01 Nisan 2020

, ,

Sömürge ve Köle

“Çin, virüsün yayıldığı hayvan pazarını yeniden açtı” başlıklı Euronews haberinin arkasında, muhtemelen Türkiye’deki “sosyalist” görünümlü liberaller var. Küba’ya yönelik “sosyal milliyetçi” küfrünün arkasında olduğu gibi. 
Devlet müdahalesinin, kamulaştırmaların, halk sağlığının, kolektivizasyonun öne çıktığı bu türden koşullarda liberaller, “hasetlerinden” kuduruyorlar! Soğuk Savaş liberalleri ile 11 Eylül liberalleri, hizmetlerini aynı yere sunuyorlar. Halkına maske veremeyen Amerika’yı öncü ve model kabul ediyorlar. Beynelmilel kontrgerilla, eskiden bireyleri örgütlerdi, şimdi örgütleri örgütlüyor.
* * *
Hakan Gülseven, dün CHP’den alıyordu parasını, bugün Suudilerden. Dün çalıştığı gazetede insanlar işten atıldıklarında hiç ses etmedi, ama kendisinin akarı kesilince, birden patronuna ve üstü kapalı olarak CHP’lilere küfürler döşendi. Bugünse eski AKP’lilerle birlikte çalışıyor. Üstelik artık tek hashtag’iyle Twitter’ı sallayacak kudrette. O beşikte bir “millet” uyutuluyor. Parası olduğu için başdüşmanı Erdoğan’a “zırnık”, yani tüy dökücüsünü koklatmayacağını söylüyor. Çünkü işçilerin parası yok, ama onun var!
* * *
Marx, devletle sermayenin “düşman kardeşler” olduğunu söylüyor. Erdoğan’dan gayrı düşman tanımayanlar, kendi bireylikleri ölçüsünde kurdukları siyasetlerini ve ideolojilerini buradan satabileceklerini iyi biliyorlar. Düşman kardeşlerden birinin başlarını okşayacağından eminler. Erdoğan’ın bağlı olduğu güç, bu muhalefetten gayet memnun. Hatta gerektiğinde, ona ihtiyaç duyduğu ekipmanı ve silâhı temin ediyor. Örneğin, belediyelerin bağış hesapları "numaradan" bloke ediliyor, böylece bağış yapmayacak milyonlarca laik kişinin bağış yapması sağlanıyor. Gemiyi birlikte yüzdürüyorlar. Orada işçiye ve ezilene yer yok.
* * *
“Erdoğan siyaseti” o kadar kör ki her şeyi bireysellikle hallolabilecek bir meseleye indirgiyor. Bugün kendisi Erdoğan’ın yerinde olsa her şey farklı olacak sanıyor, oysa başa gelse, aynı şeyleri yapacak, bunu bal gibi biliyor.
Sonuçta mevcut pandemi dönemini, solcu, laik, materyalist, bilimci bir kurul yönetiyor, öte tarafında laik oytunlar, dizdarlar, karataylar, küçükustalar duruyor, ama bu iki taraftaki sınıfsallığı kimse eleştiremiyor. Bireyle başlayıp, bireyle bitecek bir süreçten başka bir şey görülmediği için bireyi aşan her şeye teoride ve pratikte küfrediliyor. 
Bugün kimi sosyalistler, bireysel huzuru için bu sürece ordu ve polisin müdahale etmesini isteyebiliyorlar. 12 Eylül’deki gibi “asker ekmek dağıtsın” diyorlar.
* * *
Merkel, 19 Mart’ta ulusuna sesleniyor, aşağı yukarı Erdoğan’la aynı şeyi söylüyor, “ellerinizi yıkayın, mesafenizi koruyun” diyor, gelgelelim buradaki solcular, “yüce Şansölye, devlet ahlakına, adabına sahip, tek dünya lideri, var ol!” diyerek Merkel’i alkışlıyor, ikincisine küfrediyor. Burada sokağa çıkma yasağı isteyenler, “ordu-polis başa gelsin” diyenler, bağlı oldukları devletin lideri Merkel’den bunu nedense isteyemiyorlar (belki de istiyorlar!). Merkel’se Erdoğan gibi, özünde “ekonominin çarkları dönecek” diyor. Solcu (güya) düşmanları da aynı şeyi söylüyor. “Çarkları dezenfekte edelim yeter” diyorlar. Merkel övgülerinin arkasındaki ideoloji ve politika, sorgulanmayı bekliyor.
* * *
Nizam, belirli bir ölçüye göre işliyor. Egemenler açısından ilk ölçü köle; ikincisi sömürge. İşçiye ilki; ezilene ikincisi dayatılıyor. 
Cezayir valiliği ve Cezayir bakanlığı yapan Robert Lacoste, ülke halkına yönelik ağır tedbirler alıyor. Bir ara Birleşmiş Milletler “ülkedeki kanı durdurun” dediğinde, Lacoste, Cezayir’de milisler oluşturmaya karar veriyor ve BM’nin isteğine “Cezayir’de kan, akacak kan kalmadığında durur” diyor. 
Sol, Lacoste’un Sosyalist Partili olduğunu, bu anlayışın hiç bozulmadan bugüne geldiğini görmüyor. Çünkü bir tartışma ortamında, eski bir TİP’li, eski bir ÖDP’li ve eski bir Kaypakkayacı, hep bir ağızdan, “Dersim’de devlet doğru olanı yapmıştır” diyor. Bir başka Kaypakkayacı ekip, “Dersim’in modernizmde basit bir yol kazası” olduğunu söylüyor. 15 yaşındaki kızları babası yaşındaki subaylara peşkeş çekenler, bugün çocuk evliliğinden, sapıklıktan bahsediyorlar. Bu yaklaşımlar, bugün herkesin Lakostçu olduğunu ortaya koyuyor.
* * *
Dün “Soma’dakiler AKP’liymiş, gebersin!” diyenlerin bugün işçi sağlığı konusunda laf etmesi mümkün değil. Ücretli izin gibi talepleri kendi keyifleri, rahatları için dile getiriyorlar, işçiye düşman oldukları, Malik Baran’ı tehlikeli gördükleri için önlem almaya çalışıyorlar. Üretimi durdurmaksa gericilik zaten! 
Bireyliklerinden, sınıf ve sınır dışı varlıklarından yakalandılar, nizama bağlandılar. Artık ne yapsalar nafile. Her şeye ve herkese o birey putu adına, ya sömürge ya da köle ölçüsüyle bakmaya mecburlar. Böyle varolabildiklerini biliyorlar. Bu şekilde sömürge veya köle olmaktan kurtulduklarını sanıyorlar. 
Çiplerden, sibernetikten, robotlardan o sebeple bahsediyorlar. Kendilerine köleler arıyorlar. Buradan komünizme geçiş hayalleri kuruyorlar. Komünizmin “bugünkü koşullara son verme pratiği” oluşunu toprağa gömüyorlar. O nedenle diktatörlük ve sosyalizm tartışmalarını gerici kabul ediyorlar. “Bugünkü bilimsel teknik altyapı ile” komünizme geçilebileceğini söylüyorlar. Sınırsız ve sınıfsız olma hayallerini o “altyapı”ya konuşturtuyorlar. O dil, sömürge ve köle üzerine kurulu, bu gerçeği sürekli gizlemek zorunda kalıyorlar.
* * *
Afrika’nın ve Gana’nın devrimci lideri Kwame Nkrumah, emperyalist ülkelerde sosyal devletin temel dayanağının sömürgeler olduğunu görüyor. Bu ülkelerde insan hakları ve sosyal devlet, birlikte sömürge ölçütünü esas alıyor. 
Demek ki azınlıklardan bahsedenlerin, insan hakları ve sosyal devlet üzerinde duranların temeldeki gerçeği hiç sorgulamamalarının sebebini burada aramak gerekiyor. 
Bu solun aklında, bir tür Osmanlı var! Kürdistan’ın sömürge olarak varlığını tanıyorlar. Onu sosyal devletle, ilericilikle donatmak istiyorlar. “Bilimsel teknik altyapı”nın sömürgesi Kürtler, kölesi işçiler. Merkel övgüsü, esasen buraya denk düşüyor. AB ve ABD’ye bel bağlamış solculuk, sömürgecilik ve kölecilik pratiğinden beslenen solcu geçmişe bağlanıyor.
* * *
Bugün solun belirli bir bölümü, gerçekte antikapitalist olduğu için değil, emperyalizm ve faşizm dememek için kapitalizme (güya) eleştiri yöneltir gibi yapıyor. İlkinde sömürge, ikincisinde köle, dilsiz. 
Emperyalizm dıştaki faşizm; faşizm içteki emperyalizm. 
Liberallere örgütlenen sol ve sosyalistler, emperyalizmin içteki; faşizmin dıştaki silâhı olmayı maharet sayıyorlar. Bugün mesele, liberalizmin sosyalizm diye yutturulması.
Kapitalizm, küçük burjuvanın mülk ve güç istenci dâhilinde anlaşılıyor. Mülk ve güç istenci üzerinden, sırf tüketmek için okudukları Kapital’i kasten yanlış anlıyorlar. Bu sebeple tekniği, bilgiyi veya üretimi sınıf ve tarih dışına atarak putlaştırıyorlar ve mevcut hâlini komünizme geçiş için yeterli görüyorlar. “Şimdi imkân olsa komünizme geçebiliriz” diyorlar, herkese hayal satıyorlar. Hayallerin maddiyatını ve sınıfsallığını hiç sorgulamıyorlar, sorgulatmıyorlar.
* * *
Küçük burjuvalar, işçiyle, halkla, ezilenle, bilgiyle, teknikle, üretim pratiği ile ancak kendi bireysel varlığı dolayımı ile ilişki kuruyorlar. Esasında kendisi için istediklerini, kendisi hakkında düşündüklerini, o belirlediği puta söyletiyorlar. Sonrasında siyaset, herkesi ve her şeyi kendi öznelliğine ram etme, onun etrafında döndürme konusunda idealist bir pratiğe doğru kapanıyor. İstediği olmayınca da küsüyor, intihar ediyor. Bu anlamda “ne diktatörlüğü, ne iktidarı, ne sosyalizmi, ya komünizme hemen geçeriz ya da ben gider içkimi içer, sevişir yatarım” diyorlar. Bu komünizmse Batılı Soğuk Savaş ve 11 Eylül liberallerinin yavan gelecek tasarımlarından başka bir şeyi ifade etmiyor. Sömürgeler ve kölelerse çığlıklarının bugünde devrimci silâhlar kuşanmasını istiyorlar.
Eren Balkır
1 Nisan 2020

0 Yorum: