05 Mart 2020

,

Sağcı Saldırılara Karşı Kitle Çizgisini Savunmak



Sağcı-revizyonist düşünce akımları birbirlerine muhtelif bir dizi bağla bağlıdırlar. İlk önemli bağ, kitle çizgisine yönelik saldırı veya bu çizginin tahrif edilmesidir. Kitle çizgisine bağlı olduğunu iddia edenler ile onu aştığını söyleyenler (ama bu konuda herhangi bir kanıt ortaya koyamayanlar) esasen kitle çizgisini yanlış anlarlar ve onun devrime yön veren fikrin sınandığı, arındırıldığı ve geliştirildiği komünist liderlik yöntemi olduğunu görmezler.

Revizyonistler ve sağcılar, kitle çizgisini komünist liderlik yöntemi olarak anlamazlar. Onların kitle çizgisine yönelik saldırılarında esas hedef liderlik meselesidir. Bu kişiler, kitleleri oldukları yerde tutmak isterler ve inatla, doğru bir liderlikle öne doğru hareket eden her şeye saldırırlar.

Avakyancı Sapma

Maoizme ihanet etmiş revizyonist bir isim olarak Bob Avakian, MLM’nin iyi yanına odaklanıp kötü yanından koptuğu iddiasına sarılan, bu türden bir kılıfın ardına saklanan bir isim olarak yeni bir ideolojik kılavuz geliştirdiği iddiasındadır. Kendisinin “süreklilik ve kopuş” olarak adlandırdığı bu kılavuz kapsamında Avakian, temelde kitle çizgisine saldırır. Tabii bu noktada kendisi Mao’yu itibarsızlaştırma çabasının eşlik ettiği bu saldırısını muharref bir Mao anlayışına başvurmak suretiyle meşrulaştırmaya çalışır. Avakian’a göre:

“Kırsala gidip orada halk savaşı yürütülmesinin gerekli olduğunu tespit eden Mao değildi, esasında Mao, hareketi şehirlerde inşa etmeye çalışmış, kent isyanları örgütlemek istemişti. Temelde veya asli olarak Mao, bu kararını kitlelere ait dağınık hâldeki fikirleri sistematize etmek suretiyle vermiş değildi. Mao, toplumdaki çelişkileri bilimsel açıdan değerlendirmeye tabi tutup muhtelif güçlerin sahip oldukları nispi kuvveti, o kuvvetlerin yoğunlaştıkları yerleri analiz ederek bir karara vardı, bu sayede de şehirleri kırdan kuşatma üzerine kurulu stratejik yaklaşımı geliştirdi ve mevcut koşullarda yürütülecek uzun soluklu halk savaşı aracılığıyla yeni demokratik devrimi gerçekleştirdi.”

Nesnel koşullar analiz edilirken kitlelerin fikirleri ele alınması gereken tek ana husus değildir. Bu koşullara göre hareket edebilmek, devrimci stratejiye uygun olarak kitleleri harekete geçirebilmek ve partinin kitlelere öncülük edebilmesini sağlamak için asıl gerekli husus, kitle çizgisidir. Dolayısıyla bu noktada kitle çizgisinden sapan görüşleri anlamak gerekmektedir.

İlk sapma, kuyrukçuluktur. Kuyrukçuluk, kitleleri ilerletme fikrine karşı çıkmak suretiyle onların önceden varolan bilinci ardına saklanmaktır. Diğer sapma ise komutacılıktır. Burada seçkinler, doğru fikirlerin memba olarak görülürler ve kitlelerden bir şey öğrenilmediği gibi onları ilerletme fikrine de karşı çıkılır.

Bu sapmalar anlaşılmadan, doğru fikirlerin Mao’nun diğer yazılarına dönük incelemeden neşet edileceği görülemez. Bu yazılara göre toplumsal pratik üç temel biçim alır: sınıf mücadelesi, bilimsel deney ve üretim. Bu üç biçim de kitlelerin farklı nicelik ve niteliklerde kesintisiz bir biçimde tabi oldukları koşullardır. Bunlar kitlelerin gerçekliğini teşkil ederler. Böyle olsa bile kitleler çok az sayıda ileri fikir geliştirirler, ara kademe fikirlerin sayısı nispeten daha fazladır, belli ölçüde gerici fikirler de bu süreçte kendilerine yer bulur.

Komünist, kitlelere öncülük etme noktasında bu farklı fikirleri analiz edip sentezlemekle yükümlüdür. Sınıf mücadelesi, deneyler ve üretim dâhilinde oynadıkları role bağlı olarak kitlelere ait fikirler değersizdirler. Kimse, kitleleri bir bütün olarak ele alamaz ki bu noktada zekânın bir önemi yoktur. Avakian ise bu konuda becerikli olduğu iddiasındadır. O sadece kitleleri değil uluslararası komünist hareketi de kendi bütünlüğü içerisinde ele almaktadır.

Bu noktada Avakian, komutacı yöntemini gizlemeye çalışır ve bunun için de örtük olarak kitle çizgisinin somut koşulların somut tahliline karşıt olduğunu, onunla uzlaşmadığını söyler. Ondaki kitlelere yönelik nefret ve küçümseme öyle yoğundur ki o idealizmi dâhilinde Avakian, kitleleri yanlış bilinç ocağı olarak görür. Bir an dürüst olur ve Freudcu dil sürçmesi olarak görülebilecek bir ifade dâhilinde, kendisinin başkanlık ettiği partisinin kitle çizgisini tahrif eden tek ekip olduğunu itiraf eder:

“Kitle çizgisini parti tüzüğü gibi parti belgelerine dâhil etmek istediğimizde onu biraz eğip bükmek, sündürmek ve saptırmak, böylelikle Mao’nun ortaya koyduğu kitle çizgisiyle bir alakasının kalmamasını sağlamak zorunda olduğumuzu gördük.”

Sınıf mücadelesinden, bilimsel deneyden ve üretimden kopuk fikirlerini yaymak adına Avakian, bir yandan da kitle çizgisini temel alan liderlik fikrine saldırmak zorunda kalır. Zira Avakian, kendisiyle Maoizm arasına birkaç kez çizgi çekmeye mecbur kalmıştır. Ona göre kitle çizgisi, bir görüş olarak ideolojik planda fazla yer kaplamaktadır.

Avakian’ın başvurduğu bu manevra, özünde nefsin yön verdiği karşı-devrimci bir sağcılık olarak anlaşılabilir. Onun söz konusu karşı-devrimci ideolojiyi mevcut ve muhtemel takipçilerinin tabaklarına servis edebilmesi için Avakian’ın kitleleri devrim süreci bağlamında değersizleştirmesi gerekmektedir. Sonuçta kitlelere inanmayan biri olarak Avakian, devrimcilik gömleğini çıkartıp atar ve toplumsal olanı küçümseyen, kötümser birine dönüşür. Avakian kitleleri, bilhassa yönetici sınıf ideolojisinin bin bir türlü gericilik ürettiği ABD gibi ülkelerde gerici düşüncelere sahip, kötü ve daha kötü fikirler üreten bir yapı olarak görür.

Oysa Mao’nun sağcılara karşı verdiği mücadeleler kapsamında sayısız kez dile getirdiği biçimiyle halkın yüzde doksanı iyidir ve sosyalizm davasına beğeniyle yaklaşabilir. Bu beğenin sebebini o büyük çoğunluğun tabi olduğu somut koşulların onu belirli tipte düşüncelere ve muhakemeye eğilimli kıldığı gerçeğinde aramak gerekir.

Her şeyden önce bilincimizi ve düşüncelerimizi belirleyen, bizim maddi gerçekliğimizdir. Mao, kitlelerin fikirlerinin hiçbir zaman değişmediğini asla söylememiş, onları homojen bir grup olarak görmemiştir. Köylü ideolojisinin kökeni feodalizmdir, buna karşılık çelişkiler söz konusu fikirlerin biçimlendirilip işlenebileceğini söyler. Komünist liderlik sınıf mücadelesine, sınıf bilincine dayalı bir bilinç geliştirebilir. Üretim tarzı, belirli bir ideolojinin yanında karşıt ideolojiyi meydana getiren sınıf mücadelesini de üretir. Bu noktada revizyonistlerin, Mao’ya geri dönüp onun kitle çizgisini dünyayı değiştiren tarihsel konumlar bağlamında kullanmadığı tezi üzerinden tahrifata yöneldiklerini söylemek gerekmektedir.

1927’de Mao Hunan’da 32 gün kaldı. Bu süreçte somut durumun somut tahlilini gerçekleştirdi, ardından da Hunan’da Köylü Hareketi Üzerine Rapor isimli çalışmasını partiye sundu. Tabii ki bu rapora ilkin partideki dogmatistler ve sağcılar karşı çıktı. Onlar da Avakian gibi halk kitlelerine inanmıyorlardı.

Hunan raporu, henüz kitle çizgisinin teorize edilmediği dönemde kaleme alınmıştı. Her şeyden önce Mao, öznel koşullarla ilgili analizini köylülerin fikirlerine dayandırmaktaydı. Mao kitle çizgisini, sadece köylülüğün ve komünistlerin tabi oldukları öznel faktörü belirlemek amacıyla değil, nesnel koşulların talep ettiklerini karşılama noktasında ayaklanan köylülere öncülük etmek için kullandı.

Kitlelerin fikirlerini belirleyen somut koşullar ve sınıfsal çelişkilerdir; tersi geçerli değildir. Buna karşın halk savaşında kitleleri harekete geçirmek için onların gerçekleri kavrama düzeyleri ve komünistlerin kitleleri ikna etme düzeyleri esas alınmalıdır. Özetle, kitlelere komünist liderliğin başvuracağı kitle çizgisi yöntemi ile öncülük edilmelidir.

Hunan’a girdiği vakit Mao, köylülerin duygu ve düşüncelerini aktaran, onların baş düşmanlar konusunda neler düşündüğünü ve bu düşüncelerin sebeplerini ortaya koyan raporları dikkatle dinledi. Bu raporlar sayesinde Mao, devrimcilerin mevcut duruma dair görüşlerinden bağımsız olarak ayaklanabileceğine ilişkin o devrimci sonuca ulaştı. Bu noktada Mao, söz konusu tespite şüpheyle yaklaşanları sert bir dille uyardı:

“Çok kısa bir zamanda Çin’in merkezîndeki, güneyindeki ve kuzeyindeki şehirlerde yüz milyonlarca köylü, güçlü bir fırtına, bir tür kasırga misali ayaklanacak, bu hızlı ve şiddetli güç öylesine büyük olacak ki kimse ona karşı koyamayacak. Bu köylüler, ayaklarına takılmış olan tüm bukağıları kırıp atacak, hızla kurtuluş yoluna revan olacaklardır. Onlar tüm emperyalistleri, savaş ağalarını, yolsuzluk yapan memurları, zalimleri ve kötülükten başka bir şey bilmeyen beyleri mezarlarına göndereceklerdir. Her devrimci parti ve her devrimci yoldaş bu süreçte sınanacak, o köylülerin verdikleri karara göre ya kabul ya da reddedileceklerdir. Önümüzde üç seçenek vardır. Ya onların önünde yürüyüp onlara öncülük edeceğiz ya onların arkasından ilerleyip gevezelik ederek onları eleştirmekle yetineceğiz ya da onların önüne çıkıp o köylülere karşı koyacağız. Her Çinli, bu seçeneklerden birini seçmekte hürdür fakat şu da bilinmelidir ki yaşanan olaylar, hepinizi bu seçimi hızla yapmaya zorlayacaktır.”

Kitle çizgisini doğru kavrayan tüm anlayışlar, onu kitlelerin yoluna çıkmaya veya onların kuyruğuna takılmaya mani olma noktasında bir gereklilik olarak görürler. Maoistlerin ısrarla kitle çizgisinin komünist liderlik yöntemi olduğunu dile getirmelerinin sebebi budur. Elbette Mao’nun sayıları giderek artan ayaklanmalar konusunda sahip olduğu net duruş, Hunan’da köylülerin fikirlerinden asla kopuk değildir. Bu fikirleri partinin liderliği altında eyleme sokan bizatihi o köylü kitleleridir.

Mao, ne sırlar âleminden konuşan biri ne de bir falcıdır. Raporunda belirlediği zaman diliminde öngördüğü her şey gerçekleşmiştir. Bu belirleme işlemi, esasen sağlam bir analizin ve doğru liderlik yönteminin sonucudur.

İdeoloji ve fikirler, somut koşullara ilişkin materyalist analizin belirli bir bölümünü teşkil ederler. Bu tüden bir analiz, kitle çizgisini esas alarak ilerler, onu inkâr etmez, aksine tamamlar ve bir adım öteye taşır.

Oysa Avakian, yanlış bir çelişkiyi temel almak suretiyle halkın rolünü çöpe atar ve ısrarla halkın fikirlerinin yanlış veya konu dışı olduklarını, kitlelerin fikirlerinin lüzumsuz görülmesi gerektiğini söyler. Bu yaklaşımı üzerinden Avakian, komuta merkezine kendisinin “bilimsel devrimciler” dediği uzmanları yerleştirir. Kendisini bu isimlerin şefi olarak gören Avakian, Liu Shao Chi ve Deng Xiaoping türünden revizyonistler gibi, halkın fikirlerinin oturup uzmanlara kulak vermek zorunda olan cahil ve aptal sürülerin ipe sapa gelmez görüşleri olduğunu söyler. Avakian bu noktada Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin tüm derslerini bir kenara iter. Bu amaç doğrultusunda Avakian, sağcıların da paylaştığı önermeyi dillendirir ve kitle çizgisinin komünist liderlik yöntemi değil kendinden menkul bir analiz yöntemi olduğu iddiasında bulunur. Bu konumun Maoistlerce hiçbir vakit sahiplenilmediğini söylemek gerekmektedir.

Avakian, kitle çizgisine açıktan sövüp sayan, zerre itibarı kalmamış revizyonistlere verilebilecek bir örnektir. Burada onun üzerinde durulmasının ana nedeni, birçok insanın ona kulak vermesi değil vermiyor oluşudur. Bu duruma bakıp sağcılar kitle çizgisini doğru bir biçimde kavrayıp uygulamaya koymalıdırlar.

Kitle çizgisi, analiz yöntemi değil liderlik yöntemidir. Bu yöntemi üreten, bugün somut ifadesini herhangi bir “yeni sentez”de değil, Marksizm-Leninizm-Maoizm’de, esas olarak Maoizmde bulan tüm bilimsel Marksizmin felsefî zemini olan diyalektik materyalizmdir ve bu yöntem onunla uyum içerisindedir.

Kitle çizgisini reddetme ihtiyacı, gerçekliğin sınamadığı bir “sentez”i öne sürme girişiminin bir ürünüdür. Yeni sentez dedikleri şey gerçeklikle uyuşmaz. Onca propagandaya rağmen ilgi görmemesinin sebebini burada aramak gerekir. Kitlelerin sorgusu kitle çizgisinin yinelediği üçüncü aşamayı ifade eder. Yeni sentez bu sorgudan asla geçemez.

Kitle çizgisine karşı çıkmak suretiyle Avakian ve takipçileri, pratikte her teoriyi sınayan bilimsel yöntemin dayattığı açmazdan kurtulmanın yolunu bulduklarını düşünmektedirler. Avakian bir hipotez inşa etmekle yetinir, ardından da bu afyonu ümitsizliğe kapılmış birkaç insana yutturur. Kitle çizgisi yönteminden mahrum olan bu revizyonist klik, az sayıda kişiyi aldatma imkânı bulabildikleri için giderek küçülmüş, yok olmanın eşiğine gelmiştir.

Pragmatizm Kitle Çizgisi Değildir

Kitle çizgisi ile ilgili birçok yoz fikir, devrimci faaliyeti amaçsız bir şey olarak gören, onu gösteri aktivizmi kültürü ve yaşam tarzcılıkla beslemeye çalışan sağcıların kitle anlayışına dayanır. Bu noktada akla her gösteride karşımıza çıkan ve elindeki üç kişinin üç yüzmüş gibi görünmesini sağlayacak propaganda fotoğrafları çekmek için dövizlerini eyleme katılanlara veren insanlar gelebilir. Bu insanlar, esas olarak kitlelerin ara kademe fikirlerini bir dahakine bir şey yapmamak, zaten yaptıklarını yapmak için bir tür bahane olarak kullanırlar. Bunlar hoplamakla, şehri ilgilendiren siyasi meselelere dalmakla, içi geçmiş, sevilmeyen adayları öne sürerek seçim eleştirileri dillendirmekle yetinirler. Bu kesime göre kitle çizgisi, kitlenin kıçını öpmektir, ona dalkavukluk etmektir. Oysa kitlelerin kendisini devrimci ilân eden kişilerden istediği en son şey, bu türden bir dudak teması veya kendisine yağ çekilmesidir.

Özünde bu eylemlerde hoplama zıplamanın suçu günahı, Sosyalizm ve Özgürlük Partisi ve Avakyancılar türünden örgütlerin boynundadır. SÖP, bu sağcı yaklaşımı seçim siyaseti alanına taşımış (bu sayede kitle tabanını oluşturduğunu iddia etmiştir), öte yandan Avakyancılar ise kitlelerin fikirlerine yekten karşı çıkarlar. Temelde her iki yaklaşım da yanlıştır.

Pragmatistler öğrenci örgütlerinde epey boy gösterirler. Eylemlerde hoplayıp zıplayan, kitleler arasında kendiliğindenliği kanıksatmaya çalışan bu kesim, kitleler içerisinde kalıcı örgütler inşa etmeye çalışmaz. Moda olan her harekete yüz dönmek veya verili dönemde cazip gelen kitleye yönelmek, ama kitlelerin derinine işleyen gerçek bir taban oluşturmamak, bağımsız yapılar inşa etmemek, kitle çizgisinden kaçanların, onu reddedenlerin alamet-i farikasıdır.

Bu insanlar “ne iş olursa olsun” anlayışına iman ederler. İdeolojik bir sapma olarak bu yaklaşım siyaseti inkâr eder ve uzun vadede sürdürülemez bir pratiktir. Söz konusu sağcı oportünist hata, en net biçimde solcu yeniden inşacılarda ve büyük çadırcı sosyalistlerde görülmektedir (ilkine örnek Philadelphialı Sosyalistler’i, ikincisine de Kasama Projesi’ni verebiliriz).

Sonuçta bu pragmatistler, eklektizm gibi ideolojik kusurlarına bağlı olarak, ideolojik açıdan dayanıklı ve birleşmiş Maoistler gördüklerinde örgütlerinde “Maoistlerin bulunduğunu” söylemektedirler.

Maoistler ideolojik mücadeleden yanadırlar. Bu noktada kendilerini kaçınılmaz olarak bir çelişkiyle karşı karşıya bulunurlar: ya büyük çadırcı eklektizme teslim olurlar ya da o çadırdan atılırlar. Esasen bu örgütlerin bünyelerinde Maoistleri barındırdıklarına dair iddia, bir ideoloji ve çalışma yöntemi olarak Maoizme karşı oldukları gerçeğini gizlemek için bir tür kılıf olarak iş görmektedir. Herhangi bir etkinlikte Maoistlerin lider olmasına izin verilmez, hatta liderlik meselesi önemsizleştirilir. Bu yaklaşım, kitle çizgisini ideolojik planda daha da özelde pratikte redde tutan yaklaşımla uyumludur.

“Ne iş olursa olsun” yaklaşımı kitle çizgisini ifade etmez. Ne olursa olsunculuk, muhayyile zorlansa bile asla komünist bir yaklaşım olarak görülemez. Komünist için mesele, hangi işin yapıldığı değil işin ne için yapıldığı, hangi sınıfa hizmet ettiğidir. Bu türden ideolojik kusurlara bağlı olarak pragmatist, nicelikle nitelik arasındaki ilişkiyi ve onları tüm kitle çalışması içerisinde varolan karşıtların birliği bağlamında üretmiş olan diyalektik çelişkileri idrak edemez. Pragmatik yaklaşım, mümkün olduğu kadar çok insanı siyaseti harcama pahasına elde etme fikri üzerine kuruludur.

Nicelik ve nitelik, içsel süreçleri dâhilinde birbirlerini karşılıklı olarak dönüştürür. Birini kenara itip diğerine odaklanmak, her ikisini temelden redde tabi tutmak, belirli bir yere kazık çakmak, gerçekte karşılığı olmayan bir izlenim yaratmak, nicelikle niteliği kitlelerin devrimci liderlikten mahrum kalacakları projelerle birleştirmek demektir.

Gerçek nicelik ve gerçek nitelik, gerçeklikte birbirinden ayrıştırılamaz. İkisi de diğerinin varoluşuna ait bir üründür. Büyük alt üst oluşlara ilişkin fikrin cazibesine kapılanlar, devrimci bilime veya tutarlı bir siyaset teorisine dayanmaksızın felsefi bir sapma içine girmektedirler. Bunlar özünde popülizme, sağ oportünizme teslim olurlar.

Nicelikle nitelik arasındaki çelişki iki tarafı da dönüştürür. Belirli bir aşamada niceliksel gelişim kendi özel niteliğini üretir, bu yeni niteliğe yeni nicelik eşlik eder. Kitlesel hareketliliklerde liderlik veya basit iştirak üzerinden komünistler, kitlelerin en ileri kesimlerini sağlam ve disiplinli bir örgüt içerisinde bir araya getirmelidirler. Nicelik ve nitelik, örgütlenme sürecine bu şekilde nüfuz eder. Komünistlerin bu ilerlemeyi gerçekleştirip gerçekleştirmeyecekleri sorusunu asıl cevaplayacak olan, onların liderlik yöntemi olarak kitle çizgisi konusunda sahip oldukları ustalıktır. Tarihsel materyalizm bize bugüne dek yaşanan her bir başarılı devrimin sunduğu kesitleri tespit etmemizi mümkün kılar.

Diğer Tahrifçiler

Birçok sağ oportünist, “partinin hızla büyümesi” türünden fikirleri yere göğe sığdıramamaktadır. Bu hızlı büyüme fikri ve ona yönelik övgü, eleştirel analizden de, Leninizmin profesyonel devrimcilerden oluşan parti anlayışından da, bu devrimcilerin sınıf mücadelesi içerisinde çelikleştirilmesi gerektiğini söyleyen yaklaşımdan da mahrumdur.

Sağ oportünizm, hızlı büyüme fikrini kitle çizgisiymiş gibi takdim eder. Burada kitle çizgisi, liderlik yönteminden ziyade, örgütlenme veya analiz yöntemi olarak görülür. Kadroların çelikleşmesine ve sınanmasına izin vermeyen hızlı büyüme fikri, kitle çizgisi anlayışı olarak görülemez. Bu, popülizmden başka bir şey değildir.

Pragmatist gibi popülist de esas olarak sayılarla ve aktivizmin yeniden üretilmesiyle, salt siyaset açısından ikincil olan hususlarla ilgilenir, dolayısıyla eklektizme yaslanarak MLM temelinde ve etrafında birleştiği iddiasına karşın revizyonizme kucak açar. Büyük çadırcı yaklaşımın üzerindeki yaldız kazındığında karşınıza hızlı büyüme fikrini savunan palavracıların yorumladığı yeni “heterodoks” Maoizm talebi ve o talebin ardında da aynı eklektik muhakeme süreci çıkar.

Bu “heterodoks Maoizm”, esasen “yeni komünizm sentezi”ne benzer ve MLM etiketini yalandan isim olarak taşırken içeriğini çöpe atmak isteyenlerce üretilmektedir. Özünde verili dönemde moda olan akademik eğilimlerden oluşan, ama bir yandan da MLM etiketini taşıyan bir eğilim çıkar karşımıza.

Her şeyden önce kitle çizgisini reddetmek suretiyle örgüt, kitleler içinde kampüs liberalleri, komünistmiş gibi yapan postmodernistler türünden alakasız kesimlere yönelir, muhtelif yanlış fikirlerin peşinden gider. Bu sağcı örgütler, ilgili kesimlere karşı yumuşak olmaya mecburdurlar, aksi takdirde sosyal medyalarındaki kültürel ortamdan uzaklaştırılabilirler. Avakian’ın da doğru bir biçimde ifade ettiği üzere, bu kesimler sırf beğeni almak için “devrim” yapmaktadırlar. Ama Avakian’ın bu tespiti, kitlelerin fikirlerinin aptalca ve yanlış olduğunu söylemek için dile getirdiğini belirtmek gerekmektedir.

Sonuç itibarıyla revizyonizmin her yanı aynayla kaplı evine girdik. Bu yanlışların ardındaki gerçekliği anlamak için bu aynaların tek tek kırılması şart.

Kanadalı bir örgütün “kitle çizgisi örgütlenme sürecinin gerçekleşmesini sağlayan araç” tespiti siyasi açıdan bir sapmadır, özünde komünist liderlik anlayışından uzaklaşıldığının delilidir. Örgütlenme süreci kitle çizgisinden bağımsız olarak gerçekleşir. Bu süreç çoğunlukla yanlış liderler eliyle, yanlış liderlik yöntemleriyle, hatta birçok hatalı bazen gerici fikirler temelinde işler. Örgütlenme süreci, kendiliğinden ve organik bir süreç olarak gerçekleşir. Sonuçta örgütsüzleşme süreci ile birlikte ilerler. Dolayısıyla kitle çizgisi, örgütlenme sürecinin gerçekleşmesini sağlayan araç değildir.

Böylesi bir anlayış, hızlı büyüme veya kampüs popülizmi adına doğruyla yanlışı aynı torbaya atar, sonuçta da postmodern sahanın eklektik çöplüğüne teslim olur. Doğruyla yanlış birleşir, böylelikle kitle çizgisi, sınıfsal nitelikten azade olan, salt örgütlenme pratiğine indirgenir.

“Heterodoksi” çağrılarının bugün ilerici olduğunu iddia edenlere inat onun özünde ideolojik taviz ve üst düzey disiplin denilen o rahatsız edici meseleden kopuş talebi olduğunu söylemek gerekmektedir (tabii burada her yana gölgesini düşürmeyi bilen dogmatik ortodoksiye destek verilmemektedir).

Hızlı büyümek için tahrifçi, politik liderliğin örgütlü liderliğe tercih edilmesi gerektiğini söyler. Bu insanlar, resmi liderlik konumları için çalışmayı bürokratik bir manevra olarak değerlendirirler. Onlara göre resmi liderlik konumlarında bulunmak, iyi politik liderlik pratiğinin bir sonucu değildir. Oysa politik liderlik yapma ile politik liderlik konumunda bulunma, birbiriyle çelişmeyen, belirli bir bütünün parçası olarak iş gören pratiklerdir.

Sonuçta komünistler, örgütlenme pratiğinin önemine inanırlar. Kitle örgütlerine veya kitlesel mücadelelere girerken komünistler, mümkün olan en iyi politik liderliği yapma ve kitle demokrasisi aracılığıyla resmi liderlik içerisinde konum elde etme konusunda bilinçli faaliyet yürütme amacını güderler. Örgütsel liderliğin politik liderliği veya politik liderliğin örgütsel liderliği çöpe atma pahasına gerçekleştiğine dair iddia, yanlış bir iddiadır. Bu ikisinin ayrı olduğunu veya birbirini dışladığını söylemek suretiyle kitle çizgisini tahrif eden kesimler, liderlik meselesini muğlak bir nüfuz meselesine indirgerler. Bu yöntem yüzünden kitle örgütleri, geçici bir süre parti dışında varolmaya başlarlar ve parti kendi kitle örgütüne liderlik etme imkânından mahrum kalır. Sağcıların kitle çizgisine yönelik saldırısını bu şekilde özetlemek mümkündür.

Niceliğe aşırı değer veren sağcılar hızla büyümek isterler. Ama bu, onları “kitle partisi”nin çıkarları adına nitelikten kopartır. Bazı örneklerde kitle çizgisini tahrif eden bu türden yaklaşımlar, profesyonel devrimcilerden oluşan öncü parti teorisinden kopma bahanesiyle önerilmektedir. Avakian gibi isimler için süreklilik ve kopuş bir tür bahaneden ibarettir. Tek mesele, yüzlerine taktıkları maskeyi düşürmektedir.

MLM’nin evrensel ilkelerini aktardığı Süreklilik ve Kopuş isimli kitabında J. Moufawad-Paul, “devrimci partinin aynı zamanda kitle partisi olması, onun kendisini temsil iddiasında bulunduğu kitlelere hesap vermek suretiyle yenilemesi gerektiği” iddiasında bulunmaktadır.

Moufawad-Paul, esasen MLM’nin altı büyük öğretmeninin, Marx’ın, Engels’in, Lenin’in, Stalin’in, Mao’nun ve Gonzalo’nun çalışmalarında bulunmayan “iki kopuş” anlayışı üzerinde durur:

1. Parti kitle partisi olmalıdır;

2. Kitle çizgisi liderlik yönteminden çok profesyonel devrimcilerden oluşan öncü partiyi geniş kitle partisine dönüştürme noktasında bir tür hesap verme yöntemidir.

Esasen kitle çizgisinin belirli yönlerinin liderleri kitlelere hesap vermeye ittiğini belirtmek gerekir. Bu noktada söz konusu meseleyi kitle partisi değil de proletarya partisi bağlamında inceleyen Lenin’e bakılabilir. Lenin şunları söyler:

“Benim iddiam şu:

1. Hiçbir devrimci hareket süreklilik sağlayan istikrarlı bir liderler teşkilâtı olmaksızın ayakta kalamaz;

2. Hareketin temelini teşkil eden ve ona katılan halk kitlesi kendiliğinden mücadeleye ne kadar çok çekilirse bu türden bir örgüt daha da acil hâle gelir, (kitlelerin geri kalmış kesimlerini mücadeleden kopartmak için her türden demagogun elinin rahatladığı koşullarda) bu örgüt daha da katılaşır;

3. Bu türden bir örgüt, esas olarak devrimci faaliyeti meslek olarak icra eden insanlardan oluşmalıdır;

4. Otokratik bir devlette bu türden bir örgütün üyeleri devrimci faaliyeti meslek olarak yürüten ve siyasi polisle mücadele etme sanatı konusunda profesyonel biçimde eğitilmiş insanlarla sınırlı kaldığı ölçüde örgütü açık alana taşımak da o oranda zor olacaktır;

5. İşçi sınıfına ve diğer toplumsal sınıflara mensup insanlar daha fazla sayıda harekete katılacak, örgüt içerisinde daha fazla faaliyet yürüteceklerdir.”

Burada Lenin, merkezde duran liderler ve parti kadroları olarak profesyonel devrimcilerinin yürüttükleri çalışma ile kitlelerin harekete katılmasına dönük çalışmayı birbirinden ayırır. Onun ısrarla dile getirdiği biçimiyle bu çekirdeğe sahip olan bir parti daha fazla sayıda insanı mücadeleye katmakla kalmaz, aynı zamanda kitlelerin harekete katılmasıyla daha sağlam bir çekirdeğin oluşturulması ihtiyacı ile yüzleşir.

Bildiğimiz kadarıyla direniş ilerledikçe burjuva devleti de daha fazla baskı uygulayıp daha fazla otokratikleşir. Lenin, bu diyalektik materyalist anlayışı ile kitle partisi fikrine karşı çıkar. Kitle partisi kitle çizgisini tahrif eden bir görüştür.

Diğer yandan Lenin, kitle partisi tezine karşıt tezi ortaya atarken esasen yeni teorize ettiği kitle çizgisi anlayışına yaslanır. Lenin, partinin kitlelere öncülük etme rolünü bu anlayış üzerinden ele alır.

Moufawad-Paul ise kitle çizgisini inkâr eder. Partinin liderlik rolünü elinden alan Moufawad-Paul, temelde kitle partisi üzerinde durur. Bu ise sağcı oportünizmin kitle kuyrukçuluğundan gayrı bir şey değildir. Yazar, partinin benimsediği kitle çizgisi konusunda ciltler dolusu laf eder. Kitle çizgisini ve kitlelerin partiden hesap sormasını kitlelere öncülük etmede ele alınacak birer ilke olarak görmeyen Moufawad-Paul, kuyrukçuluğu savunur ve bu savunu da ideolojiyi çöpe atan, Maoist partinin kitle partisi olması gerektiği üzerinde duran hızlı büyüme anlayışını besler.

Parti, tüm derinliği ve genişliğiyle kitleleri harekete geçirme yöntemini kitle çizgisi anlayışını doğru bir biçimde kavrayıp başarıyla uyguladığı vakit temin edebilir. Peru Komünist Partisi başkanı ve Peru’da süren uzun soluklu halk savaşının lideri Gonzalo’nun izahına göre, partinin liderlik rolünü ifa edebilmesi için kitlelerin partiyi ayakta tutması, desteklemesi ve ileri doğru taşıması gerekir. Bu yaklaşım dâhilinde Gonzalo, parti ile kitleler arasındaki ilişkiyi diyalektik materyalizm üzerinden idrak etmekte, partinin kitlelere öncülük etmesi üzerinde durmaktadır.

Gonzalo’nun izahına göre:

“kitleler zamanla partinin kendi partileri olduğunu, onun kendi çıkarlarını savunduğunu anlarlar. Hayfını alacak, onlarca yıl kendilerini satanları, proletaryanın temel çıkarlarına ihanet edenleri cezalandıracak, bu yönde adım atanları, atmaya başlayan hainleri mahkûm edip yaptırımlar uygulayacak olan onlardır.”

Bu noktada partinin kitlelerle kurduğu bağları, onu küçük ama kudretli, durdurulması mümkün olmayan bir güce nasıl dönüştüreceğimiz üzerinde durulabilir. Asıl önemli olan, kitlelerle parti arasındaki bağdır, partideki kitlelerin niceliği değil.

Lenin ve Gonzalo’nun geliştirdiği teorilerde karşımıza niceliğin niteliğe, niteliğin niceliğe dönüşümü ile ilgili görüşler çıkmaktadır. Bu iki teoride parti, kitlelerdeki çelişkilerin odak noktası hâline gelmiş bir tür çelişki olarak görülmektedir.

Nicelikle nitelik arasındaki çelişki, karşıtların birliğini ve doğru liderliği meydana getirir. Parti, bu birliği kitle çizgisi aracılığıyla güvence altına alır ve kendisini proletaryanın en ileri ve gerçek evlatları ile tazeler.

Aynı kitapta Moufawad-Paul’ün Maoizme ait liderlik anlayışına saldırması asla tesadüf değildir. Bu noktada yazar, Gonzalo’nun dile getirdiği, seçimle işbaşına gelen liderin karşısında yer alan şeflik (“Jefatura”) anlayışını kavrayamaz. Buradan o eskimiş kişilik kültü tartışmasına girer. Başka birçok ismin ele aldığı bu konu üzerinde duran yazar, esasen liderliğe itiraz etmektedir.

Asıl üzerinde durulması gereken anlayışsa şudur: kitle çizgisi, nötr bir oluş, tarafsız bir aygıt veya örgütlenme yöntemi değildir. O, birçok seçenekten biri hiç değildir. Kitle çizgisi anlayışı güçlü bir anlayıştır, çünkü o, gerçeklikle ve diyalektik materyalizmin yasalarıyla örtüşür.

Kitle çizgisi konusunda yüzleştiğimiz diğer bir sapma örneği de görünüşte tüm aklını yitirdiği, revizyonist bir anlamsızlığın bataklığında boğulduğu dönemde ABD Devrimci Komünist Partisi’nden ayrılan Scott Harrison’ın kaleme aldığı Kitle Çizgisi ve Amerikan Devrimci Hareketi isimli çalışmadır. Birçok önemli vasfına karşın bu kitap maalesef çelişkiye düşer ve okuruna tuhaf bir analiz sunar.

Partisinden ayrılıp Avakyanizmle çeliştiğini, kitle çizgisi gibi başlıkların toptan redde tutulmasına karşı çıktığını söylemesine karşın Harrison, gene de eski örgütünün uzun zamandır benimsediği revizyonist görüşlerden bir türlü kopamaz. Daha da özelde Harrison, “Ekim’in yolu”nu esas alan bir tür ayaklanmacılığı dogmatik bir üslupla sahiplenir ve uzun soluklu halk savaşının evrenselliğine itiraz eder. Bu, bazı okurların ancak meseleyi derinlemesine ele aldıkları vakit görebilecekleri bir husustur. Temel önermeler incelendiğinde çelişkiler de su yüzüne çıkacaktır.

Scott Harrison, doğru bir tespit dâhilinde, kitle çizgisinin komünist liderlik yöntemi olduğunu söyler. Ama liderliğin hangi hat üzerinden tanımlanacağı, liderliğin kitleleri nasıl kazanacağı sorularına cevap verirken yazar her şeyi birbirine karıştırır. Uzun soluklu halk savaşını evrensel bir strateji olarak görmediği, onun emperyalist ülkeler de dâhil her bir ülkenin özel koşullarına tatbik edilmesi gerektiği görüşünü benimsemediği, bunun yerine Ekim’in yolu denilen eski teoriyi tercih ettiği (ki bu, her uygulamasında başarısız olmuş bir stratejidir) ve 1917’de Bolşeviklerin Kışlık Saray’ı bastıkları ayaklanmanın gerçekte o dönemde teorize edilmemiş olan uzun soluklu halk savaşının bir parçası olduğunu düşündüğü için Harrison, geçmişe ilişkin bu yanlış teoriye bağlı kalmak suretiyle, tuhaf bir biçimde kitle çizgisini inkâr etmektedir. Yazarın geliştirdiği anlayış dâhilinde silâhlı mücadelede kitlelerin oynayacağı rol, devrimci şiddet konusunda kitlelerin eğitilmesi türünden meseleler, bilinçli veya bilinçsiz bir bir biçimde hasıraltı edilirler. Sonuçta da kitle çizgisi “ne iş olursa olsun” diyen pragmatizmle ikame edilir.

Tarihi kitleler yapar; dünyanın biçimlendirildiği süreçte parti kitlelere öncülük etmeli, onları harekete geçirmelidir. Bu iki görüş, karşıtları ile bir arada varolamaz. Burada söz konusu olan çelişki uzlaşmazdır.

Kitle çizgisi temelli komünist liderlik yönteminin başarıyla uygulanması için kitleler sürece dâhil edilmeli, onlara parti öncülük etmeli, iktidar buradan ele geçirilmelidir. Bu uzun soluklu mücadelede kitleler süreç dâhilinde daha fazla devrimci şiddete başvuracaklardır: bu noktada onların kanı komünistlerin ve kızıl ordunun kanına karışacaktır. Kızıl ordu partinin kitle çalışmasının ana gücü hâline gelir ve kitleler giderek büyüyen askerî yapılara dâhil olurlar. Tüm bu mücadelenin amacı, burjuvazi üzerinde proletarya diktatörlüğünü tesis edip uygulamak için kitleleri hazırlamaktır. Bu yönde atılan her adıma parti öncülük eder ama kitleler süreci basit manada seyretmezler, iktidarın alındığı sürece aktif failler olarak iştirak ederler. Devrimci mücadeleyi sosyalizme partinin öncülük ettiği kitleler taşır.

Sınıf mücadelesinin en yüce ifadesi olan silâhlı mücadele gündeme geldiğinde kitlelerin rolünü sınırlamaya çalışanlar, kitle çizgisinin zırhını delik deşik etmek için uğraşırlar. Maoizm, bugün dünyada devrim yapmak için gerekli iç tutarlılığa sahip ideolojik temeli, ana gövdeyi meydana getiren çelişkileri ifade eder. Maoizm, yedek parçalardan imal edilmiş toplama bir ürün olmadığı gibi, kişilerin beğendikleri kıyafeti dikmek için kullanacakları bir kumaş da değildir. Bu tür yaklaşımlara meyilli olan kesimler, kitle çizgisini savunsun ya da savunmasınlar, kitle çizgisiyle alakası olmayan, hatta Marksizmle de ilişkisi bulunmayan yaklaşımlar ortaya koymaktadırlar.

Kitle çizgisini ele alan ama kapsamı itibarıyla dar olan bu makale, örgütlenme çalışmasının ve kitle faaliyetinin bir eseridir. Makalenin amacı, kitle çizgisini kavrama noktasında yüzleşilen kimi yanlışların altını çizmek ve kitle çizgisinin özünü kavrayabilmek için bu görüşleri eleştirmektir. Burada amaç, ne polemik yürütmek ne de alınan konumları aktaran, belirli kanaatlerle sınırlandırılmış bir belge ortaya koymaktır. Biz bu kanaatleri görüyoruz ama bütünsel bir kitle çizgisi teorisine ulaşmak gibi bir niyet içerisinde değiliz.

Sonuçta bu makale, ideolojik mücadele adına kaleme alınmıştır. Burada makalenin kitle çizgisi konusunda gündeme gelen belirli sapmalara ve kopuşlara mani olma konusunda mütevazı bir katkı sunması umut edilmektedir. Bir düzeltme girişimi olarak makale, sağcı saldırılara karşı kitle çizgisini savunmaktadır. Doğru liderlik yöntemi her daim değişim içerisindedir. Bu yönteme hâkim olunduğunda ve o olgunlaştırıldığında örgütlenmenin prangalarını kıracak bir etkiye yol açacaktır.

Kavga
22 Haziran 2018
Kaynak

0 Yorum: