10 Aralık 2024

,

Umutsuzluk Ölümdür



Şu anda görebildiğim kadarıyla, ABD ve İsrail’in direnişi çökertme savaşından daha tehlikelisi, direniş düşüncesini/direniş doktrinini çökertme savaşı.

Özellikle bütün olayların 7 Ekim’le başladığını söyleyen ve sonuçları HAMAS’ın yaptığı tercihlere, “stratejik hata”ya bağlamaya çalışan düşünceler var. Üstelik bunlar, yaşanan her şeyin sahih bilgisine ulaşamadığımız bir hızda yapılıyor.

Bu tür durumlarda insanlarda acil tepki gösterme ihtiyacı oluşur. Bu ihtiyacın karşılanması önemli olduğu gibi, bu ihtiyacı karşılama aciliyeti başka problemlere neden olur. Psikolojik savaşın amaçlarından biri de budur. Duygu ve düşünce dünyasında sarsılan dengeler yeniden kurulmadan, ortam berraklaşmadan kişi ya da grupları olabildiğince fazla yanlışa sürüklemek. Bu noktadaki düşüncelerimi birkaç madde halinde aktarmak istiyorum:

1. Kişiyi kendini temize çıkaracak tarzda eleştiriye kapalı hale getirmek: Bu düşünce tarzı, kişiyi “haklıydım!” duygusuna o kadar sıkı sıkıya bağlı kılar ki, daha büyük hatalar yapmaya götürür. Dolayısıyla, bu da direniş düşüncesini ve direniş pratiklerini zamanla eritir.

2. Mücadelenin odak noktasını İsrail olmaktan çıkarıp, geçmişi ya da yapılan stratejik hataları merkezileştirmek: İlk maddede söylediğim gibi tabii ki hatalar, günahlar, yanlışlar muhasebe edilmelidir. Bu, hayatî derecede önemli. Ancak odağın kayması problemlidir. Önemli olan, ağırlık noktası olarak direniş düşüncesini tahkim edecek bir muhasebenin ortaya konulmasıdır.

3. Güvenilmezlik düşüncesini yaygınlaştırmak: Bu düşünce, başarısız ya da trajik sonuçların başat sorumluluğunu direniş hareketlerine yükleyerek oluşturulur: “Onlar (ya da önceki lider) bunu yapmasaydı, sonuç böyle olmazdı!” Kendisine legal yollar kapatılmış, kuşatılmış, sürekli sıtmayla ölüm arasında bırakılmış direniş hareketlerinin düşman cephenin muktedir olduğu bir sahada mücadele ettiğini unutmamak gerekir. Yeni oluşan koşulları eski koşullardan bağımsız düşünemeyiz. Yeni koşulları eski koşulların zorlayıcılığına mahkûm olmuş direniş pratiklerini tasfiye etmek için kullanmak, sadece fırsatçılık değil, aynı zamanda haksızlıktır.

4. Tünel görüşüne mahkûm etmek: Tünel görüşü, bir yere aşırı yoğunlaşmanın sonucunda görüşün daralması ve diğer yerlerin görüş alanından çıkmasıdır. Genelde toplumsal duyarlılığın yükseldiği, sarsıcı olayların yaşandığı ve bu olayların sonuçlarının birkaç başlığa bağlandığı zamanlarda girdiğimiz darboğazı ifade eder. Bu tür durumlarda psikolojik iklim, kişiyi sadece tek bir türde düşünmeye zorlar. Olanı anlamak için ulaşılabilen her veriyi/bilgiyi dikkate almak gerekir. Daha sonra gelecek bir bilgi (Örneğin 1995’te Irak’tan kaçan ve ABD yönetimine Irak’ın biyolojik silahlar ürettiği bilgisini veren Rafid Cenabi, yıllar sonra yalan söylediğini açıklamıştı) önceki yargımızı değiştirebilir. O yüzden farklı perspektiflere, verilere açık olmak çok değerli.

5. Hezimet duygusunu yerleştirmek: Umutsuzluk ölümdür. Siyonist cephenin yaygınlaştırmaya çalıştığı propagandanın merkezinde bu var. Zaferin sahibi çoktur, yenilgiyi kimse sahiplenmek istemez. Zaferler de bizim yenilgiler de. Bunların her biri bir duraktır. Zaferler ve yenilgiler nihai şeyler değil. Bazen bir yenilgi kişiyi daha güçlü kılacak arayışlara iter, olgunlaştırır, arındırır. Bazen de zafer bunun tersini yapar. Zafer zamanlarında eksiklere, yenilgi zamanlarında güçlü yönlere odaklanarak, eleştirel bir duyarlılığı korumak direniş düşüncesini tahkim eder.

Mücahit Gültekin
10 Aralık 2024
Kaynak

0 Yorum: