26 Mart 2020

,

Kâr Değil İnsan


Sosyalizmde Kâr Değil İnsan Önceliklidir
“En güçlü yanımız, sosyalist sistemimiz. Bu sistem bizim önemli bir görevle yüzleştiğimizde elimizdeki tüm kaynakları halkın hizmetine koşmamızı mümkün kılıyor. Başarımızın en önemli sebebi budur.”
[Xi Jinping]
COVID-19 konusunda Çin, kapitalist Batı’ya nazaran neden daha kapsamlı cevap verebildi, neden daha başarılı oldu? Çin’de kişi başına GSMH, ABD’deki rakamdan yüzde yirmi daha az ve on bin doların biraz üzerinde. Bu hâliyle gelişmekte olan bir ülke olarak Çin, hastalığın nüfusunun yüzde 0,01’inden daha azına yayılmasını sağladı, oysa Britanya gibi ülkeler hâlen daha “sürü bağışıklığı”ndan söz ediyorlar.
Hintli komünist Siteram Yechury’nin de tespit ettiği biçimiyle “son tahlilde mesele, artık devleti kimlerin kontrol ettiği veya devlete hangi sınıfın yön verdiği ile ilgili. Burjuva sınıfının idaresinde her şeye kâr göstergeleri yön veriyor. İşçi sınıfının idaresinde ise öncelikli olan, toplumun sorumlulukları.”
Güney Afrika’nın efsanevi savaşçısı Chris Hani de benzer bir şey söylüyor:
“Sosyalizm, büyük kavramlar veya sıkıcı bir teoriyle ilgili değildir. Sosyalizm, evsizlere başlarını sokacak, düzgün bir barınak temin etmekle ilgilidir. O, temiz içme suyu bulamayanlara su temin etmekle ilgilidir. Sağlık hizmeti vermekle, yaşlılara onurlu bir hayat sunmakla ilgilidir. Sosyalizm, kırla kent arasındaki o devasa uçurumun aşılması ile, herkese düzgün bir eğitim verilmesiyle ilgilidir.”
Çin de sosyalist bir ülke olduğu, hükümeti her şeyden önce sermayeye değil halka hesap verdiği için böylesi bir sorumlulukla hareket ediyor ve COVID-19 salgınıyla etkin bir biçimde savaşıyor.
Hükümetin müzakere dahi edilemeyecek en önemli önceliklerinden birisi, insanların eğitim, istihdam, sosyal güvenlik, tıbbi hizmetler, barınma, çevre, entelektüel-fikri hayat ile ilgili ihtiyaçlarını karşılamak.
Salgınla mücadele noktasında milyonların hayatı ile ekonomik büyüme sürdürme tercihleri arasında Çin hiç sağa sola yalpalamadan ilkini seçiyor, insanların hayatını kurtarmaya dönük adımlar atıyor.
Çin’deki ekonomik kontrol üzerine kurulu merkezî sistem sayesinde ülke, kaynaklarını hızla salgın türünden mücadele alanlarına kaydırabiliyor. Dış İlişkiler Konseyi için çalışan bir akademisyen, istemeye istemeye de olsa şunları söylüyor: “Çin devleti, bürokrasiyi ve mali kısıtlamaları aşabilecek, tüm kaynakları seferber edebilecek durumda.”
Aynı şekilde CNN de Çin’in merkezî ve güçlü liderliğinin krizlere müdahale etme becerisi sayesinde bu tür badireleri aşabileceğini kabul etmek zorunda kalıyor.
Çin bugünlerde özel sermaye konusunda herhangi bir sıkışıklıkla yüzleşmiyor ama gene de ekonomik stratejisine devlet yön veriyor. Hükümet ekonominin en önemli kısımları üzerinde sağlanmış olan sıkı kontrole devam ediyor, ağır sanayi, enerji, finans, ulaşım, haberleşme ve dış ticaret, komuta merkezlerinden yönetiliyor.
Tüm ekonomi dâhilinde önemli bir nüfuza sahip olan finansın dizginleri, hükümete ve halka hesap vermekle yükümlü dört büyük devlet bankasının elinde. Özel üretim modernleşmeye, teknolojik yeniliğe, istihdama ve yaşam standartlarını iyileştirecek adımlara katkı sunmaları yönünde teşvik ediliyor.
Kapitalist ülkelerde ise hükümetler, temelde sermayenin kontrolünde. Sosyalist ülkelerde ise kontrol hükümette. Eric Li’nin tespitiyle, “Amerika’da siyaseti milyarderler kontrol edebilir ama böyle bir şey, Çin’deki politbüro için asla söz konusu olamaz.”
Bu anlamda komünist partinin idaresi, hükümetin insanların çıkarlarını sermayenin çıkarları üzerinde tutmak demek. Sermaye sahiplerinin bu duruma uyum sağlamak dışında bir seçenekleri yok, hatta mallarına el konulması gibi bir ihtimal de mevcut.
Birçok büyük Çin şirketi, elindeki imkânları virüsle mücadeleye teksif etti. Dünya Ekonomi Forumu’nun yayınladığı bir makalede aktarıldığı biçimiyle, “Alibaba, Baidu, Çin Bankası, ByteDance, Çin İnşaat Bankası, Çin COSCO Gemi Taşımacılığı Şirketi, Çinli Tüccarlar Grubu, Envision Energy, Fosun Grubu, Guangzhou İlâç Firması, JD.com, Mengniu, Ping An, SinoChem, Sinopec, Tai Kang Sigorta Şirketi, Tencent, Xiaomi, Yili gibi şirketler, virüsten etkilenen bölgelere yığınla sağlık ve gıda malzemesi bağışladı. BYD, Foxconn, Guangzhou Otomobil Şirketi ve SAIC-GM-Wuling gibi şirketlerse fazladan maske ve dezenfektan üretmek için geçici montaj hatları oluşturdular.” Diğer şirketler, karantina altındaki hastalara erzak temini için otonom robotlar gönderdiler.
Çin’in küresel salgına verdiği cevap dâhilinde son teknoloji yaygın olarak kullanıldı, yapay zekâ, robotikler ve tıbbi görüntüleme alanında yapılan en son yenilikler devreye sokuldu. Ayrıca Çin, internet alışverişi, parasız ödeme ve uzaktan eğitim gibi konularda da diğer ülkeleri geride bıraktı. Aşağıdaki video, bu teknolojilerin Nanjing’de virüsü kontrol altına almak için başvurulan tedbirler dâhilinde söz konusu teknolojilerin kullanımına dair çarpıcı bir örnek sunuyor.
 
Bilim yazarı Philip Ball, bir dizi bilim ve teknoloji sahasında “Çin’in herkesi geride bırakmaya başladığını” söylüyor:
“1992’de Çin’deki laboratuvarlara gittiğimde ülkenin en iyi okulu olan Pekin Üniversitesi dışında Batı’daki iyi üniversitelerle kıyaslanabilecek bir okul yoktu. Ama bugün bilim insanlarına sunduğu kaynaklar birçok Batılı meslektaşlarına parmak ısırtacak düzeyde.”
1949’da, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu dönemde bilimsel açıdan geri kalmışlığın düzeyine, yoksulluğun yaygınlığına ve ülkeye hâkim olan cehalete baktığımızda bugün Çin’in bilim ve teknoloji alanında dünya lideri hâline gelmiş olması gerçekten de inanılmaz bir durum. Çin, bunu sosyalist liderliğin belirli bir sistem üzerinden ortaya koyduğu çabalara ve stratejik vizyonuna borçlu.
Çin sosyalizmi, mevcut krizde paha biçilmez başka bir yönünü daha ortaya koydu. Tüm mahallelerde ve işyerlerinde sahip olduğu aktivistlerle komünist parti, o sağlam örgütsel yapısıyla önemli sonuçlar aldı. Partinin il ve ilçe büroları, evden çıkamayan halkın temel ihtiyaçlarını karşıladı, gıda ve ilâçların teslimini koordine etti. Milyonlarca parti üyesi, bu çalışmaya gönüllü olarak katıldı. Ocak ayında Xi Jinping, bu ihtiyacı şu şekilde dile getirmişti: “Parti komiteleri ve yönetimleri, tüm düzeyleriyle, bu yeni tip koronavirüs salgınının önlenmesi ve kontrolünü en öncelikli çalışma başlığı olarak ele almalıdırlar.”
Çin ve Batılı kapitalist ülkeler arasındaki diğer bir önemli bir farklılık da Avrupa ve ABD’deki işçi sınıfının son on yıl içerisinde neoliberal kemer sıkma politikalarıyla yüzleşmiş olmasıdır. Bu süreçte sağlık hizmetleri ve sosyal hizmetler harap oldu.
İtalya ve İspanya’da virüs sebebiyle ölenlerin sayısı, Çin’deki rakamlardan daha yüksek. Oysa bu iki ülkenin kişi başına düşen geliri Çin’in gelirinden yüksek. Buna karşın Çin, test oranı, tedavi oranı, bilgi temini, gıda dağıtımı, yaşlı bakımı, zorunlu ödemelerin aktarımı ve psikolojik destek gibi konularda Avrupa ve Kuzey Amerika’ya nazaran daha iyi durumda.
Çin’de kemer sıkma politikasına hiç başvurulmadı. Hatta tam tersine reel ücretler son on yıl içinde iki katına çıktı, refah devleti çok daha fazla güçlendi. Dünya Bankası’nın da ifade ettiği biçimiyle genel sağlık kapsamı on 15 yıl içerisinde “emsalsiz bir düzeye ulaştı ve insanlık tarihi Çin sayesinde en geniş sigorta kapsamına tanıklık etti.”
Ülkede bin kişiye düşen hastane yatağı sayısı 4,34. Bu rakam, OECD ortalamasının (2,9), üzerinde. ABD’de bu rakam 2,7; Birleşik Krallık’ta 2,5. Çin salgının yol açtığı hasarı bu tür imkânlar sayesinde en alt düzeye çekebildi.
Carlos Martinez
25 Mart 2020

0 Yorum: