Sayın
Orgeneral Kenan Evren,
Devlet
Başkanı,
Milli Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı,
Sayın Başkan,
ANKARA
Atatürk,
1919’da Ankara’ya geldiği zaman 18 yaşında idim. Balya çemberlerinden süngü
yapılarak, Kurtuluş Savaşı’nı veren ordunun donatıldığını hatırlıyorum.
Aradan
60 yıl ve pek çok olay geçti. Yaşadığımız iyi ve kötü günlerin sonunda vardığım
hüküm şudur: Türk milleti, kendisine birlik ruhu verildiği takdirde, her işi
başarır, her hedefe varır.
İstikrarsız
ve güvensiz yaşadığımız son yılların ümitsizliği içinde, sizlerin iktidarı ele
almak mecburiyetinde kalışınıza şahit olduk. 12 Eylül Cuma günü, radyo ve
televizyonda yaptığınız samimi ve gerçekçi konuşmadaki düşüncelere katılmamak
mümkün değildi.
Ülkemin
hizmetinde geçen 60 yılı düşünürken, tecrübelerime dayanarak, birkaç önemli
noktayı size arz etmek istedim. Sizin başarınızın bütün olduğu milletin tek
ümidi olduğuna inanıyorum. Bilgi ve tecrübe arasındaki muvazeneye verdiğiniz
önem ise bütün kamuoyunun malumu. Bu bakımdan, faydalı olacağını sandığım
hatırlatmalarımı size iletmeyi bir memleket görevi olarak görüyorum.
Atatürk’ün
27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelerek İstiklal Savaşı’na başlama kararı
vermesinden sonra memleket kurtarıldı ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet kuruldu.
Cumhuriyetimizin 57 yıllık hayatında memleketimiz şu tarihi olaylarla karşı
karşıya kaldı:
*
1946’da Demokrat Parti'nin kurulması ile çok partili sisteme geçildi.
*
27.5.1960’ta Türk Silahlı Kuvvetleri’nden bir grup ihtilal yaparak, iktidarı
ele aldı.
*
25.6.1962’de idare sivillere bırakıldı ve İnönü Hükümeti kuruldu.
*
12.3.1971’de Silahlı Kuvvetler muhtıra vererek Demirel Hükümeti’ni düşürdü.
20.3.1971’de Nihat Erim, partilerüstü bir hükümet kurdu.
*
12.9.1980’de Silahlı Kuvvetler, emir ve komuta zinciri içinde ve emirle
Parlamento’yu feshetti. 21.9.1980’de Bülend Ulusu hükümeti kuruldu.
Türk
Silahlı Kuvvetleri, daima şerefli hizmetler yapmış ve millet hayatımızın her
döneminde, milli bütünlüğümüzün devamını sağlamıştır. Memlekette işler çıkmaza
girdiği zaman Türk Ordusu, müdahale etmekte ve sonradan kışlasına çekilerek,
devlet idaresini sivil hükümetlere terk etmektedir.
1973
seçimlerinden sonra yedi sene boyunca, iktidara gelen hükümetlerin aldıkları
kararlarda parti menfaati ve rey politikası ağır bastığı için memleket bir
çıkmaza girmiştir.
O
hale gelinmiştir ki, öğretmen öğrencisinden, âmir memurundan, anne ve baba
çocuğundan, fabrika müdürü işçisinden korkar olmuştur. O zamanın Cumhurbaşkanı
Sayın Fahri Korutürk ile Milli Güvenlik Kurulu’nun uyarıları nazarı dikkate
alınmadığı için, Silahlı Kuvvetler, mecburen devlet idaresini ele almıştır.
12
Eylül 1980 Cuma günü, Devlet Başkanı, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral
Sayın Kenan Evren’in radyo ve televizyon konuşmasında, devlet idaresinin niçin
ele alındığı, bundan sonra ne yapılacağı, gayet açık bir lisanla millete
duyurulmuştur. Orgeneral Evren’in; anarşi, bölücülük, din istismarı, ekonomik
ve politik durumla ilgili sözleri millet üzerinde müspet tesir yapmış ve tam
bir tasvip görmüştür.
Nelere
Dikkat Edilmeli?
1.
