ABD,
Suriye’de birçoğu El Kaide ve IŞİD ile bağlantılı militanları silahlandırmak ve
eğitmek için yıllarca milyarlarca dolar harcadı.
Şu
anki ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, 2012’de “El Kaide’nin Suriye’de
bizim tarafımızda” diyerek bir gerçeği itiraf ediyordu.
Kasım
2024’ün sonlarında silahlı aşırılık yanlıları, NATO üyesi Türkiye’nin desteklediği bir operasyonla Suriye’nin en
büyük ikinci şehri Halep’i ele geçirdi.
Suriye’nin
Halep ve İdlib vilayetlerini yöneten El Kaide bağlantılı “isyancılardan”
bazıları, İsrail medyasına “İsrail’i sevdiklerini” söylediler. Suriye’de Batı yanlısı yeni bir
rejim kurma sözü verdiler.
İsrail,
yıllardır kendisini tanımayı reddedip bölgedeki direniş örgütlerine askeri
yardım sağlayan Esad hükümetini şiddet yoluyla devirmeye çalışan
El Kaide gibi aşırılık yanlısı “isyancılara” silah ve başka türden
destekler sağladı.
Yeni
Bir İmaja Kavuşturulan El Kaide Halep’i Ele Geçirdi
Kasım
ayı sonlarında Halep’e saldıran Selefi-cihatçı militanlar, Batı medyasında
sempatik bir şekilde “isyancılar” olarak takdim edilse de, onlara
esas olarak, yeni bir imaja kavuşturulmuş olan El Kaide öncülük ediyor.
Halep’i
fetheden ana silahlı grup, Suriye’nin El Kaide kolu Nusret Cephesi’nin içinden
çıkan Heyet Tahrirü’ş Şam (HTŞ) olarak adlandırılıyor. Bu örgüt, öncesinde El
Kaide’nin dünyadaki en büyük koluydu.
HTŞ,
kendisini daha “ılımlı” olarak göstermek adına, süreç içerisinde yüzeysel bir
hamle ile, El Kaide ile arasına mesafe koydu. Bu halkla ilişkiler kampanyasının
parçası olan hamle dâhilinde örgütün liderleri Vaşington’daki yeni muhafazakâr
düşünce kuruluşlarınca “çeşitlilik dostu cihatçılar” olarak takdim edilip aklandılar, oysa örgüt hâlen daha aynı
faşist ideolojiyi muhafaza ediyor.
Aslında,
örgüte yeni bir imaj kazandırma çabasına rağmen ABD hükümeti 2018’de HTŞ’yi
resmen terör örgütü olarak tanıdı
ve aşırılık yanlısı grubu önceki adıyla, Nusret Cephesi ile birlikte andı.
Bununla
birlikte, örgüte “terörist” yaftası yapıştırma gayretleri ABD’yi ve onun
İsrail, Türkiye, Körfez monarşilerindeki müttefiklerini Suriye’deki El Kaide
bağlantılı gruplara destek sağlamaktan alıkoymadı.
HTŞ,
Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib vilayetinde, NATO üyesi Türkiye’nin doğrudan
yardımıyla, demir yumrukla yönettiği fiili bir hükümet kurdu.
Yeni
bir imaja kavuşturulan El Kaide milisleri, Kasım 2024’te komşu Halep’e yönelik
saldırıyı başlatmak için İdlib’i operasyon üssü olarak kullandı. Fransa’nın
önde gelen medya kuruluşu AFP, “Türk istihbaratıyla temas hâlinde olan Suriyeli
muhalif kaynakların Türkiye’nin saldırıya yeşil ışık yaktığını söylediğini bildirdi.
Jake
Sullivan: “El Kaide Suriye’de Bizim Tarafımızda”
Suriye
El Kaidesi’nin Batı ile müttefik olduğu gerçeğini, Joe Biden yönetiminde ulusal
güvenlik danışmanı olarak görev yapan Jake Sullivan da kabul ediyordu.
Barack
Obama başkan olduğunda Sullivan, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın üst düzey
yardımcısıydı. 2012’de Dışişleri Bakanlığı eposta adresini Clinton’a bir mesaj
göndermek için kullandı ve bu mesaj sonrasında WikiLeaks tarafından kamuoyuna açıklandı.
Sullivan,
El Kaide yerine “EK” kısaltmasını kullandığı mesajında “EK Suriye’de bizim
tarafımızda” diyordu.
Çınar
Kerestesi Operasyonu: Suriyeli İsyancılara CIA Desteği
2011’de
Suriye’de şiddetli protestolar patlak verdikten sonra ABD ülkeyi silahlarla
doldurmaya başladı.
CIA,
Suriye hükümetini devirmeye çalışan isyancı grupları silahlandırmak ve eğitmek
için gizli bir programı yürürlüğe koydu. Washington Post yaptığı
haberde, 2015’te bu girişimin “yılda 1 milyar dolara yaklaşan bir bütçe”ye
sahip olduğunu, yani “Suriye ile ilgili operasyonların CIA’in genel
bütçesindeki her 15 doların yaklaşık 1 dolarını oluşturduğunu” söylüyordu.
New
York Times’ın sözleriyle, “Çınar Kerestesi Operasyonu” adı verilen bu
CIA programı, “teşkilatın seksenlerde Afganistan’daki mücahitleri silahlandırma
programından bu yana isyancıları silahlandırmak ve eğitmek için ortaya koyduğu
en pahalı çabalardan biriydi.
Tıpkı
Afganistan’da yürütülen Kasırga Operasyonu’nun El Kaide ve Taliban için zemin
hazırlaması gibi, Suriye’deki Çınar Kerestesi Operasyonu da El Kaide ve IŞİD’in
büyümesini sağladı.
Pentagon,
2015 yılında, ABD ve müttefikleri tarafından silahlandırılan ve eğitilen
isyancıların silahlarını Suriye El Kaidesi kolu Nusret Cephesi’ne verdiğini
açıkça itiraf etti.
Uluslararası
Af Örgütü de IŞİD’deki soykırımcı faşistlerin de ABD silahlarını kullandığını
tespit ediyordu.
Avrupa
hükümetlerinin finanse ettiği İngiliz örgütü Conflict Armament Research
(Çatışma Silahlanma Araştırması) da benzer şekilde, ABD ve Suudi Arabistan gibi
müttefiklerinin Suriye’deki isyancılara sağladığı silahların çoğunun IŞİD’e gittiği sonucuna ulaşıyordu.
DIA Belgesi,
Suriye Muhalefetine Başından Beri
El Kaide ile IŞİD’in Hâkim Olduğunu Kabul Ediyor
Vaşington,
Suriye’de El Kaide ve IŞİD’i kasıtlı olarak desteklemediğini açıktan iddia etse
de, devlet içinden gelen belgeler, ABD’li yetkililerin politikalarının
soykırımcı aşırılık yanlısı grupları güçlendirdiğini bildiklerini ortaya
koyuyor.
Savunma
İstihbarat Teşkilâtı’nın (DIA) 2012’de gizliliği kaldırılmış olan ve bomba
etkisi yaratan notu, en başından itibaren “Selefi,
Müslüman Kardeşler ve El Kaide’nin Suriye’deki isyanı yönlendiren başlıca
güçler olduğunu” gösteriyor. Belgede “AQI” ifadesi sonrasında IŞİD’e dönüşen
Irak El Kaidesi’ni ifade ediyor.
DIA,
ABD Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, İç Güvenlik Bakanlığı ve FBI’ın
yanı sıra doğrudan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Savunma Bakanı Leon
Panetta’ya iletilen telgrafta, “IEK başından beri Suriye muhalefetini
destekledi” diye yazıyordu. “IEK”, Irak El Kaidesi’ni ifade ediyor.
Devamında
söylenen şuydu: “Batı, Körfez ülkeleri ve Türkiye muhalefeti destekliyor;
Rusya, Çin ve İran ise rejimi destekliyor.”
DIA,
2012’de “Doğu Suriye’de (Haseke ve Deyrizor’da) ilan edilmiş veya edilmemiş bir
Selefi prenslik kurma olasılığının olduğunu, Suriye rejimini izole etmek için
muhalefeti destekleyen güçlerin tam da bunu istediğini” açıktan dile
getiriyordu.
Deyrizor,
daha sonra DIA’nın öngördüğü gibi IŞİD tarafından ele geçirildi.
Pentagon
istihbarat analistleri de benzer şekilde, “Irak IŞİD’inin Irak ve Suriye’deki
diğer terör örgütleriyle birleşmesi yoluyla bir İslam devleti ilan
edebileceğini”, bunun “Arap dünyasının her yerinden terörist unsurları”
çekeceğini öngörüyorlardı. Irak’ın Musul kentini bu “Selefi prenslik” için bir
başka potansiyel yer olarak gösteriyorlardı.
Takip
eden yıllarda bu söylenenler birebir gerçekleşti: Irak IŞİD’i Musul’u ele
geçirdi ve Suriye’ye doğru genişledi, IŞİD'i meydana getirdi. Örgüt süreç
içerisinde soykırım ve toplu katliam yapmak için ABD silahlarını kullandı.
Bu
belge, ABD’li yetkililerin, Suriye’ye yönelik kirli savaşlarının başından
itibaren, “isyancılara” verdikleri desteğin El Kaide ve IŞİD gibi aşırılık
yanlısı grupları güçlendireceğinin tamamen farkında olduklarını açıkça ortaya
koymaktadır. Buna karşın ABD, ülkeyi silahlarla doldurmak için milyarlarca
dolar harcamaya devam etti.
İsrail,
El Kaide Dâhil Tüm Suriyeli İsyancıları Destekliyor
İsrail,
Suriye’deki El Kaide bağlantılı “isyancıları” da doğrudan destekledi. 2019’da
İsrail Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot, İsrail’in Cumhurbaşkanı Esad
hükümetini devirmeye çalışan Suriyeli isyancılara silah verdiğini açıktan
itiraf etti.
İsrail,
Suriye El Kaidesi’ne doğrudan yardım bile etti. Times of Israel, 2015
yılında “İsrail’in Nusret Cephesi ve devam eden iç savaşta yaralanan El Kaide
savaşçılarına tıbbi tedavi sunmak için Suriye sınırını açtığını bildirdi.
El
Kaide’yi “ehven-i şer” olarak niteleyen Wall Street Journal o dönemde,
İsrail’in eski askeri istihbarat şefi Amos Yadlin’in, Lübnan Hizbullahı ve İran
gibi Şii İslamcı-milliyetçi siyasi güçlerin “İsrail için radikal Sünni
İslamcılardan çok daha fazla tehdit teşkil ettiğini” aktarıyordu.
Yadlin,
El Kaide’nin “İsrail’i rahatsız etmediğini”, bunun yerine İsrail’in
düşmanlarıyla savaşmaya odaklandığını memnuniyetle dile getiriyordu. “Golan
Tepeleri’ndeki sınırın yaklaşık üçte ikisi ila %90’ını kontrol eden Sünni
unsurlar İsrail'e saldırmıyor” diyen eski askeri istihbarat şefi, “Bu, gerçek
düşmanlarının kim olduğunu anladıklarını düşünmeniz için bir temel sağlıyor. Bu
düşman muhtemelen İsrail değil” diyordu.
NATO
için sözleşmeli işler yapan önde gelen bir İsrail düşünce kuruluşu, 2016'da
Batı’nın IŞİD’i yok etmemesi gerektiği, zira bu örgütün İran, Hizbullah ve
Suriye hükümeti karşısında “kullanışlı bir araç” olduğu fikrini savunan bir
makale yayımladı. O makalede söz konusu düşünce
kuruluşu, “IŞİD’in devam eden varlığı stratejik bir amaca hizmet ediyor” diyordu.
Şii
Müslümanlara ve diğer dini azınlıklara soykırım uygularken IŞİD mensupları
İsrail’e beğenilerini açıktan dile getiriyorlardı. 2017’de İsrail’in eski
savunma bakanı Moşe Yalon, IŞİD’in uluslararası hukuka göre İsrail tarafından
on yıllardır yasadışı olarak işgal edilen egemen Suriye toprağı olan Golan
Tepeleri’nde İsrail güçlerine yanlışlıkla saldırdıktan sonra Tel Aviv’den “özür
dilediğini” açıkladı.
Suriyeli
İsyancılar “İsrail’i Sevdiklerini” Söylüyor
El
Kaide’nin Kasım 2024’ün sonlarında Halep’i ele geçirmesinin ardından, birkaç
Suriyeli “muhalif aktivist”, İsrail medyasına konuştu. İsrail, Gazze’de apaçık bir soykırım
gerçekleştirmek için ABD silahlarını kullanırken, bu Suriyeli “isyancı”
liderler, Filistin halkına karşı işlenen insanlığa karşı suçlar nedeniyle
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde tutuklama emriyle karşı karşıya olan Netanyahu’nun
rejimine övgüler yağdırıyorlardı.
İsrail
devletinin Halep ve İdlib’den isyancılarla röportaj yapan Kan isimli medya
kuruluşu isyancıların şu sözünü aktarıyordu: “Biz İsrail’i seviyoruz, ona
hiçbir vakit düşman olmadık. […] İsrail, senden nefret etmiyoruz, seni çok
seviyoruz.”
Times
of Israel’e göre Suriyeli militanlar, İsrail’i Hizbullah’ı bombaladığı
için övüyordu. İsrail’in Lübnan’a karşı yürüttüğü savaşı, Halep’i
fethetmelerine yardım ettiği için takdirle karşılıyorlardı.
Suriyeli
bir isyancı komutan, İsrail’in Kanal 12 televizyonuna, militanların Devlet
Başkanı Beşar Esad’ı devirmeye ve “İsrail dâhil” bölgedeki tüm ülkelerle iyi
ilişkileri olan yeni bir hükümet kurmaya çalıştıklarını söyledi.
İsrail’den
Suriye’ye doğrudan saldırmasını isteyen komutan o açıklamasında, “İsrail
liderliğini, Suriye topraklarındaki İran destekli milislerin mevzilerine ve
birliklerine karşı yoğun saldırılar başlatmaya çağırıyoruz” diyordu.
İsrail,
son on yıl içerisinde Suriye’yi yüzlerce kez bombaladı, bu saldırılarda Direniş Ekseni’ne
mensup sömürgecilik karşıtı savaşçıları hedef aldı.
ABD,
ayrıca 2011’den bu yana, en sonuncusu Kasım 2024’te olmak üzere Suriye’yi
onlarca kez bombaladı.
ABD
Direniş Ekseni’ni Bölüp Ele Geçirmeye Çalışıyor
Vaşington,
İran, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Filistin’deki sömürgecilik karşıtı siyasi
güçlerden, bunun yanında Hizbullah, Ensarallah ve Hamas gibi silahlı örgütlerden
oluşan Direniş Ekseni’ni bölmek için çalıştı.
Suriye,
işgalci ABD ve İsrail güçleriyle savaşan direniş örgütlerine silah sağlayan söz
konusu ağın önemli bir parçası hâline gelmişti.
Reuters Aralık
ayında yaptığı bir haberde, ABD hükümetinin ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki
müttefiklerinin Suriye’ye İran’la yakın bağlarını kesmesi ve Hizbullah gibi
ulusal kurtuluş gruplarına silah sevkiyatını durdurması için baskı yaptığını aktarıyordu.
Vaşington,
Direniş Ekseni’nin parçalanması karşılığında, Suriye’ye uyguladığı boğucu
yaptırımları kaldırmayı teklif etti.
ABD
ve Avrupa Birliği, uluslararası hukuku açıkça ihlal ederek, Suriye’yi ezen, ona
tek taraflı olarak dayatılmış olan yaptırımları uygulamaya yıllardır devam
ediyor.
BM’nin
en üst düzey uzmanı olan özel raportör Alena Douhan, Batı’nın Suriye’ye yönelik
uyguladığı bu yaptırımların “çirkin” olduğunu, bunların milyonlarca sivili “boğduğunu”
söyledi. Bu yaptırımların “insanlığa karşı
işlenmiş suç teşkil edebileceklerini” yazdı.
Batı
yaptırımları Suriye ekonomisini harap ederek yüksek enflasyona, bunun yanında,
gıda ve yakıt kıtlığına neden oldu.
Bu
kıtlık, ABD ordusunun, petrol rezervlerinin bulunduğu, egemen Suriye devletine
ait toprakların işgal edilmesiyle birlikte daha da ağır sonuçlara yol açtı.
Ben Norton
7
Aralık 2024
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder