24 Eylül 2025

,

Boş Klasör

Sendika.org’un ülke solu için faydası, tartışılmaz şekilde rezilliği görünür kılmasıdır.

Yılda en az bir defa açtığı dosyalara şefler dâhil katılıp yenilginin ve çürümüşlüğün tezini yazıyorlar. Son dosya konusundan hareketle, Selim Açan’ın “Esas Halkayı Ne Zaman Yakalayacağız?” başlıklı yazısı, Sendika sitesinin işlediği “hayrı” kanıtlayan niteliğiyle önem arz ediyor.

Yazının manşeti “[…] ‘Sol’un mevcut durumdan çıkış stratejisi ne olmalı?’ ekseninde yürüyen tartışmada işin hâlâ tespit, tanım, slogan ya da teorik-siyasal tahlil yönünün bu kadar öne çıkarılmasını anlayabilmiş değilim” ifadelerini içeriyor.

Devrimci teori olmadan devrimci pratiğin olmayacağını bilmeyecek birinin sözleri bu yönde olsa kişi için “sosyalist bilinç yoksunu” denilebilir. 12 Eylül öncesi duvara yazılan sloganlara sahip çıkamayan şefler, sloganın halkla kurulan ilişkideki önemini idrak edemezler. 

Sloganın dinamizme yaslanması, tarihsel bir eşiği arz ediyor oluşu, kitle bağındaki önemi, birleştirici ve harekete geçirici gücü ideolojinin söylem ve eylem alanını oluşturur.

Selim Açan, yazının devamında, dosya için gelen yazıları okuyunca hayal kırıklığı yaşadığını ifade ediyor. Bu da yetmiyor, eldeki bir avuç insanla her yere yetiştirmek durumunda kaldıklarını, hem de müdahale edilmesi gereken böyle kritik dönemde âtıl kaldıklarını söylüyor. Şef, yine ittifak arayışları içinde.

Selim Açan, yazdığı anı kitabında 12 Eylül öncesi tüm hataları yapılan ittifaklara ve bu ittifakları yaparak kendilerini peşinden sürükleyen Aktan İnce’ye yüklüyor. Aktan İnce’nin rolünü bugün Selim Açan üstleniyor.

İttifakın adı konusundaki önerilere açık olduklarını “ben” diliyle karşılıyor. Demek ki şeflik yaptığı yapı “ben” kadar, bundan ileri gitmiyor. Kolektivizmi devre dışı bırakıp gazetede köşe yazarlığı yapan isimler gibi “biz” demekten kaçınıyor.

Oğuzhan Müftüoğlu ve şürekasının 12 Eylül mahkemelerinde dillendirdiği “dergi çevresi” ve gazeteci olma iddiasını bugün Selim Açan sahipleniyor. Açan, yapısı değil, kendisi adına konuşuyor; benmerkezci bir noktadan şeflik yapıyor. Kaldı ki ortada bir yapı kaldığı bile şüpheli.

O yapı ve kolektivizmi lağvetmek için anı kitabında yeraltı matbaasının yerini, kaldığı evleri, gördüğü işkencenin ayrıntılarını, buluşma noktalarını ve yöntemleri açık ediyor. Bu bağlamda, ne Selim Açan ne de Sendika sitesinin başlattığı tartışma dosyasından emekçi kitlelere hayır gelir.

İlgili yazıda mahalle forumları, halk buluşmaları ve platformlar küçümsenerek kendilerinin bu güçte bile olmadığı gibi çelişik ifadeler yer alıyor. Bir dönem geliştirdikleri “küçük ama çelikten Bolşevik müfreze” kavramsallaştırmasından bir an önce kurtulmak için bu ifadeler yazılıyor. Eldeki az sayıda insanla bile bir mahallede kapı kapı gezmenin yükünü omuzlayamadığı için Avrupa’dan buraya eşiyle birlikte dönmüyor. Buna rağmen solun konformizm alanından çıkamadığını söylemekten utanç duymuyor.

Yazının sonunda yer alan pratik öneriler ise sendikalizm ve sivil toplumculuk tezlerinden öteye geçmiyor. Farklılıklara rağmen yan yana gelip yoldaşlığı ve güveni güçlendirmek gerektiğini ifade ediyor fakat bu da safsata ve içi boş bir söylemdir.

Bu dosyalardan ve yazılardan hiçbir umut çıkmayacağını anlayan Selim Açan, yaşadığı hayal kırıklığını kendisi söylüyor. Hareketini getirdiği yer, Ethem Sarısülük’ün kemiklerini sızlatıyordur.

Ülke solunun yansıması olan Sendika sitesinin dosya yazıları okunduğunda, halktan ve proleterleşmeden kaçışın tezlerinin işçicilik ve sivil toplumculuk olduğu rahatlıkla görülebilir. On iki bin insanla Kışlık Saray’ı kuşatan Lenin örneği tarihe geçmişken, solun şefleri kavgamızda çırak bile olamazlar.

Sinan Akdeniz
24 Eylül 2025

0 Yorum: