23 Nisan 2020

,

Hindistan’da Salgın ve Faşizm


Geçen hafta Delhi’nin gecekondu mahallelerinden birinde 22 yaşındaki Dilşad Mehbub Ali sürüklenerek bir boş araziye götürüldü ve burada bir kalabalık tarafından sopalarla, tekmelerle dövüldü. Bu saldırıyı gerçekleştirenler, gence “bu komplonun arkasında başka kimler var?” diye soruyorlardı.

Çünkü saldırganlar, bu gencin “Korona cihadı’nın parçası olduğunu düşünüyorlardı. Burada esasen Müslüman azınlığın ülkede mümkün olduğunca fazla sayıda Hindu’nun ölmesini sağlamak için hastalığı yaydığı inancı rol oynuyordu.

Ali, saldırı sonrasında bir tapınağa götürüldü ve kendisine “hastaneye gitmek istiyorsan Hindu olacaksın” denildi. Bu olayın görüntüleri internette hızla yayıldı ve ülke genelinde 200 milyon Müslümana yönelik saldırıyı özetleyen bir olay olarak kayıtlara geçti.

Ali, Tebliğ-i Cemaat isimli hareketin bir üyesi. Hükümet, bu hareketi koronavirüsün Hindistan genelinde yayılmasında rol oynayan en önemli faillerden biri olarak görüyor. 13-15 Mart günlerinde hareket, Delhi’nin Nizamuddin bölgesinde bir kongre düzenledi. Bu kongreye ülke genelinden ve Asya’dan sekiz bin civarında insan katıldı. Bu kişilerin bazılarında virüs tespit edilmesi üzerine Hindu milliyetçisi Hindistan Halk Partisi, cemaati ülke genelinde 448 kişinin ölümüne sebep olan salgının kaynağı olarak damgalayıp kötüledi.

Salgının gecekondu mahallelerinde hızla yayılmasından korkan HHP’li siyasetçiler, hemen “korona cihadı” lafını gündeme taşıdılar ve buna yönelik korkuyu körüklediler. Bu hamleyi Himaçal Pradeş eyaletinin HHP’li başkanı Rajeev Bindal şu şekilde gerekçelendirdi: “Merkezi hükümet ve eyalet hükümetleri, virüse karşı yürütülen kararlı mücadelede her taşı kaldırıp altına bakıyor. Ama bu Tebliğ-i Cemaat gibi yapılara mensup kişiler, patlamaya hazır birer bomba gibi tüm bu çabalara mani oluyorlar.”

Bazı HHP liderleri de Müslümanların “korona terörizmi” ifa ettiklerini söylüyorlar ve bu insanların doktorların ve sağlık çalışanlarının yüzlerine bilerek tükürdüklerinden bahsediyorlar. Delhili siyasetçi Kapil Mişra, bu insanların amacının mümkün oldukça daha fazla insana virüs bulaştırmak ve onları öldürmek olduğunu söylüyor. Bazı HHP’li isimlerse bunu “Talibanvari saldırı” olarak değerlendiriyor.

HHP’deki bu bağnazlıktan Hindular da nasibini alıyor. CNN’in bir haberine göre resmi düzlemde yasadışı kabul edilen Hindu kast sistemi dâhilinde en alt kastta kabul edilen Dalitlerin gıda ürünleri ve ilâç almalarına mani olunuyor. Dalitler, çoğunlukla yüksek kastlarca kirli kabul ediliyorlar, dolayısıyla koronavirüs korkusu üzerinden onların dükkânlara girmelerine, belirli mahallelere adım atmalarına izin verilmiyor.

Bu süreçte hükümet, yalan haber yayanlara karşı kanunlar çıkartıp sosyal medyaya nefret söylemini yasaklayan mevcut kuralları devreye sokarken, üst düzey siyasi liderlerin nefret söyleminde bulunduğu, yalan haber yaydığı koşullarda bu kanunları ve kuralları uygulamak giderek güçleşiyor. Twitter, İslamofobik sahte haberlerle dolup taşıyor. Corona Cihadı etiketi günlerce birinci sıradaki yerini koruyor, sahte haberler yayılmaya devam ediyor, nefret söylemi daha da güçleniyor.

Yürütülen kampanyanın sonucunda İslamofobik saldırılarda ve Müslüman karşıtı hissiyatta ciddi bir artış yaşandı. Hindistan genelinde Müslümanların belirli mahallelere girmesine yasak getiriliyor, hatta onlarla dostluk kuran Hindulara cezalar kesiliyor. Görüldükleri yerinde Müslümanlar sopalarla dövülüyor, linç ediliyor.

Bir yandan da TikTok gibi ortamlarda videolar dolaşıma sokuluyor ve virüsün Müslümanlara bulaşmadığı, dolayısıyla maske takmalarına gerek olmadığı söyleniyor.

Müslüman karşıtı şiddet dalgası, esasen kimseyi şaşırtan bir gelişme değil. Başbakan Narendra Modi’nin ismi, ilk olarak 2002’de Gujarat eyaletinde Müslümanlara yönelik kıyımlar esnasında duyuldu. Bu süreçte iki bin insan öldürüldü, 200.000 Müslüman evlerinden çıkartıldı. Modi, bu kıyımlara destek verdiği için bu sürecin mimarı olarak görülüyor. Buna karşın geçen yılki seçimlerde yüksek bir oy oranıyla yeniden başbakan seçildi.

Öte yandan Modi, birçok dinî azınlığın sert muhalefeti ile yüzleşiyor. Bu kesimler, Modi’nin yürüttüğü Hindu milliyetçiliği üzerine kurulu ajandasını kendilerini ikinci sınıf yurttaşların durumunu daha da kötüleştirecek bir girişim olarak değerlendiriyorlar.

Geçen yıl tartışmalara yol açan Yeni Yurttaşlık Kanunu ile Ulusal Kayıt Konseyi kanunlarının yürürlüğe girmesi ardından ülke genelinde ayaklanmaya tanık olundu. Yeni Yurttaşlık Kanunu Değişikliği, baskılardan kurtulmak için Müslüman mahallelerinden çıkmayı şart koşuyor ve bu çıkış üzerinden yurttaşlık hakkı bahşediliyor. Yürütülen politika, Müslümanların ve Dalitlerin kanundaki belirli haklardan istifade etmesine imkân vermiyor. Birçokları bu kanunu, ülkedeki sekülarizm geleneğinden kopuşu ifade ettiğini söylüyor.

Ulusal Kayıt Konseyi ise daha kötü sonuçlar doğuracak bir adım. Ülkedeki yurttaşlık kanunlarını gözden geçiren yeni kurul, yurttaşlardan kendileri ve ataları ile ilgili bir yığın belge talep ediyor ki bu, yüz milyonlarca insanın gerçekleştiremeyeceği bir işlem. Bu belgeler yoksa hükümet seçtiği her kişinin yurttaşlığını elinden alabiliyor, bir gecede nüfusun önemli bir bölümünü yasadışı ilân edebiliyor.

Bu politika, Assam eyaletinin kuzeyinde yürürlüğe kondu bile. 1,9 milyon Müslümanın yaşadığı bu eyalette Müslüman kesimin önemli bir kısmının devletle bağı kesildi ve hakları elinden alındı.

Hindistan Halk Partisi hükümeti, bugünlerde ülke genelinde tutuklama merkezleri ağı oluşturuyor. ABD-Meksika sınırındaki merkezlere benzeyen yapılara “yasadışı göçmenler” yerleştiriliyor.

Şubat ayında Modi kabinesinde yer alan Giriai Singh, ülkenin kurulduğu 1947 yılında tüm Müslüman nüfusa soykırım uygulamamakla büyük bir hata yapıldığını söyledi.

Singh, “Atalarımızın yaptığı bu büyük hatanın bedelini bugün biz ödüyoruz. O dönemde Müslümanlar gönderilip Hindular buraya getirilmiş olsaydı, bu durumda olmazdık” diyor. “Durum” derken de ülke genelinde gerçekleştirilen, 36 kişinin öldüğü Müslüman katliamlarını ve protestoları kastediyor.

Ülke genelinde salgınla ilgili olarak yürütülen izolasyon politikasının Hindu-Müslüman kavgasının ateşini söndüreceğini ve dinin ötesine uzanan kolektif bir ruhun oluşumu konusunda gerekli ilhamı vereceğini uman insanların umutları tümüyle suya düştü. Ülke genelinde dinlerarası kavga hızla harlanıyor, körükse hükümetin ellerinde.

Alan Macleod
17 Nisan 2020
Kaynak

0 Yorum: