“Çok şükür kurtulduk sonunda deccalden.
Bugün bayram günümüz. Suriye kasabının katlettiği on binleri saygı ve sevgiyle anıyorum.
Baas diktatörlüğünün
hapishanelerinde işkence gören muhalifleri andığım için her türlü hakareti eden
Muhaberatçılara hakkımı helâl etmiyorum.”
“Bir
diktatör gitti diye ağıt yakmak yerine, demokratik bir Suriye’nin inşası için
Suriye halkının yanında olmak gerekir.”
“Esat’ın
devrilmesi, Suriye halkının muhteşem bir başarısı ve zaferidir, kutluyoruz.
Şimdi sıra kurulacak geçiş hükümetinin demokratik bir seçimle ve herkese eşit
mesafede bir anayasal uzlaşma bu zaferi taçlandırmasıdır.”
Yukarıdaki
sözler Ufuk Uras’a ait, bu sözleri kendi sosyal medya hesabından paylaştı. “Deccal”
dediği, Esat özelinde Suriye rejimi. “Deccal” dediği rejim, 12 Eylül sonrası
Ufuk Uras’ın içinden geldiği geleneğe 1985’e kadar kapı açtı. Bunu en iyi bilen
aynı geleneğin dönem sözcüsü Taner Akçam’dır. Yani Ufuk Uras’ı vekil yapan
partinin geleneğinin devam etmesine katkı sağlayan o deccaldir. Diğer yandan, “kurtulduk”
ifadesinde yer alan “biz” öznesine Ufuk Uras’ın dâhil olması ise başka bir
tartışma konusudur.
Esat’ın
devrilmesi ise Suriye halklarının başarısı ve zaferi değildir. Suriye “iç
savaşını” emperyalizm kazanmıştır. 13 yıldır 30 farklı ulusal kimlikten
savaşçıların oluşturduğu emperyalizm destekli çeteler rejimi yıpratıp
devirmiştir. Öyle ki savaşın ilk aylarında Tartus karayolunda tır şoförlerinin
yolunu kesen silahlı “muhalifler”, Nusayri olduğunu sorduğu sorularla teyit
ettikten sonra bu şoförleri katlediyordu, tüm bunların görüntüleri de korku
salmak için yayıldı. Ardından insan eti yiyen; sınırda insan yakıp video çeken,
yağmayı, tecavüzü, kadınları esir almayı savaş ahlakı diye belirleyen çetelerin
insanlık dışı vahşetine Ortadoğu ve dünya halkları şahit oldu. Başarılı ve
zafer kazanan Suriye halkı bunlar mıdır!
Hiçbir
halk vahşi değildir, vahşi olan, emperyalizmin desteğiyle Ukrayna’daki Azak
taburlarında “gönüllü” adı altında savaşan yabancı askerlerdir ki bu askerler
de farklı ülkelerin insanıdır, özünde ise birçoğu emperyalist askerî paktların
yetiştirdiği profesyonel birliklere ait kişilerdir. Suriye’deki “muhaliflerin”
durumu da Ukrayna’daki Azak taburlarından farklı değildir.
Ufuk
Uras’a sormak gerek: Eli silahlı emperyalizm beslemesi çeteler Suriye halkı
mıdır? Bunların başarısı Suriye halkının başarısı mıdır? Öte yandan, Suriye’de
savaşıp yaralanan IŞİD militanını Netenyahu'nun hastanede ziyaret ettiği
unutulmamalıdır. Aynı şekilde, rejimin yıkılmasının ardından Netenyahu'nun’ sarf
ettiği sözler de hatırda tutulmalıdır. Netenyahu, Lübnan Hizbullah’ına ağır
darbeler indirdiği, İran’ı gerilettiği, Suriye rejimini zayıflattığı için Esat’ın
devrildiğini iddia ediyor ve Golan anlaşmasının çöktüğünü söyleyerek, Suriye
sınırını tanklarla geçiyor. “Suriye halkı” denen muhalifler, neden İsrail
karşıtı ve Filistin yanlısı tek cümle sarf etmiyor?
Artık
muhaliflerin bir yönetimi ve ordusu olacak. Bu orduyu yöneten bürokrasi, Siyonizme
Hizbullah ve Yemen Husileri gibi darbeler indirecek mi? Bu soruların yanıtını
Ufuk Uras şahsında liberallerin tümü biliyor.
Ufuk
Uras, Suriye’de rejimin yıkılmasına giden süreçte çözüm sürecinin sinyalleri
verilince soluğu Bahçeli’nin yanında aldı. Her çözüm süreci, Ortadoğu’da
dengelerin değişeceğine alamettir ve liberallere de en çok ihtiyaç duyulan
dönemdir. Kendisi vekilken kürsüde “Biz, milliyetçi galeyanlara gelmeden bir
arada yaşama kültürünü geliştirmek zorundayız. Milliyetçilik mi insanları
aptallaştırıyor, aptallar mı milliyetçi oluyor, bunu bilmiyorum ama bizim
mutlaka toplumumuzun dokusunu çürütmeye çalışan bu ırkçı milliyetçi anlayışlara
karşı insanlığın yürüyüşünü sürdürmemiz gerekir” diyordu. Bu sorunun yanıtını
almak için mi gidip görüşme sağladı, bilinmez. Hatta başka bir konuşmasında da
mantık derslerinin önemine dikkat çekiyordu(!)
* * *
Ukrayna’da
emperyalizm Rusya’yı yorarken Suriye rejimi bir haftada çöktü. Bu noktada Rusya’yla
bir anlaşma yapıldı mı, Ukrayna sorunu Suriye rejiminin çökmesiyle nasıl bir
aşamaya geçecek, Filistin mücadelesinde yeni denge ne yönde gelişecek gibi
soruların yanıtlarını vermek için çok erken. Ortalık toz dumanken
söylenebilecek en önemli şey, emperyalizmin yeni dünya düzeninin ve büyük Ortadoğu
projesinin işlemeye devam ettiğidir. Bu süreçte İsrail’in eli rahatlarken Rusya
ve İran’ın durumu olumsuz bir düzleme geçmiştir. Rusya, her ne kadar askerî
başarılar elde etse de Rusya’nın propaganda gücü emperyalizmin karşısında zayıf
kalmaktadır.
* * *
İran
ve Ortadoğu, uzun bir dönemdir “kadın özgürlük hareketi” adı altında kıskaca
alınıyor. Bu kıskaçta öne çıkan slogan ise “Jin, Jiyan, Azadi” (kadın, yaşam,
özgürlük) şeklinde ifade ediliyor. Kadın, tüm sınıfsal ve tarihsel bağlamından
soyutlanıp, sadece bedeninin ve saçının teli üzerinden tarif edilen pasif bir
varlığa dönüştürülüyor. Kadınların yaşadığı baskı, sınıfsal zorbalık,
ataerkilliğin dayatmaları devre dışı bırakılıp, söylem kadının özgürleşmesi
üzerinden geliştiriliyor fakat ülkemizde emeği sömürülen, greve çıkan,
çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamadığı için intihar eden, istihdam
edilmediği için bunalıma giren; Filistin’de ise katledilen, sürgüne gönderilen,
üzerine köpek salınarak işkence edilen kadınlar, yine bu hareketler tarafından
yok sayılıyor.
Emperyalizmin
ülkemize ve Ortadoğu’ya yönelik planının kadınlara ve gençlere ulaşmak olduğunu
yine emperyalistler söylüyor. Bu bağlamda, dört emperyalist medya tekeli
birleşip +90 adlı Youtube kanalını kuruyor, bu kanal üzerinden zihinlere kimlik
politikaları ve marjinalleştirici fikirleri boca ediyor. Bunun etkileri ise
İstanbul'da bir cemevinin duvarına TİP'li kadınların mor renkle nakşettiği
yazıda görülüyor: “Jin, Jiyan, Azadi”. Bu TİP’li kadınların cemevinde kadınla
erkeğin birlikte ibadet ettiğinden haberdar olmadığı bilinen bir gerçektir.
Sorun,
Sünni ya da Alevi olmak değil, bütünlüklerin parçalanmasıdır.
Bütünlüklerin parçalanmasında cemevi özel bir anlam taşımıyor, tıpkı diğer
inanç ve mezheplerin ibadethanelerinin özel bir anlam taşımadığı gibi.
Kerbela’da
kalan 72 insanın kadın ve erkek birlikteliğinden oluştuğu bilinir. Bugün kadın
erkek yan yana ibadet ediyorsa, bu bütünlük parçalanıp kadın
ilahlaştırılmalıdır, feminist hareketin ve ilgili sloganın anlamı budur. Kadın,
o cemevinde uzaklaştırılmalıdır ki erkek denen Ortadoğulu prangadan
kurtulabilsin!
Kerbela’dan
ve cemevinden uzaklaştırılan kadın, İmam Hüseyin’i Kufe halkı gibi yalnız
bırakmalıdır ki emperyalistler kazanabilsin. Kadın, herhangi bir bütünlüğün
parçası olmamalıdır ki Ortadoğu’nun tarih yapıcı “öznesi” emperyalistler için
kadın olabilsin. Bütünlüklerini kaybetmeyen kadınlar için duyulan “kaygı”
emperyalizmin ateşine odun taşır. Irak’ta kadınlara tecavüz eden, Filistin’de
kadınları katleden emperyalizmin ülkemizdeki kadınlara sunacağı bir yaşam
yoktur, olamaz.
Son
olarak belirtmek gerekir ki ülkemiz halklarının sınıf mücadelesi Ukrayna-Suriye
hattındaki gelişmelerden bağımsız olmasa da bölgede yaşanan emperyalist ataklar
da hiçbir şekilde sınıfsız sömürüsüz düzen için olan yürüyüşümüzü
durduramayacak.
S. Adalı
10
Aralık 2024
0 Yorum:
Yorum Gönder