Sarah Maldoror’un (1929-13 Nisan 2020) filmi Sambizanga (1972) cesur ve güçlü bir film. 35 mm olarak çektiği, tüm ustalığını konuşturduğu filminde yönetmen, bize genç bir çiftin hikâyesini aktarıyor.
Maria ve Domingos çiftinin
bebekleriyle yaşadığı o mutlu hayat, Domingos’un Portekizli yetkililerce eylemci olduğu gerekçesiyle tutuklanıp mahkûmların ağır koşullarda
tutuldukları hapishaneye atılması ile sekteye uğruyor.
Devamında Maria bir yolculuğa çıkıyor. Kadının amacı, kocasını bulup kurtarmak.
Filmde
yürek sızlatan “Domingos!” bağırışlarını duyuyoruz. Yetkililer onu kapı dışarı
ediyorlar her seferinde. Bir yandan da yönetmen Maldoror, işkence gören eşlerin
çilesini gösteriyor, böylelikle filmin duygusunu artırıyor.
Sambizanga, Angola
tarihinin belirli bir dönemini ele alıyor. Zaferden on bir yıl öncesini ele
almakla yönetmen Maldoror, ölümlerin ve zulümlerin kurtuluş hareketinin
birleşmesini ve ilerlemesini sağladığı süreci aktarma imkânı buluyor.
Maldoror’un da ifade ettiği biçimiyle, “bu dönemde halkın politik bilinci henüz
olgunlaşmamış.”
Domingos’un
gördüğü işkence ile Maria’nın gerçeği öğrenme mücadelesi, politik açıdan
bilinçlenen bir kuşağın gelişimini sembolik düzeyde ortaya koyuyor. Yönetmen,
değişimin eşiğinde olan bir toplumda zulmün sebep olduğu ölüme odaklanıyor. Bu
dönemde henüz bu türden bir ölüm akıl almaz geliyor insanlara. Ama sonrasında
ölümler ve yaralanmalar özgürlük mücadelesinde sıradanlaşıyor.
Savaşın
başladığı 1961 yılının sonunda isyanlar, katliamlar, idamlar ve işkenceler
sonucu yaklaşık 50.000 kişi öldü. 450.000 civarında insan ülkenin sınır komşusu
Zaire’ye (Kongo) kaçtı.
Maldoror,
filmde didaktik bir üslubu benimsiyor ve bunu açık yüreklilikle söylüyor. “Film
çekmek bir konum almaktır. Konum almakla ben insanları eğitme imkânı buluyorum.
Seyircinin Angola’da bir savaşın sürmekte olduğunu bilmesi gerekiyor. […] Ben,
filmlerimi ırk ve deri renginden bağımsız olarak, insanların birbirlerini
anlamasını sağlamak için çekiyorum.”
Onun
sanat anlayışı, siyasetle sıkı bir bağ içerisinde. Politik değişim arzusu ile
yüklü. Kişisel hayatı da müthiş bir hikâye aslında.
Maldoror,
aslen Guadeluplu (Karayipler’de bir ada ülkesi). Çocukken Paris’e gelmiş.
Gençlik yıllarında, altmışların başlarında Moskova Sinema Akademisi’nden davet
almış. Rus yönetmen Mark Donskoi’nin derslerine girmiş. Afrika sinemasının
kurucu babası Ousmane Sémbene’nin izinden ilerleyen Maldoror, politik sinema
konusunda kendisini geliştirmiş ve zamanla kendi devrimci estetiğini
oluşturmuş. Gillo Pontecorvo’nun ünlü filmi Cezayir Savaşı’nda (1966)
asistan olarak çalışmış. Kısa bir süre sonra da ilk kısa filmini çekmiş (Monamgambée
-1969). Bu kısa film, Sambizanga’da kullanacağı hikâye anlatma ve film
çekim tekniğinin geliştirilmesine katkı sunmuş.
Maldoror,
Angola’daki kurtuluş hareketinden kopuk, ona yabancı bir isim değil. Angola
Halk Kurtuluş Hareketi’nin (MPLA) üyesi. Eşi Mario de Andrade, örgütün eski
başkanı. Ayrıca Sambizanga’nın senaryo yazım sürecine eşi de katkı
sunmuş.
Filmlerinde
olduğu gibi kendi hayatında da Maldoror, toplumsal eylem ve politika ile yakın
ilişkide olan bir isim. Filmin merkezinde güçlü, inatçı ve sevgi dolu bir kadın
duruyor. Bunun sebebi de yönetmenin mücadele esnasında toplumsallık anlayışının
oluşmasını sağlamak ve politik mücadelenin ne olduğunu ortaya koymak.
Domingos,
basit bir bildiri yüzünden hapse atılan bir devrimci. Maldoror, tutkulu ve
eşine âşık olan adamın evinde mutlu mesut yaşadığını gösterdiği sahneyi işkence
sahnelerine ustalıkla bağlıyor. Kocasının tutuklanması sonrası eşi Maria, uzun
soluklu, ıstırap yüklü, karanlık bir yola giriyor. Kadınlar gelip ona çocuğuyla
ilgili sorumluluklarını anımsatıyorlar. Yönetmen bizlere, politik açıdan her
şeyin aniden değiştiği bir dönemde mücadelenin sürdüğünü bıçağı kemiğe sürterek
gösteriyor.
Hikâye
akışı dâhilinde politik durum, onun içerisindeki şahıslarla birlikte başarılı
bir biçimde ortaya seriliyor. Son sahnede bir eğlence tertiplendiğine şahit
oluyoruz. Devrimciler dans ederken Domingos’un ölüm haberi geliyor. O noktada
örgütün lideri çıkıyor sahneye ve Domingos’un Angola halkının kalbinde gerçek
hayatına başladığını söylüyor. Bu cümle, filmin özünü veriyor, ruhunu
yansıtıyor, güçlü bir politik bilincin, Angola’daki değişim iradesinin
gelişimini ortaya koyuyor.
Basia Lewandowska Cummings
27 Ekim 2011
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder