Şu
anda görebildiğim kadarıyla, ABD ve İsrail’in direnişi çökertme savaşından daha
tehlikelisi, direniş düşüncesini/direniş doktrinini çökertme savaşı.
Özellikle
bütün olayların 7 Ekim’le başladığını söyleyen ve sonuçları HAMAS’ın yaptığı
tercihlere, “stratejik hata”ya bağlamaya çalışan düşünceler var. Üstelik bunlar,
yaşanan her şeyin sahih bilgisine ulaşamadığımız bir hızda yapılıyor.
Bu
tür durumlarda insanlarda acil tepki gösterme ihtiyacı oluşur. Bu ihtiyacın
karşılanması önemli olduğu gibi, bu ihtiyacı karşılama aciliyeti başka
problemlere neden olur. Psikolojik savaşın amaçlarından biri de budur. Duygu ve
düşünce dünyasında sarsılan dengeler yeniden kurulmadan, ortam berraklaşmadan
kişi ya da grupları olabildiğince fazla yanlışa sürüklemek. Bu noktadaki
düşüncelerimi birkaç madde halinde aktarmak istiyorum:
1.
Kişiyi kendini temize çıkaracak tarzda eleştiriye kapalı hale getirmek: Bu
düşünce tarzı, kişiyi “haklıydım!” duygusuna o kadar sıkı sıkıya bağlı kılar
ki, daha büyük hatalar yapmaya götürür. Dolayısıyla, bu da direniş düşüncesini
ve direniş pratiklerini zamanla eritir.
2.
Mücadelenin odak noktasını İsrail olmaktan çıkarıp, geçmişi ya da yapılan
stratejik hataları merkezileştirmek: İlk maddede söylediğim gibi tabii ki
hatalar, günahlar, yanlışlar muhasebe edilmelidir. Bu, hayatî derecede önemli.
Ancak odağın kayması problemlidir. Önemli olan, ağırlık noktası olarak direniş
düşüncesini tahkim edecek bir muhasebenin ortaya konulmasıdır.
3.
Güvenilmezlik düşüncesini yaygınlaştırmak: Bu düşünce, başarısız ya da trajik
sonuçların başat sorumluluğunu direniş hareketlerine yükleyerek oluşturulur:
“Onlar (ya da önceki lider) bunu yapmasaydı, sonuç böyle olmazdı!” Kendisine
legal yollar kapatılmış, kuşatılmış, sürekli sıtmayla ölüm arasında bırakılmış
direniş hareketlerinin düşman cephenin muktedir olduğu bir sahada mücadele
ettiğini unutmamak gerekir. Yeni oluşan koşulları eski koşullardan bağımsız
düşünemeyiz. Yeni koşulları eski koşulların zorlayıcılığına mahkûm olmuş
direniş pratiklerini tasfiye etmek için kullanmak, sadece fırsatçılık değil,
aynı zamanda haksızlıktır.
4.
Tünel görüşüne mahkûm etmek: Tünel görüşü, bir yere aşırı yoğunlaşmanın
sonucunda görüşün daralması ve diğer yerlerin görüş alanından çıkmasıdır.
Genelde toplumsal duyarlılığın yükseldiği, sarsıcı olayların yaşandığı ve bu
olayların sonuçlarının birkaç başlığa bağlandığı zamanlarda girdiğimiz darboğazı
ifade eder. Bu tür durumlarda psikolojik iklim, kişiyi sadece tek bir türde
düşünmeye zorlar. Olanı anlamak için ulaşılabilen her veriyi/bilgiyi dikkate
almak gerekir. Daha sonra gelecek bir bilgi (Örneğin 1995’te Irak’tan kaçan ve
ABD yönetimine Irak’ın biyolojik silahlar ürettiği bilgisini veren Rafid Cenabi,
yıllar sonra yalan söylediğini açıklamıştı) önceki yargımızı değiştirebilir. O
yüzden farklı perspektiflere, verilere açık olmak çok değerli.
5.
Hezimet duygusunu yerleştirmek: Umutsuzluk ölümdür. Siyonist cephenin
yaygınlaştırmaya çalıştığı propagandanın merkezinde bu var. Zaferin sahibi
çoktur, yenilgiyi kimse sahiplenmek istemez. Zaferler de bizim yenilgiler de.
Bunların her biri bir duraktır. Zaferler ve yenilgiler nihai şeyler değil.
Bazen bir yenilgi kişiyi daha güçlü kılacak arayışlara iter, olgunlaştırır,
arındırır. Bazen de zafer bunun tersini yapar. Zafer zamanlarında eksiklere,
yenilgi zamanlarında güçlü yönlere odaklanarak, eleştirel bir duyarlılığı
korumak direniş düşüncesini tahkim eder.
Mücahit Gültekin
10
Aralık 2024
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder