Çin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2024

,

Carlos Martinez Söyleşisi

Global Times

31 Ağustos 2023


Lütfen kısaca kendinizi takdim edebilir misiniz? Çin üzerine çalışma yürütmeye ne zaman başladınız? Bu ülkeyle ilgilenmenize ne neden oldu?

Londra’da yaşıyorum. Bir yazar olarak uzun zamandır sosyalist ülkelerle ve dünya genelinde verilen emperyalizm karşıtı mücadeleyle ilgileniyorum. 2019’da çıkan ilk kitabım, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ardındaki sebeplerle ilgiliydi. 2020’de Soğuk Savaşa Hayır kampanyasına katıldım, 2021’de de Sosyalist Çin’in Dostları platformuna dâhil oldum.

Çin’le ilgili çalışma yürütmemin iki sebebi var. İlki, Marksist bir kişi olarak gerçek dünyada sosyalizmin nasıl inşa edildiği meselesini anlamak istemem. İkinci sebepse, emperyalizm ve savaş karşıtı bir kişi olarak, Çin’in barışçıl ve çok kutuplu bir dünyanın gelişiminde oynayacağı rolü anlamak istemem.

Çin’i inceledikçe, Batı’da bu ülkenin yeterince anlaşılmadığını gördüm. Son yıllarda medya, Çin karşıtı propagandayı giderek yoğunlaştırdı. Bu propaganda, ABD öncülüğünde yürütülen Yeni Soğuk Savaş’ın parçası.

Birçok insan, Çin’in dünyayı ele geçirmeyi amaçlayan otoriter bir distopya olduğunu düşünüyor. Birçokları, Şincan’da insan haklarına yönelik saldırılarla ilgili olarak medyanın attığı yalanlara inanıyor.

Çin’i sol bile yanlış anlıyor: birçok insan söylenenlere inanıyor, çünkü Çin, piyasa mekanizmalarını kullanıyor, çünkü ülkede birçok zengin var. Buradan da ülkenin sosyalist olamayacağına kanaat getiriliyor.

Peki ama Çin’in başarılarını nasıl açıklayacağız? Çin, yaşam standartlarını yukarı çekti. Yenilenebilir enerji sahasında dünya lideri hâline geldi. Yoksul ve geri kalmış bir ülkeyken bilimin ve teknolojinin dinamosuna dönüştü. Çin, bugün çok kutuplu dünyaya geçiş sürecine öncülük ediyor. Ülkedeki ortalama yaşam süresi ABD’deki sürenin üzerine çıktı. Bu, bugüne dek hiçbir kapitalist ülkenin başaramadığı, tarihsel ve eşi benzeri görülmemiş bir ilerleme. Peki ama sol, hangi akla hizmet, tüm bu başarıları sosyalizme değil kapitalizme atfediyor?

The East is Still Red – Chinese Socialism in the 21st Century [“Doğu Hâlâ Kızıl: 21. Yüzyılda Çin Sosyalizmi”] isimli kitabınız kısa süre önce yayımlandı. Kitabınızı kısaca tanıtabilir misiniz? Kitap hangi bağlamda yazıldı?

Çin’i kuşatma ve kontrol altına alma amacıyla yürütülen emperyalist harekâtın parçası olarak Batı’da kamuoyuna Çin konusunda olumsuz bir izlenim sunmayı amaçlayan geniş kapsamlı bir propaganda faaliyeti yürütülüyor. Bu noktada çok satanlar listesine giren, Çin’le ilgili bazı kitaplardan bahsedilebilir: Hidden Hand: Exposing How the Chinese Communist Party is Reshaping the World [“Gizli El: Çin Komünist Partisi’nin Dünyaya Nasıl Yeni Şekil Veriyor”], Every Breath You Take: China’s New Tyranny [“Aldığınız Her Nefes: Çin’de Yeni İstibdat”], Stealth War: How China Took Over While America’s Elite Slept [“Gizli Savaş: Çin Amerikalı Elitler Uyurken Dünyayı Nasıl Ele Geçirdi?”] vs.

Tüm bu kitapların yazılmasındaki niyet, insanlara Çin’in otoriter, distopik, yayılmacı, baskıcı, saldırgan ve gerici bir ülke olarak takdim etmektir. Bu çalışmalarda kullanılan dil, aynı zamanda ırkçılıkla maluldür ve esas olarak dünya hâkimiyeti peşinde koşan Fu Mançu türü megalomanyak karakterlere dair eski klişeleri temel almaktadır.

Batı’da Çin karşıtı ırkçılık, uzun bir geçmişe sahip. Tıpkı Afrika’nın sömürgeleştirilmesi ve milyonlarca Afrikalının köleleştirilmesi sürecinin meşru kılınması konusunda başvurulan bir araç olarak Afrika karşıtı fikirlerin yayılmasında olduğu gibi, Çin karşıtı fikirler de afyon savaşlarını, eşit koşulları öngörmeyen anlaşmaları, Hong Kong’da ırk ayrımcısı bir sistemin dayatılması gibi olguları meşrulaştırmanın bir aracı olarak yayılmaktadır. Batı medyası, Çin karşıtı duyguları birer tohum gibi zihinlere ekerken, esasında sömürgecilik tarihinin o bereketli toprağını işlemektedir.

Doğu Hâlâ Kızıl kitabını yazma amacım, Çin karşıtı dile karşı koymak, Çin’le ilgili yalanları açığa vurmak, Çin’e dair gerçekleri anlatmak ve propaganda savaşına itiraz etmekti.

Psikolojide yanıltıcı gerçeklik etkisi diye bir olgudan bahsedilir. Buna göre insanlar, yalan yanlış bilgilere sürekli maruz kaldıktan sonra bu yanlış bilgilerin doğru olduğuna inanmaya başlarlar. Batı medyasının Çin’e yönelik yaklaşımı, bu etkinin açığa çıktığı bir alandır. Yalanlar ve iftiralar o kadar çok tekrarlanıyor ki bir süre sonra gerçeklerin sahip olduğu güce kavuşuyorlar.

Gazeteciler ve siyasetçiler, Çin’in “kültürel soykırım” uyguladığını, dini özgürlükleri ortadan kaldırdığını, azınlıkların dillerini kullanmasına mani olduğunu, Afrika, Asya ve Latin Amerika’da ülkeleri borç tuzaklarına sürüklediğini, balonlarla ve elektrikli cihazlarla bizimle ilgili bilgi topladığını, Güney Çin Denizi’ne asker yığdığını, işlerimizi elimizden aldığını vs. söyleyip duruyorlar.

Bu türden iftiralar, Çin’e karşı yürütülen yeni soğuk savaş, hatta potansiyel bir sıcak savaş konusunda halkların desteğini almak için kullanılıyor. Dolayısıyla ben, kitabımda insanlara sunulan yanlışların doğrusunu ortaya koymak ve Çin’in başarılarını aktarmak istedim.

Çin, tarihte görülmüş en kapsamlı yoksullukla mücadele programını uygulamaya koydu. Yenilenebilir enerji, biyolojik çeşitliliğin korunması, ormanlaştırma ve elektrikli cihazlar konusunda uzak ara dünya lideri. Çin, Kovid pandemisini milyonlarca insanın hayatını korumak suretiyle, birçok büyük devlete nazaran daha etkili bir biçimde ele aldı. Bugün Çin, barış ve çok kutupluluk ile ilgili adımlar konusunda uluslararası ilişkiler alanında alabildiğine pozitif bir rol oynuyor. Batılı insanlar bu gerçekleri bilmek zorunda.

Son olarak kitap üzerinden ben, Batı solunda 21. yüzyıl Çini’nin sınıfsal niteliği konusunda süren tartışmaya katkı sunmak istedim. Birçok insan, bugün 1978’de başlayan piyasa reformları ile birlikte Çin’in kapitalist bir ülke hâline geldiğini düşünüyor. Kanaatimce solcuların böylesi bir konum alıyor olmasının bir anlamı yok. Ben, Çin’in başta kapitalist yönetici sınıf olsaydı yoksulluğu ortadan kaldırma, altyapıyı geliştirme, yenilenebilir enerji, yaşam standartlarının yükseltilmesi, bilim ve teknoloji gibi alanlarda bu kadar başarılı olabileceğine inanmıyorum. Devlet, ekonomiye komuta etmiyor olsaydı, ekonominin dizginlerini elinde bulundurmasaydı, bunlar yaşanamazdı. Kapitalist ülkeler Çin’in başardığı neyi başarmış? Hangi kapitalist ülke yoksulluğa son vermiş, evsizliğe çözüm bulmuş, teknolojik açıda en geri ülkelerden birini bilim ve teknolojinin dinamosu hâline getirebilmiş?

Yeni kitabınızın yayımlandığı günden beri ne tür geri bildirimler aldınız?

Bugüne kadarki geri bildirimler genelde olumluydu. İnsanlar, bana kitap sayesinde Çin karşıtı propagandanın yalanlarını açığa vurmak için gerekli bilgiye kavuştuklarını, kitabın Çin’in 21. Yüzyılda uyguladığı politik ekonomiyi anlama çabalarına katkıda bulunduğunu söylüyorlar.

Kitap, Çin Sosyal Bilimler Akademisi Üniversitesi profesörü Çeng Enfu’nun takdir ve övgüsüyle karşılandı. Enfu, “dünya genelinde akademisyenler Çin konusunda birçok çalışma kaleme almış olsa da bu kitaptaki canlı tarifler ve nesnel analiz, Çin’i doğru bir biçimde incelemek için gerekli bakış açısını sunuyor” tespitinde bulundu.

Renmin Üniversitesi’nden Profesör Roland Boer ise “kitabın kısa süre içerisinde Çin’le ilgili gerçekleri öğrenmek isteyen herkes için vazgeçilmez bir kaynak hâline geleceğini” söyledi. Kitap, Çen Veyhua, Vicay Praşad, Profesör Ken Hammond, Ben Norton, Profesör Razika Desai, Margaret Kimberley, Andrew Murray gibi yazarlardan da övgüler aldı.

Umarım kitap, Çin’le dayanışma ilişkilerinin kurulmasında başarılı olur, Çin’le batılı halklar arasında bağlar kurulmasına katkıda bulunur.

“Çin Modernizasyonu” kavramını nasıl anlıyorsunuz? Bu kavram, bugünün dünyasında ne tür bir değere sahip?

Çin, tüm dünyaya modernizasyon konusunda yürünebilecek birçok farklı yol olduğunu gösterdi. ABD, İngiltere gibi gelişmiş ülkeler, başarılarının liberal demokrasi dedikleri, kendilerine ait olan ideolojiden kaynaklandığını iddia etme eğilimindeler. Baskın olan dil, bugün her yerde şunu söylüyor: “Modernleşmeniz için sizin serbest piyasalara, buna ek olarak, çok partili parlamenter sisteme sahip olmanız gerekiyor.” Bu sunulan oldukça etkileyici ve süslü örtünün altına baktığınızda ise hakikatin alabildiğine çirkin olduğu görülüyor.

Kapitalist modernizasyonun idrak edilmesi gereken üç özelliği var.

1. Kapitalist modernizasyon, sömürgecilik, kölelik ve soykırım üzerine inşa edildi. Amerika kıtasının ve Avustralya’nın fethi, Atlas Okyanusu’nu aşan köle ticareti, Hindistan’ın sömürgeleştirilmesi, Afrika’nın gasp edilmesi, afyon savaşları, Hong Kong’un çalışması bu bağlamda ele alınmalı. Batı’nın sanayileşmesi ve modernleşmesi için köle ticaretinin ve sömürgeciliğin sunduğu kârlara ihtiyaç vardı.

2. Kapitalist modernizasyon, derinlemesine eşitsiz işleyen bir süreçtir. Bugün bile onun sunduğu kazanımlardan herkes eşit bir şekilde yararlanamıyor. Örneğin, ABD’de milyonlarca insan sağlık hizmeti alamıyor, yarım milyon insan evsiz, Afrikalı Amerikalıların ortalama yaşam süresi beyazların süresinden altı yıl daha kısa, ayrıca ABD Eğitim Bakanlığı’na göre yetişkinlerin yarısından fazlasında okuma becerisi altıncı sınıf düzeyinde.

3. Kapitalist modernizasyon, çevreyi felâketlere yol açacak ölçüde tahrip etti. Dünya nüfusunun yüzde dördünün yaşadığı ABD, tek başına, tarih boyunca toplam karbondioksit salınımının yüzde 25’inden sorumlu.

Modernizasyona uzanan yol, küresel güneydeki ülkelere kapalı. Bu yola girme imkânı bulsalar bile onların ilgili yolu yürümeleri istenen bir şey değil.

Çin’se farklı bir yol yürüyor. Dünya genelinde hâkimiyet değil, işbirliği temelli ilişkiler kuruyor. Ürünlerini herkesle paylaştığı refah sürecine katkıda bulunuyor. Çevresel sürdürülebilirliğe, insanla arasındaki simbiyotik ilişkiye vurgu yapıyor. Çin, sosyalist, barışçıl ve yeşil bir modernizasyon için gerekli yolu açıyor, başka ülkeler için örnek oluyor. Bu, dünyaya sunulabilecek muazzam bir hizmet.

Çin’in modern bir sosyalist ülke inşa etme çabalarının içerdiği özellikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlk ana hedefe, aşırı yoksulluğu ortadan kaldırma hedefine ulaşıldı. Bu önemli tarihsel başarı, ilerleme için gerekli sıçrama tahtasını temin ediyor. Çin, müreffeh, güçlü, demokratik, kültürel açıdan gelişmiş, uyumlu ve güzel bir sosyalist ülke inşa etmekle ilgili belirlediği ikinci hedefe doğru önemli adımlar attı.

GSYİH içinde kişi başına düşen değer, artmaya devam ediyor, öte yandan, ortalama yaşam süresi de uzuyor. Son dönemde köyleri canlandırma çabası ve modern altyapının zenginleştirilmesi ile birlikte bölgeler ve gruplar arası eşitsizlik de azaldı.

Sermayenin düzensiz bir biçimde genişlemesine mani olmak ve herkesin büyüme sürecinden istifade etmesini sağlamak amacıyla ortak refahı artırma politikaları devreye sokuluyor. Herkesin yüksek kalitede eğitim ve sağlık hizmetlerine erişme hakkını güvence altına almak için önemli adımlar atılıyor. Göçmen işçilerin yaşam standartlarına ve haklarına özel dikkat gösteriliyor. Tüm süreçleri kuşatan halk demokrasisi, sürekli iyileştiriliyor. Tüm ülke, sera gazı salınımlarını azaltıp biyolojik çeşitliliği koruyacak kapsamlı ve sonuç alıcı bir plan için çalışma yürütüyor.

Modern bir sosyalist ülke hâline gelme süreci, bir yanıyla bilim ve teknolojiye hâkim olunmasının bir sonucu. Yarı iletkenler, bu konuda önemli bir örnek. ABD, Çin’in yarı iletken teknolojisi konusunda Batı’yı yakalamasına mani olamadığı için ümitsizliğe kapılıyor. Bu konuda attığı adımlar boşa düşüyor. Yaptırımlar ve ihracat kısıtlamaları, sadece Çin’in kararlılığını ve direncini artırıyor, aynı zamanda ABD’nin kendi çip endüstrisine önemli bir zarar veriyor.

Bu yıl, Çin’in önerdiği Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi’nin onuncu yıldönümü. Sizce bu inisiyatif, dünyaya ne tür katkılar sundu? Batıda bazı insanlar, neden Çin’in bu projesine saldırıyor?

İnisiyatifin duyurulması üzerinden on yıl geçti. Bu çalışma dâhilinde Orta Asya, Güneydoğu Asya, Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika ve Karayipler’e trilyonlarca dolarlık yatırım yapıldı. Çok sayıda yol, demiryolu, köprü, fabrika ve liman, bunun yanında, telekomünikasyon ve enerji altyapısı inşa edildi. Ülkelerin dörtte üçü, bu inisiyatifle ilgili anlaşmalara imza attı. Bu ülkeler arasında neredeyse tüm Afrika ülkeleri var.

Küresel güneydeki ülkeler için inisiyatif modernizasyon, sömürgecilik döneminde kendilerine dayatılan, yeni sömürgeciliğin ve emperyalizmin daimi kıldığı yetersiz kalkınma sürecinin zincirlerini kırma konusunda tarihsel bir fırsatı ifade ediyor.

Daha da önemlisi, Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi, çevresel sürdürülebilirlik meselesine odaklanan bir çalışma olarak, daha da çevre dostu bir nitelik kazanıyor. Bu sayede gelişmekte olan ülkeler, enerji sistemlerini geliştirme ve devasa miktarda fosil yakıt tüketmenin sonucunda yoğun salınımların görüldüğü aşamanın üzerinden atlama imkânına kavuşacak.

2022’de “Çin’in Batılı ülkelerinden daha demokrat olduğu”nu söylemiştiniz. Bu yorumu neden yaptınız? Çin’in yönetim tarzı ile Batı’nın yönetim tarzı arasındaki fark nedir? Batı sistemindeki, özellikle ABD’de hüküm süren sistemdeki sorun nedir?

“Çin, Batılı ülkelerinden daha demokrat” ifadesi, Batı’da itirazlarla karşılaşıyor. İnsanlara son otuz-kırk yıllık dönemde liberal demokrasi denilen şeyin bir tür evrensel ve mutlak bir hakikat olduğu öğretildi. Bu düşünceye göre, dünya siyasetinde “demokrasilerle” (özellikle Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya’daki demokrasilerle) Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Küba, İran, Rusya, Venezuela, birçok Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkesindeki “otoriter rejimler” arasında bir ayrışma söz konusu.

Kapitalist demokrasinin yegâne veya en iyi yönetim tarzı olduğu iddiası, kapitalizmin insanlığın politika ve ekonomi sahasında yüzleştiği nihai durum olduğunu söyleyen genel ideolojik çizgiye ait bir iddia. Bu iddiayı ana kural olarak kabul edersek, kapitalist sınıfın toplumda her zaman yönetici sınıf olması, yönetimin sermayeye sahip olan ve onu kullanan küçük bir grubun çıkarlarına tabi olması gerektiği ve kapitalist üretim ilişkilerinin doğal ve doğru olduğu fikrine onay vermiş oluruz.

Oysa gerçekte kapitalist demokrasi, bir dizi ciddi kusurla malul. İnsanlar, kendi toplumlarının nasıl yönetileceği konusunda söz söyleme veya yönetime katılma imkânına sahip değil, ayrıca hükümetler de o insanların çıkarlarını temsil etmiyor.

Kapitalist demokrasi konusunda Xi Jipping şunu söylüyor:

“Eğer insanlar, oy vakti uykudan uyanıp sonrasında yeniden uykuya dalıyorsa, seçim süreçlerinde büyük sloganları dinleyip sonrasında söz söyleme imkânı bulamıyorsa, propaganda sürecinde insanların yanında olanlar seçim sonrası onları terk ediyorsa bu gerçek demokrasi değildir.”

Bu cümle, ABD ve İngiltere’de “demokratik” sürecin işleyiş tarzını gayet iyi özetliyor. Xi Jipping haklı, bu gerçek demokrasi değil. Esasında burada Çin devlet başkanı, Marx’ın 150 yılı aşkın bir zaman önce dile getirdiği şu tespitini aktarıyor:

“Birkaç yılda bir ezilenlere, kendilerini mecliste ezen sınıfın hangi temsilcilerinin temsil edeceğine ve onlara baskı uygulayacağına karar verme imkânı sunuluyor.”

Batı’da gerçek manada demokratik bir sistem olsaydı, evsizlik, aşırı yoksulluk, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizlik, sistemsel ırkçılık, harap olmuş altyapı ve derin köklere sahip politik yolsuzluklar gibi sorunlara çözümler bulunurdu. Demokratik bir sistem olsaydı, yeşil enerji sistemlerinin inşasına öncelik verilir, yeşil yeni mutabakat uygulamaya konulur, halkın barış ve emperyalist saldırıların son bulması taleplerine kulak verilirdi.

Batı’da zenginlikle güç arasındaki bağ çok güçlü. Çin’de ise yönetimin pratiği her daim kitlelerin ihtiyaçlarına ayarlı. Birinci öncelikli husus, sıradan insanların iyi bir hayat yaşama taleplerini karşılamak, bu yönde gündeme gelen ihtiyaçlarını gidermek.

Gelişmekte olan bir ülke olmasına, kişi başına düşen gelirin ABD’deki gelirin dörtte biri olmasına rağmen Çin’deki ortalama yaşam süresi ABD’deki süreyi geçmiş durumda. Çin’deki okuryazarlık düzeyi ve ortalama eğitim düzeyi ABD’deki düzeyden yüksek. Çin, aşırı yoksulluktan kurtuldu. Evsizlik sorununu çözdü. Yenilenebilir enerji konusunda dünya lideri hâline geldi. Pandemi meselesiyle yüzleşme konusunda birçok önemli kapitalist ülkeden daha fazla başarılı oldu.

Halk kongreleri ve politik istişare konferansları üzerine kurulu sistem, Batı’daki demokratik sistemlerden daha demokratik ve kapsayıcı. Çin’de herkesi kuşatan halk demokrasisi, demokratik hakların her daim toplumun her kesimine verilmesi fikrini temel alıyor ve sürekli halk katılımının düzeyini yukarı çekmek için uğraşıyor.

ABD, Çin’e karşı yeni soğuk savaşı başlattı. Bunun neticesinde muhtelif alanlarda birçok tedbir alındı. Bu hamleler ve Vaşington’un soğuk savaş ürünü fikriyatı, ABD’nin çıkarlarına nasıl zarar veriyor? ABD, dünyayı ne tür bir karışıklığa sürüklüyor?

Sosyalist dünyanın ve çok kutupluluk fikrinin öne çıktığı, Çin’in merkezde durduğu süreçle yüzleşen Batı, kırkların sonundan itibaren Çin, Sovyetler ve başka ülkelere karşı kullanılan eski Soğuk Savaş taktiklerine tekrar başvurdu.

Bu yaklaşımın tehlikeli ve kendine zarar veren niteliğine vurgu yapmak gerekiyor.

Zira soğuk savaşlar sıcak savaşa dönüşebilir. ABD, sadece Çin’e karşı ekonomik, diplomatik ve propaganda düzeyinde saldırmıyor, ayrıca Çin’i kuşatma pratiği için gerekli altyapıyı inşa ediyor. İngiltere, ABD ve Avustralya’nın oluşturduğu AUKUS Paktı bu bağlamda kuruluyor. Güney Çin Denizi’nde Seyrüsefer Özgürlüğü iddiaları bu düzlemde gündeme geliyor. Tek Çin İlkesi temelsiz bırakılmaya çalışılıyor. Tayvan’a silâh tedariki artırılıyor. Güney Kore, Japonya, Okinava ve Avustralya’ya binlerce asker yerleştiriliyor. Tüm bu adımlar, Çin’e ABD öncülüğünde başlatılıp yürütülecek savaşa hazırlık kapsamında atılıyor.

Bırakın sıcak savaşı, soğuk savaş bile insanlık için bir felâket. Aynı gezegeni paylaşıyoruz, aynı doğal kaynaklardan istifade ediyoruz, aynı sorunlarla boğuşuyoruz. Ülkeler arası bağların arttığı ve güçlendiği bir dünyada bu sorunlar, gerilimlerin tırmandığı, diplomatik düşmanlıkların hüküm sürdüğü, askeri tehdidin sürekli gündemde tutulduğu bir bağlamda çözüme kavuşturulamaz.

Örneğin, ileride yaşanacak bir pandemiye mani olmak istiyorsak, dünyanın aşı geliştirme, kontrol tedbirleri, erken uyarı sistemleri, gelişmiş epidemiyolojik araştırma vs. konusunda kuracağı işbirliği imkânlarını artırmak zorundayız.

Aynı durum, iklim değişikliği için de geçerli. Gezegenin büyük bir kısmını yaşanamaz kılan çevre sorunları tüm dünyanın sorunları. Denize kıyısı bulunan büyük şehirleriyle Çin için deniz seviyesindeki yükselme büyük ve ciddi bir tehdit. Aynı tehlike, ABD’nin New York ve Miami gibi kentleri için de geçerli.

Çin, her seferinde ABD, Kanada, İngiltere, Avustralya ve Avrupa ile barışçıl işbirliği kurmak istediğini dile getiriyor. Çok kutuplu gerçekliğe uyum sağlaması durumunda Batı, masada bu talepten başka bir şeyle karşılaşmayacaktır. Batı, Çin’in yükselişini, sömürgecilik ve emperyalizm döneminin sona erdiğini, bir ülkenin “dünyanın polisi” olduğu fikrinin modern dünyada yeri olmadığını kabul etmelidir.

Yeni soğuk savaş, Batı’daki kapitalistlerin de hayrına değil. Çin’le bağlarını kesmek zorunda kalan yarı iletken şirketleri, bu tespitin doğruluğunun kanıtıdır. Neticede söz konusu şirketler, en büyük pazarlarını kaybetmişlerdir. Bunun nedeni, ABD’li stratejistlerin Çin’in yükselişine mani olabilecekleri, böylelikle kendi hegemonyalarını muhafaza edebilecekleri zehabına kapılmış olmalarıdır.

Batı’da Çin’i yanlış değerlendiren aydın sayısı sanki giderek artıyor gibi. Bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Birkaç yıl önce İngiltere ve Çin arasındaki ilişkiler “altın çağ”ındaydı. ABD ve Çin, iki tarafa da fayda sağlayan ekonomik ilişkiler kurup bu ilişkileri güçlendirmişlerdi. Ama altı yedi yıldır Batı’da Çin’e dost olmak tartışmalı bir konu.

Yeni soğuk savaşla ve devreye sokulan yeni Makkarticilikle birlikte Çin’le dostane ilişkiler kurmak hem çok zor hem de tehlikeli. Neticede bazı Batılı aydınlar, duygularını gizliyorlar ve bu saçma ideolojik konsensüse teslim oluyorlar.

Ama öte yandan, namuslu ve dürüst insanlar da var. Bunlar, barış ve dostluk talep ediyorlar, ortak sorunlar ve güçlükler karşısında insanlığın hayatta kalmasının güvence altına alınmasını istiyorlar. Bu tür seslerin daha fazla işitilmesini sağlamak gerekiyor.

Siz ve bazı Batılı yoldaşlarınız, birkaç yıldır Çin konusunda nesnel bir görüşün oluşması için uğraşıyorsunuz. Örneğin siz, aynı zamanda Sosyalist Çin’in Dostları platformunun yayın yönetmenlerinden birisisiniz. Tüm o çabalarınızdan sonra Batı’daki sıradan insanların Batı medyasında çıkan Çin’le alakalı haberler üzerinden yanlış yönlendirildiklerini anlamaya başladıklarını düşünüyor musunuz?

Sosyalist Çin’in Dostları, 2021 yılında, Çin karşıtı propaganda kampanyasına cevap olarak kuruldu. Çin’le ilgili gerçekleri anlatmak, dostluğu ve anlayışı teşvik etmek için elimizden geleni yapıyoruz. Ana akım medya bize zerre destek sunmuyor olsa da internet sitemiz, sosyal medyamız ve internetteki etkinliklerimiz epey ilgi görüyor. Önyargılarını geride bırakıp, Çin’in gerçekliğini öğrenen, İngilizce konuşan dünyada kıymetli bir hizmet sunduğumuzu düşünüyoruz.

Bir keresinde “propaganda savaşlarının da savaş propagandası hâline gelebileceğini” söylemiştiniz. Bu tespitinizi biraz açabilir misiniz?

Çin karşıtı propaganda neden yürütülüyor, Çin hükümetine ve ÇKP’ye karşı onca iftira neden atılıyor? Batı’nın yönetici sınıfları, yeni soğuk savaş döneminde Batı’daki sıradan insanların Çin’den nefret etmesini, ondan korkmasını istiyor. İnsanlar, Çin’den nefret edip ondan korkarlarsa hükümetlerinin Çin karşıtı politikalarını, hatta Çin’e yönelik savaşı desteklemek isteyeceklerini düşünüyorlar.

Batı, uzun zamandır propaganda savaşlarını savaş propagandasının bir aracı olarak kullanıyor. Bunun en bilinen örneği, Irak’a yöneltilen, kitle imha silâhlarına sahip olma suçlamasıydı. Bu yalan, milyonlarca insanın ölümüne sebep olan savaşa halkın destek sunmasını sağlamak için kullanıldı. 2011 yılında propaganda araçları, insanlara Kaddafi’nin Libya’daki güçlerinin Bingazi halkını katletmeyi planladığını, Libya ordusunun bir tür silâh olarak tecavüz yöntemini kullandığını vs. söyledi. Bu yalanlara, NATO’nun rejim değişikliği için yürüttüğü savaşa yönelik halk desteğini güvence altına almak için başvuruldu. Neticede Libya bombalandı ve ülke taş devrine döndü.

Dolayısıyla, bugün Batı’da savaş karşıtlarının, Çin Halk Cumhuriyeti’yle ilgili yalanlara ve ona yönelik iftiralara karşı çıkmaları gerekiyor.

Kaynak

04 Mart 2023

,

Henry Norman Bethune


Henry Norman Bethune [4 Mart 1890-12 Kasım 1939] Kanada Komünist Partisi üyesi, toplumsal tıbbın ilk savunucularından olan Kanadalı bir göğüs cerrahıdır. Bethune, uluslararası planda ilkin İspanya İç Savaşı esnasında cumhuriyetçi hükümete destek veren ön cephede travmalara müdahale eden hekim olarak sunduğu hizmetler neticesinde ünlendi. Ardından İkinci Çin-Japonya Savaşı’nda Çin Komünist Partisi’ne destek sundu. Bethune, hasta köylüleri ve yaralı askerleri tedavi etmek suretiyle Çin köylerine modern tıbbın taşınması sürecine katkıda bulundu.

İspanya İç Savaşı’nda cephe hattında mobil kan nakli hizmetlerinin geliştirilmesinde önemli bir rol oynayan Bethune, yaralı Çinli askerleri ameliyat ederken kazara parmağını kestikten sonra kan zehirlenmesine maruz kalıp öldü.

Bethune, ÇKP’ye sunduğu hizmetleri neticesinde Mao Zedong’un saygısını kazandı. Hatta Mao, 1939’da ölünce Bethune için bir yazı kaleme aldı. İsmi bugün de Çin’de muazzez kabul edilir.

* * *

Yaralar


Tepemizdeki gaz lambası, içi arı dolu kovan gibi sürekli vızıldıyordu. Yer de duvarlar da yatak da çamurdandı. Beyaz kâğıtla kaplanmıştı pencereler. Oda, kan ve kloroform kokuyordu. Soğuktu. 1 Aralık günü sabah saat üçte Kuzey Çin’de bulunan Lin Çu şehrinin yakınlarında konuşlanmış Sekizinci Güzergâh Ordusu’ndayım. Yaralı askerlerin yanındayım. Bazı yaralar kurumuş gölcükler, bazıları siyahla kahverengi arası renkte toprağı andırıyor. Bazı yaraların kenarları kabarmış, içi siyah kangren bağlamış. Bazı yaralar apsenin altına gizlenmiş, derine işlemiş, bir barajın önünü kestiği nehir misali, büyük ve sıkı kasların içini ve etrafını oymuş, sıcak bir akıntı gelmiş sanki, kasların etrafını ve kas liflerinin aralarını yarmış. Bazı yaralar dışa doğru büyümüş, çürümekte olan orkidelere veya ezilmiş bir karanfile benziyorlar. Karşımızda etten çiçekler var. Bazı yaralar var, kapkara kan pıhtı hâlinde akıyor, içinden insanı kaygıya sürükleyen içi gaz dolu baloncuklar çıkıyor ve bu baloncuklar, ikincil düzey kanama neticesinde ortalığa akan taze kanın üzerinde yüzüyor.

Kirlenmiş eski bandajlar, zamk görevi gören kanla birlikte deriye yapışmış. Dikkat etmek gerek. Önce biraz ıslatmak gerek. Kalçadan tutup bacakları havaya kaldırmak gerek. Neden uzun gevşek bir kırmızı çoraba veya bir çantaya benziyor ki bu? Ne biçim bir çorap bu? Noel çorabı. O güçlü kemiğin kaval kısmını nerede bulacağız? On parçaya ayrılmış. Her birini parmaklarına dışarı almak gerek. Köpeğin dişleri gibi beyaz, keskin ve sivri. Şimdi hisset parmaklarınla. Geriye bir şey kalmış mı? Evet burada. Hepsi de orada mı? Evet. İşte bir parçası daha burada. Bu kas ölmüş mü? Biraz dokun ona. Evet ölmüş. Kes çıkart. Peki bu nasıl iyileşecek? Bu kaslar bir zamanlar güçlüymüş, ama artık yırtık, harap olmuş, o eski gerginliğine kavuşabilecek mi? Çek, bırak. Çek bırak. Ama da eğlenceli değil mi! İşte bitti. Yapacak bir şey kalmadı. Hepimiz harap olduk. Kendi kendimizle ne yapacağız şimdi?

Sıradaki… Daha tüyleri bitmemiş bir çocuk bu! Henüz on yedisinde. Karnına saplanmış kurşun. Kloroform. Hazır mıyız? Karın zarında açılan boşluktan gaz içeri akıyor. Bok kokusu sarıyor her yanı. Açıktaki bağırsakların pembeliği… Dört delik açılmış. Kapat şunları! İple dik. Leğen kemiğini süngerle sil. Delik… Üç delik kaldı. Kapatmak zor iş. Sıcak tutmak lazım çocuğu. Peki ama nasıl! Bu tuğlaları sıcak suyun içine at.

Kangren, sinsi sinsi ilerliyor. Bu hayatta mı? Evet yaşıyor. Teknik bir ifade kullanmak gerekirse, canlı. Damardan salin ver. Belki vücudundaki o sayısız küçük hücreler hatırlar. O sıcak tuzlu denizi, eskiden kalma evlerini, ilk yediği şeyleri hatırlar. Milyon yıllık hafızasıyla diğer gelgitleri, diğer okyanusları, doğduğu güneşi ve denizi hatırlar. O yorgun küçük başlarını kaldırmalarını, canlanıp yeniden yaşamak için mücadele etmelerini sağlar. Kimbilir.

Bir de bu genç var. Katırıyla tarlasında, ekinlerin arasında zevkten ve mutluluktan çığlıklar atarak koşabilecek mi? Hayır, bir daha hiç koşamayacak. Tek bacakla koşamazsın.

Peki bu genç ne yapacak? Oturup diğer çocukların koşuşunu izleyecek. O an ne düşünecek? Biz ne düşünürsek onu. Acımanın ne faydası var ki? Ona acımayın! Acımak, onun fedakârlığının ağırlığını azaltır. O, bunu Çin’i savunmak için yaptı. Ona yardım edin. Masadan kaldırın. Kollarından tutup taşıyın. Zaten hafif bir çocuk bu! Senin çocuğun, benim çocuğum o.

Beden ne güzel bir şey. Adımları kusursuz, itaatkâr, mağrur ve güçlü. Paramparça olduğu vakit korkunç görünüyor. Yaşama dair bir emare olarak o ufacık ateş titreye titreye sönüyor. Bir mum gibi. Sessizce, usul usul. Yok olurken tepkisini ortaya koyuyor, sonra teslim oluyor. Gün onundu, ama artık her şey dilsiz.

Başkaları var mı? Dört Japon tutsak geldi. Alın onları içeri. Acının yaktığı bir gerçeklikte düşman diye bir şey yok. Kana bulanmış üniformayı kesin. Kanamayı durdurun. Hepsini yan yana dizin. Çünkü hepsi kardeş gibi sanki!

Bunlar, insan öldüren profesyonel asker olabilir mi? Hayır, bunlar eli silâhlı amatörler. Elleri işçilerin ellerine benziyor. Bunlar üniformalı işçiler.

Daha sonra kimse gelmedi. Saat sabahın altısı. Tanrım, oda o kadar soğuk ki. Açın kapıyı. Uzakta uzanan lacivert dağların üzerinde, doğu tarafında soluk ve kısık bir ışık belirdi. Bir saatte güneş doğacak. Yatıp uyumanın vaktidir.

Fakat yatsan uyku tutmaz. Bu zulmün, bu aptallığın sebebi ne diye düşünürsün. Japonya’dan bir milyon işçi gelip bir milyon Çinli işçiyi öldürüyor, sakat bırakıyor. Japon işçiler işçi kardeşlerine, kendilerini savunmak zorunda kalan insanlara neden saldırıyor. Çinlilerin ölmesinin Japon işçiye ne hayrı var? Bundan kimse kazançlı çıkmaz. Kimsenin eline bir şey geçmez. Bu Japon işçileri bu insan öldürme görevine kim gönderdi? Bundan kim kâr sağlıyor? Japon işçileri zaten sefalet çeken, yoksul olan kardeşi ve yoldaşı Çinli işçilere saldırmaya nasıl ikna ettiler?

Milyonlarca insanı kendileri gibi yoksul olan milyonlarca insana saldırmaya ve onları yok etmeye bir avuç zengin ikna etti. Böylelikle bu zenginler, daha da zengin olacaklar. Korkunç bir düşünce! Bu yoksulları Çin’e gelmeye nasıl ikna ettiler? Onlara doğruyu mu söylediler? Hayır, gerçeği bilseler bile söylemezler kimseye. Onlarda zenginlerin sadece ucuz hammadde, daha fazla pazar ve daha fazla kâr istediği gerçeğini o işçilere söyleyecek cesaret var mı ki? Hayır yok. O zenginler, bu zalim savaşın “ırkın kaderi” olduğunu, “imparatorun şanı şerefi”, “devletin onuru, kral ve ülke için yapıldığını söylediler.

Yanlış. Öyle yanlış ki bu söyledikleri!

Bu saldırının, bu savaşın failleri, cinayet gibi suçların failleri gibi görülmeli. Bunlar, bu türden suçlardan fayda sağlıyorlar. Peki seksen milyon Japon işçinin, yoksul köylünün, işsiz sanayi işçisinin eline ne geçecek? Meksika’nın İspanya tarafından fethedildiği, İngiltere’nin Hindistan’ı ele geçirdiği, İtalya’nın Etiyopya’yı ele geçirdiği savaşları içeren savaş tarihinde zafer kazanan ülkelerin işçileri bu savaşlardan ne tür bir fayda sağlamışlar? Ellerine hiçbir şey geçmemiş.

Japon işçi, kendi ülkesinde çıkartılan altından, gümüşten, kömürden, demirden ve petrolden bir nebze olsun fayda sağlayabiliyor mu? Uzun zaman önce çıktı elinden o doğal zenginlikler. Artık egemen sınıfa, zenginlere ait. O madenleri işleten milyonlarsa yoksulluğun çilesini çekiyorlar. Çin’deki altın, gümüş, demir, kömür ve petrol silâh zoruyla çalındığında o Japon işçinin cebine ne girecek? Eskiden olduğu gibi serveti elinde bulunduran zenginler, başkalarından gelen servetten beslenecekler. Bu, hep böyle olmadı mı?

Bu kitlesel kıyımdan, bu herkesin onay verdiği delilik hâlinden, kutsal kabul edilen katliamdan sadece Japon militaristler ve kapitalistler kazanç elde edecekler. Egemen sınıf ve devlet, gerçek suçlu.

Sömürgelerin fethi için yürütülen savaşlar, bu saldırı amaçlı savaşlar, aynı zamanda büyük bir iş pratiği değil mi? Öyle görünüyor. Bu türden suçları işleyenler, gerçek amaçlarını yüksek sesle bağırıp durdukları soyut laflarla ve ideallerle gizlemeye çalışıyorlar. İnsanları öldürerek piyasaları ele geçirmeye çalışıyorlar. İstila ve zulümle hammaddelere el koyuyorlar. Değiş tokuş yapmaya kıyasla çalmanın daha ucuz bir yol olduğunu düşünüyorlar. Satın almaktansa insanları kıyımdan geçirmeyi tercih ediyorlar, çünkü kıyımı kolay bir iş olarak görüyorlar. Savaşın sırrı bu. Tüm savaşların sırrı bu. Kâr, iş pratiği, kanlı para.

Tüm bu korkunç pratiklerin ardında adı Kâr olan İş Pratiği ve Kan Tanrısı var. Açgözlü Molek gibi bu tanrı da çıkarının, kazancının derdinde, onu hiçbir şey durduramaz, milyonlar öldürülse bile onun açgözlülüğünü hiçbir şey tatmin edemez. Militaristler, sırtlarını orduya dayıyorlar. Finans kapital ve kapitalistlerse sırtını o militaristlere dayıyorlar. Kan dökerek kardeşleşiyorlar, suç işlerken yoldaşlaşıyorlar.

İnsan ırkının düşmanları neye benziyorlar? Alınlarında mı yazıyor suçlu oldukları, bir yazı mı var, uzak durun, bu bir suçlu’ diyen. Hayır, tam aksine. O düşmanlar saygı görüyorlar. Onurlandırılıyorlar. Onlara ‘beyefendi’ deniliyor. Devleti, kiliseyi, toplumu onlar ayakta tutuyor. Zenginliklerinin zekâtıyla özel şirketlere ve devlete ait yardım kuruluşlarına destek oluyorlar. Kurumlara bağışlarda bulunuyorlar. Özel hayatlarında gayet kibar ve anlayışlı insanlar. Kanunlara, kendi kanunlarına, mülkiyetle ilgili kanunlara riayet ediyorlar. Bu kibar tetikçiler, tek bir konuda işaret aldıkları vakit harekete geçiyorlar. Paradan elde ettikleri kârların azalması tehdidiyle yüzleştiklerinde birden içlerindeki canavar uyanıp hırlamaya başlıyor. Bir vahşi kadar acımasız, bir deli kadar gaddar, bir cellât kadar vicdansız oluyorlar. Bu tür adamlar, insan ırkının yaşamaya devam etmesi gerekiyorsa, yok olmalılar. Onlar yaşadıkları sürece dünyada kalıcı bir barış asla tesis edilemez. İnsanlık toplumuna ait olan ve bunların varolmasına izin veren tüm örgütler yok edilmeli.

Bedenimizdeki ve ruhumuzdaki yaraları bu insanlar açıyorlar.

Norman Bethune
1939
Kaynak

* * *

Norman Bethune Anısına


Yoldaş Norman Bethune[1] Kanada Komünist Partisi üyesiydi. Kanada ve ABD’deki komünist partiler kendisini Çin’e gönderdiklerinde yaşı elli civarıydı. Japonya’ya karşı verdiğimiz direniş savaşımızda bize yardım etmek için binlerce kilometre yol geldi de “of” demedi.

Geçen yıl bahar aylarında geldi Yenan’a. İşini yapmak üzere dosdoğru Wutai Dağları’na gitti. Ne büyük bir kederdir ki bir yoldaşımız, bu görev yerinde şehit düştü.

Bir yabancı, özveride bulunarak gelip Çin halkının kurtuluşu davasını kendi davası bildi. Bu ne yüce bir ruhtur. Bu ruh, enternasyonalizmin ve komünizmin ruhudur. Her bir Çinli komünist, bu ruhu bilince çıkartmalıdır.

Leninizm, bize dünya devriminin ancak kapitalist ülkelerdeki proletaryanın sömürge ve yarı-sömürge halkların kurtuluş mücadelelerine destek vermesi, öte yandan, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki proletaryanın da kapitalist ülkelerin proletaryasına destek vermesi durumunda başarıya ulaşabileceğini öğretiyor.[2]

Yoldaş Bethune, işte bu Leninist hattı uygulamaya koydu. Biz Çinli komünistler de kendi pratiğimiz dâhilinde bu hat uyarınca hareket etmeliyiz. Tüm kapitalist ülkelerin proletaryası ile Japonya’nın, Britanya’nın, ABD’nin, Almanya’nın, İtalya’nın ve diğer tüm kapitalist ülkelerin proletaryasını birleştirmeliyiz, çünkü emperyalizmi altetmenin, milletimizi ve halkımızı kurtarmanın, dünyanın diğer milletlerini ve halklarını kurtarmanın yegâne yolu budur. Bizim enternasyonalizm anlayışımız budur. Biz, dar milliyetçiliğe de dar yurtseverliğe de bu enternasyonalizm anlayışıyla karşı koyuyoruz.

Yoldaş Bethune’daki ruh, onun tüm varlığını kendisini zerre düşünmeden başkalarına adaması, tüm yoldaşlarına ve tüm insanlara yönelik sevgisinin ve iş pratiğinde sahip olduğu o büyük sorumluluk bilincinin bir tezahürü. Her komünist, ondan bir şeyler öğrenmeli.

Bugün işinde sorumsuz olan, hafif işleri tercih edip ağır işleri başkalarının sırtına yükleyen, hep kolayı seçen insanların sayısı o kadar fazla ki. Her seferinde başkalarından önce hep kendilerini düşünüyorlar. Mücadeleye ve işe küçük bir katkı yapsalar gururla kendilerinden bahsediyorlar, başkaları yaptıklarını bilmeyecek korkusuyla kendilerini övüp duruyorlar. Yoldaşlarıyla ve halkıyla samimi ve gerçek bir ilişki kurmuyorlar, onlara karşı soğuk, kayıtsız ve ilgisiz bir tutum sergiliyorlar. Gerçekte bu tür insanlar komünist değil, en azından onlar, kendilerini davaya adamış komünist olarak görülemezler.

Cepheden dönen herkes, adı ne zaman anılsa Bethune’dan büyük hayranlıkla bahsediyor. Ondaki ruh, herkesi harekete geçiriyor. Şansi-Çahar-Hopei sınır bölgesinde Dr. Bethune’un tedavi ettiği, onun nasıl çalıştığını gören sivil asker herkes, onun ruhunun etkisi altına giriyor. Yoldaş Bethune’daki bu gerçekten komünist olan ruhtan her komünist bir şeyler öğrenmeli.

Yoldaş Bethune doktordu, mesleği insanları iyileştirmekti. Yeteneğini sürekli geliştiren Bethune, Sekizinci Güzergâh Ordusu’nda faal olan sıhhiye bölüğünde önemli katkılarda bulundu. Onun sunduğu örneklik, iş pratiklerini farklı bir şeyler gördüğü vakit değiştirmek isteyen ve sonuç üretmeyecek veya gelecek konusunda hiçbir şekilde ümit verici olmayan teknik çalışmayı hor gören insanlar için mükemmel bir ders sunuyor.

Yoldaş Bethune’la bir kez bir araya geldim. Bana sonrasında birçok mektup gönderdi. Meşgul olduğum için ona sadece bir kez mektup gönderebildim. O mektubun eline geçip geçmediğini de bilmiyorum.

Öldüğünü duyunca çok üzüldüm. Bugün onu anıyoruz, onun herkese ilham veren ruhundan bahsediyoruz.

Hepimiz, ondaki diğerkamlıkla yoğrulmuş ruhtan öğrenmeliyiz. İnsan, halka ancak bu tür bir ruhla faydalı olabilir. İnsanın sahip olduğu beceri az ya da çok olabilir, asıl önemli olan, ondaki ruhtur.

Bethune, asil ve saf bir ruha sahipti, o ahlaken namuslu bir insandı, tüm çıkarların üzerindeydi, halk için kıymetli bir isimdi.

Mao Zedong
21 Aralık 1939
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Norman Bethune, Kanada Komünist Partisi’nin üyesiydi. 1936’da Alman ve İtalyan faşist çeteler İspanya’yı işgal edince cepheye koştu ve burada antifaşist İspanyollar için çalışma yürüttü. Çin halkının Japonya’ya karşı yürüttüğü direniş savaşına katkıda bulunmak amacıyla Bethune, bir ekiple birlikte Çin’e gitti. 1938’de Yenan’a gelen Bethune, kısa bir süre sonra Şansi-Çahar-Hopei sınır bölgesine gitti. Enternasyonalist ve komünist bir kişilik olarak yaklaşık iki yıl boyunca kurtarılmış bölgelerde yaşayan insanlara ve orduya hizmet verdi. 12 Kasım 1939 günü Hopei eyaletinin Tangsiyen kentinde yaralı askerleri ameliyat ederken maruz kaldığı kan zehirlenmesi neticesinde vefat ett.

[2] Bkz.: J. V. Stalin, “The Foundations of Leninism”, Problems of Leninism, İngilizce baskı, FLPH, Moskova, 1954, s. 70-79.

01 Ekim 2021

,

Çin Halkı Ayağa Kalktı


Bütün ulus tarafından büyük bir merakla beklenen Siyasi İstişare Konferansı çalışmalarına bugün itibarıyla başladı.

Konferansımız, Çin'in tüm demokratik partilerini ve halk örgütlerini, Halk Kurtuluş Ordusu’nu, ülkenin çeşitli bölgelerini ve milletlerini ve başka ülkelerde bulunan Çinlileri temsil eden altı yüzden fazla delegeden oluşuyor. Bu da gösteriyor ki, bizimki tüm ülke halkının büyük birliğini somutlaştıran bir konferans.

ABD emperyalizmi tarafından desteklenen gerici Kuomintang hükümetini yenilgiye uğrattığımız için, tüm halkın bu büyük birliği sağlanmış oldu. Üç yıldan biraz daha uzun bir süre içinde, dünyanın nadiren tanık olduğu bir ordu olarak kahraman Çin Halk Kurtuluş Ordusu, ABD destekli gerici Kuomintang hükümetinin birkaç milyon askerinin başlattığı tüm saldırıları ezdi ve karşı saldırıya geçti. Şu anda Halk Kurtuluş Ordusu'nun birkaç milyon kişilik saha orduları, savaşı Tayvan, Kwangtung, Kwangsi, Kweichow, Szechuan ve Sinkiang yakınlarındaki bölgelere taşıdı, böylece Çin halkının büyük çoğunluğu kurtuluşu kazandı. Üç yıldan biraz daha uzun bir süre içinde tüm ülke halkı gerekli gücü topladı, Halk Kurtuluş Ordusu'nu desteklemek için toplandı, düşmanla savaştı ve zaferi kazandı. Bugün Halkın Siyasi İstişare Konferansı da bu temelde toplanıyor.

Konferansımızın adı Siyasi İstişare Konferansı, çünkü üç yıl kadar önce Çan Kay-şek'in Kuomintang'ıyla bir Siyasi İstişare Konferansı düzenlemiştik.[1] Bu konferansın sonuçları Çan Kay-şek'in Kuomintang'ı ve suç ortakları tarafından sabote edildi; Yine de konferans insanlar üzerinde silinmez bir etki bıraktı. Emperyalizmin av köpeği olarak Çan Kay-şek’e bağlı Kuomintang ve suç ortaklarıyla halkın yararına hiçbir işin başarılamayacağını ortaya koydu. Kararlar gönülsüzce kabul edildiğinde bile, hiçbir fayda sağlamadı, çünkü zaman olgunlaşır olgunlaşmaz, o kararlar yırtıldı ve halka karşı acımasız bir savaş başlatıldı. Bu konferanstan elde edilen tek kazanç, halka, emperyalizmin av köpeği Çan Kay-şek'in Kuomintang'ı ve suç ortaklarıyla uzlaşmaya kesinlikle yer olmadığına dair verdiği derstir. Bu dersse şunu söyler: “Ya bu düşmanları ezin ya da onlar sizi ezsin.” Başka seçenek yok. Üç yıldan biraz daha uzun bir süre içinde Çin Komünist Partisi liderliğindeki Çin halkı, hızla uyandı ve emperyalizme, feodalizme, bürokrat-kapitalizme ve onların genel temsilcisi, gerici Kuomintang hükümetine karşı ulus çapında bir birleşik cepheye dönüştü. Halk Kurtuluş Savaşı, temelde gerici Kuomintang hükümetini mağlup etti, Çin'deki emperyalizmin egemenliğini devirdi ve Siyasi İstişare Konferansı'nı yeniden topladı.

Mevcut Çin Halkının Siyasi İstişare Konferansı tümüyle yeni bir temelde toplandı; o, tüm ülke halkının temsilcisidir, onun güvenini kazanmıştır, halkın desteğini almıştır. Bu nedenle konferans, Ulusal Halk Kongresi'nin görev ve yetkilerini kullanacağını ilan etmektedir. Konferansta gündemine uygun olarak, Çin Halk Siyasi İstişare Konferansı Teşkilât Kanunu, Çin Halk Cumhuriyeti Merkez Halk Hükümeti Teşkilât Kanunu ve Çin Halk Siyasi İstişare Konferansı Ortak Programı; Çin Halk Siyasi İstişare Konferansı Ulusal Komitesi'ni ve Çin Halk Cumhuriyeti Merkezi Halk Hükümeti Konseyi'ni seçecek; Çin Halk Cumhuriyeti'nin ulusal bayrağını ve ulusal amblemini kabul edecek; Çin Halk Cumhuriyeti'nin başkentinin neresi olacağına karar verecek ayrıca dünyanın çoğu ülkesinde kullanılan kronolojik sistemi benimseyecek.

Sevgili Delegeler, hepimiz kaniyiz ki çalışmalarımız insanlık tarihine geçecek, insanlığın dörtte birini oluşturan Çin halkının şimdi ayağa kalktığına dair bir delil olarak iş görecek. Çinliler her zaman büyük, cesur ve çalışkan bir ulus olmuştur; Sadece modern zamanlarda geride kaldılar. Bu, tamamen yabancı emperyalizm ve yerel gerici hükümetlerin baskı ve sömürüsünden kaynaklanıyordu. Yüzyıldan fazla bir süredir atalarımız, Çin devriminin en büyük öncüsü olan Dr. Sun Yat-sen liderliğindeki 1911 Devrimi de dâhil olmak üzere, yerli ve yabancı zalimlere karşı inatçı mücadeleler vermeyi asla bırakmadı. Atalarımız, yerine getirilmeyen muratlarının yerine getirmemizi emretti. Biz de buna göre hareket ettik. Halk Kurtuluş Savaşı ve büyük halk devrimi ile saflarımızı sıklaştırdık, hem yerli hem de yabancı zalimleri yendik ve şimdi Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilân ediyoruz. Bundan böyle milletimiz, dünyanın barışsever ve özgürlüğü seven milletlerinin topluluğuna ait olacak ve kendi medeniyetini ve refahını beslemek, aynı zamanda dünya barışını ve özgürlüğünü desteklemek için cesurca ve çalışkanlıkla çalışacaktır. Bizimki artık hakaret ve aşağılamaya maruz kalan bir millet olmayacak. Ayağa kalktık. Devrimimiz, tüm ülkelerin sempatisini ve beğenisini kazandı. Dünyanın her yerinde dostlarımız var.

Devrimci çalışmamız tamamlanmadı, Halkın Kurtuluş Savaşı ve halkın devrimci hareketi hâlâ ilerliyor, çaba harcamaya devam etmeliyiz. Emperyalistler ve içteki gericiler, yenilgilerini kesinlikle sessizce karşılamayacaklar; En son siper teslim edilene dek savaşacaklar. Ülke genelinde barış ve düzen sağlandıktan sonra, sabotajlara gireceklerinden ve şu ya da bu şekilde karışıklıklar yaratacaklar, her gün her dakika bir geri dönüş gerçekleştirmeye çalışacaklar. Bu kaçınılmazdır ve şüphe götürmez bir durumdur, dolayısıyla her koşulda uyanık ve tetikte olmalıyız.

Halkın demokratik diktatörlüğü olan devlet sistemimiz, halk devriminin zaferinin meyvelerini korumak ve yerli-yabancı düşmanların restorasyon planlarını engellemek için güçlü bir silahtır ve bu silahı sıkıca kavramamız gerekir. Uluslararası planda tüm barışsever ve özgürlüğü seven ülkeler ve halklarla, her şeyden önce Sovyetler Birliği ve Yeni Demokrasiler ile birleşmeliyiz ki bu zaferin meyvelerini koruma ve engelleme mücadelemizde tek başımıza kalmayalım, içteki ve dıştaki düşmanlarımızın geriye dönüş planlarını bozalım. Halkın demokratik diktatörlüğünde ısrar ettiğimiz ve yabancı dostlarımızla birleştiğimiz sürece, her zaman galip geleceğiz.

Halkın demokratik diktatörlüğü ve yabancı dostlarımızla kuracağımız dayanışma ilişkisi, inşa sürecinin hızla tamama ermesini sağlayacaktır. Hâlihazırda ülke çapında ekonomik inşa görevi ile karşı karşıyayız. Koşullar bizden yana: 475 milyonluk bir nüfus ve 9.600.000 kilometrekarelik bir alan var elimizde. Önümüzde gerçekten de zorluklar var ve bu zorlukların sayısı epey çok. Ama ülke halkının kahramanca mücadelesiyle hepsinin üstesinden geleceğimize inanıyoruz. Çin halkı zorlukların üstesinden gelme konusunda zengin deneyime sahiptir. Biz de atalarımız gibi uzun yıllar süren zorlukların üstesinden gelirsek, güçlü yerli ve yabancı gericileri yenebilirsek, zaferden sonra müreffeh ve gelişen bir ülke neden inşa edemeyelim? Yalın yaşam tarzımıza ve zorlu mücadele tarzımıza sadık kaldığımız sürece, birlik olduğumuz ve halkın demokratik diktatörlüğünde ısrar ettiğimiz ve yabancı dostlarımızla birleştiğimiz sürece, ekonomi cephesinde hızla zafere ulaşabiliriz.

Ekonomik inşa süreci hızlanacak, doğalında bu süreci kültür alanındaki inşa süreci takip edecektir. Çin halkının medeniyetsiz olarak görüldüğü dönem artık sona ermiştir. Dünya sahnesine gelişmiş bir kültüre sahip bir millet olarak çıkacağız.

Ulusal savunmamız güçlenecek, bir daha hiçbir emperyalistin topraklarımızı işgal etmesine izin verilmeyecek. Halkımızın silahlı kuvvetleri, temel olarak kahramanca ve çelikleşmiş Halk Kurtuluş Ordusu ile sürdürülmeli ve geliştirilmelidir. Sadece güçlü bir ordumuz değil, aynı zamanda güçlü bir hava gücümüz ve güçlü bir donanmamız olacak.

Karşımıza çıkan yerli ve yabancı gericiler tir tir titreyecek! Şu veya bu işte iyi olmadığımızı söyleyecek. Biz Çin halkı kendi yılmaz çabalarımızla hedefimize şaşmadan ulaşacağız.

Halk Kurtuluş Savaşı'nda ve halk devriminde hayatını veren halkın kahramanları, sonsuza dek bizim hafızamızda yaşayacak!

Selam olsun Halk Kurtuluş Savaşı'nın ve halk devriminin zaferine!

Selam olsun Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşuna!

Selam olsun Çin Halkının Siyasi İstişare Konferansı'nın zaferine!

Mao Zedong
21 Eylül 1949
Kaynak

Dipnot:
[1] “Smash Chiang Kai-shek's Offensive by a War of Self-Defence", Not 2, Selected Works of Mao Tsetung, Cilt. IV.

18 Ocak 2021

, ,

Komünist İnanç Üzerine


“İnancımızı muhafaza etmeliyiz”, zaman zaman, özellikle zor dönemlerde sosyalist mahfillerde dillendirilen bir slogandır. Genelde bu slogan, küçük ve marjinal bir parti, üyelerinin başka bir yenilgiye odaklanmasını istediği noktada dillendirilir. Peki ya eğer bu parti, Çin’de olduğu gibi iktidarda ise ne olur? Bu noktada inanca dair fikir, tümüyle yeni bir dokuya kavuşacaktır.

Komünist partinin uzun süre iktidarda olduğu, örneğin Çin’de görüldüğü üzere, bu sürenin altmış yılı aştığı koşullarda insanların en fazla üzerinde durduğu mesele, ilgili hükümetin meşruiyeti olacaktır. Hükümet, inanç konusunda dönem dönem krizlerle yüzleşir. Lâkin artık inanç, yenilgi karşısında davaya bağlı kalmayı değil, partiyle kitleler arasındaki bağı muhafaza etmeyi anlatır. Söz konusu bağı muhafaza edip tazelemek için uzun bir dönem boyunca yeni yollar bulunmak zorundadır. İnanç denilen olgu, birilerinin bahşettiği bir şey değildir ve sürekli tazelenmelidir.

Ülkenin ekonomik açıdan en gelişkin bölgelerinden biri olan Guangdong eyaletinde bulunan Gongzhou Üniversitesi’deki komünist partili öğrenciler arasında yapılan bir anket çalışmasına göre komünizme geçileceğine bu öğrencilerin sadece yüzde 27,4’ü inanmaktadır. Öğrencilerin yüzde 75,8’i Komünist Manifesto’yu hiç okumamıştır. Marx, Lenin, Mao Zedong, Deng Xiaoping veya Jiang Zemin’in kitaplarını okumayanların oranı ise yüzde 24,66’dır.[1] Yabancı bir gözlemci bu rakamları yüksek bulsa da Çinli bir gözlemci, bu rakamlar üzerinden inançla ilgili bir krizin yaşandığı tespitinde bulunacaktır.

Ma Yongjun’un da ifade ettiği biçimiyle, “Bugün Çin’deki en ciddi sorun, inanç meselesidir. […] Ekonomik kalkınma ve toplumsal ilerlemeyle birlikte Çin devletinin ideolojisi olarak kabul edilen Marksizme dönük inançta ciddi bir sorun açığa çıkmıştır.”[2]

Bu durum bağlamında şunu söylemek gerekmektedir: İnançla ilgili görüş ve yaklaşımlar, üst düzey yöneticiler arasında bile açıktan dile getirilmektedir. Dolayısıyla Xi Jinping’in Marksizme dönük inancı yeniden tesis etme ihtiyacından bahsetmesi, kimseyi şaşırtmamalıdır. Eylül 2013’te Hebei şehrinde yapılan parti toplantısında Xi Jinping, inancın tazelenmesi çağrısı dâhilinde, önceki Çinli liderlerden bahsetmiştir.

“1925’te Mao şunu söylüyordu: ‘Komünizme inanıyorum, proleter toplumsal devrimi savunuyorum.’ Açılım ve reform sürecini başlatan Deng Xiaoping, 1985 yılında düzenlenen ÇKP konferansında şunu söylemişti: ‘Geçmişte partimiz küçük ve zayıftı, bir yığın güçlükle yüzleşmişti, ama gene de Marksizme ve komünizme dönük inancımız sayesinde yüksek bir dövüşme kapasitesiyle hareket etmeyi bildik. Müşterek idealler üzerinden katı bir disipline sahiptik. Geçmişte olduğu gibi bugün de inanç, bizim gerçek gücümüzdür.’ 1999’da partinin yetmiş sekizinci kuruluş yıldönümünde düzenlenen sempozyumda yaptığı konuşmada o dönem merkez komite genel sekreteri olan Jiang Zemin, ‘komünistlerin temel politik kanaatleri olarak sosyalizm ile komünizme, aynı zamanda dünyaya dair görüşleri olarak Marksist diyalektik materyalizme ile tarihsel materyalizme bağlı kalmaları gerektiğini’ söylüyordu. 2006’da Hu Jintao ise Uzun Yürüyüş’ün yetmişinci yıldönümünde şunu söylemişti: ‘İnsanlara ilerleme konusunda ilham vermek ve onları birleştirecek gücü temin etmek için o ulvi ülküyü ve sağlam inancı, birer bayrak gibi yüksekte tutmalı, güçlüklerin aşılması, girilen savaşların kazanılması noktasında gerekli olan kudret buradan devşirilmelidir.’ […]”[3]

Konuşmasının devamında Şi Cinping, köylü geçmişinden kök alan gerçekçi yaklaşımı ile temas kurarak şunu söyledi: “Ülküler ve inanç, komünistler için vitamin gibidir. Onlar olmadan parti vitaminsizlik derdine düçar olur, sonuçta da takatten düşer.”[4] Belki de artık mesele, inancı muhafaza etmek değil, onu tazelemektir.

Roland Boer
6 Ekim 2015
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Yahui Du, “On the Cause and Strategy of Insufficient Identity as a Communist in Present College Students – A Survey Based on Samples from Gongzhou University”, Journal of Xianning University 31, Sayı. 11 (2011): s. 185. Çeviri: Li Zhixiong. Anket Haziran 2011’de yazar ve başında bulunduğu araştırma grubu tarafından yapıldı. Jiang Zemin (1926-) “üçüncü kuşak” ÇKP liderleri arasında önde gelen isimlerden biridir. 1989-2002 arası dönemde partinin genel sekreterliği görevinde bulunmuştur. 2000 yılında Zemin “üç temsiliyet” anlayışını ortaya atmıştır: Bu anlayışa göre parti her daim Çin’deki ileri üretim güçlerinin geliştirilmesi eğilimini, Çin’deki ileri kültürün yönlendirilmesini ve Çin halkının büyük çoğunluğunun temel çıkarlarını temsil eder.

[2] Yongjun Ma, “On the Aspects of Instrument and Faith in Marxism”, Exploration 1 (2012): s. 153. Çeviri: Li Zhixiong.

[3] Aktaran: Yang Yi, “China’s Leadership Takes ‘Big Exam’”, Xinhua News, 23 Mart 2014. Xinhua.

[4] Yang, a.g.m.

01 Nisan 2020

,

I Wor Kuen'in 12 Maddeli Programı


1900’de Çin’de başlayan Boksör Ayaklanması’nda mücadele yürütmüş bir köylü örgütünden ismini alan I Wor Kuen, 1969’da New York’taki Çin Mahallesi’nde kurulur. Kara Panterler’den etkilenen örgüt, Asya kökenli Amerikalıları örgütlemek için çalışmalar yürütür.

* * *

 

Amerika’da yaşayan Asyalı insanlar, hem kendi toplumlarına mensup açgözlü ve hain çetelerin hem de ırkçı ve sömürücü Amerikan toplumunun zulmüne maruz kalmaktadırlar. Bu toplumdaki konumumuzu kabul etmemiz konusunda medya bizi sürekli yanlış fikirlerle topa tutuyor. Beynimizi yıkıyor, başka ülkelere zorla gönderiyor, Güneydoğu Asya’da bizden olan insanlarla savaşmamızı istiyor.

Aslında Asyalı Amerikalıların asıl düşmanı, bu ülkedeki zulümdür. Bu düşman, Amerika’daki ırkçılıkla ve sömürüyle yüzleştiğimiz ilk günden beri bize zulmetmektedir. Asyalı Amerikalıların uzun ve kahramanlıklarla yüklü mücadele tarihi, güttüğümüz amaç doğrultusunda bize ilham vermiş, gücümüze güç katmıştır.

Bu zulme tahammül etmek zorunda değiliz. Ecdadımızın mücadelesinin boşa gitmesine izin veremeyiz. Gerçek dostlarımızı ve düşmanlarımızı tanıyoruz. Bu ülkede yaşayan kardeşlerimizin katılımıyla daha da güçleniyoruz. Dünya genelinde bu ülkenin başında bulunanlara karşı özgürlük ve adalet mücadelesi verenler gücümüze güç katıyorlar.

Dilekçe yazma, mahkeme, seçimlerde oy kullanma, hatta gösteri yapma gibi barışçıl yolları denedik ama durumumuz hiç değişmedi. Hâlen daha özgür değiliz.

Halkımızın yaşam koşullarını geliştirmek istiyoruz. Topluluklarımızı baskıya karşı savunmak ve çetelere, patronlara, siyasetçilere ve polise karşı devrimci silâhlı savaş yürütmek için hazırlıklarımız devam ediyor. Bir hükümet halka zulmettiğinde ve onun ihtiyaçlarına hizmet edemediğinde, o halkın o hükümeti yıkıp yenisini kurma hakkı vardır.

Biz, tüm halkların birlik içinde yaşadığı, birbirini sevdiği, sınıfsal ayrımların bulunmadığı, halkın ihtiyaçlarının öncelikli olduğu, barış içinde bir dünya için mücadele ediyoruz.

Mücadelemizin dayandığı programın 12 maddesi şu şekildedir:

1.

Asyalı Amerikalıların kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olmasını istiyoruz.

Amerika’daki Asyalılar, küçük kolonilere benzeyen gettolarda yaşıyorlar. Amerikalı kapitalistler, bizim sırtımızdan kâr elde etmek için tüm hayat tarzımızı kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmek istiyorlar. Biz, bu kölelikten kurtulmak, böylelikle kendi kaderimizi tayin etmek istiyoruz.

2.

Biz tüm Asyalıların kendi kaderlerini tayin etmelerini istiyoruz.

Batılı emperyalistler, son beş yüz yıllık dönem boyunca Asya’daki ülkeleri işgal edip sömürgeleştirdiler. Gözünü Asya’ya dikmiş olan Amerikan emperyalizmi, bugün dünyanın görüp görebileceği, soykırım amacı güden, en sadist savaşı yürütüyor. Biz Amerikan emperyalizminin derhal son bulmasını istiyoruz.

3.

Biz tüm Üçüncü Dünya haklarının ve diğer ezilen halkların kurtuluşunu istiyoruz.

Siyahlar, Asyalılar, Latinler, Kızılderililer, Amerika’daki ırkçı zulümden kurtulmak için mücadele ediyorlar. Bize zulmeden güçlere bir yandan da milyonlarca beyaz karşı koyuyor, onlara karşı mücadele yürütüyor. Biz herkesi gerçek mânâda özgür olabilmesi için tüm insanlara uygulanan zulmün son bulması gerektiğini biliyoruz.

4.

Biz erkek şovenizminin ve cinsel sömürünün son bulmasını istiyoruz.

Feodalizm ve kapitalizm koşullarında binlerce yıldır varolan zulüm, kendi kurumları ve efsaneleriyle erkeğin kadından üstün olduğuna dair yalanlar üretti. Ekonomik ve toplumsal eşitlik mücadelesinde erkek ve kadın el ele yürümeli, erkekler kadınların devrimci ordunun yarısını meydana getirdiğini bilmelidir. Halkımız için verilen mücadelede kadınlar ve erkekler eşittir.

5.

Biz kendi kurumlarımızın ve topraklarımızın toplumumuzun kontrolünde olmasını istiyoruz.

Polis teşkilâtı, okullar, sağlık, barınma imkânları, ulaşım, atık tahliyesi, hava ve toprak kirliliğiyle mücadele araçları ve sosyal yardım ile ilgili kurumlar halkımızın kontrolünde olmalı, bunlar halkımızın ihtiyaçlarına hizmet etmeli, asla para kazanmak için kullanılmamalıdır. Topluluklarımızın mahallelerde evlerin üzerine çöreklenmiş mülk sahipleri ve turizm acenteleri gibi yabancı kişiler tarafından sömürülmesine, sırtımızdan para kazanmalarına son vermek istiyoruz.

6.

Biz Batı emperyalizminin Asya’da ve tüm dünya genelinde yaptıklarını anlatan bir eğitim verilmesini istiyoruz. Bu eğitim, bize bu topraklarda yaşamış ecdadımızın çektiği güçlükleri ve mücadeleleri anlatmalı, Amerikan toplumunun çürümüş, sömürücü yapısını ifşa etmelidir.

Amerikalı emperyalistler, Asya’da ve Üçüncü Dünya’nın geri kalan kısmında yaptıkları insanlık dışı eylemlerini örtbas ederek dünya imparatorluğunu meşrulaştırmaya çalıştılar. Bugün ayrıca bu emperyalistler, okullarda ırkçı tarih dersleriyle beyinlerimizi yıkıyorlar, bu dersler, Asyalıları ve Üçüncü Dünya’yı aşağılayanlardan, zulmedenlerden, değersizleştirenlerden hiç bahsetmiyor. İnsanlar Amerika’da çile çekiyorlar. Biz bu noktada dünya genelinde ve Amerika’da Asya halklarının kahramanlıklarla dolu, ilham verici mücadelelerini öğrenmek istiyoruz.

7.

Düzgün evler, sağlık hizmeti ve çocuk yardımı istiyoruz.

Barınma, sağlık ve çocuk bakımı ile ilgili kurumlar sadece toprak sahipleri, doktorlar, hastaneler ve ilâç şirketleri para kazansın diye varlar. Biz, bize can veren, bizi yavaş yavaş öldürmeyecek evler, sağlık hizmeti ve çocuk yardımı istiyoruz.

8.

Biz tüm politik tutsaklar ve tüm Asyalılar için özgürlük istiyoruz.

Amerika’nın ırkçı hapishanelerinde bulunan Asyalı kardeşlerimiz, kendi Asyalı kardeşlerince yargılanmadıkları için serbest bırakılmalıdır. Politik tutsakların hapiste bulunmalarının sebebi ise bu insanların temel insan hakları ve özgürlük için mücadele etmiş olmalarıdır. Bu kişilerin hepsi serbest bırakılmalıdır.

9.

Biz Amerikan ordusunun ortadan kaldırılmasını istiyoruz.

Amerika’daki askerî mekanizma, dünyada ve Asya’da halkları kıyımdan geçiriyor. Amerikan ordusunun ortadan kalkması, insanlığın kurtuluş mücadelesi tarihinde en önemli olay olarak kaydedilecektir. Biz, tüm Asyalı Amerikalıların askerlik hizmetinden muaf tutulmalarını istiyoruz.

10.

Irkçılığa son verilmesini istiyoruz.

Beyaz ırkçılığı, son beş yüz yıldır Üçüncü Dünya halklarına zulmetmiştir. Anti-emperyalist mücadele içerisinde ilerici beyazların olduğunu biliyor, onların çalışmalarına destek veriyoruz, ama bir yandan da beyaz ırkçılığı ile her düzeyde mücadele etmeyi sürdürmemizin şart olduğunu düşünüyoruz. Üçüncü Dünya’da ise halkların birbirine karşı bileylediği ırkçılık bıçağı kırılmakta, ortak düşmana karşı verdiğimiz mücadelemizde yeni bir birlik tesis edilmektedir.

11.

Biz Amerika’nın coğrafi sınırlarının ortadan kaldırılmasını istiyoruz.

Kurulduğu ilk günden beri Amerika hırsızların ülkesidir. Silâhlı güç kullanarak Kızılderililerin, Meksikalıların, Latinlerin ve başka halkların topraklarını çalmıştır. Bugün Amerika, sınırlarını ancak içte ve dışta şiddet tehdidi ve şiddet kullanımı üzerinden koruyabilmektedir Biz, tüm insanların Amerika’ya serbestçe girebilmesini, gene bu ülkeden serbestçe çıkış yapabilmesini istiyoruz. Amerika’yı dünya halkları inşa etti, bugün onun kaderini gene onlar tayin etmelidir. Bir yandan da Amerika, insanların Çin Halk Cumhuriyeti, Küba, Arnavutluk, Kuzey Kore ve Kuzey Vietnam konusunda bilgi almasına ve bu ülkeleri ziyaret etmesine mani olmak suretiyle onları sosyalizmin gerçekleri karşısında kör bırakmaya çalışmaktadır. Biz, sınırların açılmasını, göçmenlere ve mültecilere yönelik saldırıların son bulmasını istiyoruz.

12.

Biz sosyalizm istiyoruz.

Bugün Amerika’da hayatta kalmak için insanın insanı sömürmeye mecbur bırakan bir toplum vardır. Biz, işleyişi dâhilinde insanların ihtiyaçlarını karşılayan bir toplum istiyoruz. Biz, barınabileceğimiz düzgün evler, sağlık sistemi, çocuk bakım hizmeti, iş, gıda güvenliği ve yaşlı bakımı talep ediyoruz. Biz, insanların gıda, tıbbi bakım veya ev olmadığı için hayatlarını kaybetmedikleri, herkesin yeteneğine göre katkıda bulunduğu, ihtiyaçlarına göre katkı aldığı bir toplum istiyoruz.

1969
Kaynak