriyor. Arapların esas olarak kızdıkları husus, Şerif Hüseyin ile McMahon arasındaki görüşme. Bu görüşmede Britanya, Araplara Osmanlı’ya karşı yürütülen devrim mücadelesinde ve savaşta kendilerine destek verme vaadinde bulunuyor. Vaatlerden bir diğeri de hilafetin Haşimi hanedanlığına devredilmesi ile ilgili. Anlaşmanın Bolşeviklerce ifşa edilmesi, Siyonist hareket ve Yahudilerde de öfkeye sebebiyet veriyor. Bu kesim, anlaşmanın Filistin’i uluslararası bir mesele hâline getirdiğini düşünüyor ve böylesi bir yaklaşımın Filistin’de bir Yahudi devleti kurma hedefiyle çeliştiğini söylüyor. Britanya McMahon’ın görevine son veriyor, Balfur Deklarasyonu’nu yayınlıyor, kısa bir süre sonra da Filistin’i işgal ediyor. Söz konusu deklarasyon, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını vaat ediyor.
Ardından 1920’de San Remo Konferansı toplanıyor. Burada savaşın yol açtığı sonuçlar üzerinden bölgenin durumunu düzenlemeye dönük adımlar atılıyor. Ayrıca 1922’de Filistin’de Britanya’ya bağlı manda yönetimi kabul ediliyor. Böylelikle aralarında Irak, Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistin’in de bulunduğu yeni devletlerin kurulması ile Bereketli Hilâl üzerinde yeni bir jeopolitik düzenleme gerçekleştirilmiş oluyor. Diğer yandan Arap Yarımadası birleşiyor ve Mısır, Sudan, Yemen, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas Arapların elinde kalıyor, Körfez emirlikleri ve Aden Britanya’nın himayesine bırakılıyor.
I. Dünya Savaşı sonrası yapılan Sykes-Picot Anlaşması’nın özü bu. Anlaşma üzerinden bölgedeki ülkelerin sınırları çiziliyor, her birindeki iktidar sisteminin niteliği tayin ediliyor, çoğunluğunda başa bir kral getiriliyor. Bunun tek istisnası Suriye ve Lübnan. İki ülke de özel bir yapıya sahip. Buralar, Britanya ve Fransa kontrolüne veriliyorlar. İstisnaî bir diğer ülke de Libya. Bu ülkeyi İtalya kontrol ediyor.
Anlaşma sonrası yüz yıl içerisinde neler oldu? Anlaşmanın çizdiği sınırlar hiç değişmedi, bu ülkeler sınırlarına bağlı kaldılar. O sınırları egemenliklerinin özünü temsil eden şeyler olarak gördüler ve onları korumayı ulusal bir görev olarak kabul ettiler. Diğer yandan hukukî koşullarda önemli değişiklikler yapıldı. Bazı yönetim sistemleri değiştirildi. Bu değişikliklerin en önemlileri Filistin topraklarında yapıldı. İsrail’in kurulmasından önce ülkenin bölünmesine ilişkin bir karar alındı. Arap-İsrail savaşları yaşandı. Filistin tümüyle işgal edildi ve Gazze Şeridi’nde özel bir durum oluştu.
Bu süreçte önemli değişiklikler yaşandı. Sudan Mısır’dan koptu, sonra o da bölündü. Güney ayrıldı. Yemen’de güney Britanya çekildikten sonra bağımsız oldu. Sonrasında güneyle kuzey birleşti. Körfez’de emirlikler bağımsız oldu. Ardından Birleşik Arap Emirlikleri kuruldu, federal bir birlik olarak bir araya gelen bir dizi emirliği içeriyordu. Mısır, Irak, Yemen, Libya ve Tunus’ta krallar devrildi. Ülkelerin egemenliği ve sınırları konusunda hiçbir şey değişmedi. Aksine bu yapılar daha da kökleştiler.
O hâlde Skyes-Picot Anlaşması ve bölgenin yeniden yapılandırılması etrafında neden bu kadar ihtilaf söz konusu? Bundan kim fayda sağlayacak? Bu tarz bir yeniden yapılanma mümkün mü yoksa hayal mi? Bu tartışmaların tarafları kimler? Sykes-Picot Anlaşması ile ilgili çatışmada kimler var?
Anlaşmadan arta kalanlardan istifade edecek, bu anlaşmanın iptalinden yararlanacak taraflara bakmak lazım. Bölgedeki her yanı kan deryasına çevirmiş, hâlen süren çatışmanın özü bu zira.
Durumdan istifade edenler her ülke veya devletteki muktedirler. Devlet, aynı sınırları muhafaza ettiği ölçüde otoriteleri de devam edecek. İktidarda olanlar, durumun aynı kalmasını istiyorlar, zira durum değişmediği sürece iktidar olma hâlleri de devam edecek. Ancak anlaşmanın çökmesinden, iptalinden istifade edeceklerin sayısı çok. Bunlar arasında İslam hilafetinden yana olanlar var. Anlaşmanın enkazı üzerinden böylesi bir hilafetin kurulabileceğini düşünüyorlar. Bu kesim Irak ve Suriye’de kontrolü ele geçirdiği bölgelerde hilafet ilân etmiş olan IŞİD’de temsil olunan aşırı radikal grupları içeriyor. Bir de hilâfet isteyen, nispeten daha ılımlı politik gruplar var. Bunlar hilafet projesinin daha zamana ihtiyaç duyduğunu, ertelenmesi gerektiğini düşünüyorlar. İcra sürecinin belirli aşamalardan geçmesi gerektiği üzerinde duruluyor. Bu aşamalar ılımlı ya da radikal bir faaliyeti içerebiliyor. Birçok grup ve eğilim hilafeti hayal ediyor. Onu göklere çıkartıyor ve bu amaca ulaşma konusunda başarılı olana katılma konusunda şimdiden hazırlık yapıyor.
Hilafet projesini destekleyenlerin dışında bir de Körfez’den Okyanus’a dek Arap birliği projesini önlerine koyanlar var. Bunlar da Sykes-Picot’nun iptal olduğunu söylüyorlar. Anlaşmanın geride bıraktığı emperyalist sömürgeci mirasın ortadan kaldırılması gerektiğini vaazediyorlar. Ayrıca anlaşmanın kendi aleyhlerine işlediğine inanan ve onu tasfiye etmek için uğraşan etnik gruplar da var. Bunların içinde en fazla öne çıkanı Kürd gruplar. Bunlar Büyük Kürdistan’ı kurmaya çalışıyorlar ve bunu ulusal bir düş olarak görüyorlar.
Ancak gene de şu soruya cevap bulunamıyor: “Sykes-Picot Anlaşması, bölgedeki karışıklıklar ve çatışmalar basınç uyguluyor, yeni Ortadoğu projeleri öneriliyor diye çöktü deniliyor. İyi ama bu anlaşma çöktü denilince çökmüş mü oluyor? Oysa hakikat şu: Fransa ve Britanya’nın bölgede gerçekleştirdiği jeopolitik taksim işlemi aynı güçler ve aynı sınırlar içinde kalan, çoğunlukla suni bir biçimde üretilmiş devlet yapılarının oluşmasına neden olmuştur. Bu durumda Sykes-Picot sınırlarının yeniden çizilmesinden ya da bugün yeniden çizilmiş hâlinden kimse bir hayır görmeyecektir. Bunu ne Amerika ne Avrupa ne Rusya ne de Çin istemektedir. Bu ancak belirli bölgelerde fiilen yöneten güçlerin teşkil edilmesi veya içteki parçalanma için isteniyordur, ancak bu sayede kabul edilebilir. Uluslararası sınırlarda değişiklik yapmadan, bölgesel ve uluslararası güçler iç çatışma ve ihtilaflarda müttefiklerine yardım etmek için sürece müdahale edeceklerdir. Böylesi çatışmalar Fransızların ve İngilizlerin yüz yıl önce çizdikleri sınırlar dâhilinde kaldığı sürece devam edecektir. Bu da Arap Baharı’nın estirdiği rüzgârlara maruz kalan tüm ülkelerde iktidar sistemlerinin ana yapılarını ve unsurlarını muhafaza etme konusunda büyük uluslararası ve bölgesel güçler arasında varılan anlaşmayı izah eden bir gerçekliktir.
Adil Süleyman
21 Ocak 2016

0 Yorum: