29 Ocak 2016

, ,

Arakan Müslümanları


Myanmar’daki Arakan Müslümanlarına Yönelik Soykırıma
Yüksek Mevkilerdeki Dostları Yardım Ediyor

 

2012’de yüzlerce yıllık gerilimin ardından, Myanmar’daki Budist çoğunluk Müslüman azınlığa zulmetmeye, onları toplama kamplarına göndermeye ve soykırım benzeri eylemler ve katliamlar gerçekleştirmeye başladı.

Bu Güney Asya ülkesinde gerilimin fitilini ateşleyen ırkçılık ve bağnazlık değil. Dış yardımlar ve askerî güç yoluyla bu zulümleri mümkün kılan ABD ve Suudi Arabistan ile İsrail gibi müttefikleri.

Haziran ayında Economist dergisi Rohingya için “yeryüzünde en fazla zulme uğramış insanların yaşadığı yer” ifadesini kullandı ve bu çilenin 2012’den beri arttığını ifade etti. Rohingyalılar Budistler saldırınca mülteci kamplarına yerleştirildiler, o günden beri “durumları daha da kötüye gitti.”

Rakhine eyaletinde durum daha zor. Rohingyalıların çoğu burada yaşıyor. 86.000’i komşu ülkelere kaçmaya çalıştı. Bu insanlar çoğunlukla insan kaçakçılarının eline düşüyorlar. Birçok analizci ve insan hakları uzmanı Rohingyalılara karşı soykırım koşullarının giderek olgunlaştığı konusunda uyarılarda bulunuyor.

CBS News’e göre, Kasım ayında Myanmar’ı ziyaret eden Başkan Obama Nobel Barış Ödülü sahibi Auung San Suu Kyi ile birlikte katıldığı basın toplantısında insan hakları ile ilgili endişelerini dile getirdi ve ülkede demokratik reformların yapılması gerektiğini söyledi.

Obama Rohingya ismini kullandı ve onlara karşı yapılan ayrımcılığın Myanmar’a yakışmadığını ifade etti. “Nihayetinde bu tip gelişmeler demokrasiyi istikrarsızlaştırıyor” uyarında bulundu.

Müslüman azınlığın çektiği çileden dem vurmamalarına karşın Avrupa ve Ortadoğu’daki güçlü ülkeler ve ABD işlenen bu suçlara destek olmayı sürdürüyor.

ABD ve Batı

Kasım ayında araştırmacı gazeteci ve uluslararası güvenlik uzmanı Nafiz Ahmed ABD ve İngiltere’yi “demokrasiyi yerleştirme” bahanesiyle Myanmar’a yatırımları teşvik etmekle suçladı. Ahmed’e göre bu teşvik ülkedeki insan hakları ihlallerine rağmen hâlen devam ediyor. Ülkede Rohingyaların (Arakan Müslümanlarının) oy kullanma hakları yok. Çünkü bu insanlar kendilerine yönelik muameleyi protesto ediyorlar.

25 Haziran 2015 tarihli bir fotoğraf. Dosmeda Bibi bambudan yapılmış bir sedirin üzerinde yatıyor. Annesi Hamide Begüm elinde bir şişe tutuyor. Burası Myanmar’daki Rakhine eyaleti Sittwe kasabasının kuzeyindeki bir klinik. Bir yıl önce dünyaya gelen Dosmeda Bibi hep bir kampta kalmış. Dünyanın en fazla zulme uğramış azınlıklarından birine mensup olan bu bebek de diğer Rohingya çocukları gibi büyüyor. Fotoğraftan bebeğin yetersiz beslendiği anlaşılıyor.

Ahmed’in ifadesine göre, dışişleri bakanlığının Mayıs’ta çıkan “Yatırım İklimi Bildirisi” uluslararası işletmeleri piyasaya girmeye teşvik ediyor, bir yandan da hükümetin Rohingya karşıtı nefret suçları ve uygulanan zulümdeki suç ortaklığını azaltmaya çalışıyor:

“Cuntanın işlediği suçları kabul etmek yerine belge ‘politik şiddet’e şöyle bir değiniyor, tarafsız bir konum alıyor ve Budistlerle Müslümanlar arasında yaşanan şiddet olaylarını ve muhtelif yerlerdeki hükümet karşıtı isyan faaliyetlerini soğuk bir dille tanımlıyor.”

Buna ek olarak Ahmed Batılı ülkelerin Myanmar’daki petrol rezervlerinden faydalanmanın yollarını aradığını söylüyor. Bu rezervlerin epey kıymetli olduğu düşünülüyor. Myanmar’daki eski dışişleri bakanlığı görevlisi Hunter Marston’dan alıntı yapan Ahmed bu görevlinin şunu söylediğini aktarıyor: “Bu enerji kaynaklarını Batı’ya taşımak ABD’nin Çin’in tüm bölgedeki nüfuzunu azaltma stratejisinin önemli bir parçasıdır.” Marston Ekim ayında Diplomat dergisine şunları yazıyor:

“ABD’nin amacı Çin’in nüfuzunu bölge genelinde artırma çalışmalarına mani olmak. Burada asıl hedefse II. Dünya Savaşı sonrası ABD ve Avrupa eliyle tesis edilen mevcut güvenlik yapısını korumak. Güvenliğin öncelikli oluşu ABD’nin Cumhurbaşkanı Thein Sein’in daha fazla demokratik reform yapılması yönündeki çabaları ışığında Myanmar’daki kusurları eleştirmekten imtina etmesinin ana sebebi. ABD Çin’in Hindistan’la arasındaki stratejik güney sınırında bir kale temin etmek için Myanmar’da yeterince iyi bir demokratik ortağa ihtiyacı var.”

Çin Boru Hattı ve Suudi Arabistan’ Petrolü
Arakan Müslümanlarına Yönelik Zulme Katkı Sunuyor

Ahmed’in aktarımına göre, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri Arakan Müslümanlarına yönelik soykırımın en önemli destekçileri. Bunlar, bu desteği Çin-Myanmar petrol boru hattı üzerinden veriyorlar. Boru hattı, ilkin petrol ve doğal gaz taşınması için Çin’e dek uzanıyor ve dünya petrol talebinin yüzde 0,5’ini taşıyabiliyor. Ahmed’in tespiti şu yönde:

“Suudi Arabistan Myanmar boru hattında en önemli oyuncu. 2011’de Suudilerin Aramco isimli petrol şirketi bir mutabakat anlaşması imzaladı. Amacı Çin’e günlük 200.000 varil ham petrol temin etmekti. Petrol Çin-Myanmar boru hattı üzerinden taşınacaktı. Bunun karşılığında Çin de Suudilerin Kızıl Deniz sahilindeki Yanbu rafinerisinin geliştirilmesine katkı sunacaktı.”

Ahmed, ayrıca Arakan Müslümanlarına yönelik saldırıların boru hattı güzergâhında gerçekleşmesinin bir tesadüf olmadığını söylüyor. Kyaukpyu, Rakhine yakınındaki Müslüman köyler Ekim 2012’de ateşe veriliyor. Böylece Çin Ulusal Petrol Şirketi ile boru hattının diğer bir yatırımcısı olan Güney Kore şirketi Daewoo International için yol açılmış oluyor.

İsrail Myanmar Gizli Polisine Silâh ve Eğitim Veriyor

Filistin’in özgürlüğünü savunan Electronic Intifada yayın yönetmenlerinden Ranya Halik’in incelemesine göre İsrail ırk ayrımcısı Güney Afrika’dan Sırbistan’a birçok zalim rejime destek verme konusunda uzun bir geçmişe sahip. Elbette Myanmar da bu ülkeler arasında.

İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin Eylül 2015’te Myanmar askerî liderinin Facebook sayfasında yayınlanan bu fotoğrafta Kıdemli General Min Aung Hlaing’i tebrik ediyor.

Halik’in ifadesine göre, “Eylül ayı içerisinde İsrail dört gün boyunca Myanmar kara, hava ve deniz kuvvetlerine mensup subayların oluşturduğu delegasyona ev sahipliği yaptı. Delegasyona İsrail’in önde gelen havacılık ve silâh şirketleri gezdirildi.

İki ülke arasındaki işbirliği son yapılan reformlarla başlamış değil:

“Kanlı 1988 askerî darbesinden ve 1990’da demokratik seçimlerin iptalinden sonra Myanmar’a yaptırımlar uygulanmasına karşın İsrail bu ülkeye yönelik yatırımlarını artırdı ve onun askerî teçhizatını modernleştirdi.

Londra’da yayınlanan Jane’in İstihbarat Dergisi’nde çıkan 2000 tarihli rapora göre doksanlar boyunca İsrail Myanmar’a 9 mm Uzi marka hafif makineli tüfekler ve 155 mm Soltam marka çekili obüsler sattı.

Diğer yandan Mossad isimli casusluk ve suikast kurumu da Myanmar’daki teşkilata eğitim verdi, ülkedeki seçkin terörle mücadele birlikleri İsrailli subaylardan eğitim aldı. Elbit Systems Myanmar’ın F-7 savaş uçaklarını güncelledi.”

Mayıs ayında Nobel barış Ödülü sahibi, Güney Afrika Capetown’daki Anglikan Kilisesi’nin emekli başpiskoposu ve ünlü insan hakları savunucusu Desmond Tutu ülkedeki Müslümanların demokrasi için ortaya konulan çabalar dâhilinde görmezden gelinmemesi uyarısında bulundu:

“Ülkenin başladığı reformları kökleştirmesi konusunda teşvikte bulunsak bile, Rohingyaların çektiği çilenin ortadan kaybolması da bizim sorumluluğumuz. Bizler, ilişkilerin sağlam ahlakî temeller üzerine kurulmasını sağlama konusunda Myanmar ile kurulan yeni ilişkilerden kâr elde etmeye çalışan hükümetlerimizi ve şirketlerimizi sorumlu tutmalıyız.”

Kit O’Connell
28 Ocak 2016
Kaynak

0 Yorum: