11 Aralık 2024

, ,

Deccal

“Çok şükür kurtulduk sonunda deccalden. 

Bugün bayram günümüz. Suriye kasabının katlettiği on binleri saygı ve sevgiyle anıyorum. 

Baas diktatörlüğünün hapishanelerinde işkence gören muhalifleri andığım için her türlü hakareti eden Muhaberatçılara hakkımı helâl etmiyorum.”

“Bir diktatör gitti diye ağıt yakmak yerine, demokratik bir Suriye’nin inşası için Suriye halkının yanında olmak gerekir.”

“Esat’ın devrilmesi, Suriye halkının muhteşem bir başarısı ve zaferidir, kutluyoruz. Şimdi sıra kurulacak geçiş hükümetinin demokratik bir seçimle ve herkese eşit mesafede bir anayasal uzlaşma bu zaferi taçlandırmasıdır.”

Yukarıdaki sözler Ufuk Uras’a ait, bu sözleri kendi sosyal medya hesabından paylaştı. “Deccal” dediği, Esat özelinde Suriye rejimi. “Deccal” dediği rejim, 12 Eylül sonrası Ufuk Uras’ın içinden geldiği geleneğe 1985’e kadar kapı açtı. Bunu en iyi bilen aynı geleneğin dönem sözcüsü Taner Akçam’dır. Yani Ufuk Uras’ı vekil yapan partinin geleneğinin devam etmesine katkı sağlayan o deccaldir. Diğer yandan, “kurtulduk” ifadesinde yer alan “biz” öznesine Ufuk Uras’ın dâhil olması ise başka bir tartışma konusudur.

Esat’ın devrilmesi ise Suriye halklarının başarısı ve zaferi değildir. Suriye “iç savaşını” emperyalizm kazanmıştır. 13 yıldır 30 farklı ulusal kimlikten savaşçıların oluşturduğu emperyalizm destekli çeteler rejimi yıpratıp devirmiştir. Öyle ki savaşın ilk aylarında Tartus karayolunda tır şoförlerinin yolunu kesen silahlı “muhalifler”, Nusayri olduğunu sorduğu sorularla teyit ettikten sonra bu şoförleri katlediyordu, tüm bunların görüntüleri de korku salmak için yayıldı. Ardından insan eti yiyen; sınırda insan yakıp video çeken, yağmayı, tecavüzü, kadınları esir almayı savaş ahlakı diye belirleyen çetelerin insanlık dışı vahşetine Ortadoğu ve dünya halkları şahit oldu. Başarılı ve zafer kazanan Suriye halkı bunlar mıdır!

Hiçbir halk vahşi değildir, vahşi olan, emperyalizmin desteğiyle Ukrayna’daki Azak taburlarında “gönüllü” adı altında savaşan yabancı askerlerdir ki bu askerler de farklı ülkelerin insanıdır, özünde ise birçoğu emperyalist askerî paktların yetiştirdiği profesyonel birliklere ait kişilerdir. Suriye’deki “muhaliflerin” durumu da Ukrayna’daki Azak taburlarından farklı değildir.

Ufuk Uras’a sormak gerek: Eli silahlı emperyalizm beslemesi çeteler Suriye halkı mıdır? Bunların başarısı Suriye halkının başarısı mıdır? Öte yandan, Suriye’de savaşıp yaralanan IŞİD militanını Netenyahu'nun hastanede ziyaret ettiği unutulmamalıdır. Aynı şekilde, rejimin yıkılmasının ardından Netenyahu'nun’ sarf ettiği sözler de hatırda tutulmalıdır. Netenyahu, Lübnan Hizbullah’ına ağır darbeler indirdiği, İran’ı gerilettiği, Suriye rejimini zayıflattığı için Esat’ın devrildiğini iddia ediyor ve Golan anlaşmasının çöktüğünü söyleyerek, Suriye sınırını tanklarla geçiyor. “Suriye halkı” denen muhalifler, neden İsrail karşıtı ve Filistin yanlısı tek cümle sarf etmiyor?

Artık muhaliflerin bir yönetimi ve ordusu olacak. Bu orduyu yöneten bürokrasi, Siyonizme Hizbullah ve Yemen Husileri gibi darbeler indirecek mi? Bu soruların yanıtını Ufuk Uras şahsında liberallerin tümü biliyor.

Ufuk Uras, Suriye’de rejimin yıkılmasına giden süreçte çözüm sürecinin sinyalleri verilince soluğu Bahçeli’nin yanında aldı. Her çözüm süreci, Ortadoğu’da dengelerin değişeceğine alamettir ve liberallere de en çok ihtiyaç duyulan dönemdir. Kendisi vekilken kürsüde “Biz, milliyetçi galeyanlara gelmeden bir arada yaşama kültürünü geliştirmek zorundayız. Milliyetçilik mi insanları aptallaştırıyor, aptallar mı milliyetçi oluyor, bunu bilmiyorum ama bizim mutlaka toplumumuzun dokusunu çürütmeye çalışan bu ırkçı milliyetçi anlayışlara karşı insanlığın yürüyüşünü sürdürmemiz gerekir” diyordu. Bu sorunun yanıtını almak için mi gidip görüşme sağladı, bilinmez. Hatta başka bir konuşmasında da mantık derslerinin önemine dikkat çekiyordu(!)

* * *

Ukrayna’da emperyalizm Rusya’yı yorarken Suriye rejimi bir haftada çöktü. Bu noktada Rusya’yla bir anlaşma yapıldı mı, Ukrayna sorunu Suriye rejiminin çökmesiyle nasıl bir aşamaya geçecek, Filistin mücadelesinde yeni denge ne yönde gelişecek gibi soruların yanıtlarını vermek için çok erken. Ortalık toz dumanken söylenebilecek en önemli şey, emperyalizmin yeni dünya düzeninin ve büyük Ortadoğu projesinin işlemeye devam ettiğidir. Bu süreçte İsrail’in eli rahatlarken Rusya ve İran’ın durumu olumsuz bir düzleme geçmiştir. Rusya, her ne kadar askerî başarılar elde etse de Rusya’nın propaganda gücü emperyalizmin karşısında zayıf kalmaktadır.

* * *

İran ve Ortadoğu, uzun bir dönemdir “kadın özgürlük hareketi” adı altında kıskaca alınıyor. Bu kıskaçta öne çıkan slogan ise “Jin, Jiyan, Azadi” (kadın, yaşam, özgürlük) şeklinde ifade ediliyor. Kadın, tüm sınıfsal ve tarihsel bağlamından soyutlanıp, sadece bedeninin ve saçının teli üzerinden tarif edilen pasif bir varlığa dönüştürülüyor. Kadınların yaşadığı baskı, sınıfsal zorbalık, ataerkilliğin dayatmaları devre dışı bırakılıp, söylem kadının özgürleşmesi üzerinden geliştiriliyor fakat ülkemizde emeği sömürülen, greve çıkan, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamadığı için intihar eden, istihdam edilmediği için bunalıma giren; Filistin’de ise katledilen, sürgüne gönderilen, üzerine köpek salınarak işkence edilen kadınlar, yine bu hareketler tarafından yok sayılıyor.

Emperyalizmin ülkemize ve Ortadoğu’ya yönelik planının kadınlara ve gençlere ulaşmak olduğunu yine emperyalistler söylüyor. Bu bağlamda, dört emperyalist medya tekeli birleşip +90 adlı Youtube kanalını kuruyor, bu kanal üzerinden zihinlere kimlik politikaları ve marjinalleştirici fikirleri boca ediyor. Bunun etkileri ise İstanbul'da bir cemevinin duvarına TİP'li kadınların mor renkle nakşettiği yazıda görülüyor: “Jin, Jiyan, Azadi”. Bu TİP’li kadınların cemevinde kadınla erkeğin birlikte ibadet ettiğinden haberdar olmadığı bilinen bir gerçektir.

Sorun, Sünni ya da Alevi olmak değil, bütünlüklerin parçalanmasıdır. Bütünlüklerin parçalanmasında cemevi özel bir anlam taşımıyor, tıpkı diğer inanç ve mezheplerin ibadethanelerinin özel bir anlam taşımadığı gibi.

Kerbela’da kalan 72 insanın kadın ve erkek birlikteliğinden oluştuğu bilinir. Bugün kadın erkek yan yana ibadet ediyorsa, bu bütünlük parçalanıp kadın ilahlaştırılmalıdır, feminist hareketin ve ilgili sloganın anlamı budur. Kadın, o cemevinde uzaklaştırılmalıdır ki erkek denen Ortadoğulu prangadan kurtulabilsin!

Kerbela’dan ve cemevinden uzaklaştırılan kadın, İmam Hüseyin’i Kufe halkı gibi yalnız bırakmalıdır ki emperyalistler kazanabilsin. Kadın, herhangi bir bütünlüğün parçası olmamalıdır ki Ortadoğu’nun tarih yapıcı “öznesi” emperyalistler için kadın olabilsin. Bütünlüklerini kaybetmeyen kadınlar için duyulan “kaygı” emperyalizmin ateşine odun taşır. Irak’ta kadınlara tecavüz eden, Filistin’de kadınları katleden emperyalizmin ülkemizdeki kadınlara sunacağı bir yaşam yoktur, olamaz.

Son olarak belirtmek gerekir ki ülkemiz halklarının sınıf mücadelesi Ukrayna-Suriye hattındaki gelişmelerden bağımsız olmasa da bölgede yaşanan emperyalist ataklar da hiçbir şekilde sınıfsız sömürüsüz düzen için olan yürüyüşümüzü durduramayacak.

S. Adalı
10 Aralık 2024

0 Yorum: