17 Eylül 2025

,

Leninciliğe Karşı Leninizm


CHP’den bağımsız, hatta onu da karşıya atan bir ML çizginin oluşumuna izin verilmiyor. Marksist-Leninist hattın oluşumuna bizzat içteki CHP ajanları eliyle mani olunuyor. CHP, Aydınlanmacı ve Modernizmci solculuk için ana zemin olarak görülüyor, gösteriliyor. Bu iki hatta ekmeğinin peşinde olan şefler, sosyalist hareketi düzene teslim ediyorlar. Solculuğu meslek bilenlerle, mesleğini solculuk bilenler, hep birlikte sosyalist hareketi ağalara-paşalara bekçi ve kâhya kılıyorlar.

1920’lerin sonlarında CHP ile ilişkilerin, daha doğrusu, Türk devletiyle Sovyetler’in ilişkilerinin gerildiği momentte, TKP yayın organı, polise çalışan ajanların isimlerini yayınlıyor. Bu isimlerin hemen hemen hepsinin CHP’li oldukları görülüyor. Bu içteki CHP ajanları, sosyalist hareketi yönlendiriyor, yönetiyor, gerektiğinde tasfiye ediyor. Yüz yıllık hikâyenin özeti bu.

Bu açıdan, CHP’den destek bulmak için, CHP’den arındırılmış, “faşizm”e örnek olarak takdim edilen 12 Eylül hikâyelerinin boş olduğu görülmeli. CHP ve tarihinden arındırılan darbe, CHP’yi ve solu vareden 27 Mayıs çizgisinin uzantısı. Evren, o darbenin yetiştirdiği bir kadro. “27 Mayıs’ı ben yaptım” diyen Yalçın Küçük’ün 12 Eylül’ü alkışladığı görülmek, nedeni idrak edilmek zorunda.

Meseleyi “Amerika’nın çocukları”, “NATO”, “faşizm” diye dışsallaştırmanın anlamı yok. Kontrgerilla örgütü olarak CHP, darbenin özünde, mayasında bir şekilde var. Dev-Yol’un darbeyi Kemalist bulup ses çıkartmamasının, TKP’nin Sovyetler üzerinden 12 Eylül cuntasını “halkçı ve ilerici” görüp alkışlamasının sebepleri, bugünkü halle de ilişkili. CHP’nin içişleri bakanı, Aydınlık’a devrimci örgütlerin üyelerinin ismini veriyor, bu gazete de muhbirlik yapıp, o üyelerin tutuklanmasına, hatta öldürülmesine ön ayak oluyor. CHP, hep budur.

12 Eylül darbesi, Aydınlanma ve Modernizm yolunda, sol örgütlere ayar verdi, onları belirli bir kıvama getirdi. Ankara’daki Kızılırmak sineması gibi yapılar, bölgedeki birçok bina Dev-Yol’undu. Örgüt, direnmeme, dövüşmeme, mahkemelerde “biz gazeteciyiz” demenin karşılığında bu binaları ve şirketleri geri aldı. Sosyalist hareketin şefleri bu suya yatırılıp çözüldü.

Aydınlanma bağlamında devlete, modernizm bağlamında sermayeye halel gelmesin diye sosyalist hareket, belirli bir kıvama getirildi. Darbe sonrası dönemi organize eden cuntacılar, solu Aydınlanmacılık ve Modernizmcilik üzerinden avladı, dönüştürdü. Aydınlanma ve Modernizm denilen yuvalarda kendisine ekmek bulan şefler, sosyalist hareketi burjuvaziye ve devlete uygun bir yere mahkûm etti. Bu iki alanda nefes alanlar, dipteki her türden dalgayı boğdular.

Bugün kendi örgütünü tasfiye edip darbecilere teslim olan isimlerden Merdan Yanardağ, “devletin sağının ve solunun olduğunu”, kendisinin “devletin soluna çalıştığını” söylüyor. Mustafa Kemal’in sağa mı sola mı ait olduğu tartışmasında Marksizm ve komünist hareket heba ediliyor. Küçük burjuva, devlete bekçilik, sermayeye kâhyalık yapmak için teorik kılıflar örüyor, yalandan bahaneler üretiyor. “Devletin solu”na örgütlenmiş olanlar, komünist harekete düşman. Bu bilinmeli. CHP’yi “yoksul burjuvaların devrimci partisi” sananların doksanlarda özel eğitimlerden geçirildiği görülmeli.

Küçük burjuvanın hâkimiyeti, yaşanan teslimiyette önemli bir rol oynuyor. Bu kesim, CHP’nin havucuna razı geliyor. Kişisel kurtuluş imkânları, CHP’de görülüyor. Kişiler, CHP’yle yaşayacaklarına, en azından, hayatta kalacaklarına ikna edildiler. Bunun için o kişilerin kitleden, işçi sınıfından, halktan ve ezilenlerden kopması, hatta onlara düşman olması gerekiyordu.

12 Eylül’deki Cehepeli maya üzerinde durulmadı. CHP, 12 Eylül’den kurtuluş yolu olarak görüldü. Bugün CHP’nin devletten ve düzenden dışlandığı iddiasına sarılanlar, haindir. Bunlar, kendi yaladıkları çanaklara halkı kul etmenin derdindedirler.

Devletin solu olmayı içine sindiren küçük burjuvaya Aydınlanma veya Modernizm kanalında varolma, buradan CHP’ye bağlanma imkânı sunuldu. Küçük burjuva, sosyalist hareketi bu iki kanala hapsetti. Kendisinin varolacağı, kendisine iş verilecek, kendisini var edeceği bu iki kanalla tanımlı sosyalizm, Marksist-Leninist hattı tasfiye etmek zorundaydı. Tarih, sınıf mücadeleleriyle değil, ilerinin geriye karşı mücadelesiyle tarif edilmeliydi.[1] Oysa bu tarif, Marksizm-Leninizmi reddetmekti.

Aydınlanmacı ve Modernist yoldan ekmek bulacağını düşünen küçük burjuva, altmışlardan seksenlere uzanan süreçte ML için oluşan tüm maddi imkânları ortadan kaldırdı. Burjuvazinin ilerleyişinden pay almak isteyen küçük burjuvazi, komünist hareketi tasfiye etti. Bugünkü gücünü bu hizmetine borçlu.

Altmış-seksen arası dönemde CHP’den bağımsız ve ondan ayrı yollara ve patikalara tevessül eden sosyalistler, devrimciler, bir süre sonra anayola geri döndüler. Aydınlanma ve Modernizm kanalları içinde varolabilmek için Marksizmi, sosyalizmi bu iki burjuva kurguyla tanımladılar. Tekrar CHP yuvasına dönüldü. Bugün “mağdur” ve “zavallı” CHP’ye “Devlet”in operasyon çektiğini söyleyenlerin CHP’li oldukları görülmeli.

Burjuva devriminin mevzi elde ettiği, geliştiği, derinleştiği, kitleselleştiği, tarihsel kökler bulduğu süreçte sosyalistler, kendilerince pay istediler. O paylar, önlerindeki çanaklara Aydınlanmacı ve Modernist kaşıklarla servis edildi. Öncelikle sosyalizmin, devrimin ve mücadelenin proleter yanları budanmalı, proletaryayla ilişkiler kopartılmalı, bunlar, proletaryanın elinden alınmalıydı. Küçük burjuvazinin burjuvaziye karşı kavgasına proletaryaya karşı kavgası eşlik ediyordu. İki kavga da CHP düzlemine muhtaçtı.

Aydınlanmayla tamamlanacak burjuva devrimiyle, Modernizmle tamamlanacak burjuva devrimi arasındaki tartışmanın bir anlamı yoktu. Aydınlanmacı solcularla Modernizmci solcular, CHP düzlemine koştular. 12 Eylül sonrası süreç, bu solcularla birlikte örgütlendi. Misal müzik, yayıncılık ve basın alanı, Dev-Yolculara ve TKP’lilere terk edildi. Zihinleri onlar kurguladılar. Porno dergilerini, toplumu aydınlatmak için, bizzat solcular çıkarttılar.

Ortaçağ’a karşı Aydınlanma; Ortadoğu’ya karşı Modernizm çıkartıldı. Bunların ekmeğini yiyenler, kendilerine ihtiyaç duyulacağı günler için duaya çıktılar. Efendilerine her fırsatta yalvardılar. O çanaklar önünde diz çöktüler. Küçük burjuvanın efendisine yalvarma yöntemleri solculuk zannedildi.

Geçmişte CHP’den koparak, onunla dövüşerek, ondan ayrışarak yol alan komünist, sosyalist veya devrimci hareket, farklı kanallardan yuvaya geri döndü. TKP Aydınlanmacı; TvP Modernist bir kanaldan, CHP’ye bağlandı. Burjuvazinin ilerleyişinde kendisine pay verilsin diye yalvaran küçük burjuvazi, bu kanallarda Marksizmi tasfiye, sosyalizmi revize etti.

Aslında Leninist değil, Leninci olan Yaşar Ayaşlı, örgütünde ne zaman tasfiyecilik zuhur ediyor, açıp Lenin’in bu konuyla ilgili yazılarına bakıyor. Kamulaştırma eylemleri, yayın faaliyeti, 1908 devrimi, silahlı mücadele vs. hangi konuda sorun yaşıyorsa, dönüp Lenin’e bakıyor. Gerçeklere hep “Lenin bu konuda ne demiş?” sorusu üzerinden yaklaşıyor. Bunu “Lenin’in öğrencisi” olarak yapmıyor, kendisini Lenin zannettiği, tabanı bu yalana ikna etmek için yapıyor. Onun gibi bir küçük burjuva, ancak gerçekten kopartılmış, mitleştirilmiş bir “Lenin” olabilir, basit bir parti işçisi asla olamaz. Bu, onun için zûldür. Bu tür solcular için Lenin, Aydınlanmacı veya Modernist bir çizgiye teslim olmanın imgesinden ibarettir.

Lenincilik, Lenin’in kabuğunu alıyor, devrimci özünü çöpe atıyor. Lenincilikle başka örgütlere poz kesiliyor, kadrolar diri tutuluyor, örgütün birliği-bütünlüğü güvence altına alınıyor. Leninist has öz mutlak çekirdek, ne büyüyor ne de büyütüyor. Erkeği ölçü alan feminizm kadını tasfiye ediyorsa, burjuva siyasetini ölçü alan Lenincilik de Lenin’i tasfiye ediyor.

Küçük burjuva, Aydınlanma ve Modernizm kanallarında yemlenmeyi seviyor. Tüm tarihi ve politikayı o yemin konduğu çanak ölçüsünde anlıyor. Bu anlamda, Ayaşlı’nın “ne liberalizm ne Kemalizm” diyen yaklaşımı[2], aslında Aydınlanma’nın ve Modernizmin ekmeğini birlikte yemek istemesinden kaynaklanıyor. “Dar devrimcilik” deyip devrimciliği burjuva siyasetine açmaya çalışan TvP’nin kanatları altına koşması, onun da benzer bir yolun yolcusu olduğunu ortaya koyuyor. “Tek ata oynamayalım, daha fazla akarımız olsun” diyenler, Aydınlanma ve Modernizm bağlamında, ortada duruyorlar. Her iki taraftan da nemalanmak istiyorlar. Bu yaklaşım, Dev-Yol zihniyetiyle rahatlıkla anlaşıyor.

Aydınlanma ve Modernizmin burjuva zeminini, mayasını ve içeriğini sorgulamıyorlar. Onları mutlak veri, başlangıç noktası, en yüce değer kabul ediyorlar. Burjuvazinin gölgesinde ilerlemeyi seviyorlar.

Eski Bolşevik Struve, Lenin’in “uslanmaz, amansız bir burjuvazi düşmanı” olduğunu söylüyor. Lenincilik, Lenin’i kovup onun imajını liberal veya sosyal demokrat siyaset için kullanmayı ifade ediyor. Lenincilikteki Lenin, burjuvaziyle nefes alan, onunla düşünüp onunla hareket eden, yüceltilmiş, gerçekten kopartılmış birey.

Aydınlanmacılar devlete; Modernistler sermayeye bakıyorlar. İlki cumhuriyetçi; ikincisi demokrasici. Esasında açıktan “devlete çalışıyorum” diyemeyenler, utangaç bir yerden, cumhuriyet mücadelesi verdiklerini söylüyorlar. Açıktan “sermayeye çalışıyorum” diyemeyenler, gene utangaç bir yerden, demokrasi mücadelesi verdiklerini söylüyorlar. Marksist-Leninist çizginin tasfiye edildiği yer, bu iki vehim.

Ayaşlı’nın kitapları, kuru Leninciliğin küçük burjuva niteliğini öğretmesi açısından kıymetli. Bize, köye Lenin’in ölüm yıldönümünde onun büstünü dikilmesi gerektiğini söyleyen Lenincilik değil, o köyü harap eden sıtmaya karşı bataklığı kurutmak gerektiğini söyleyen Leninizm lazım.

İfratçı Lenincilikle tefritçi Lenincilik, Lenin karikatürleri, çözüm değil. Bizim Lenin’in kolektif mücadelesine ait olmamız, o mücadelenin gereğince hareket etmemiz gerekiyor. Prudoncu Marx’lar, Dühringci Engels’ler, Kautskici veya Struvcu Lenin’ler, çözüm değil. Kavgada olmak, kavgada kalmak şart.

Eren Balkır
15 Eylül 2025

Dipnotlar:
[1] Nevzat Evrim Önal, “27 Mayıs 1960”, 27 Mayıs 2025, Sol.

[2] Yaşar Ayaşlı, Türkiye’de Burjuva Devrimleri ve Liberal-Kemalist Tarih İdeolojisi, Epos, 2014.

0 Yorum: