“En güçlü yanımız, sosyalist sistemimiz. Bu sistem bizim
önemli bir görevle yüzleştiğimizde elimizdeki tüm kaynakları halkın hizmetine
koşmamızı mümkün kılıyor. Başarımızın en önemli sebebi budur.”
[Xi Jinping]
COVID-19 konusunda Çin, kapitalist Batı’ya nazaran
neden daha kapsamlı cevap verebildi, neden daha başarılı oldu? Çin’de kişi
başına GSMH, ABD’deki rakamdan yüzde yirmi daha az ve on bin doların biraz
üzerinde. Bu hâliyle gelişmekte olan bir ülke olarak Çin, hastalığın nüfusunun
yüzde 0,01’inden daha azına yayılmasını sağladı, oysa Britanya gibi ülkeler
hâlen daha “sürü bağışıklığı”ndan söz ediyorlar.
Hintli komünist Siteram Yechury’nin de tespit
ettiği biçimiyle “son tahlilde mesele, artık devleti kimlerin kontrol ettiği veya
devlete hangi sınıfın yön verdiği ile ilgili. Burjuva sınıfının idaresinde her
şeye kâr göstergeleri yön veriyor. İşçi sınıfının idaresinde ise öncelikli
olan, toplumun sorumlulukları.”
Güney Afrika’nın efsanevi savaşçısı Chris Hani de benzer bir şey söylüyor:
“Sosyalizm,
büyük kavramlar veya sıkıcı bir teoriyle ilgili değildir. Sosyalizm, evsizlere
başlarını sokacak, düzgün bir barınak temin etmekle ilgilidir. O, temiz içme
suyu bulamayanlara su temin etmekle ilgilidir. Sağlık hizmeti vermekle,
yaşlılara onurlu bir hayat sunmakla ilgilidir. Sosyalizm, kırla kent arasındaki
o devasa uçurumun aşılması ile, herkese düzgün bir eğitim verilmesiyle
ilgilidir.”
Çin de sosyalist bir ülke olduğu, hükümeti her
şeyden önce sermayeye değil halka hesap verdiği için böylesi bir sorumlulukla
hareket ediyor ve COVID-19 salgınıyla etkin bir biçimde savaşıyor.
Hükümetin müzakere dahi edilemeyecek en önemli
önceliklerinden birisi, insanların eğitim, istihdam, sosyal güvenlik, tıbbi
hizmetler, barınma, çevre, entelektüel-fikri hayat ile ilgili ihtiyaçlarını
karşılamak.
Salgınla mücadele noktasında milyonların hayatı
ile ekonomik büyüme sürdürme tercihleri arasında Çin hiç sağa sola yalpalamadan
ilkini seçiyor, insanların hayatını kurtarmaya dönük adımlar atıyor.
Çin’deki ekonomik kontrol üzerine kurulu merkezî
sistem sayesinde ülke, kaynaklarını hızla salgın türünden mücadele alanlarına
kaydırabiliyor. Dış İlişkiler Konseyi için çalışan bir akademisyen, istemeye
istemeye de olsa şunları söylüyor: “Çin devleti, bürokrasiyi ve mali
kısıtlamaları aşabilecek, tüm kaynakları seferber edebilecek durumda.”
Aynı şekilde CNN de Çin’in merkezî ve güçlü
liderliğinin krizlere müdahale etme becerisi sayesinde bu tür badireleri
aşabileceğini kabul etmek zorunda kalıyor.
Çin bugünlerde özel sermaye konusunda herhangi bir
sıkışıklıkla yüzleşmiyor ama gene de ekonomik stratejisine devlet yön veriyor. Hükümet
ekonominin en önemli kısımları üzerinde sağlanmış olan sıkı kontrole devam
ediyor, ağır sanayi, enerji, finans, ulaşım, haberleşme ve dış ticaret, komuta
merkezlerinden yönetiliyor.
Tüm ekonomi dâhilinde önemli bir nüfuza sahip olan
finansın dizginleri, hükümete ve halka hesap vermekle yükümlü dört büyük devlet
bankasının elinde. Özel üretim modernleşmeye, teknolojik yeniliğe, istihdama ve
yaşam standartlarını iyileştirecek adımlara katkı sunmaları yönünde teşvik
ediliyor.
Kapitalist ülkelerde ise hükümetler, temelde
sermayenin kontrolünde. Sosyalist ülkelerde ise kontrol hükümette. Eric Li’nin
tespitiyle, “Amerika’da siyaseti milyarderler kontrol edebilir ama böyle bir
şey, Çin’deki politbüro için asla söz konusu olamaz.”
Bu anlamda komünist partinin idaresi, hükümetin
insanların çıkarlarını sermayenin çıkarları üzerinde tutmak demek. Sermaye sahiplerinin
bu duruma uyum sağlamak dışında bir seçenekleri yok, hatta mallarına el
konulması gibi bir ihtimal de mevcut.
Birçok büyük Çin şirketi, elindeki imkânları
virüsle mücadeleye teksif etti. Dünya Ekonomi Forumu’nun yayınladığı bir
makalede aktarıldığı biçimiyle, “Alibaba, Baidu, Çin Bankası, ByteDance, Çin
İnşaat Bankası, Çin COSCO Gemi Taşımacılığı Şirketi, Çinli Tüccarlar Grubu, Envision
Energy, Fosun Grubu, Guangzhou İlâç Firması, JD.com, Mengniu, Ping An,
SinoChem, Sinopec, Tai Kang Sigorta Şirketi, Tencent, Xiaomi, Yili gibi
şirketler, virüsten etkilenen bölgelere yığınla sağlık ve gıda malzemesi
bağışladı. BYD, Foxconn, Guangzhou Otomobil Şirketi ve SAIC-GM-Wuling gibi
şirketlerse fazladan maske ve dezenfektan üretmek için geçici montaj hatları oluşturdular.”
Diğer şirketler, karantina altındaki hastalara erzak temini için otonom
robotlar gönderdiler.
Çin’in küresel salgına verdiği cevap dâhilinde son
teknoloji yaygın olarak kullanıldı, yapay zekâ, robotikler ve tıbbi görüntüleme
alanında yapılan en son yenilikler devreye sokuldu. Ayrıca Çin, internet
alışverişi, parasız ödeme ve uzaktan eğitim gibi konularda da diğer ülkeleri
geride bıraktı. Aşağıdaki video, bu teknolojilerin Nanjing’de virüsü kontrol
altına almak için başvurulan tedbirler dâhilinde söz konusu teknolojilerin kullanımına
dair çarpıcı bir örnek sunuyor.
Bilim yazarı Philip Ball, bir dizi bilim ve
teknoloji sahasında “Çin’in herkesi geride bırakmaya başladığını” söylüyor:
“1992’de
Çin’deki laboratuvarlara gittiğimde ülkenin en iyi okulu olan Pekin
Üniversitesi dışında Batı’daki iyi üniversitelerle kıyaslanabilecek bir okul
yoktu. Ama bugün bilim insanlarına sunduğu kaynaklar birçok Batılı
meslektaşlarına parmak ısırtacak düzeyde.”
1949’da, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu
dönemde bilimsel açıdan geri kalmışlığın düzeyine, yoksulluğun yaygınlığına ve ülkeye
hâkim olan cehalete baktığımızda bugün Çin’in bilim ve teknoloji alanında dünya
lideri hâline gelmiş olması gerçekten de inanılmaz bir durum. Çin, bunu
sosyalist liderliğin belirli bir sistem üzerinden ortaya koyduğu çabalara ve
stratejik vizyonuna borçlu.
Çin sosyalizmi, mevcut krizde paha biçilmez başka bir
yönünü daha ortaya koydu. Tüm mahallelerde ve işyerlerinde sahip olduğu
aktivistlerle komünist parti, o sağlam örgütsel yapısıyla önemli sonuçlar aldı.
Partinin il ve ilçe büroları, evden çıkamayan halkın temel ihtiyaçlarını
karşıladı, gıda ve ilâçların teslimini koordine etti. Milyonlarca parti üyesi,
bu çalışmaya gönüllü olarak katıldı. Ocak ayında Xi Jinping, bu ihtiyacı şu
şekilde dile getirmişti: “Parti komiteleri ve yönetimleri, tüm düzeyleriyle, bu
yeni tip koronavirüs salgınının önlenmesi ve kontrolünü en öncelikli çalışma
başlığı olarak ele almalıdırlar.”
Çin ve Batılı kapitalist ülkeler arasındaki diğer
bir önemli bir farklılık da Avrupa ve ABD’deki işçi sınıfının son on yıl içerisinde
neoliberal kemer sıkma politikalarıyla yüzleşmiş olmasıdır. Bu süreçte sağlık
hizmetleri ve sosyal hizmetler harap oldu.
İtalya ve İspanya’da virüs sebebiyle ölenlerin
sayısı, Çin’deki rakamlardan daha yüksek. Oysa bu iki ülkenin kişi başına düşen
geliri Çin’in gelirinden yüksek. Buna karşın Çin, test oranı, tedavi oranı,
bilgi temini, gıda dağıtımı, yaşlı bakımı, zorunlu ödemelerin aktarımı ve
psikolojik destek gibi konularda Avrupa ve Kuzey Amerika’ya nazaran daha iyi
durumda.
Çin’de kemer sıkma politikasına hiç başvurulmadı. Hatta
tam tersine reel ücretler son on yıl içinde iki katına çıktı, refah devleti çok
daha fazla güçlendi. Dünya Bankası’nın da ifade ettiği biçimiyle genel sağlık
kapsamı on 15 yıl içerisinde “emsalsiz bir düzeye ulaştı ve insanlık tarihi Çin
sayesinde en geniş sigorta kapsamına tanıklık etti.”
Ülkede bin kişiye düşen
hastane yatağı sayısı 4,34. Bu rakam, OECD ortalamasının (2,9), üzerinde. ABD’de
bu rakam 2,7; Birleşik Krallık’ta 2,5. Çin salgının yol açtığı hasarı bu tür
imkânlar sayesinde en alt düzeye çekebildi.
Carlos Martinez
25 Mart 2020
0 Yorum:
Yorum Gönder