İki seneden beri devam eden sıkıyönetim yüzünden Silahlı Kuvvetler, asli görevi
olmayan konularla karşı karşıya gelmiş ve yorulmuştur. Devlet idaresi bütünüyle
ele alındıktan sonra, uygulamaya konacak önemli yeni kararlar yüzünden, Silahlı
Kuvvetlerimiz’in yıpranması mukadderdir. Bundan dolayı, temel kanuni
düzenlemeler yapıldıktan sonra ordunun kışlasına dönmesi, demokrasimizin devamı
için elzemdir. Ordu, yanlış kararlar alır ve yıpranırsa, memlekete diktatörlük,
onun arkasından komünizm gelebilir. Bu tehlike karşısında, Silahlı
Kuvvetlerimiz’in bu devrede alacağı kararlarla kendisine yardımcı olmak, vatanını
seven her Türk için milli bir vazifedir.
2.
Türkiye, birçok anlaşmalarla Batı Dünyası’na bağlıdır. Bu anlaşmalar, Hür
Demokratik Parlamenter sisteme göre düzenlenmiştir. Demokrasiye dönüş uzadığı
takdirde, Batılı ülkeler ve onların kuruluşları, endişe duyarlar, birtakım
taahhütlerini yerine getirmezler. Bundan dolayı, konuşmalara ve beyanlara çok
dikkat etmek, “vaktinde demokrasiye dönüleceği” inancını sarsmamak lazımdır.
3.
İki yıl boyunca 5.200 vatandaşın anarşi yüzünden canını kaybetmiş olması ve
memlekete büyük miktarda silah ve cephane sokulmuş bulunması, vaziyetin
ciddiyetini, vahametini göstermektedir. Bu durumda; anarşi, bölücülük ve
kaçakçılıkla ilgili kanunlar, öncelikle ele alınmalıdır. Yakalanan
anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle
verilmelidir. Polis teşkilatını teçhiz edecek ve kuvvetlendirecek imkânlar
genişletilmeli, gerekli kanunlar, bir an önce çıkarılmalıdır.
4.
Şimdi; “Faşist ordu iktidara geldi, kapitalistlerle birleşerek Türk işçisini
istismar ediyor” propagandası yapılmaktadır. Böyle bir iftira karşısında işçi-işveren
ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar dikkatle incelenerek, taraflar için
adilane bir şekilde ve asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bu düzenleme yapılırken,
bazı sendikaların Türk Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar
yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. Diğer taraftan, DİSK’in
kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler, sendikal münasebetler yönünden
bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar, bu işçileri tahrik etmek ve
faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak, kendi davalarını
devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinerek, hazırlanacak kanunlarda
gerekli tedbirler alınmalıdır.
5.
Kıdem tazminatı karşılıkları, kurulacak bir fonda toplanmalıdır. İşçilere
ödenecek yıllık miktarlar ayrıldıktan sonra, geriye kalan kısım, kamu ve özel
sektör yatırımları için düşük faiz ile kullandırılmalı, bu fonun yeni işgücü
yaratması sağlanmalıdır. Aksi takdirde, bu kaynak da devletin açıklarını
kapatmaya kullanılır ve ekonomik fayda sağlanamaz.
6.
Vergi kanunları dikkatle hazırlanmalı, vergi yükü yayılmalıdır. Bu defa
herkesin kazancı nispetinde vergi ödeyeceği bir sistem getirilmelidir.
7.
1973 seçimlerinden sonra iktidara gelen partiler; valiler, emniyet müdürleri,
müsteşarlar ve devlet kadrolarında çalışanlar arasında kendi görüşlerine göre
değişiklikler yaptıkları için bir kısım kıymetli elemanlar ayrılmış, bir kısmı
korkudan hiçbir karar alamamıştır. Bundan dolayı hizmetler aksamış, işler
yürümez olmuştur. Gazetelerde okuduğumuza nazaran, bugünkü idare de, bazı
değişikliklere başlamıştır. Bu değişiklikler yapılırken son derece dikkatli
olunmalı, 12 Eylül’den sonra şevkle işe başlayan memurlarının itibarı ihya
edilmelidir.
8.
Hatalı bir tebliğ veya kanun çıkmaması için, Anayasa Mahkemesi üyelerinin veya
tarafsız hukukçuların mütalaaları alınmalıdır.
9.
Türkiye’nin enerji meselesi de öncelikle ele alınmalıdır. Petrol sarfiyatını
azaltmak için elden gelen her çareye başvurulmalı, 1981’de petrol ihtiyacımızı
temin etme çareleri süratle aranmalıdır. Halk, her gün radyo ve televizyon
vasıtası ile uyarılmalı, enerji tasarrufuna yönlendirilmelidir.
10.
Doğu Berlin’de kurulan Türk Komünist Partisi, memleketi dışarıdan ve içeriden
yıkmak için son yıllarda çok şeyler yapmıştır ve hâlâ yapmaya devam etmektedir.
12 Eylül Harekâtı’nın ilk günlerinde sinmiş gözüken solcular, aldıkları
emirlerle şimdi yeniden harekete geçmişler, bomba atmışlar, pankart asmışlar,
polislerimizi şehit etmeye, vatandaşlarımızı öldürmeye devam etmişlerdir.
Bu
defa girişilen ıslahat hareketinin muvaffak olmaması için:
*
Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin arasını açmak, Konsey üyeleri ile hükümetin
arasını açmak,
*
Silahlı Kuvvetler kademeleri ile hükümetin arasını açarak, cunta kurmaya
yönelmek,
*
İşçi sınıfını ayaklandırmak, amacıyla Komünist Parti’nin, solcu örgütlerin,
Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini
devam ettirecekleri muhakkaktır. Bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri
muhakkak engellenmelidir.
11.
1960 yıllarında zararı görülmüş olan ihbarlar, bu devrede de başlamıştır. Kötü
niyetli insanlar, şahsi düşmanlıkları yüzünden, bu gibi ihbarları yaparlar.
İhbarlar yüzünden çok vakit kaybedilir ve birtakım yanlış işler yapılır. Bu
kötü niyetli teşebbüslere fırsat verilmemelidir. Nitekim, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Turgut Özal hakkında birtakım dedikodular başlatılmıştır.
Turgut Özal, bir dâhi değildir. Onun da hataları olabilir. Fakat bu nazik dönemde
mevcudun içinde meselelerimizi en iyi bilen insandır. Dedikodulara bakmadan,
kendisini tutmakta fayda vardır.
12.
Yunanlılarla olan ihtilaflı meselelerimiz, başta Kıbrıs, Ege Kıta Sahanlığı ve
FIR hattı olmak üzere, bu dönemde, milletimizin Silahlı Kuvvetlerimiz’e olan
güveni içinde muhakkak çözüme bağlanmalıdır.
13.
Sık beyanatlarda bulunarak veya kamuoyunun tepkisini dikkate almadan, basının
kalemine tenkit fırsatı verilmemelidir. Mesela 31.10.1980 tarihinde CHP Genel
Başkanlığı’ndan ayrılan Bülent Ecevit’in yazdığı istifa mektubunun kamuoyuna
açıklanmasının mahzurlu görüldüğü hakkındaki beyanat, yanlış olmuştur. Bu
mektubun açıklanmasında hiçbir mahzur yoktu.
14.
Dinsiz millet olmaz. Din işleri, bu defa, siyasi partilerin istismar
edemeyecekleri şekilde düzene sokulmalıdır.
15.
Bugünkü yönetim kadrosunun iktidar hastalığına yakalanmasına ve “Biz, en iyi
düşünürüz” görüşüne saplanmasına imkân verilmemelidir.
Sayın
Başkan,
Türkiye’nin
bugün içinde bulunduğu durumdan kurtulması için birbirimize yardımcı olarak,
Kuvayı Milliye devrinde olduğu gibi elbirliği, işbirliği yaparak geceli gündüzlü
çalışmamız, güçlüklere katlanmamız, maddi manevi fedakarlık yapmamız şarttır.
Bu memleket ayakta durursa, hepimiz mesut oluruz. Aksi takdirde, bugünleri çok
ararız. Varlığımızın, memleketin varlığına bağlı olduğuna inanan ben ve
arkadaşlarım, memleketimizin kalkınmasında bugüne kadar olduğu gibi, bundan
sonra da elimizden gelen bütün imkânları kullanacağız.
Bize
ancak bizden hayır geleceğini bilmekteyiz. Millet hayrı için vereceğiniz
mücadelede, zatialilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakıyetler temenni ediyorum.
Yukarıda yazdıklarım hakkında herhangi bir bilgi arzu edilirse, emrinize
amadeyim.
Vehbi Koç
3
Ekim 1980
0 Yorum:
Yorum Gönder