Sendika.org’un ülke
solu için faydası, tartışılmaz şekilde rezilliği görünür kılmasıdır.
Yılda
en az bir defa açtığı dosyalara şefler dâhil katılıp yenilginin ve çürümüşlüğün
tezini yazıyorlar. Son dosya konusundan hareketle, Selim Açan’ın “Esas Halkayı Ne
Zaman Yakalayacağız?” başlıklı yazısı, Sendika sitesinin
işlediği “hayrı” kanıtlayan niteliğiyle önem arz ediyor.
Yazının
manşeti “[…] ‘Sol’un mevcut durumdan çıkış stratejisi ne olmalı?’ ekseninde yürüyen
tartışmada işin hâlâ tespit, tanım, slogan ya da teorik-siyasal tahlil yönünün
bu kadar öne çıkarılmasını anlayabilmiş değilim” ifadelerini içeriyor.
Devrimci teori olmadan devrimci pratiğin olmayacağını bilmeyecek birinin sözleri bu yönde olsa kişi için “sosyalist bilinç yoksunu” denilebilir. 12 Eylül öncesi duvara yazılan sloganlara sahip çıkamayan şefler, sloganın halkla kurulan ilişkideki önemini idrak edemezler.
Sloganın dinamizme yaslanması, tarihsel bir
eşiği arz ediyor oluşu, kitle bağındaki önemi, birleştirici ve harekete
geçirici gücü ideolojinin söylem ve eylem alanını oluşturur.
Selim
Açan, yazının devamında, dosya için gelen yazıları okuyunca hayal kırıklığı
yaşadığını ifade ediyor. Bu da yetmiyor, eldeki bir avuç insanla her yere
yetiştirmek durumunda kaldıklarını, hem de müdahale edilmesi gereken böyle
kritik dönemde âtıl kaldıklarını söylüyor. Şef, yine ittifak arayışları içinde.
Selim
Açan, yazdığı anı kitabında 12 Eylül öncesi tüm hataları yapılan ittifaklara ve
bu ittifakları yaparak kendilerini peşinden sürükleyen Aktan İnce’ye yüklüyor.
Aktan İnce’nin rolünü bugün Selim Açan üstleniyor.
İttifakın
adı konusundaki önerilere açık olduklarını “ben” diliyle karşılıyor. Demek ki
şeflik yaptığı yapı “ben” kadar, bundan ileri gitmiyor. Kolektivizmi devre dışı
bırakıp gazetede köşe yazarlığı yapan isimler gibi “biz” demekten kaçınıyor.
Oğuzhan
Müftüoğlu ve şürekasının 12 Eylül mahkemelerinde dillendirdiği “dergi çevresi”
ve gazeteci olma iddiasını bugün Selim Açan sahipleniyor. Açan, yapısı değil,
kendisi adına konuşuyor; benmerkezci bir noktadan şeflik yapıyor. Kaldı ki
ortada bir yapı kaldığı bile şüpheli.
O
yapı ve kolektivizmi lağvetmek için anı kitabında yeraltı matbaasının yerini,
kaldığı evleri, gördüğü işkencenin ayrıntılarını, buluşma noktalarını ve
yöntemleri açık ediyor. Bu bağlamda, ne Selim Açan ne de Sendika
sitesinin başlattığı tartışma dosyasından emekçi kitlelere hayır gelir.
İlgili
yazıda mahalle forumları, halk buluşmaları ve platformlar küçümsenerek
kendilerinin bu güçte bile olmadığı gibi çelişik ifadeler yer alıyor. Bir dönem
geliştirdikleri “küçük ama çelikten Bolşevik müfreze” kavramsallaştırmasından
bir an önce kurtulmak için bu ifadeler yazılıyor. Eldeki az sayıda insanla bile
bir mahallede kapı kapı gezmenin yükünü omuzlayamadığı için Avrupa’dan buraya
eşiyle birlikte dönmüyor. Buna rağmen solun konformizm alanından çıkamadığını
söylemekten utanç duymuyor.
Yazının
sonunda yer alan pratik öneriler ise sendikalizm ve sivil toplumculuk
tezlerinden öteye geçmiyor. Farklılıklara rağmen yan yana gelip yoldaşlığı ve
güveni güçlendirmek gerektiğini ifade ediyor fakat bu da safsata ve içi boş bir
söylemdir.
Bu
dosyalardan ve yazılardan hiçbir umut çıkmayacağını anlayan Selim Açan,
yaşadığı hayal kırıklığını kendisi söylüyor. Hareketini getirdiği yer, Ethem
Sarısülük’ün kemiklerini sızlatıyordur.
Ülke
solunun yansıması olan Sendika sitesinin dosya yazıları okunduğunda,
halktan ve proleterleşmeden kaçışın tezlerinin işçicilik ve sivil toplumculuk
olduğu rahatlıkla görülebilir. On iki bin insanla Kışlık Saray’ı kuşatan Lenin
örneği tarihe geçmişken, solun şefleri kavgamızda çırak bile olamazlar.
Sinan Akdeniz
24 Eylül 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder