27 Mart 2020

,

Sağlık Hizmetleri


Tüm Sağlık Hizmetlerini Millileştirmenin Vaktidir
Ülkeler krizlerle yüzleşince toplumsal veya ekonomik yapılarındaki çatlaklar günışığına çıkarlar. Koronavirüsle birlikte patlak veren kriz için de aynı durum geçerli. Hükümet hiçbir şeye yaramayan bir tedbirden diğerine zıplarken, İngiltere’deki kamu hizmetleri çöküşün eşiğine doğru sürükleniyor. Muhafazakârların ellerinden düşürmedikleri ekonomi kitapları yırtılıp atılıyor. “Sihirli para ağacı diye bir şey yok” diyenlere elveda. “Ekonomiye devlet müdahale etsin” diyenlere merhaba.
Bu gelişmenin en yalın biçimini sağlık sektöründe görmek mümkün. Her beş günde bir virüs teşhisi konulan hasta sayısının iki katına çıkması beklenen ülkemizde ulusal sağlık sistemi üzerindeki baskı da giderek artıyor.[1] Virüs kaptığı gerekçesiyle hastanelere kabul edilen hastalardaki ani artış yüzünden Londra’daki bir hastanede yoğun bakım yataklarının tükendiğine şahit olduk.[2] Sürece müdahale edilmezse yatak ve ekipman konusunda benzer sorunlarla yüzleşecek hastane sayısı artmaya devam edecek.
Bunun sebebini anlamak hiç de zor değil. Ulusal sağlık sistemi onlarca yıldır yeterince para alamıyor ve parça parça özelleştiriliyor, bu iki gelişme sebebiyle sistem, çöküşün eşiğine gelmiş durumda.
2010’dan beri sistem dâhilinde kullanılan toplam yatak sayısı 17.000 azaldı, dolayısıyla bugün yatakların yetmemesi hiç de şaşırtıcı değil.[3] Her kış sağlık hizmetleri büyük bir krizle yüzleştiğine göre yeterli ekipmana sahip olmayan hastanelerin bugün bizim kuşağın gördüğü en büyük sağlık kriziyle başa çıkamaması gayet doğal değil mi?
Bu bağlamda ulusal sağlık sisteminin kapasitesinin artırılması şart. Bunun için de hastanelerin özel sektörün elinden alınması gerekiyor. Birleşik Krallık’ta toplam 570 hastane var ve bunlar sekiz bin civarında yatağa sahip.[4] Son dönemde açığa çıkan yatak kapasitesi ile ilgili endişeleri gidermek ve virüsle mücadele etmek için bu hastanelerden yararlanmak gerektiği açık.
Çıkan haberlere göre hükümet, bu adımı atma noktasında, özel sağlık kuruluşlarından yatak kiralamayı planladı. Bu plan dâhilinde günlük 2,4 milyar sterlinlik harcama yapılacak.[5] Bu amaç doğrultusunda özel sektörle bir anlaşma yapıldı.
Özel sektörle yapılan bu anlaşmaya göre hükümet şirketlere hizmetlerinin karşılığında belirli bir para ödeyecek. Bu bedel, işletme maliyetlerini, varlıkların değerini ve kiraları kapsıyor.[6] Haberlerde aktarıldığı kadarıyla özel sağlık şirketleri bu anlaşma üzerinden kâr etmeyecekler.
Dışarıdan bakıldığında bu, gayet iyi bir adımmış gibi görünüyor. Oysa daha kötü sonuçlara yol açacak. Özel sağlık şirketlerinin tek derdi, ulusal sağlık sistemini ilgilendiren uzun erimli sözleşmelere imza atmak. Bu noktada halka anlaşmanın detaylarının aktarılması gerekiyor. Özel sektöre nelerin vaat edildiğini bilmek zorundayız. Kriz sonlandıktan sonra bu sözleşmelerin iptal edileceğini, bu fırsattan istifade edilerek sağlık sisteminin özelleştirilmeyeceğini kimse taahhüt etmiyor. Momentum, GMB ve War on Want gibi örgütler bu talebe destek verdiler ve We Own It isimli grubun koordine ettiği çalışma dâhilinde Sağlık ve Sosyal Hizmetler Bakanı Matt Hancock’a hitaben yazılan açık mektubu imzaladılar.[7]
Oysa bu süreçte çok daha basit adımlar atılabilirdi. Özel sektörle anlaşma yapmak yerine hükümet, İspanya’nın açtığı yoldan ilerleyebilirdi. İspanya’da hükümet, koronavirüse karşı verilen mücadelede kullanmak üzere tüm özel sağlık kuruluşlarına ve kaynaklara el koydu.[8]
Virüs kriziyle mücadele noktasında özel sektör, elindeki kaynakları devreye sokmasıyla aynı sonuç elde edilebilirdi. Bu yönde adımlar atmak yerine hükümet, halkın iyiliği için çalışmayı tercih etmedi ve özel şirketlerin kârını düşündü. Perde gerisinde gizli anlaşmalar imzalamadan da, özel şirketlerin kasasını şişirmeden de ilerleme kaydedilebilirdi.
Hükümetin ölçülü, uygun ve dengeli dediği adımlar bunlar. Özel sektörün insanların maruz kaldıkları hastalıklar üzerinden para kazanmaya dayanan modeli geride bırakmak gibi bir niyet taşıdığı konusunda herhangi bir emareye rastlanmıyor.
Kısa süre önce bir özel sağlık kliniğinin iki bin kadar test kitini zenginlere ve ünlülere sattığına[9], Muhafazakâr Parti milletvekili Owen Paterson’ın testleri özel kliniklere ve zenginlere 120 sterlin karşılığında satan bir şirketten 100.000 sterlin aldığına şahit olduk.[10]
Özel hastaneler yapbozun küçük bir parçası sadece. Onlarca yıldır hükümetlerin tek takıntısı, piyasa mantığını kamusal hizmetlere kabul ettirmek oldu. Tüm o çalışmaların bir bedeli olacaktı elbette. Sağlık hizmetleri bünyesinde çalışan yığınla insan için gerekli kaynaklar bilhassa hastane yönetimi, temizlik ve yemek gibi alanlarda özel şirketlere akıtılıyor.
Hastanelerde koronavirüsün yayılmasını kontrol altına alma noktasında en önemli unsur, temizlik hizmetleri.[11] Diğer birçok alanda olduğu gibi bu alanda da işlerin özel şirketlere yaptırılması üzerine kurulu model çöktü. Çalışmaların da ortaya koyduğu biçimiyle temizlik işlerini temizlik şirketlerine yaptıran hastaneler ki bunlar toplam hastanelerin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor, hem sağlık konusunda daha az sonuç ortaya koyuyor[12] hem de MRSA denilen bakteri bu hastanelerde daha fazla görülüyor.[13] Olağan zamanlarda rezalet olarak görülebilecek bu durumun ciddi tehlikelere yol açtığını biliyoruz. Tüm ülkeyi ilgilendiren böylesi bir durumun sorumsuzluk diye geçiştirilemeyecek kadar ciddi bir konu olduğunu söylemek lazım.
Dolayısıyla bugün kamu sağlığının etkin bir biçimde güvence altına alınabilmesi için temizlik hizmetlerinin dışarıya yaptırılmaması gerekiyor. Ayrıca mesele, hastaneleri de aşıyor. Koronavirüs konusunda kamu sağlığı düzleminde verilecek etkin bir cevabın önünde duran engeller, hastane kapısında başlamadığı gibi orada da bitmiyor.
Bugünkü tahminlere göre Birleşik Krallık’ta, virüse temas etmiş ve tıbbi yardım olmadan nefes alıp veremeyecek ölçüde hasta olan insanların tedavi edilebilmesi için fazladan yirmi bin suni solunum cihazına ihtiyaç var.[14] Üstelik bu, yüzeysel ve basit bir ihtiyaç da değil: Virüs sebebiyle Çin’de hastaneye yatanların yüzde kırkından fazlası, tedavi sürecinin bir parçası olarak suni solunum cihazına ihtiyaç duymuştu.[15]
Hükümetin mevcut musibete yönelik yaklaşımı, statükoyu korumak üzerine kurulu. Hükümet, özel sektörden elini taşın altına koymasını ve mevcut imalat tesislerini dönüştürmek suretiyle suni solunum cihazı üretmesini istedi.[16] Bugün hükümet, elektrikli süpürge imalatçısı Dyson’a on bin suni solunum cihazı siparişi verdi. Tabii bu siparişin toplam bedeli açıklanmadı.[17]
Hükümetin virüse yönelik tepkisi yavaş, verimsiz ve tümüyle özel şirketlerin himmetine bağlı. Hükümet, krizin ölçeğini ve aciliyetini anlayamadı. Ulusal sağlık sistemi bünyesinde varolan suni solunum cihazlarının sayısının ihtiyaç duyulan miktarın altında olduğunu haftalardır biliyorduk, ama buna rağmen hükümet tek bir adım bile atmış değil. Dyson’la yapılan anlaşmanın bedeli kimseye söylenmiyor. Ayrıca imalatçı şirketin cebine devletin kaç para aktardığını hiçbirimiz bilmiyoruz.
Önümüzdeki haftalarda hükümet, sadece suni solunum cihazları değil kişisel koruyucu ekipman türünden temel tıbbi ekipmanların üretimini kontrol altına almak zorunda kalacak. Bugün artık ulusal sağlık sistemine katkıda bulunmak adına, imalatçı firmaların kamusallaştırılması türünden geniş ölçekli ve dolaysız müdahaleleri düşünmenin vaktidir.
Kamu mülkiyetinde olduğunda imalatçı firma, koronavirüsle mücadelede dinamik bir silâh hâline gelecek, bir dizi bina ve tesisi kullanabilecek, sadece suni solunum cihazı ve kişisel koruyucu ekipman üretmekle yetinmeyecek. Böylesi bir durumda firma, New York eyaletinde görüldüğü üzere, el dezenfektanı da üretebilecek.[18] Ayrıca hâlihazırda kıt olan test kiti üretimini üstlenebilecek[19], virüsün yayılımına mani olma çalışmalarına katkı sunabilecek.[20] Bunları bugün bir avuç şirket, üstelik fahiş fiyatlara üretiyor.[21] Hükümet, özel sektöre sipariş ettiği 3,5 milyon testi başka şekilde temin etmenin yolunu bulmak zorunda.[22]
Sonuçta hükümet, bu süreçte şu üç adımı atıp sağlık hizmetlerinin karşı karşıya kaldığı krizin etkisini azaltabilirdi: özel hastanelerin kamulaştırılması, ulusal sağlık sistemi ile ilgili işlerin şirketlere değil sistem bünyesinde çalışanlara yaptırılması ve üretimi devletin üstlenmesi.
Bugün hükümet “bu kadar işi bir arada yapamam” diyebilir pekâlâ. Lâkin eldeki kanıtlar gösteriyor ki biz, koronavirüs eğrisinin, sürecin henüz başlarındayız. Ertelenen her bir adım, maliyetin daha da yükselmesine neden olacak.
Artık sağlık sistemimizin işleyiş tarzını değiştirmenin vaktidir. Koronavirüs krizi, ortak menfaatin özel şirketlerin kârları karşısında öncelikli kılınmasını şart koşmaktadır. Virüsün hızla yayılmasına mani olmak ve ölü sayılarının çoğalmasını durdurmak için gerekli araçlara sahip olmak amacıyla acilen kararlı bir dizi adım atmalıyız.
Koronavirüs krizi, ekonomide devletin rolü ile ilgili yaklaşımımızı değiştirmemizi gerekli kılıyor. Bir an önce özel işletmelerin ve piyasanın halka hizmet noktasında asli aktör olduğunu söyleyen anlayış terk edilip, devletin toplumsal güvenlik ağı hâline gelmesini savunan görüş benimsenmelidir.
Bu da bizim sağlık gibi kamusal hizmetlerin nasıl işlediği konusunda söz söylememizi ve şu sorulara cevap vermemizi gerekli kılıyor: Krizlere hiçbir şekilde direnç geliştiremeyen, özel şirketlerin eteğine tutunmuş, şirketlerin çıkarlarını öncelikli gören bir sistemi devam ettirmek istediğimizden emin miyiz? Yoksa ortak menfaati, kamunun güvenliğini ve halka hizmeti önemli gören bir sisteme mi geçmek istiyoruz?
Koronavirüs krizi, mevcut sistemdeki çatlakları açığa çıkarttı. Şimdi bu çatlakları yeni bir modele başvurarak kapatmak zorundayız.
Chris Jarvis
26 Mart 2020
Dipnotlar
[1] Ian Sample ve Rajeev Syal, “Coronavirus Measures”, 16 Mart 2020, Guardian.
[2] Faye Brown, “London Hospital”, 20 Mart 2020, Metro.
[3] Denis Campbell, “NHS”, 25 Kasım 2019, Guardian.
[4] Jon Stone, “Coronavirus”, 14 Mart 2020, Independent.
[5] Nigel Nelson, “8,000 Private Hospital”, 14 Mart 2020, Mirror.
[6] “Private Sector,” FT.
[7] “Dear Matt Hancock, 25 Mart 2020, Weownit.
[8] “Government”, 15 Mart 2020, Moncloa.
[9] Ryan Merrifield, “Harley Street”, 18 Mart 2020, Mirror.
[10] Alberto Nardelli ve Alex Wickham, “Tory MP”, 25 Mart 2020, BuzzFeed.
[11] Caroline Lucas, “Trade Deal”, 4 Mart 2020, Leftfoot.
[12] Shimaa Elkomy, Graham Cookson ve Simon Jones, “Cheap and Dirty”, 25 Şubat 2019, PAR.
[13] “NHS Hospitals”, 21 Aralık 2016, OX.
[14] “Ventilators”, 17 Mart 2020, BBC.
[15] Jack Rear, “What are Ventilators”, 16 Mart 2020, Telegraph.
[16] Rob Davies, “UK Government”, 16 Mart 2020, Guardian.
[17] Simon Jack, “Dyson”, 26 Mart 2020, BBC.
[18] Allen Kim, “New York”, 9 Mart 2020, CNN.
[19] “Testing Shortage”, FT.
[20] “Aggressive Testing”, FT.
[21] Julia Hollingsworth, “Coronavirus Test”, 25 Mart 2020, CNN.
[22] Sarah Boseley, “Matt Hancock, 24 Mart 2020, Guardian.

0 Yorum: