Myanmar’daki Arakan Müslümanlarına
Yönelik Soykırıma
Yüksek Mevkilerdeki Dostları Yardım Ediyor
2012’de yüzlerce yıllık gerilimin ardından,
Myanmar’daki Budist çoğunluk Müslüman azınlığa zulmetmeye, onları toplama
kamplarına göndermeye ve soykırım benzeri eylemler ve katliamlar
gerçekleştirmeye başladı.
Bu Güney Asya ülkesinde gerilimin fitilini ateşleyen
ırkçılık ve bağnazlık değil. Dış yardımlar ve askerî güç yoluyla bu zulümleri
mümkün kılan ABD ve Suudi Arabistan ile İsrail gibi müttefikleri.
Haziran ayında Economist dergisi Rohingya için
“yeryüzünde en fazla zulme uğramış insanların yaşadığı yer” ifadesini kullandı
ve bu çilenin 2012’den beri arttığını ifade etti. Rohingyalılar Budistler
saldırınca mülteci kamplarına yerleştirildiler, o günden beri “durumları daha da
kötüye gitti.”
Rakhine eyaletinde durum daha zor. Rohingyalıların
çoğu burada yaşıyor. 86.000’i komşu ülkelere kaçmaya çalıştı. Bu insanlar
çoğunlukla insan kaçakçılarının eline düşüyorlar. Birçok analizci ve insan
hakları uzmanı Rohingyalılara karşı soykırım koşullarının giderek olgunlaştığı
konusunda uyarılarda bulunuyor.
CBS News’e göre,
Kasım ayında Myanmar’ı ziyaret eden Başkan Obama Nobel Barış Ödülü sahibi Auung
San Suu Kyi ile birlikte katıldığı basın toplantısında insan hakları ile ilgili
endişelerini dile getirdi ve ülkede demokratik reformların yapılması
gerektiğini söyledi.
Obama Rohingya ismini kullandı ve onlara karşı yapılan
ayrımcılığın Myanmar’a yakışmadığını ifade etti. “Nihayetinde bu tip gelişmeler
demokrasiyi istikrarsızlaştırıyor” uyarında bulundu.
Müslüman azınlığın çektiği çileden dem vurmamalarına
karşın Avrupa ve Ortadoğu’daki güçlü ülkeler ve ABD işlenen bu suçlara destek
olmayı sürdürüyor.
ABD ve Batı
Kasım ayında araştırmacı gazeteci ve uluslararası
güvenlik uzmanı Nafiz Ahmed ABD ve İngiltere’yi “demokrasiyi yerleştirme”
bahanesiyle Myanmar’a yatırımları teşvik etmekle suçladı. Ahmed’e göre bu
teşvik ülkedeki insan hakları ihlallerine rağmen hâlen devam ediyor. Ülkede
Rohingyaların (Arakan Müslümanlarının) oy kullanma hakları yok. Çünkü bu
insanlar kendilerine yönelik muameleyi protesto ediyorlar.
Ahmed’in ifadesine göre, dışişleri bakanlığının
Mayıs’ta çıkan “Yatırım İklimi Bildirisi” uluslararası işletmeleri piyasaya
girmeye teşvik ediyor, bir yandan da hükümetin Rohingya karşıtı nefret suçları
ve uygulanan zulümdeki suç ortaklığını azaltmaya çalışıyor:
“Cuntanın
işlediği suçları kabul etmek yerine belge ‘politik şiddet’e şöyle bir
değiniyor, tarafsız bir konum alıyor ve Budistlerle Müslümanlar arasında
yaşanan şiddet olaylarını ve muhtelif yerlerdeki hükümet karşıtı isyan
faaliyetlerini soğuk bir dille tanımlıyor.”
Buna ek olarak Ahmed Batılı ülkelerin Myanmar’daki
petrol rezervlerinden faydalanmanın yollarını aradığını söylüyor. Bu
rezervlerin epey kıymetli olduğu düşünülüyor. Myanmar’daki eski dışişleri
bakanlığı görevlisi Hunter Marston’dan alıntı yapan Ahmed bu görevlinin şunu
söylediğini aktarıyor: “Bu enerji kaynaklarını Batı’ya taşımak ABD’nin Çin’in
tüm bölgedeki nüfuzunu azaltma stratejisinin önemli bir parçasıdır.” Marston
Ekim ayında Diplomat dergisine şunları yazıyor:
“ABD’nin
amacı Çin’in nüfuzunu bölge genelinde artırma çalışmalarına mani olmak. Burada
asıl hedefse II. Dünya Savaşı sonrası ABD ve Avrupa eliyle tesis edilen mevcut
güvenlik yapısını korumak. Güvenliğin öncelikli oluşu ABD’nin Cumhurbaşkanı
Thein Sein’in daha fazla demokratik reform yapılması yönündeki çabaları
ışığında Myanmar’daki kusurları eleştirmekten imtina etmesinin ana sebebi. ABD
Çin’in Hindistan’la arasındaki stratejik güney sınırında bir kale temin etmek
için Myanmar’da yeterince iyi bir demokratik ortağa ihtiyacı var.”
Çin Boru Hattı ve Suudi Arabistan’ Petrolü
Arakan Müslümanlarına Yönelik Zulme Katkı Sunuyor
Ahmed’in aktarımına göre, Suudi Arabistan ve diğer
Körfez ülkeleri Arakan Müslümanlarına yönelik soykırımın en önemli
destekçileri. Bunlar, bu desteği Çin-Myanmar petrol boru hattı üzerinden
veriyorlar. Boru hattı, ilkin petrol ve doğal gaz taşınması için Çin’e dek
uzanıyor ve dünya petrol talebinin yüzde 0,5’ini taşıyabiliyor. Ahmed’in tespiti
şu yönde:
“Suudi
Arabistan Myanmar boru hattında en önemli oyuncu. 2011’de Suudilerin Aramco
isimli petrol şirketi bir mutabakat anlaşması imzaladı. Amacı Çin’e günlük
200.000 varil ham petrol temin etmekti. Petrol Çin-Myanmar boru hattı üzerinden
taşınacaktı. Bunun karşılığında Çin de Suudilerin Kızıl Deniz sahilindeki Yanbu
rafinerisinin geliştirilmesine katkı sunacaktı.”
Ahmed, ayrıca Arakan Müslümanlarına yönelik
saldırıların boru hattı güzergâhında gerçekleşmesinin bir tesadüf olmadığını
söylüyor. Kyaukpyu, Rakhine yakınındaki Müslüman köyler Ekim 2012’de ateşe
veriliyor. Böylece Çin Ulusal Petrol Şirketi ile boru hattının diğer bir
yatırımcısı olan Güney Kore şirketi Daewoo International için yol açılmış
oluyor.
İsrail Myanmar Gizli Polisine Silâh ve Eğitim Veriyor
Filistin’in özgürlüğünü savunan Electronic Intifada
yayın yönetmenlerinden Ranya Halik’in incelemesine göre İsrail ırk
ayrımcısı Güney Afrika’dan Sırbistan’a birçok zalim rejime destek verme
konusunda uzun bir geçmişe sahip. Elbette Myanmar da bu ülkeler arasında.
Halik’in
ifadesine göre, “Eylül ayı içerisinde İsrail dört gün boyunca Myanmar kara,
hava ve deniz kuvvetlerine mensup subayların oluşturduğu delegasyona ev
sahipliği yaptı. Delegasyona İsrail’in önde gelen havacılık ve silâh şirketleri
gezdirildi.
İki
ülke arasındaki işbirliği son yapılan reformlarla başlamış değil:
“Kanlı 1988 askerî
darbesinden ve 1990’da demokratik seçimlerin iptalinden sonra Myanmar’a
yaptırımlar uygulanmasına karşın İsrail bu ülkeye yönelik yatırımlarını artırdı
ve onun askerî teçhizatını modernleştirdi.
Londra’da yayınlanan Jane’in
İstihbarat Dergisi’nde çıkan 2000 tarihli rapora göre doksanlar boyunca
İsrail Myanmar’a 9 mm Uzi marka hafif makineli tüfekler ve 155 mm Soltam marka
çekili obüsler sattı.
Diğer yandan Mossad isimli
casusluk ve suikast kurumu da Myanmar’daki teşkilata eğitim verdi, ülkedeki
seçkin terörle mücadele birlikleri İsrailli subaylardan eğitim aldı. Elbit
Systems Myanmar’ın F-7 savaş uçaklarını güncelledi.”
Mayıs
ayında Nobel barış Ödülü sahibi, Güney Afrika Capetown’daki Anglikan
Kilisesi’nin emekli başpiskoposu ve ünlü insan hakları savunucusu Desmond Tutu
ülkedeki Müslümanların demokrasi için ortaya konulan çabalar dâhilinde
görmezden gelinmemesi uyarısında bulundu:
“Ülkenin başladığı
reformları kökleştirmesi konusunda teşvikte bulunsak bile, Rohingyaların
çektiği çilenin ortadan kaybolması da bizim sorumluluğumuz. Bizler, ilişkilerin
sağlam ahlakî temeller üzerine kurulmasını sağlama konusunda Myanmar ile
kurulan yeni ilişkilerden kâr elde etmeye çalışan hükümetlerimizi ve
şirketlerimizi sorumlu tutmalıyız.”
Kit O’Connell
28 Ocak 2016
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder