Sağcı-revizyonist
düşünce akımları birbirlerine muhtelif bir dizi bağla bağlıdırlar. İlk önemli
bağ, kitle çizgisine yönelik saldırı veya bu çizginin tahrif edilmesidir. Kitle
çizgisine bağlı olduğunu iddia edenler ile onu aştığını söyleyenler (ama bu konuda
herhangi bir kanıt ortaya koyamayanlar) esasen kitle çizgisini yanlış anlarlar
ve onun devrime yön veren fikrin sınandığı, arındırıldığı ve geliştirildiği
komünist liderlik yöntemi olduğunu görmezler.
Revizyonistler
ve sağcılar, kitle çizgisini komünist liderlik yöntemi olarak anlamazlar.
Onların kitle çizgisine yönelik saldırılarında esas hedef liderlik meselesidir.
Bu kişiler, kitleleri oldukları yerde tutmak isterler ve inatla, doğru bir
liderlikle öne doğru hareket eden her şeye saldırırlar.
Avakyancı
Sapma
Maoizme
ihanet etmiş revizyonist bir isim olarak Bob Avakian, MLM’nin iyi yanına
odaklanıp kötü yanından koptuğu iddiasına sarılan, bu türden bir kılıfın ardına
saklanan bir isim olarak yeni bir ideolojik kılavuz geliştirdiği iddiasındadır.
Kendisinin “süreklilik ve kopuş” olarak adlandırdığı bu kılavuz kapsamında
Avakian, temelde kitle çizgisine saldırır. Tabii bu noktada kendisi Mao’yu
itibarsızlaştırma çabasının eşlik ettiği bu saldırısını muharref bir Mao
anlayışına başvurmak suretiyle meşrulaştırmaya çalışır. Avakian’a göre:
“Kırsala gidip orada halk
savaşı yürütülmesinin gerekli olduğunu tespit eden Mao değildi, esasında Mao,
hareketi şehirlerde inşa etmeye çalışmış, kent isyanları örgütlemek istemişti.
Temelde veya asli olarak Mao, bu kararını kitlelere ait dağınık hâldeki
fikirleri sistematize etmek suretiyle vermiş değildi. Mao, toplumdaki
çelişkileri bilimsel açıdan değerlendirmeye tabi tutup muhtelif güçlerin sahip
oldukları nispi kuvveti, o kuvvetlerin yoğunlaştıkları yerleri analiz ederek
bir karara vardı, bu sayede de şehirleri kırdan kuşatma üzerine kurulu
stratejik yaklaşımı geliştirdi ve mevcut koşullarda yürütülecek uzun soluklu
halk savaşı aracılığıyla yeni demokratik devrimi gerçekleştirdi.”
Nesnel
koşullar analiz edilirken kitlelerin fikirleri ele alınması gereken tek ana
husus değildir. Bu koşullara göre hareket edebilmek, devrimci stratejiye uygun
olarak kitleleri harekete geçirebilmek ve partinin kitlelere öncülük
edebilmesini sağlamak için asıl gerekli husus, kitle çizgisidir. Dolayısıyla bu
noktada kitle çizgisinden sapan görüşleri anlamak gerekmektedir.
İlk
sapma, kuyrukçuluktur. Kuyrukçuluk, kitleleri ilerletme fikrine karşı çıkmak
suretiyle onların önceden varolan bilinci ardına saklanmaktır. Diğer sapma ise
komutacılıktır. Burada seçkinler, doğru fikirlerin memba olarak görülürler ve
kitlelerden bir şey öğrenilmediği gibi onları ilerletme fikrine de karşı
çıkılır.
Bu
sapmalar anlaşılmadan, doğru fikirlerin Mao’nun diğer yazılarına dönük
incelemeden neşet edileceği görülemez. Bu yazılara göre toplumsal pratik üç
temel biçim alır: sınıf mücadelesi, bilimsel deney ve üretim. Bu üç biçim de
kitlelerin farklı nicelik ve niteliklerde kesintisiz bir biçimde tabi oldukları
koşullardır. Bunlar kitlelerin gerçekliğini teşkil ederler. Böyle olsa bile
kitleler çok az sayıda ileri fikir geliştirirler, ara kademe fikirlerin sayısı
nispeten daha fazladır, belli ölçüde gerici fikirler de bu süreçte kendilerine
yer bulur.
Komünist,
kitlelere öncülük etme noktasında bu farklı fikirleri analiz edip sentezlemekle
yükümlüdür. Sınıf mücadelesi, deneyler ve üretim dâhilinde oynadıkları role
bağlı olarak kitlelere ait fikirler değersizdirler. Kimse, kitleleri bir bütün
olarak ele alamaz ki bu noktada zekânın bir önemi yoktur. Avakian ise bu konuda
becerikli olduğu iddiasındadır. O sadece kitleleri değil uluslararası komünist
hareketi de kendi bütünlüğü içerisinde ele almaktadır.
Bu
noktada Avakian, komutacı yöntemini gizlemeye çalışır ve bunun için de örtük
olarak kitle çizgisinin somut koşulların somut tahliline karşıt olduğunu,
onunla uzlaşmadığını söyler. Ondaki kitlelere yönelik nefret ve küçümseme öyle
yoğundur ki o idealizmi dâhilinde Avakian, kitleleri yanlış bilinç ocağı olarak
görür. Bir an dürüst olur ve Freudcu dil sürçmesi olarak görülebilecek bir
ifade dâhilinde, kendisinin başkanlık ettiği partisinin kitle çizgisini tahrif
eden tek ekip olduğunu itiraf eder:
“Kitle çizgisini parti
tüzüğü gibi parti belgelerine dâhil etmek istediğimizde onu biraz eğip bükmek,
sündürmek ve saptırmak, böylelikle Mao’nun ortaya koyduğu kitle çizgisiyle bir
alakasının kalmamasını sağlamak zorunda olduğumuzu gördük.”
Sınıf
mücadelesinden, bilimsel deneyden ve üretimden kopuk fikirlerini yaymak adına
Avakian, bir yandan da kitle çizgisini temel alan liderlik fikrine saldırmak
zorunda kalır. Zira Avakian, kendisiyle Maoizm arasına birkaç kez çizgi çekmeye
mecbur kalmıştır. Ona göre kitle çizgisi, bir görüş olarak ideolojik planda
fazla yer kaplamaktadır.
Avakian’ın
başvurduğu bu manevra, özünde nefsin yön verdiği karşı-devrimci bir sağcılık
olarak anlaşılabilir. Onun söz konusu karşı-devrimci ideolojiyi mevcut ve
muhtemel takipçilerinin tabaklarına servis edebilmesi için Avakian’ın kitleleri
devrim süreci bağlamında değersizleştirmesi gerekmektedir. Sonuçta kitlelere
inanmayan biri olarak Avakian, devrimcilik gömleğini çıkartıp atar ve toplumsal
olanı küçümseyen, kötümser birine dönüşür. Avakian kitleleri, bilhassa yönetici
sınıf ideolojisinin bin bir türlü gericilik ürettiği ABD gibi ülkelerde gerici
düşüncelere sahip, kötü ve daha kötü fikirler üreten bir yapı olarak görür.
Oysa
Mao’nun sağcılara karşı verdiği mücadeleler kapsamında sayısız kez dile
getirdiği biçimiyle halkın yüzde doksanı iyidir ve sosyalizm davasına beğeniyle
yaklaşabilir. Bu beğenin sebebini o büyük çoğunluğun tabi olduğu somut
koşulların onu belirli tipte düşüncelere ve muhakemeye eğilimli kıldığı
gerçeğinde aramak gerekir.
Her
şeyden önce bilincimizi ve düşüncelerimizi belirleyen, bizim maddi
gerçekliğimizdir. Mao, kitlelerin fikirlerinin hiçbir zaman değişmediğini asla
söylememiş, onları homojen bir grup olarak görmemiştir. Köylü ideolojisinin
kökeni feodalizmdir, buna karşılık çelişkiler söz konusu fikirlerin
biçimlendirilip işlenebileceğini söyler. Komünist liderlik sınıf mücadelesine,
sınıf bilincine dayalı bir bilinç geliştirebilir. Üretim tarzı, belirli bir
ideolojinin yanında karşıt ideolojiyi meydana getiren sınıf mücadelesini de
üretir. Bu noktada revizyonistlerin, Mao’ya geri dönüp onun kitle çizgisini
dünyayı değiştiren tarihsel konumlar bağlamında kullanmadığı tezi üzerinden
tahrifata yöneldiklerini söylemek gerekmektedir.
1927’de
Mao Hunan’da 32 gün kaldı. Bu süreçte somut durumun somut tahlilini
gerçekleştirdi, ardından da Hunan’da Köylü Hareketi Üzerine Rapor isimli
çalışmasını partiye sundu. Tabii ki bu rapora ilkin partideki dogmatistler ve
sağcılar karşı çıktı. Onlar da Avakian gibi halk kitlelerine inanmıyorlardı.
Hunan
raporu, henüz kitle çizgisinin teorize edilmediği dönemde kaleme alınmıştı. Her
şeyden önce Mao, öznel koşullarla ilgili analizini köylülerin fikirlerine
dayandırmaktaydı. Mao kitle çizgisini, sadece köylülüğün ve komünistlerin tabi
oldukları öznel faktörü belirlemek amacıyla değil, nesnel koşulların talep
ettiklerini karşılama noktasında ayaklanan köylülere öncülük etmek için
kullandı.
Kitlelerin
fikirlerini belirleyen somut koşullar ve sınıfsal çelişkilerdir; tersi geçerli
değildir. Buna karşın halk savaşında kitleleri harekete geçirmek için onların
gerçekleri kavrama düzeyleri ve komünistlerin kitleleri ikna etme düzeyleri
esas alınmalıdır. Özetle, kitlelere komünist liderliğin başvuracağı kitle
çizgisi yöntemi ile öncülük edilmelidir.
Hunan’a
girdiği vakit Mao, köylülerin duygu ve düşüncelerini aktaran, onların baş
düşmanlar konusunda neler düşündüğünü ve bu düşüncelerin sebeplerini ortaya
koyan raporları dikkatle dinledi. Bu raporlar sayesinde Mao, devrimcilerin
mevcut duruma dair görüşlerinden bağımsız olarak ayaklanabileceğine ilişkin o
devrimci sonuca ulaştı. Bu noktada Mao, söz konusu tespite şüpheyle
yaklaşanları sert bir dille uyardı:
“Çok kısa bir zamanda
Çin’in merkezîndeki, güneyindeki ve kuzeyindeki şehirlerde yüz milyonlarca
köylü, güçlü bir fırtına, bir tür kasırga misali ayaklanacak, bu hızlı ve
şiddetli güç öylesine büyük olacak ki kimse ona karşı koyamayacak. Bu köylüler,
ayaklarına takılmış olan tüm bukağıları kırıp atacak, hızla kurtuluş yoluna
revan olacaklardır. Onlar tüm emperyalistleri, savaş ağalarını, yolsuzluk yapan
memurları, zalimleri ve kötülükten başka bir şey bilmeyen beyleri mezarlarına
göndereceklerdir. Her devrimci parti ve her devrimci yoldaş bu süreçte
sınanacak, o köylülerin verdikleri karara göre ya kabul ya da
reddedileceklerdir. Önümüzde üç seçenek vardır. Ya onların önünde yürüyüp
onlara öncülük edeceğiz ya onların arkasından ilerleyip gevezelik ederek onları
eleştirmekle yetineceğiz ya da onların önüne çıkıp o köylülere karşı koyacağız.
Her Çinli, bu seçeneklerden birini seçmekte hürdür fakat şu da bilinmelidir ki
yaşanan olaylar, hepinizi bu seçimi hızla yapmaya zorlayacaktır.”
Kitle
çizgisini doğru kavrayan tüm anlayışlar, onu kitlelerin yoluna çıkmaya veya
onların kuyruğuna takılmaya mani olma noktasında bir gereklilik olarak
görürler. Maoistlerin ısrarla kitle çizgisinin komünist liderlik yöntemi
olduğunu dile getirmelerinin sebebi budur. Elbette Mao’nun sayıları giderek
artan ayaklanmalar konusunda sahip olduğu net duruş, Hunan’da köylülerin
fikirlerinden asla kopuk değildir. Bu fikirleri partinin liderliği altında
eyleme sokan bizatihi o köylü kitleleridir.
Mao,
ne sırlar âleminden konuşan biri ne de bir falcıdır. Raporunda belirlediği
zaman diliminde öngördüğü her şey gerçekleşmiştir. Bu belirleme işlemi, esasen
sağlam bir analizin ve doğru liderlik yönteminin sonucudur.
İdeoloji
ve fikirler, somut koşullara ilişkin materyalist analizin belirli bir bölümünü
teşkil ederler. Bu tüden bir analiz, kitle çizgisini esas alarak ilerler, onu
inkâr etmez, aksine tamamlar ve bir adım öteye taşır.
Oysa
Avakian, yanlış bir çelişkiyi temel almak suretiyle halkın rolünü çöpe atar ve
ısrarla halkın fikirlerinin yanlış veya konu dışı olduklarını, kitlelerin
fikirlerinin lüzumsuz görülmesi gerektiğini söyler. Bu yaklaşımı üzerinden
Avakian, komuta merkezine kendisinin “bilimsel devrimciler” dediği uzmanları
yerleştirir. Kendisini bu isimlerin şefi olarak gören Avakian, Liu Shao Chi ve
Deng Xiaoping türünden revizyonistler gibi, halkın fikirlerinin oturup
uzmanlara kulak vermek zorunda olan cahil ve aptal sürülerin ipe sapa gelmez
görüşleri olduğunu söyler. Avakian bu noktada Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin
tüm derslerini bir kenara iter. Bu amaç doğrultusunda Avakian, sağcıların da
paylaştığı önermeyi dillendirir ve kitle çizgisinin komünist liderlik yöntemi
değil kendinden menkul bir analiz yöntemi olduğu iddiasında bulunur. Bu konumun
Maoistlerce hiçbir vakit sahiplenilmediğini söylemek gerekmektedir.
Avakian,
kitle çizgisine açıktan sövüp sayan, zerre itibarı kalmamış revizyonistlere
verilebilecek bir örnektir. Burada onun üzerinde durulmasının ana nedeni,
birçok insanın ona kulak vermesi değil vermiyor oluşudur. Bu duruma bakıp
sağcılar kitle çizgisini doğru bir biçimde kavrayıp uygulamaya koymalıdırlar.
Kitle
çizgisi, analiz yöntemi değil liderlik yöntemidir. Bu yöntemi üreten, bugün
somut ifadesini herhangi bir “yeni sentez”de değil,
Marksizm-Leninizm-Maoizm’de, esas olarak Maoizmde bulan tüm bilimsel Marksizmin
felsefî zemini olan diyalektik materyalizmdir ve bu yöntem onunla uyum
içerisindedir.
Kitle
çizgisini reddetme ihtiyacı, gerçekliğin sınamadığı bir “sentez”i öne sürme
girişiminin bir ürünüdür. Yeni sentez dedikleri şey gerçeklikle uyuşmaz. Onca
propagandaya rağmen ilgi görmemesinin sebebini burada aramak gerekir.
Kitlelerin sorgusu kitle çizgisinin yinelediği üçüncü aşamayı ifade eder. Yeni
sentez bu sorgudan asla geçemez.
Kitle
çizgisine karşı çıkmak suretiyle Avakian ve takipçileri, pratikte her teoriyi
sınayan bilimsel yöntemin dayattığı açmazdan kurtulmanın yolunu bulduklarını
düşünmektedirler. Avakian bir hipotez inşa etmekle yetinir, ardından da bu
afyonu ümitsizliğe kapılmış birkaç insana yutturur. Kitle çizgisi yönteminden
mahrum olan bu revizyonist klik, az sayıda kişiyi aldatma imkânı bulabildikleri
için giderek küçülmüş, yok olmanın eşiğine gelmiştir.
Pragmatizm
Kitle Çizgisi Değildir
Kitle
çizgisi ile ilgili birçok yoz fikir, devrimci faaliyeti amaçsız bir şey olarak
gören, onu gösteri aktivizmi kültürü ve yaşam tarzcılıkla beslemeye çalışan
sağcıların kitle anlayışına dayanır. Bu noktada akla her gösteride karşımıza
çıkan ve elindeki üç kişinin üç yüzmüş gibi görünmesini sağlayacak propaganda
fotoğrafları çekmek için dövizlerini eyleme katılanlara veren insanlar
gelebilir. Bu insanlar, esas olarak kitlelerin ara kademe fikirlerini bir
dahakine bir şey yapmamak, zaten yaptıklarını yapmak için bir tür bahane olarak
kullanırlar. Bunlar hoplamakla, şehri ilgilendiren siyasi meselelere dalmakla,
içi geçmiş, sevilmeyen adayları öne sürerek seçim eleştirileri dillendirmekle
yetinirler. Bu kesime göre kitle çizgisi, kitlenin kıçını öpmektir, ona
dalkavukluk etmektir. Oysa kitlelerin kendisini devrimci ilân eden kişilerden
istediği en son şey, bu türden bir dudak teması veya kendisine yağ
çekilmesidir.
Özünde
bu eylemlerde hoplama zıplamanın suçu günahı, Sosyalizm ve Özgürlük Partisi ve
Avakyancılar türünden örgütlerin boynundadır. SÖP, bu sağcı yaklaşımı seçim
siyaseti alanına taşımış (bu sayede kitle tabanını oluşturduğunu iddia
etmiştir), öte yandan Avakyancılar ise kitlelerin fikirlerine yekten karşı
çıkarlar. Temelde her iki yaklaşım da yanlıştır.
Pragmatistler
öğrenci örgütlerinde epey boy gösterirler. Eylemlerde hoplayıp zıplayan,
kitleler arasında kendiliğindenliği kanıksatmaya çalışan bu kesim, kitleler
içerisinde kalıcı örgütler inşa etmeye çalışmaz. Moda olan her harekete yüz
dönmek veya verili dönemde cazip gelen kitleye yönelmek, ama kitlelerin
derinine işleyen gerçek bir taban oluşturmamak, bağımsız yapılar inşa etmemek,
kitle çizgisinden kaçanların, onu reddedenlerin alamet-i farikasıdır.
Bu
insanlar “ne iş olursa olsun” anlayışına iman ederler. İdeolojik bir sapma
olarak bu yaklaşım siyaseti inkâr eder ve uzun vadede sürdürülemez bir
pratiktir. Söz konusu sağcı oportünist hata, en net biçimde solcu yeniden
inşacılarda ve büyük çadırcı sosyalistlerde görülmektedir (ilkine örnek
Philadelphialı Sosyalistler’i, ikincisine de Kasama Projesi’ni verebiliriz).
Sonuçta
bu pragmatistler, eklektizm gibi ideolojik kusurlarına bağlı olarak, ideolojik
açıdan dayanıklı ve birleşmiş Maoistler gördüklerinde örgütlerinde “Maoistlerin
bulunduğunu” söylemektedirler.
Maoistler
ideolojik mücadeleden yanadırlar. Bu noktada kendilerini kaçınılmaz olarak bir
çelişkiyle karşı karşıya bulunurlar: ya büyük çadırcı eklektizme teslim olurlar
ya da o çadırdan atılırlar. Esasen bu örgütlerin bünyelerinde Maoistleri
barındırdıklarına dair iddia, bir ideoloji ve çalışma yöntemi olarak Maoizme
karşı oldukları gerçeğini gizlemek için bir tür kılıf olarak iş görmektedir.
Herhangi bir etkinlikte Maoistlerin lider olmasına izin verilmez, hatta
liderlik meselesi önemsizleştirilir. Bu yaklaşım, kitle çizgisini ideolojik
planda daha da özelde pratikte redde tutan yaklaşımla uyumludur.
“Ne
iş olursa olsun” yaklaşımı kitle çizgisini ifade etmez. Ne olursa olsunculuk,
muhayyile zorlansa bile asla komünist bir yaklaşım olarak görülemez. Komünist
için mesele, hangi işin yapıldığı değil işin ne için yapıldığı, hangi sınıfa
hizmet ettiğidir. Bu türden ideolojik kusurlara bağlı olarak pragmatist,
nicelikle nitelik arasındaki ilişkiyi ve onları tüm kitle çalışması içerisinde
varolan karşıtların birliği bağlamında üretmiş olan diyalektik çelişkileri
idrak edemez. Pragmatik yaklaşım, mümkün olduğu kadar çok insanı siyaseti
harcama pahasına elde etme fikri üzerine kuruludur.
Nicelik
ve nitelik, içsel süreçleri dâhilinde birbirlerini karşılıklı olarak
dönüştürür. Birini kenara itip diğerine odaklanmak, her ikisini temelden redde
tabi tutmak, belirli bir yere kazık çakmak, gerçekte karşılığı olmayan bir
izlenim yaratmak, nicelikle niteliği kitlelerin devrimci liderlikten mahrum
kalacakları projelerle birleştirmek demektir.
Gerçek
nicelik ve gerçek nitelik, gerçeklikte birbirinden ayrıştırılamaz. İkisi de
diğerinin varoluşuna ait bir üründür. Büyük alt üst oluşlara ilişkin fikrin
cazibesine kapılanlar, devrimci bilime veya tutarlı bir siyaset teorisine
dayanmaksızın felsefi bir sapma içine girmektedirler. Bunlar özünde popülizme,
sağ oportünizme teslim olurlar.
Nicelikle
nitelik arasındaki çelişki iki tarafı da dönüştürür. Belirli bir aşamada
niceliksel gelişim kendi özel niteliğini üretir, bu yeni niteliğe yeni nicelik
eşlik eder. Kitlesel hareketliliklerde liderlik veya basit iştirak üzerinden
komünistler, kitlelerin en ileri kesimlerini sağlam ve disiplinli bir örgüt
içerisinde bir araya getirmelidirler. Nicelik ve nitelik, örgütlenme sürecine
bu şekilde nüfuz eder. Komünistlerin bu ilerlemeyi gerçekleştirip
gerçekleştirmeyecekleri sorusunu asıl cevaplayacak olan, onların liderlik
yöntemi olarak kitle çizgisi konusunda sahip oldukları ustalıktır. Tarihsel
materyalizm bize bugüne dek yaşanan her bir başarılı devrimin sunduğu kesitleri
tespit etmemizi mümkün kılar.
Diğer
Tahrifçiler
Birçok
sağ oportünist, “partinin hızla büyümesi” türünden fikirleri yere göğe
sığdıramamaktadır. Bu hızlı büyüme fikri ve ona yönelik övgü, eleştirel
analizden de, Leninizmin profesyonel devrimcilerden oluşan parti anlayışından
da, bu devrimcilerin sınıf mücadelesi içerisinde çelikleştirilmesi gerektiğini
söyleyen yaklaşımdan da mahrumdur.
Sağ
oportünizm, hızlı büyüme fikrini kitle çizgisiymiş gibi takdim eder. Burada
kitle çizgisi, liderlik yönteminden ziyade, örgütlenme veya analiz yöntemi
olarak görülür. Kadroların çelikleşmesine ve sınanmasına izin vermeyen hızlı
büyüme fikri, kitle çizgisi anlayışı olarak görülemez. Bu, popülizmden başka
bir şey değildir.
Pragmatist
gibi popülist de esas olarak sayılarla ve aktivizmin yeniden üretilmesiyle,
salt siyaset açısından ikincil olan hususlarla ilgilenir, dolayısıyla
eklektizme yaslanarak MLM temelinde ve etrafında birleştiği iddiasına karşın
revizyonizme kucak açar. Büyük çadırcı yaklaşımın üzerindeki yaldız
kazındığında karşınıza hızlı büyüme fikrini savunan palavracıların yorumladığı
yeni “heterodoks” Maoizm talebi ve o talebin ardında da aynı eklektik muhakeme
süreci çıkar.
Bu
“heterodoks Maoizm”, esasen “yeni komünizm sentezi”ne benzer ve MLM etiketini
yalandan isim olarak taşırken içeriğini çöpe atmak isteyenlerce üretilmektedir.
Özünde verili dönemde moda olan akademik eğilimlerden oluşan, ama bir yandan da
MLM etiketini taşıyan bir eğilim çıkar karşımıza.
Her
şeyden önce kitle çizgisini reddetmek suretiyle örgüt, kitleler içinde kampüs
liberalleri, komünistmiş gibi yapan postmodernistler türünden alakasız
kesimlere yönelir, muhtelif yanlış fikirlerin peşinden gider. Bu sağcı
örgütler, ilgili kesimlere karşı yumuşak olmaya mecburdurlar, aksi takdirde
sosyal medyalarındaki kültürel ortamdan uzaklaştırılabilirler. Avakian’ın da
doğru bir biçimde ifade ettiği üzere, bu kesimler sırf beğeni almak için
“devrim” yapmaktadırlar. Ama Avakian’ın bu tespiti, kitlelerin fikirlerinin
aptalca ve yanlış olduğunu söylemek için dile getirdiğini belirtmek
gerekmektedir.
Sonuç
itibarıyla revizyonizmin her yanı aynayla kaplı evine girdik. Bu yanlışların
ardındaki gerçekliği anlamak için bu aynaların tek tek kırılması şart.
Kanadalı
bir örgütün “kitle çizgisi örgütlenme sürecinin gerçekleşmesini sağlayan araç”
tespiti siyasi açıdan bir sapmadır, özünde komünist liderlik anlayışından
uzaklaşıldığının delilidir. Örgütlenme süreci kitle çizgisinden bağımsız olarak
gerçekleşir. Bu süreç çoğunlukla yanlış liderler eliyle, yanlış liderlik
yöntemleriyle, hatta birçok hatalı bazen gerici fikirler temelinde işler.
Örgütlenme süreci, kendiliğinden ve organik bir süreç olarak gerçekleşir.
Sonuçta örgütsüzleşme süreci ile birlikte ilerler. Dolayısıyla kitle çizgisi,
örgütlenme sürecinin gerçekleşmesini sağlayan araç değildir.
Böylesi
bir anlayış, hızlı büyüme veya kampüs popülizmi adına doğruyla yanlışı aynı
torbaya atar, sonuçta da postmodern sahanın eklektik çöplüğüne teslim olur.
Doğruyla yanlış birleşir, böylelikle kitle çizgisi, sınıfsal nitelikten azade
olan, salt örgütlenme pratiğine indirgenir.
“Heterodoksi”
çağrılarının bugün ilerici olduğunu iddia edenlere inat onun özünde ideolojik
taviz ve üst düzey disiplin denilen o rahatsız edici meseleden kopuş talebi
olduğunu söylemek gerekmektedir (tabii burada her yana gölgesini düşürmeyi
bilen dogmatik ortodoksiye destek verilmemektedir).
Hızlı
büyümek için tahrifçi, politik liderliğin örgütlü liderliğe tercih edilmesi
gerektiğini söyler. Bu insanlar, resmi liderlik konumları için çalışmayı
bürokratik bir manevra olarak değerlendirirler. Onlara göre resmi liderlik
konumlarında bulunmak, iyi politik liderlik pratiğinin bir sonucu değildir.
Oysa politik liderlik yapma ile politik liderlik konumunda bulunma, birbiriyle
çelişmeyen, belirli bir bütünün parçası olarak iş gören pratiklerdir.
Sonuçta
komünistler, örgütlenme pratiğinin önemine inanırlar. Kitle örgütlerine veya
kitlesel mücadelelere girerken komünistler, mümkün olan en iyi politik
liderliği yapma ve kitle demokrasisi aracılığıyla resmi liderlik içerisinde
konum elde etme konusunda bilinçli faaliyet yürütme amacını güderler. Örgütsel
liderliğin politik liderliği veya politik liderliğin örgütsel liderliği çöpe
atma pahasına gerçekleştiğine dair iddia, yanlış bir iddiadır. Bu ikisinin ayrı
olduğunu veya birbirini dışladığını söylemek suretiyle kitle çizgisini tahrif
eden kesimler, liderlik meselesini muğlak bir nüfuz meselesine indirgerler. Bu
yöntem yüzünden kitle örgütleri, geçici bir süre parti dışında varolmaya
başlarlar ve parti kendi kitle örgütüne liderlik etme imkânından mahrum kalır.
Sağcıların kitle çizgisine yönelik saldırısını bu şekilde özetlemek mümkündür.
Niceliğe
aşırı değer veren sağcılar hızla büyümek isterler. Ama bu, onları “kitle
partisi”nin çıkarları adına nitelikten kopartır. Bazı örneklerde kitle
çizgisini tahrif eden bu türden yaklaşımlar, profesyonel devrimcilerden oluşan
öncü parti teorisinden kopma bahanesiyle önerilmektedir. Avakian gibi isimler
için süreklilik ve kopuş bir tür bahaneden ibarettir. Tek mesele, yüzlerine
taktıkları maskeyi düşürmektedir.
MLM’nin
evrensel ilkelerini aktardığı Süreklilik ve Kopuş isimli kitabında J.
Moufawad-Paul, “devrimci partinin aynı zamanda kitle partisi olması, onun
kendisini temsil iddiasında bulunduğu kitlelere hesap vermek suretiyle
yenilemesi gerektiği” iddiasında bulunmaktadır.
Moufawad-Paul,
esasen MLM’nin altı büyük öğretmeninin, Marx’ın, Engels’in, Lenin’in,
Stalin’in, Mao’nun ve Gonzalo’nun çalışmalarında bulunmayan “iki kopuş”
anlayışı üzerinde durur:
1.
Parti kitle partisi olmalıdır;
2.
Kitle çizgisi liderlik yönteminden çok profesyonel devrimcilerden oluşan öncü
partiyi geniş kitle partisine dönüştürme noktasında bir tür hesap verme
yöntemidir.
Esasen
kitle çizgisinin belirli yönlerinin liderleri kitlelere hesap vermeye ittiğini
belirtmek gerekir. Bu noktada söz konusu meseleyi kitle partisi değil de
proletarya partisi bağlamında inceleyen Lenin’e bakılabilir. Lenin şunları
söyler:
“Benim iddiam şu:
1. Hiçbir devrimci hareket
süreklilik sağlayan istikrarlı bir liderler teşkilâtı olmaksızın ayakta
kalamaz;
2. Hareketin temelini
teşkil eden ve ona katılan halk kitlesi kendiliğinden mücadeleye ne kadar çok
çekilirse bu türden bir örgüt daha da acil hâle gelir, (kitlelerin geri kalmış
kesimlerini mücadeleden kopartmak için her türden demagogun elinin rahatladığı
koşullarda) bu örgüt daha da katılaşır;
3. Bu türden bir örgüt,
esas olarak devrimci faaliyeti meslek olarak icra eden insanlardan oluşmalıdır;
4. Otokratik bir devlette
bu türden bir örgütün üyeleri devrimci faaliyeti meslek olarak yürüten ve
siyasi polisle mücadele etme sanatı konusunda profesyonel biçimde eğitilmiş
insanlarla sınırlı kaldığı ölçüde örgütü açık alana taşımak da o oranda zor olacaktır;
5. İşçi sınıfına ve diğer
toplumsal sınıflara mensup insanlar daha fazla sayıda harekete katılacak, örgüt
içerisinde daha fazla faaliyet yürüteceklerdir.”
Burada
Lenin, merkezde duran liderler ve parti kadroları olarak profesyonel
devrimcilerinin yürüttükleri çalışma ile kitlelerin harekete katılmasına dönük
çalışmayı birbirinden ayırır. Onun ısrarla dile getirdiği biçimiyle bu
çekirdeğe sahip olan bir parti daha fazla sayıda insanı mücadeleye katmakla
kalmaz, aynı zamanda kitlelerin harekete katılmasıyla daha sağlam bir
çekirdeğin oluşturulması ihtiyacı ile yüzleşir.
Bildiğimiz
kadarıyla direniş ilerledikçe burjuva devleti de daha fazla baskı uygulayıp
daha fazla otokratikleşir. Lenin, bu diyalektik materyalist anlayışı ile kitle
partisi fikrine karşı çıkar. Kitle partisi kitle çizgisini tahrif eden bir
görüştür.
Diğer
yandan Lenin, kitle partisi tezine karşıt tezi ortaya atarken esasen yeni
teorize ettiği kitle çizgisi anlayışına yaslanır. Lenin, partinin kitlelere
öncülük etme rolünü bu anlayış üzerinden ele alır.
Moufawad-Paul
ise kitle çizgisini inkâr eder. Partinin liderlik rolünü elinden alan
Moufawad-Paul, temelde kitle partisi üzerinde durur. Bu ise sağcı oportünizmin
kitle kuyrukçuluğundan gayrı bir şey değildir. Yazar, partinin benimsediği
kitle çizgisi konusunda ciltler dolusu laf eder. Kitle çizgisini ve kitlelerin
partiden hesap sormasını kitlelere öncülük etmede ele alınacak birer ilke
olarak görmeyen Moufawad-Paul, kuyrukçuluğu savunur ve bu savunu da ideolojiyi
çöpe atan, Maoist partinin kitle partisi olması gerektiği üzerinde duran hızlı
büyüme anlayışını besler.
Parti,
tüm derinliği ve genişliğiyle kitleleri harekete geçirme yöntemini kitle
çizgisi anlayışını doğru bir biçimde kavrayıp başarıyla uyguladığı vakit temin
edebilir. Peru Komünist Partisi başkanı ve Peru’da süren uzun soluklu halk
savaşının lideri Gonzalo’nun izahına göre, partinin liderlik rolünü ifa
edebilmesi için kitlelerin partiyi ayakta tutması, desteklemesi ve ileri doğru
taşıması gerekir. Bu yaklaşım dâhilinde Gonzalo, parti ile kitleler arasındaki
ilişkiyi diyalektik materyalizm üzerinden idrak etmekte, partinin kitlelere
öncülük etmesi üzerinde durmaktadır.
Gonzalo’nun
izahına göre:
“kitleler zamanla partinin
kendi partileri olduğunu, onun kendi çıkarlarını savunduğunu anlarlar. Hayfını
alacak, onlarca yıl kendilerini satanları, proletaryanın temel çıkarlarına
ihanet edenleri cezalandıracak, bu yönde adım atanları, atmaya başlayan hainleri
mahkûm edip yaptırımlar uygulayacak olan onlardır.”
Bu
noktada partinin kitlelerle kurduğu bağları, onu küçük ama kudretli,
durdurulması mümkün olmayan bir güce nasıl dönüştüreceğimiz üzerinde
durulabilir. Asıl önemli olan, kitlelerle parti arasındaki bağdır, partideki
kitlelerin niceliği değil.
Lenin
ve Gonzalo’nun geliştirdiği teorilerde karşımıza niceliğin niteliğe, niteliğin
niceliğe dönüşümü ile ilgili görüşler çıkmaktadır. Bu iki teoride parti,
kitlelerdeki çelişkilerin odak noktası hâline gelmiş bir tür çelişki olarak
görülmektedir.
Nicelikle
nitelik arasındaki çelişki, karşıtların birliğini ve doğru liderliği meydana
getirir. Parti, bu birliği kitle çizgisi aracılığıyla güvence altına alır ve
kendisini proletaryanın en ileri ve gerçek evlatları ile tazeler.
Aynı
kitapta Moufawad-Paul’ün Maoizme ait liderlik anlayışına saldırması asla
tesadüf değildir. Bu noktada yazar, Gonzalo’nun dile getirdiği, seçimle
işbaşına gelen liderin karşısında yer alan şeflik (“Jefatura”)
anlayışını kavrayamaz. Buradan o eskimiş kişilik kültü tartışmasına girer.
Başka birçok ismin ele aldığı bu konu üzerinde duran yazar, esasen liderliğe
itiraz etmektedir.
Asıl
üzerinde durulması gereken anlayışsa şudur: kitle çizgisi, nötr bir oluş,
tarafsız bir aygıt veya örgütlenme yöntemi değildir. O, birçok seçenekten biri
hiç değildir. Kitle çizgisi anlayışı güçlü bir anlayıştır, çünkü o, gerçeklikle
ve diyalektik materyalizmin yasalarıyla örtüşür.
Kitle
çizgisi konusunda yüzleştiğimiz diğer bir sapma örneği de görünüşte tüm aklını
yitirdiği, revizyonist bir anlamsızlığın bataklığında boğulduğu dönemde ABD
Devrimci Komünist Partisi’nden ayrılan Scott Harrison’ın kaleme aldığı Kitle
Çizgisi ve Amerikan Devrimci Hareketi isimli çalışmadır. Birçok önemli
vasfına karşın bu kitap maalesef çelişkiye düşer ve okuruna tuhaf bir analiz
sunar.
Partisinden
ayrılıp Avakyanizmle çeliştiğini, kitle çizgisi gibi başlıkların toptan redde
tutulmasına karşı çıktığını söylemesine karşın Harrison, gene de eski örgütünün
uzun zamandır benimsediği revizyonist görüşlerden bir türlü kopamaz. Daha da
özelde Harrison, “Ekim’in yolu”nu esas alan bir tür ayaklanmacılığı dogmatik
bir üslupla sahiplenir ve uzun soluklu halk savaşının evrenselliğine itiraz
eder. Bu, bazı okurların ancak meseleyi derinlemesine ele aldıkları vakit
görebilecekleri bir husustur. Temel önermeler incelendiğinde çelişkiler de su
yüzüne çıkacaktır.
Scott
Harrison, doğru bir tespit dâhilinde, kitle çizgisinin komünist liderlik
yöntemi olduğunu söyler. Ama liderliğin hangi hat üzerinden tanımlanacağı,
liderliğin kitleleri nasıl kazanacağı sorularına cevap verirken yazar her şeyi
birbirine karıştırır. Uzun soluklu halk savaşını evrensel bir strateji olarak
görmediği, onun emperyalist ülkeler de dâhil her bir ülkenin özel koşullarına
tatbik edilmesi gerektiği görüşünü benimsemediği, bunun yerine Ekim’in yolu
denilen eski teoriyi tercih ettiği (ki bu, her uygulamasında başarısız olmuş
bir stratejidir) ve 1917’de Bolşeviklerin Kışlık Saray’ı bastıkları
ayaklanmanın gerçekte o dönemde teorize edilmemiş olan uzun soluklu halk
savaşının bir parçası olduğunu düşündüğü için Harrison, geçmişe ilişkin bu
yanlış teoriye bağlı kalmak suretiyle, tuhaf bir biçimde kitle çizgisini inkâr
etmektedir. Yazarın geliştirdiği anlayış dâhilinde silâhlı mücadelede
kitlelerin oynayacağı rol, devrimci şiddet konusunda kitlelerin eğitilmesi
türünden meseleler, bilinçli veya bilinçsiz bir bir biçimde hasıraltı
edilirler. Sonuçta da kitle çizgisi “ne iş olursa olsun” diyen pragmatizmle
ikame edilir.
Tarihi
kitleler yapar; dünyanın biçimlendirildiği süreçte parti kitlelere öncülük
etmeli, onları harekete geçirmelidir. Bu iki görüş, karşıtları ile bir arada
varolamaz. Burada söz konusu olan çelişki uzlaşmazdır.
Kitle
çizgisi temelli komünist liderlik yönteminin başarıyla uygulanması için
kitleler sürece dâhil edilmeli, onlara parti öncülük etmeli, iktidar buradan
ele geçirilmelidir. Bu uzun soluklu mücadelede kitleler süreç dâhilinde daha
fazla devrimci şiddete başvuracaklardır: bu noktada onların kanı komünistlerin
ve kızıl ordunun kanına karışacaktır. Kızıl ordu partinin kitle çalışmasının
ana gücü hâline gelir ve kitleler giderek büyüyen askerî yapılara dâhil
olurlar. Tüm bu mücadelenin amacı, burjuvazi üzerinde proletarya diktatörlüğünü
tesis edip uygulamak için kitleleri hazırlamaktır. Bu yönde atılan her adıma
parti öncülük eder ama kitleler süreci basit manada seyretmezler, iktidarın
alındığı sürece aktif failler olarak iştirak ederler. Devrimci mücadeleyi
sosyalizme partinin öncülük ettiği kitleler taşır.
Sınıf
mücadelesinin en yüce ifadesi olan silâhlı mücadele gündeme geldiğinde
kitlelerin rolünü sınırlamaya çalışanlar, kitle çizgisinin zırhını delik deşik
etmek için uğraşırlar. Maoizm, bugün dünyada devrim yapmak için gerekli iç
tutarlılığa sahip ideolojik temeli, ana gövdeyi meydana getiren çelişkileri
ifade eder. Maoizm, yedek parçalardan imal edilmiş toplama bir ürün olmadığı
gibi, kişilerin beğendikleri kıyafeti dikmek için kullanacakları bir kumaş da
değildir. Bu tür yaklaşımlara meyilli olan kesimler, kitle çizgisini savunsun
ya da savunmasınlar, kitle çizgisiyle alakası olmayan, hatta Marksizmle de
ilişkisi bulunmayan yaklaşımlar ortaya koymaktadırlar.
Kitle
çizgisini ele alan ama kapsamı itibarıyla dar olan bu makale, örgütlenme
çalışmasının ve kitle faaliyetinin bir eseridir. Makalenin amacı, kitle
çizgisini kavrama noktasında yüzleşilen kimi yanlışların altını çizmek ve kitle
çizgisinin özünü kavrayabilmek için bu görüşleri eleştirmektir. Burada amaç, ne
polemik yürütmek ne de alınan konumları aktaran, belirli kanaatlerle
sınırlandırılmış bir belge ortaya koymaktır. Biz bu kanaatleri görüyoruz ama
bütünsel bir kitle çizgisi teorisine ulaşmak gibi bir niyet içerisinde değiliz.
Sonuçta
bu makale, ideolojik mücadele adına kaleme alınmıştır. Burada makalenin kitle
çizgisi konusunda gündeme gelen belirli sapmalara ve kopuşlara mani olma
konusunda mütevazı bir katkı sunması umut edilmektedir. Bir düzeltme girişimi
olarak makale, sağcı saldırılara karşı kitle çizgisini savunmaktadır. Doğru
liderlik yöntemi her daim değişim içerisindedir. Bu yönteme hâkim olunduğunda
ve o olgunlaştırıldığında örgütlenmenin prangalarını kıracak bir etkiye yol
açacaktır.
Kavga
22 Haziran 2018
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder