25 Mart 2020

,

Çifte Kriz


“Bugün herkese test yapılsın” diyorlar, sonra paniğe sürükledikleri insanlar, test için hastane önünde sıra olduklarında, ertesi gün bunun görüntülerini sosyal medyalarında paylaşıp, durumla dalga geçiyorlar. Anlamak mümkün değil!

Herkese test yapılmasını, kendi bireysel varlıklarını rahatlatmak için istiyorlar aslında. Kimse umurlarında değil. Hiyerarşiyi, disiplini ve işbölümünü zerre tanımıyorlar. Bilim kurulu, kademeli olarak belirli kişilere test yapılmasını istiyor, bu solcular, “herkese test yapılsın” diyor. Allah’a inanmadıkları gibi bilime de inanmıyorlar. Sonrasını düşünmüyorlar, test yapıldıktan sonra virüsün bulaşma ihtimalinin bulunduğunu dikkate almıyorlar.

Tek inandıkları, kendi bireysel varlıkları, liberal fikirleri, maddi çıkarları. Dolayısıyla, siyaseti de oradan kuruyorlar. Kitlelerden, sınıftan, kolektif mücadeleden kurulan, inşa edilen her şeye düşmanlar. Düşmanlığı panikle birlikte yayıyorlar, tek yaptıkları bu.

Salgın ile birlikte ilgi odağı hâline geldiğini gördükleri Küba’ya o nedenle saldırıyorlar, onu (Veli Saçılık gibi) “sosyal milliyetçi” olarak nitelendiriyorlar. Tek yaptıkları, egemenlere yaranmaya çalışmak, onların gözüne girmek, geride bıraktıkları sicile rağmen devletin kritik kurumlarında nasıl iş bulabildikleri gerçeğini gizlemek, bunun diyetini ödemek, sosyalizme ve mücadeleye küfretmek…

Erkan Baş, mecliste tam da bu sebeple “sosyalizm öldürmez yaşatır” diyor. E. Baş gibiler, bu tür lafları içeriye söylüyorlar. Efendilerine işmar ediyorlar. Uğruna ölünecek, öldürülecek davaya düşman olduklarını birilerine ispatlamaya mecburlar. Livaneli gibi, “milyonları öldürmüş sosyalizme düşmanım ben” deme ihtiyacı duyuyorlar. Onlar, davaya bağlı olmadıklarını her gün birilerine ispatlamak zorundalar.

Bugünün çifte kriz koşullarında efendilerin kılına zarar getirmeyecek, acil ihtiyaçlarını karşılayacak bir “sosyalizm” demliyorlar. Keynesçilikle sosyal liberalizm, sosyal demokrasiyle faşizm arasında salınan bir ideolojiyi servis edip duruyorlar. Bu noktada Müslümanı “bedevi” diye niteliyorlar, bu şekilde onu aşağıladığını düşünüyorlar, çünkü bu ırkçılığın hesabını soran nasılsa yok. Üç takipçi alayım diye “Serçeler Günü”nde “serçeleri düşünüyorummm” diyen solcu (Evren Barış Yavuz), ertesi gün “Lan yaşlılar, girin lan içeri” diyen gencin videosunu paylaşıyor. Serçeleri de yaşlıları da düşünmüyor.

Bu sol, aynı faşizan dil ile yaşlılara saldırıyor. Hemen devlet, yaşlılarla ilgili önlem alıyor. Sol, sosyal medya üzerinden devlete hizmet ediyor. Devletmiş gibi davrandığı için ezilenlerin-işçilerin kudretine örgütlenme gereği duymuyor. İhtiyaç her şeyin anası; demek ki devrim de sosyalizm de solun ihtiyacı değil. Efendilerini sosyalizme ikna etmeye, onun güzel ve işe yarar olduğunu onlara ispatlamak için çırpınıyorlar. Kapitalizmi eleştiren Jobs, Gates ve Koç’a yaranmaya çalışıyorlar.

Devlet, bireyde örgütleniyor. Bu koşullarda hiçbir örgüt, başında bulundukları sendikaları bir milim bile harekete geçiremiyor. Devletle herkesin gizli, zımni, adı konmamış ilişkisi var. Çifte kriz koşullarında devletin bilim kurulu olduğu gibi “sol örgüt kurulu” da var! Yapılanlardan ve yapılmayanlardan bu anlaşılıyor. Sosyal medyada patlatılan, parlatılan cümleler, bunu söylüyor. Sol, sadece sosyal medyada ve Kadıköy’de konuşabiliyor. Aldığı izin, bununla sınırlı.

Veysi Sarısözen ve Mahir Sayın gibi liderleri ise bugünleri, “bu virüs yaşlıları öldürmek için icat edildi” türü Banu Avar komplolarına sarılarak geçirmeyi tercih ediyor. Bunlar, AKP’nin ABD, AB, Genelkurmay arası gerilimli coğrafyada hükümet olmak için uğraştığı, ciddi çatlakların oluştuğu dönemde “gerontokrasi” eleştirisini solun gündemine sokanlar.

Yaşlı hâkimiyetini eleştirenler, gene yaşlılar oldu. Tüm sorumluluğu kendi gençlerine terk edip sıvıştılar. Örgüt ve sendika içinde taciz vakaları yaşandı, örgütleri feministleştirip kenara çekildiler. 1993’te yayın organında “Feminist Eleştirisi” yazan örgütler (misal MLKP), tepeden tırnağa feminist oldular.

Bugün bu yaşlı şefler, “tüm yaşlılar birleşin, sizi öldürüyorlar” diyorlar. Buradan sadece şunu anlıyoruz: siyaseti ve ideolojiyi sadece kendilerinden kuruyorlar. Öjenik modeller, tam da bu bağlamda solun zihnini ele geçiriyor. Solun gerçekle ilişkisi kalmadığı için o, sınırsız-sınıfsız gerçek tasarımlarına kaçıyor. Totaliterizme karşı “müşterek’e kaçın” diyorlar. “Müşterek” derken, kendilerine benzer bireylerle yardımlaşmaktan söz ediyorlar. Foti Benlisoy gibi sosyalizmi kültür-edebiyat zannediyorlar, film seyretmekle yetiniyorlar.

Buna karşılık, küçük burjuvanın mızmızlanmasını zerre ciddiye almayan, sosyalist hareketi o mızmızlığa kapatmaya çalışan efendiler, yıllar öncesinden bugünlere hazırlanıyorlar. Nüfus kontrolü çalışmaları yürüten Bill Gates, 2015’te bu virüs salgınından söz ediyor. “Herkese çip takalım” diyor. Çünkü artık buna itiraz edecek insanları “gerici” diye kovalayacak, huzur ve güven ortamı talep edecek, “çip herkese takılsın” diyecek bir sol var.

Ama öte yandan, egemenlerin ve devletlerinin salgın krizi ile finans krizi arasında kurduğu ilişkiye çomak sokacak bir güç maalesef yok. Finans krizi için açıklanmış paket, salgın için açıklanmış zannedilip bununla dalga geçiliyor. Halkevleri geri durur mu, talepler sıralıyor, o da “kadına şiddete son” diyor o talepler arasında! Neticede can derdine düşmüş bireyler toplamı, kolektif bir irade ortaya koyamıyor. Efendiye öykünerek yol alabileceğini düşünüyor.

Eren Balkır
25 Mart 2020

0 Yorum: